23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 EYLÜL 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR ÖLÜMÜNÜN B R NC YILINDA 15 İstanbul Resitalleri 7 Ekim’de Fransız piyano ekolünün önde gelen temsilcilerinden Eric Le Sage ile açılışını yapıyor Beklan Algan anıldı Kültür Servisi Tiyatro yönetmeni, oyuncu, yazar Beklan Algan, dün ölümünün birinci yıldönümünde Aşiyan Mezarlığı’ndaki kabri başında anıldı. Anmaya başta eşi, oyuncu Ayla Algan ve kızı Sevi Algan olmak üzere aralarında Tiyatro Araştırma Laboratuvarı (TAL) kadrosu, Rutkay Aziz, Erol Keskin, Kerem Kurdoğlu ve Metin Deniz’in de bulunduğu sanatçılar katıldı. Anmada Muhsin Ertuğrul’un 1977’de kaleme aldığı ve Beklan Algan’ın mezar taşında da yazılı olan “Mumlar Kimin İçin Yanıyor” metni okundu. Anma sırasında Beklan Algan’ın dostları ve sanatçılar Algan’la ilgili anılarını anlattılar ve sanatçının denemeci ve araştırmacı yanından söz ettiler. Ardından Algan anısına Teşvikiye Camii’nde mevlit okutuldu. Kentte yeni bir soluk bul’a piyano müziğini enine boyuna inceleme, piyano repertuvarının dün ve bugününe odaklanma olanağı sağlıyor. Beş yılda 36 sanatçıdan 47 büyük resital sadece piyanoya odaklı olmadı. Zaman zaman başka çalgı ve topluluklarla diziyi renklendirdik.” Her kurumun en büyük sorunu olan sponsorluk olayını ve birçok sponsorun bir araya gelişini de şöyle anlatıyor Kâmil Bey: “Birçok değerli kurumun kendi yararları ve kültürel sorumlulukları çerçevesindeki hamlelerini paylaşma konusundaki geleneğimiz 1980’lere dayanıyor. O dönemde sponsorluk konsepti ve hatta kelimenin föyü: “Yaklaşık 35 yıllık bir süreçte toplumla yakın ilişkiler içinde olunca kent hayatına yön veren veya kent hayatının önde gelen isimlerinden oluşan kesimle de iletişim halinde oluyorsunuz. İstanbul Resitalleri’nin varlığında pay sahibi olan çok sayıda kişi ve kurumun temsilcilerini aramızda görmekten büyük gurur duyduk.” Sanatçıları neye dayanarak seçtiklerine gelince: “Solistlerimiz arasında uluslararası arenada adından söz ettiren her kuşaktan temsilci var. Diskografilerinde 50’yi aşkın albüm bulunan Cristina Ortiz, John O’Conor, Ian Hobson, Stephen Hough gibi büyük ustalar; piyano yarışmalarının kıdemli jüri üyeleri, başkanları, son beş yılda önemli ödüllere değer bulunmuş Jean Efflam Bavouzet gibi dehalar, New York Philarmonic ve Chicago Symphony gibi büyük orkestraların sürekli solistleri Dejan Lazic, Ingrid Fliter, Simone Dinnerstein gibi müthiş isimler. Duruşları, toplumsal sorumluluğu ele alışları ve repertuvarlarına bakışları da bizim için önemli. Dünya salonlarındaki varlıkları, albümleri, birlikte çaldıkları orkestralar, kazandıkları yarışmalar, alKültür Servisi Kısa bir süre önce sona eren 36. Toronto Uluslararası Film Festivali’nin yöneticileri, İranlı 6 sinema yönetmeninin İran’da “casusluk yaptıkları” gerekçesiyle tutuklandığını öne sürerek İran yönetiminin bu tutumunu protesto ettiler. Festival yönetimi, Mojtaba Mirtahmasb, Katayoun Shahabi, Hadi Afarideh, Nasser Saffarian, Shahnama Bazdar ve Mohsen Shahnazdar adlı sinema yönetmenlerinin, İran’da etkinlik göstermesi yasaklanan BBC ile işbirliği yapmak ve filmlerinde İran’ı olumsuz bir biçimde betimlemekle suçlandığını ileri sürdü. Tutuklanan yönetmenlerden Mojtaba Mirtahmasb’ın, yasaklı sinema yönetmeni Cafer Penahi’nin uzun süredir Tahran’daki evinde gözaltında tutulmasını konu alan “Bu Bir Film Değil” adlı filmi, kısa bir süre önce 36. Toronto Uluslararası Film Festivali’nde gösterilmişti. Toronto Festivali’nden yapılan açıklamada şöyle denildi: “Yapıtlarının görülmesi, seslerinin duyulması gereken bu 6 sinema yönetmeninin tutuklanmasından derin bir kaygı duyuyoruz. İranlı yönetmenler Mirtahmasb, Shahabi, Afarideh, Saffarian, Bazdar, Shahnazdar ve Cafer Penahi, uzun süredir zengin ve canlı bir kültürün temsilcileri olarak tanınıyorlar. Filmleri dünyanın dört bir yanındaki festivallerde gösterildi. Sinema yönetmenlerinin, cezalandırılma korkusu duymadan, kendilerini filmleri aracılığıyla ifade etmelerine izin verilmelidir.” Roman Kahramanları’nın yeni sayısı Kültür Servisi Roman Kahramanları dergisinin sekizinci sayısı çıktı. Yayın Yönetmenliğini Ömer Asan’ın yaptığı derginin ekimaralık sayısında, George Orwell’in “Bin Dokuzyüz Seksen Dört” adlı kitabının yanı sıra, Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası”, Johann Wolfgang von Goethe’nin “Faust”u, “Binbir Gece Masalları” ile Robert E. Howard’ın “Conan”ı ele alınıyor. “Ülkeler ve edebiyatları” başlı bölümde ise bu sayıda, Çerkez edebiyatı inceleniyor. CAZ DÜNYASININ EFSANE TROMPETÇ S MILES DAVIS 20 YIL ÖNCE BUGÜN YAŞAMA VEDA ETM ŞT MURAT BEŞER Eric Le Sage Beş yıl önce “İstanbul Resitalleri” adında sessiz sedasız yeni bir konser dizisi başlamıştı: Ne bir kurumun çatısı altındaydı, ne büyük bir sponsorun damgasını taşıyordu. Kâmil Şükun’un kişisel atılımı ve başta Vizon Show desteği olmak üzere çok kaynaklı sponsorlarla beslenmiş bir organizasyondu. O günden beri konser mevsimi boyunca her ay uluslararası arenada adını duyurmuş bir piyanistin resitaliyle devam ediyor. Kâmil Şükun anlatıyor: “İstanbul Resitalleri, uluslararası düzeyde bir kent standardı. Bizde dinlediğiniz bir sanatçıya dünyanın efsanevi bir salonunda da rastlayabilirsiniz. İstanbul Resitalleri’nin Türkiye’nin uluslararası kalibrasyona sahip ilk resital dizisi olduğunu söyleyebiliriz. İstikrarlı çizgisiyle önceden gelen klasik müzik kurumlarının yanında kendi alanını açmakla kalmadı, uluslararası klasik müzik çevrelerinin de güvenini kazandı.” Kâmil Şükun’un çıkardığı Adam, Ev Dekorasyon ve Vizon dergileri 1970’lerde modern dergiciliğin başlangıcı olmuştu. Vizon Show ise 19802000 döneminde defile konusunu hazır giyim sektörünün alıcısıyla buluşturmuştu. İstanbul Resitalleri de kente yepyeni bir müzik ortamı sundu. Peki neden yalnız piyano resitali? “Piyano, dünyanın her yerinde herkesçe kabul edildiği üzere en merkezi enstrüman. Resital denince de akla ilk piyano gelir. İstanbul Resitalleri, İstan ‘Casus’ diye tutuklandılar Toronto Film Festivali, ranlı 6 yönetmenin tutuklanmasını protesto etti Etkinliğin mimarı Kâmil Şükun, “ stanbul Resitalleri, uluslararası düzeyde bir kent standardı. Bizde dinlediğiniz bir sanatçıya dünyanın efsanevi bir salonunda da rastlayabilirsiniz” diyor. Türkçeye geçişine de önayak olmuştuk. Bugün böylesine uzun tarihi olan bir güvenin artarak devamından mutluyuz.” Önce Lütfü Kırdar’da, MKM’de, sonra Fulya’daki yeni açılan salonda yapılan resitaller şimdi de Sabancı Müzesi’ndeki The Seed’de devam edecek. Dikkat çeken bir başka yönü de çok geniş bir duyuru portdıkları ödüller, davet edildikleri festivaller dikkat ettiğimiz hususların başında geliyor.” Adını “İstanbul” koyunca, bu kentle sınırlamış oluyor; ya Ankara, İzmir, Mersin gibi diğer merkezlerimiz? “İstanbul, dünyanın önemli megapollerinden biri. İstanbul Resitalleri de bu muhteşem kent için tasarlandı. Türkiye’nin klasik müzik açısından önemli diğer kentlerindeki aktiviteleri saygıyla izlemekle birlikte bu coğrafyalara açılmak gibi bir projemiz yok.” İstanbul Resitalleri 7 Ekim’de Fransız piyano ekolünün önde gelen temsilcilerinden Eric Le Sage ile açılışını yapıyor. Konserlerin üniversite öğrencilerine ücretsiz olması da ayrı bir özelliği. Miles Davis’in caz tarihini değiştiren albümlerinden “Kind of Blue”yu çıkardığı yıl, New York’ta polislerden yediği dayak, 1926’da başlayıp 1991’de sona eren 65 yıllık yaşamına damgasını vuran huysuzluğun en büyük nedeni olarak tahmin edilir. “Dünyada hiç kimse onun kadar güzel müzik yapıp, güzellikten bu kadar uzak bir ruha sahip olamaz!” der Ebony dergisinin yazarı. Efsane trompetçi Miles bundan 20 yıl önce 28 Eylül tarihinde yaşama veda etse de caz dünyasının en çok tartışılan müzisyen kimliğiyle hâlâ burada. Tartışmalar bir yana, kafa kâğıdının ana adında “yenilikçi devrimci”, baba adında “popüler caz müzisyeni” yazar. Bu mağrur adam, özellikle siyahların ezilmesine karşı duyduğu hassasiyeti ve beyaz adam nefretini her fırsatta dile getirir. Sınıf bilinci yoktu, tepkiseldi; “Önyargılı ve ırkçı beyazlara bir tek nota bile çalmam” diyordu. Renktaşları Louis Armstrong ve Nat King Cole’dan da pek hazzetmezdi. Özellikle Satchmo’un kendine üstün sınıfa dahil edası veren sırıtışından nefret ettiğini söylerdi. Hayatı iyi ve kötünün iç içe geçtiği, çözümsüz paradokslarla doluydu. Tartışılan kimliğin devrimci yanı, kendinden sonraki müzisyenlere ritmik özgürlüğü, hacim ve espas kavramlarının müzikte nasıl kullanılacağını öğretmesi, her zaman üflemenin değil, duraklama anlarının da müziğe dahil olduğunu Önyargılı ve ırkçı beyazlara bir tek nota bile çalmayacağını söyleyen Miles Davis, “En güzel nota sus notası” derdi. Müzik hakkındaki düşüncesini soran bir gazeteciye, “Bir iki kere yönünü değiştirdim galiba” demişti. ‘Sus notası’nın büyük ustası ratma konusundaki tüm zamanların en iyi albümlerinden “In a Silent Way”de, Stephen Hawking’in fizik kuramlarını caz kompozisyonlarına yerleştirmeye çalıştı. Zamanın en yenilikçi, aynı zamanda ticari başarıyı yakalamış albümüydü bu. Cazseverlerin o ana kadar yaşanan kültürel değişimini yakalamasına ayna tutmuş; yeni bir kültürün sınırlarını çizmek adına caz, rock ve funk müziğini bir araya getirmişti. Gelecek nesillere kuvvetli bir yol gösterici olan “Bitches Brew” ise doğal bir müzikal evrimin tınısı ve Miles’ın sanatçı tavrının en güzel örneklerinden biri. 1982’de “We 60’ların sonunda rockfunk fırtınasının etkisinde “In a Silent Way”i ve “Bitches Brew”u kaydetti. Ambient atmosfer ve mekân ya göstermesiydi. “En güzel nota sus notası” derdi. Caz tarihinde onun kadar az nota üfleyip efsane olan bir başka müzisyen yok. Varlıklı bir aileden gelen ve bir vakte kadar da “temiz” yaşayan Miles, her tür kötü alışkanlığa Charlie Bird’le başlar. Bird uyuşturucu ve seks düşkünü bir egoist olarak günden güne erirken Miles onun dizinin dibinde yetişir. Miles kayıtlı ilk parçası, “Charlie ParkerAll Stars” plağındaki “Donna Lee” sonrasında bir misyonu olduğuna inanarak azimle çalıştı; bop, cool ve fusion anlayışlarının lokomotif gücü oldu. 1949’da “Rebirth of Cool” ile bop dönemini kapatarak cool dönemini ilan etti. Bu plaktaki Lee Konitz, Gerry Mulligan ve J.J. Johnson soloları ile davulcu Max Roach’un tekniği, Batı’da bazı caz okullarında halen ders olarak okutulmakta. “Milestone”, modal formda yazıp çalmaya başladığı ilk plak. Ardından eleştirmenlerce Bird’ün vârisi seçildi. John Coltrane’in de yer aldığı “Kind of Blue” modal cazın devamı ve başyapıtı oldu. Want Miles” ile en iyi caz müzisyeni Grammy’sini aldı. Aynı ödülü 1985’te “Decoy” ile tekrar götürdü. 1986’da Nobel barış ödüllü Bishop D. Tutu’ya adadığı “Tutu”yu çıkardı; yine Grammy aldı. Çok kazanmaya ve lükse alışmış, tüketim canavarı olmuştu. Yabancılaşma ve mülkiyet tutkusu onu plaklarında ticari davranmaya itiyordu. Buna rağmen, bu tarihten sonra yaptığı plaklar bile cazın tarihine yazılacaktı. Müzik hakkında düşüncelerini soran gazeteciye “Bir iki kere yönünü değiştirdim galiba” der. (muratbeser@muratbeser.com) Hilda Hidalgo stanbul’a geliyor Kültür Servisi Son olarak Gabriel García Márquez’in “Aşk ve Öbür Cinler” adlı kitabını sinemaya uyarlayan ünlü yönetmen Hilda Hidalgo, 1 Ekim Cumartesi günü saat 14.00’te sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Hidalgo, İstanbul Modern’de gerçekleştirilecek Kosta Rika Filmleri Günü’nde üç kısa ve bir uzun metrajlı filminin gösterimine katılarak izleyicilerin sorularını yanıtlayacak. 1955 no’lu ekat belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. Alaattin Ekren 2006 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden aldığım mezuniyet belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. Atakan Sönmez TÜRK KALP VAKFI 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 212 07 07 (pbx) http://www.tkv.org.tr C MY B C MY B Kalbinizi Koruyun
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle