22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 EYLÜL 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 15 Battalgazi’yle birlikte Harput’u da tarihle iç içe ‘üniversite kenti’ yapalım Anadolu’nun akademileri 2 1Battalgazi’deki Silahtar Mustafapaşa Kervansarayı... 17. yüzyılın kentle bütünleşen mimarisinden örnek... 2Harput Kalesi tüm görkemiyle bin yılların anıtı 3Anadoluda ilk otomobiller de Harput’taydı. “Malatya’ya ikinci bir üniversite gerekiyor. Belki Battalgazi ilçemizdeki tarıma yönelik bölümleri üniversiteye dönüştürebiliriz.” Bu sözler İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemil Çiçek’e ait. Önceki Rektör Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun unutulmaz hizmetleriyle gelişen üniversitemizde, “Uluslararası Karaciğer Transplantasyonu Sempozyumu”na katılan Vahap Muhtar, belli ki çok etkilendiği konuşmaları yazarken aktarmış. 3 (Hürriyet, 11 Eylül 2011) Okurken hem sevindim hem düşündüm... Malatya için Battalgazi ne ise, komşusu Elazığ için de Harput odur. Her ikisi de bu kentlerimizin tarihsel geçmişlerini barındırırlar. Hatta “Eski Malatya” da denilen Battalgazi’nin halk arasındaki adı “Aşağı Şeher”, Harput’un ise “Bizim Harput”tur... Acaba, Malatya ve Elazığ, sadece kendilerinin değil, ülkemizin uygarlık merkezleri olan Battalgazi ile Harput’un “üniversite yerleşmeleri” olarak yaşamaları için ortak atılım içine giremezler mi? İnönü Üniversitesi’nin dileği, “Fırat Üniversitesi”nin de hedefi olamaz mı? Dilerseniz önce Malatya’dan başlayalım. ‘Melita’dan bugüne Hitit yazıtlarında “bal” anlamındaki “Maldia” denilen Malatya yöresine, Urartular “Melita” demişler. MÖ 50’lerde yaşayan Amasyalı coğrafyacı Strabon’a göre şimdiki Elazığ ile Fırat nehri arasında yer alan bölge, ünlü Asur Kraliçesi Semiramis’in de ülkesidir. Bölgenin ilk çağ yerleşimi Aslantepe’de olmasına karşın, 4 km yakınındaki Battal gazi, MS 1’inci yüzyılda Romalıların “Melitene” adlı karargâh yerleşimlerini kurmasıyla doğar… Kentteki Roma surları da aynı dönemlerin ürünüdür. Arap egemenliğindeyken Horasan göçmenlerinin yerleştirilmesi nedeniyle Selçukluları bir Türk kenti olarak karşılayan Battalgazi, Osmanlı yıllarında da anıtsal ve sivil yapılarla bezenir. 1838’de Osmanlı ordusunun kente yerleşerek “kışlama”sı ise şimdiki Malatya’nın doğuş nedenidir. Yerel halk yazın göç ettiği “Aspuzu bağları”na sürekli yerleşerek “yeni” kenti oluşturur. Böylece “terk edilen” Battalgazi, bugün Malatya’nın kültürel geçmişini barındıran ilçesidir. Battalgazi’de geçen aylarda mutlu günler yaşandı. Belediye Başkanı Selahattin Gürkan’ın çabalarıyla restore edilen tarihi bir binada “İnönü Üniversitesi Meslek Yüksekokulu” açıldı. Üniversitenin tanıtımında yüksekokulun hedefi için deniyor ki: “Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, ülkesine karşı görev ve sorumluluk bilincine sahip, çağdaş, akılcı, takım çalışmasına yatkın, bilgili ve becerikli teknikerler yetiştirmek.” Battalgazi’nin aynı hedefli bir “üniversite”ye evsahipliği yapması tarihi ilçenin bilim ve kültürle gelişmesine eşsiz katkılar sağlayacak. Elazığ’ın her şeyi Gelelim Harput ve Elazığ’a... Elazığ da Osmanlı ordusunun yine 1830’larda şimdiki kentin bulunduğu mezrada karargâh kurmasıyla doğar. İlk mahalleleri Çarşı ile Sarayatik olan bu yeni kentimiz, Cumhuriyet’in yatırımları ve Keban Barajı’nın sağladığı olanaklarla gelişti. Yanı başında yükselen tepedeki görkemli kalesiyle ünlü Harput ise çağlar boyunca kültür ve ticaret kenti olmuş; Osmanlı’nın sancak merkezi yaptığı, 4 bin yıllık bir yerleşmemiz.. Tarih içinde Urartu, Hitit, Roma, İran, Bizans, Arap, Selçuklu, Artuklu, Moğol, Akkoyunlu, Safevi, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini yaşayan kent, Mezopotamya ile Karadeniz (Giresun) arasındaki ana yolun üzerinde... Kesintisiz uygarlık birikimleriyle 19’uncu yüzyılın en ünlü misyoner okullarına, felsefe ve edebiyat tarihine imza atmış düşünce ve fikir yaşamına, farklı inanç yapılarına evsahipliği yaptı. 1 Elazığ folklorunun, müziğinin ve hemen tüm yerel halk geleneklerinin beşiği olarak zengin mimarisiyle de göz dolduran Harput, Cumhuriyet döneminde Elazığ’a bağlı bir “belediye” olarak yaşatılmasına rağmen, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra mahalleye dönüştü. Neyse ki Muhtar Feyzi Kahraman’ın çabalarıyla yaşama umudunu yitirmiyor.. Son yıllarda, çok sayıda etkinlik ve eski yapılarının restorasyon projeleriyle Harput’un “metruk”luktan kurtarılması için çareler aranıyor. Bunun için “Fırat Üniversitesi”ne bağlı birimlerin burada konumlanmaları da sıkça konuşulan “dilek”ler arasında.. Harput’u tarihsel şaheserliğine yakışır çağdaş ve kimlikli bir yaşama yeniden kavuşturabilmek için, komşu ildeki Battalgazi’de başlatılan üniversite seferberliğinin örnek alınmasını diliyorum. Fırat Üniversitesi Devlet Konservatuarı desteğinde Elazığ’ın Harput kökenli müzik zenginliğini yaşatacak; özellikle de edebiyat, felsefe, toplum bilimleri ve Anadolu uygarlıkları alanında Harput’a “akademik” kimlik kazandıracak bir üniversite kenti yaratmak, sadece Elazığlıların değil, hepimizin ulusal dileği olmalıdır. Adalet Aramanın Bedeli… Eğer günün birinde Paris Hilton ve Zeynep Altıok isimlerinin yan yana aynı yazıda geçeceğini söyleselerdi inanmaz, hadi canım ne ilgisi var derdim… Ancak önceki gün bu da oldu… Can Dündar, hem gülümseten hem insanın içini acıtan “Zeynep’in İşi; Paris’in Çişi” başlıklı yazısında, haklının yanında durma cesareti ile haksızlığa boyun eğme sefaleti arasında bir sınavdan geçmekte olduğumuzu belirtiyor ve şöyle diyordu: “Zeynep’in kovuluşu, çoğu gazetede haberden bile sayılmadı; ama İstanbul’a gelen Paris Hilton’un çişi gelince İstinye Park tuvaletlerinin kapatıldığını 1. sayfadan okuyabildik.” Cumhuriyet’te o haberi okudunuz. Zeynep Altıok, Doğuş Üniversitesi’ndeki işinden çıkarıldı… (“Kovuldu” diyecektim ama diyemedim… Bu sözcüğü, yıllar boyu kendim için öyle çok kullandım ki ve nasıl acıttığını iyi bildiğimden, kardeşim, çocuğum gibi gördüğüm Zeynep için kullanamadım.) Bir süre önce üniversite yönetimi Zeynep’in kurum dışında yaptığı açıklamalarla ilgili olarak duyduğu rahatsızlığı belirtmişti. Zeynep Altıok Akatlı, 18 yıldır Sivas katliamının izini sürerek adalet arıyor. Babası şair Metin Altıok’u Madımak alevlerinde ve dumanında yitirdi ama mücadelesi kişisel değil. 2009 yılında kurulan Toplumsal Bellek Platformu’nun üyesidir aynı zamanda. İntikam değil gerçeklerin peşinde; amacı öç almak değil yüzleşmek olan bir platform bu… Sabahattin Ali’lerden Abdi İpekçi’lere, Uğur Mumcu’lardan Hrant Dink’lere, öldürülen aydınlarımızın, değerlerimizin ortadan kaldırılmaları üzerine, onların çocuklarının, yakınlarının kurdukları bir platform. Sorular soruyorlar, yanıt arıyorlar; yanıt alamadıkça, yüzleşme gerçekleşmedikçe bu katliamların süreceğini biliyorlar… Zeynep Altıok’un işten çıkarılmasından sonra Doğuş Üniversitesi yetkilileri bir açıklama yaptı: “Bu ayrılığın, kişisel görüş ve düşüncelerini yansıtan hiçbir demeciyle kesinlikle ilgisi bulunmamaktadır” dedi. (“Ayrılık”… İşten çıkarmanın kibarcası oluyor anlaşılan…) Dedi ama kimseyi inandıramadı. Son zamanlarda hem Zeynep Altıok’un hem de Toplumsal Bellek Platformu’nun çabaları, Mamak’a konan plakette katledilen isimler arasına konan bir saldırganın adını oradan çıkartmaktı. Ve bu mücadele hâlâ sürüyor ve sürecek… “Sizin Hiç Babanız Yandı mı?” başlıklı yazısında Zeynep şöyle diyordu: “Siz ki Cumhuriyet tarihinin en insafsız ayaklanmalarından birinin temelinde yatan bu ortaçağ zihniyetine göz yumdunuz, siz ki bu katliamın ardından adil bir hukuk süreci işletmediniz, sadece kalabalıktan göstermelik olarak topladığınız sanıkları yargıya taşıdınız, elebaşlarının, örgüt liderlerinin peşine düşmediniz, siz ki ‘sözde’ aranan firari sanıkların TC sınırları içinde evlenmesine, askerlik yapmasına, ehliyet almasına olanak sağladınız, siz ki bir insanlık suçunu zamanaşımı ile yüz yüze bırakacak altyapıyı sağladınız, siz ki 18 yıldır eyleme geçen cehalet ile savaşmadınız, Sivas katliamının ardında kalan karanlıkları aydınlatmadınız! Öyleyse bugün bu insanların senede sadece bir gün o da kendi başlarına geldiği için toplanmalarını yasaklayamazsınız. O günü tekrar yaşamak bile ne kadar ağırdır bilir misiniz?” Ülkemizdeki gibi “İleri Demokrasi”lerde adalet aramanın bedeli ağır, çok ağır… Kimi zaman işinizden kovulursunuz, kimi zaman hapse atılırsınız, kimi zaman soruşturmalara, kovuşturmalara uğrar, hayatınızı mahkeme kapılarında geçirirsiniz, kimi zaman da öldürülürsünüz… Özellikle şu son birkaç yıldır bunun örneklerini her gün görüyoruz, yaşıyoruz. Parasız eğitim istedikleri için aylardır tutuklu olan iki üniversiteli genç Ferhat Tüzer ve Berna Yılmaz da, Deniz Feneri davasını süren savcılar da, yayımlanmayan kitabı tehlikeli bulunan Ahmet Şık, öldürülen gazeteci Metin Göktepe de ve daha niceleri de adaletin peşindeydi… KONUŞAN K TAP ŞENL Ğ ORDU’DA YAPILDI Ünlülerden çocuklara kitap tavsiyesi CEREN ÇIPLAK Portakal’da erken gelen filmler Kültür Servisi 48. Altın Portakal Film Festivali’nde “Geç Gelen Altın Portakal Film Gösterimleri” başlığı altında 1979 80 yarışma filmlerinin gösterimleri ücretsiz olarak 2 Ekim’den itibaren takip edilebilir. Aralarında Ömer Kavur’un yönettiği “Yusuf ile Kenan”, Zeki Ökten’in “Düşman” ve Erden Kıral’ın yönettiği “Kanal” filmlerinin de bulunduğu filmler Antalya Sanatçılar Derneği, Muratpaşa Kültür Salonu, Antalya Cemevi, Migros ve Özdilek AVM sinemalarında gösterilecek. ORDU Toplumda okuma bilincini geliştirmek, özellikle çocuklara ve gençlere okuma alışkanlığı kazandırmak amacıyla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül öncülüğünde başlatılan “Konuşan Kitap Şenliği”nin 4.’sü dün Ordu’da yapıldı. İstanbul, Kayseri, Şanlıurfa’nın ardından aralarında Doğan Hızlan, İpek Oral Çalışlar, Salih Memecan, Haydar Ergülen, Rıdvan Dilmen, Mario Levi, Enver Ercan, Levent İnanır’ın da bulunduğu kültür sanat, spor ve edebiyat dünyasının tanınmış isimleri Ordu’da buluşarak seçtikleri kitapları çocuklara ve gençlere okudular ve kitaplar üzerine sohbet ettiler. Hayrünnisa Gül Ordu Kültür Sanat Merkezi’nde yaptığı konuşmada, Türkiye’de yeteri kadar kitap okunmadığını hatırlatarak, “Türkiye’de her dört kişiden birinin kitap okuma alışkanlığı var. Yüzde 32’si ise hiç kitap okumuyor. Ülkemize yakışan bir tablo değil bu. Bu sebepten ötürü böyle bir projeyi hayata geçirdik. Toplumdan her kesimin kitapla ilişkisini güçlendirmeliyiz. Okuyan, sorgulayan bir gençlik sorunun değil, çözümün parçasıdır” dedi. Hayrünnisa Gül konuşmasının ardından Evliya Çelebi’nin “Seyahatname”sinin “Karadeniz Macerası” bölümünden bir pasaj okudu. Ordu’da bir yılda en fazla kitap okuyan öğrenci ödülü ise Ordu Halk Kütüphanesi kayıtlarına göre 5. sınıf öğrencisi Şefika Güney’e verildi. Bilgisayar ödülünü Hayrünnisa Gül’ün elinden alan Güney, bir yılda 285 kitap okuduğunu söyledi. Bu arada, bazı yazar ve şairlerin okuma saatlerinin yoğunluk gerekçesiyle iptal edilmesi tepki çekti. Perde ‘Bir Şehnaz Tango’ ile TiyatADANA (Cumhuriyet) Adana Devlet gut Özakman’ın “Bir Şehrosu 1 Ekim’de Tur ak. 30 yılı naz Tango” adlı oyunuyla sezonu açac sezon progrageride bırakan Adana DT’nin yeni ük Öldümında Yılmaz Güney’in “Boynu Bük “Beyaz Atlı”, Recep ler”, Emanuele Mili’nin n “KaBilginer’in “Yunus Emre”, Ali Hürol’u alıyor. rımla Evleniyorum” gibi oyunlar da yer nu olan ve Adana DT’nin 30 yıl önceki açılış oyu u’nun üstlendiği başrolünü Serhat Nalbantoğl , oğlu Do“Yunus Emre”de ise bu kez aynı rolü toğlu canlandıracak. ruk Nalban C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle