20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 22 EYLÜL 2011 PERŞEMBE 6 HABERLER Yargıtay Savcısı Zekeriya Sevimli, Ergenekon mahkemesinin isimlerini istemesini değerlendirdi ‘Açıp anayasa okusunlar’ LHAN TAŞCI ANKARA AKP hakkındaki kapatma davasının iddianamesini yazan isimlerden Yargıtay Savcısı Zekeriya Sevimli, Ergenekon mahkemesinin dava hazırlığında görev alan savcıların isimlerini talep etmesini Cumhuriyet’e değerlendirdi. Sevimli, AKP’nin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olduğu iddiasını, Anayasa Mahkemesi’nin 10 üyesinin “tescil” ettiğini vurgulayarak, “Bir organizasyonun varlığı iddia ediliyorsa, 10 üyenin de bu varsayım gereğince (örgütsel) yapılanmanın üyesi olduklarını kabul etmek gerekir” değerlendirmesini yaptı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Yargıtay Başsavcılığı’ndan kapatma davasının hazırlığında yer alan isimleri istemesiyle ilgili olarak Zekeriya Sevimli şu değerlendirmeleri yaptı: Açıp Anayasayı okusunlar: Mahkemenin anayasanın 68. ve 69. maddesini (Siyasi Partilerin Uyacakları Esaslar) bildiğini kabul etmemiz gerekiyor. Bu maddeler gayet açık. Siyasi Partiler Kanunu’nun 101 ve devamı maddeleri de açık. Yetkiyi kimin kullandığını anayasa ve SPY açıkça ifade ediyor. Doğal olarak verilen görevi yapıyoruz. Ga Tarhan: Sürek avı, tasfiye ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, 2. Ergenekon davasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan AKP’nin kapatma davasıyla ilgili soruşturmada hangi savcıların görev aldığının sorulmasını “sürek avı, tasfiye” olarak nitelendirdi. Tarhan, bir tasfiye sürecinin yaşandığını ifade ederken “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu tespit edilen bir partinin kapatma davası hazırlıklarını yapan savcılara ilişkin bir sürek zetelerdeki açıklamaların dışında bir bilgiye vakıf olmadığımız için her an sürpriz olabilir. Yaşadığımız süreçte gördüklerimiz doğal olarak yeni sürprizlere de açık olmamızı gerektiriyor. Hukuki bir yorum yapmak zorlaşıyor bu durumda. Çünkü yaşanılan sürecin, bütün davalarla ilgili süreçlerin hukuki olduğunu söylemek çok zor. Herhalde bu da onlardan biri. Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nu açıp okusunlar. Gereken yanıtı veririz: Önce soracakları soruyu bir sorsunlar da bakalım. Ondan sonra gereken yanıtı veririz. Yapılan görev paylaşımıdır. Bırakın siyasi partiler masasının avının başlatılmasının da buna dahil olduğunu düşünüyorum” dedi. MİT ile PKK arasında yapılan görüşme kaydının ortaya çıkmasının ardından, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamaların Türk halkının dikkatini dağıtmayı amaçladığını kaydeden Tarhan, “Türkiye’nin terörle mücadele politikasının; elinde silah olanlarla, ortalığı kana bulayanlarla herhangi bir şeyin müzakere edilemeyeceği” olduğunu, buna karşı çıkan devlet görevlilerinin tasfiye sürecinin yaşandığını söyledi. kukun genel prensibidir. kendi içindeki bölümlenmesini, gerektiğinde hiç ilgisi olmayan masadaki (Yargıtay Başsavcılığı’ndaki görev dağılımlarını ifade ediyor) kişiye de bu konuda görev verilebilir. Özel bilgi gerektiren tarafı vardır, o arkadaş çağrılır, o konuda araştırma yapması istenir. Dolayısıyla bu kişi de yapının içinde yer almış olur. Nitekim bu belli konularda yapıldı. Siyasi Partiler masası dışından bazı arkadaşlar verilen konularda çeviriden tutun da pek çok konuda çalışma yaptı. Savcılık bir küldür (bütün). Bunun içinde kim varsa başsavcının talimatı doğrultusunda verilen görevi yapar. Bu hu Ergenekon mu hazırlattı: Anayasa Mahkemesi üyeleri ne olacak: Anayasa Mahkeme Şaşırtıcı bir şey ama bugüne kadar olanlar, bunlara böyle çok fazla da şaşırmamak gerektiğini gösteriyor. Ortaya bir çuval konulmuş, ne varsa bu çuvalın içine atılıyor. Herhangi bir kanıt, delil, evrensel hukukun temel ilkeleri bunlar umurlarında değil. Ben diyor, “varsayımla teorimi oluştururum, teorimi kanıtlamama da gerek yok”. İspat hakkı tersine çevriliyor. İspat yükümlülüğü suçlanan kişiye düşüyor. Böyle garip bir durum. K FARKLI KARAR böyle bir karar almasını kim istedi, bu kararı hangi tarihte aldılar belirsiz. Davanın neden açıldığı sorgulanıyorsa aynı mantık anayasada ve SPY’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yüklenen görevlerin değişikliğini yapmayan milletvekilleri de davanın açılmasına yataklık ettiler diye listelerinin istenmesini gerektirir. Söz konusu kararın hukukla yanıtlanması mümkün değil. Bu da özel görevli mahkemelerin neden tartışma konusu olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Hukukla değil, kendilerine yüklenen görevle hareket etmektedirler. Bu talep açıkca hedef göstermedir. Bundan doğacak her türlü sonuç ve sorumluluk bu talepte bulunanlara ait olacaktır. Yapılan talep hukuk dışıdır. YargıSen Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu: Mahkemenin si’nin o dönemde 11 üyesinden 10’u, “siyasi partinin (AKP) tavrı laikliğe aykırıdır” diyerek, iddiayı tescil etti. Mahkeme üyeleri uygulanacak ceza konusunda ayrılığa düştüler. Yoksa 10’a karşı 1 oyla, Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri, (AKP’nin) laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğu iddiamızı kabul ettiler. Böyle bir organizasyonun varlığı iddia ediliyorsa, eğer böyle bir varsayım varsa (Ergenekon davayı açtırdı), Anayasa Mahkemesi’nin 10 üyesinin de bu varsayım gereğince (örgütsel) yapılanmanın üyesi olduklarını kabul etmek gerekir. Yitik Kuşak mı? Yooo... Bir ‘Karşı’ Yazı Türklerin Almanya’ya işçi olarak göç etmeye başlamasının üzerinden 50 yıl geçti. Almanya ve Türkiye’de çeşitli etkinliklerle bu yıldönümü anılıyor... Bu konuda yazmayı planlamamıştım. Ama bu göçü hem Almanya hem Türkiye açısından büyük bir başarısızlık olarak gören, nesnellikten uzak duygusal bir yazıyla karşılaşınca, durum değişti. Bu 50 yıl, benim de anlamlı bir kısmını, özellikle üniversite gençliğimi, Berlin’de 1968 mücadelesini pek çok yönüyle paylaştığım bir zaman dilimidir. Ailemden iki kişi Berlin’e çalışmaya gitti. Emekçi dünyasında pırıltılı bir kapıydı Almanya! Ben de liseden sonra üniversite sınavlarına girdim, belgelerimi aldım ve onların desteğiyle Berlin’e gittim. Önümde yepyeni bir dünya açıldı onlar sayesinde! Çalıştım, okudum, gençliğin bütün mücadelesine katıldım; Almanya ve İran, Filistin, Yunanistan ve üçüncü dünya ülkelerinden pek çok devrimci / öğrenci örgütleriyle birlikte omuz omuza dayanışmamız, oradaki her şey ile birlikte, bir dünya yurttaşı kimliğimin temel taşlarını oluşturdu! Ülkemizden kaç “sıradan, ortalama insan” Almanya’dan geçti! Orada bugün 2.5 milyon kadar insanımız var. Peki toplam kaç kişi olduk! Gelenler gidenler, ölenler, ikinci, üçüncü, dördüncü nesil çocuklar... 10 milyon? Pek çoğu orada, pek çoğu, hem orada hem burada hayatını inşa etti. Gidenler, buradaki ailelerine maddi desteklerini hiç eksik etmedi, buradakilerin daha insani koşullarda yaşamalarını sağladı.. Bir “kayıp kuşak” lafı, Almancıların omuzlarına yapıştırıldı! Bunu edebiyatçılar yaptı belki de! Ama buna hiç katılmadım! Neden kayıp kuşak ki? Şüphesiz ki sıkıntılar yaşadılar. Ama burada da sıkıntılar yaşıyorlardı ve yaşayacaklardı.. Gidenler, buradaki çok iyi işlerini mi bırakıp gittiler! 1960’ların Türkiyesi’nin cangıl iş dünyası çok daha mı iyiydi! Eşlerini çocuklarını yanlarına aldılar.. Dahası ana babalarını.. Akrabalar taşındı durdu Almanya’ya! Türkiye’nin bütçesini ayakta tuttular on yıllar boyunca, gönderdikleri dövizlerle! (Bir yerlerde miktarı yazıyordur!) Kazandıklarıyla Türkiye’de iş kurdular, ev kurdular, ekonomiye fiilen katıldılar.. İşçi olarak değil, iş kurucu olarak! Bunlar olayın “maddi” parasal yönleri.. Sosyolojik yönleri var ki, devrim yapsanız elde edemeyeceğiniz bir “sosyal birikim” sahibi oldu milyonlarca insanımız! Benim tanıdığım pek çok insan, olabileceği kadar “uygarlaştı”. İkinci, üçüncü, dördüncü kuşakları hele... Onlar Türkiye’de doğsalar, büyüseler, okusalar... büyük çoğunluğu sıradanlığın esirleri olacaktı! Sıkıntı mı yok? Sıkıntı her yerde var! İşçilerimiz, bugün ucu iktidarın eteklerine kadar uzanan üçkâğıtçılara, İslamcı kılıktakı soygunculara da “hizmet” etti! Alın teri dökmeyen aşağılık takım, dökülmüş alın terlerini gasp etti! Dinciler, Almancıların yakalarındaki en büyük parazitler oldu her zaman! “Bilim, Toplum İnsana Bakış” kitabımda anlattığım bir yakınımın öyküsünü anımsadım şimdi: Ona ve çocuklarına “Kazanılmış Kuşak” demişim! Türkiye’de kayıp olacak insanlar, Almanya’da “kazanılmış insanlar”a dönüştü! Ahmet diyordu ki bana: Şu binayı görüyor musun, her harcında alın terimiz var, ilk gittiğimde Berlin’in merkezindeki Europa Center’ı göstererek... Bak, şu duvarları ben ördüm, şu sütunlara harcı ben döktüm... Sonra bina bitince de bayrağı şu en yüksek yere dikmiştik.. Şüphesiz, Almanya’nın refahına daha büyük katkılarda bulunmuşlardır ve hâlâ da bulunuyorlar.. Sorunlar yok mu! Diz boyu! Ama Almanların yapacakları bir şey yok, onlar oraların insanları oldu! Yarı Alman yarı Türk olmak, bir zenginliktir, bir dünya yurttaşlığı kimliğidir biraz da! Biz Türkler, ülkemizden başka her yere, tüm dünyaya uyum sağlayan yaratıklarız.. Almancılar ve diğerleri, bunun kanıtlarıdır.. Ayrıca, iyidir bu, iyidir... Savcılar sürgün... İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Ergenekon davasında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılarak, AKP hakkında kapatma davasının hazırlığında yer alan savcıların sorulması gözleri bu ekibe çevirdi. 14 Mart 2008 tarihli iddianame, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın imzasını taşıyordu. İddianamenin hazırlığında Yargıtay savcıları Ömer Faruk Eminağaoğlu, Mahir Kara ve Zekeriya Sevimli yer almıştı. Yalçınkaya 20 Mayıs’ta görev süresini tamamlayarak Başsavcılık görevinden ayrılmıştı. Anayasa değişikliğiyle yapısı yenilenen HSYK çıkardığı yaz kararnamesiyle Zekeriya Sevimli’yi İstanbul Üsküdar’a savcı; Kara’yı İstanbul’a savcı; Eminağaoğlu’nu da İstanbul’a hâkim olarak atadı. 12 Ağustos tarihli kararnameyle de bazı atamalar iptal edildi ve Kara Sincan Cumhuriyet Başsavcılığı’nda görevlendirildi. HSYK, Kara, Sevimli ve Eminağaoğlu’nun görev yeri değişikliklerinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil’in isteği doğrultusunda yapıldığını savunmuştu. Yargıtay kafa karıştırdı Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, önce dava dışı telefon konuşmalarının yayımlanmasında tazminata karar verdi, 5 ay sonra kararından oyçokluğu ile vazgeçti. ANKARA (ANKA) Yargıtay, içtihat niteliğindeki dava dışı telefon konuşmalarının yayımlanmasına tazminata hükmettiği kararından döndü. Yaklaşık 5 ay içinde aynı konunun farklı davalarında Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, önce dava dışı telefon konuşmalarının yayımlanmasında tazminata karar verdi, 5 ay sonra aynı konuda kendi kararından oyçokluğu ile vazgeçti. Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulanan gazeteci Müyesser Yıldız Uğur davasının iddianame eklerinde yer alan ve davanın konusu dışındaki özel telefon konuşmalarının haberlerde yer aldığını savunarak, haberin yer aldığı iki ayrı gazete aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açtı. Davanın görüşüldüğü Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi, tazminat taleplerini reddetti. Davacının kararı temyiz etmesi üzerine dosya, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından görüşüldü. Yerel mahkemenin kararını hukuka uygun bulmayan daire, özel yaşam alanına ilişkin telefon görüşmelerinin yayımlanmasında kamu yararı bulunmadığından, haberin davacının özel yaşamının gizliliğine, haberleşme özgürlüğüne ve kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığını kaydetti. Dairenin kararına muhalif üye Ayşe Çevikbaş, özel konuşmaların da yer aldığı iddianamenin, Türkiye’nin gündemini sarsan ve halen meşgul eden olaylara ilişkin açılan davanın iddianamesi olduğuna işaret etti. 4. Hukuk Dairesi’nin aldığı bozma kararına yönelik karar düzeltme isteminde bulunulunca dosya yeniden incelendi. Daire yaptığı incelemede yerel mahkemenin bozma kararının kaldırılmasına karar vererek, tazminat talebine ret veren kararı onadı. 5 ay önce bozma kararına muhalif kalan Çevikbaş’ın gerekçesinin karar düzeltme isteminde daire tarafından aynen tekrarlanması ise dikkat çekti. Dairenin Çevikbaş dışındaki diğer üyelerinin HSYK’nin Yargıtay’a 160 üye atamasının ardından değiştiğine dikkat çeken yargı çevreleri, aynı daireden çıkan iki benzer karar arasındaki çelişkiyi “5 ay içinde ne değişti” şeklinde yorumladı. HSYK protestosu Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Sosyalist Kadın Meclisleri, HSYK tarafından dile getirilen “Tecavüze uğrayan kişi tecavüzcüsüyle evlendirilsin” açıklamasını protesto etti. Galatasaray Meydanı’nda toplanan ESP’li kadınlar, “HSYK tecavüzcüleri koruma, bedenimizden elini çek” pankartı açıp “Erkek vuruyor devlet koruyor”, “HSYK tecavüzcüleri koruma” sloganları attı. Grup adına basın açıklamasını okuyan Tuğba Gümüş, AKP iktidarı döneminde kadın cinayetlerinin yüzde 1400 oranında arttığını belirterek “Kadın cinayetlerine karşı hiçbir önlem almayan devlet, şimdi de kadını yok sayan bir anayasa için çalışıyor” dedi. HSYK’nin bu uygulamasının ayrımcı ve cinsiyetçi olduğunu anlatan Gümüş, “Kadınlar olarak suskun değiliz. HSYK ve AKP iktidarına öfkemizi bir kez daha dile getiriyoruz” diye konuştu. Açıklamanın ardından kadınlar şiddetin son bulması için 1 milyon imza kampanyası başlattı. İHD üyeleri, Efeoğlu kardeşleri kaybedenlerin yargılanması için eylem yapacak ‘Mezarı ortaya çıkarılsın’ İstanbul Haber Servisi Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) öğrencisi Ayhan Efeoğlu (25) 6 Ekim 1992’de, ağabeyi Ali Efeoğlu (29) da 5 Ocak 1994’te gözaltına alınarak kaybedildiler. Baba Osman Efeoğlu, Susurluk hükümlüsü Ayhan Çarkın’ın açıklamaları üzerine, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma kapsamında 5 Temmuz 2011’de yeniden ifade verdi. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyeleri de bu akşam Gayrettepe’de Efeoğlu kardeşleri kaybedenlerin yargılanması için eylem yapacak. Ayhan Efeoğlu, üniversite önünde, ağabeyi Ali Efeoğlu ise Pendik’te gözaltına alındı. Gayrettepe’deki Terörle Mücadele Şubesi’ne götürülen iki kardeşten bir daha haber alınamadı. Ayhan Efeoğlu’nun kaybedilmesinden 19 yıl sonra, Özel Harekât polisi Ayhan Çarkın, Ayhan Efeoğlu’nun İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde işkenceyle öldürüldüğünü, parçalanmış bedeninin ormanlık alana gömüldüğünü itiraf etti. Ali Efeoğlu için yapılan başvurulara ise 1994’te Hüseyin Kocadağ imzasıyla verilen yanıtta, Ali Efeoğlu’nun altı ayrı suçtan arandığı, yakalandığında bilgi verileceği ifade edildi. Baba Osman Efeoğlu, yeniden açılan soruşturmada verdiği ifadede, “Oğlum Ayhan’ın sivil polislerce gözaltına alındığını arkadaşlarından öğrendim. Oğullarımı kaybedenlerden şikâyetçiyim” dedi. İHD üyeleri de bu akşam saat 20.00’de Gayrettepe’de, Ayhan Efeoğlu’nun mezarının ortaya çıkarılması, Ali Efeoğlu’nun akıbetinin açıklanması istemiyle bir araya gelecekler. CHP’den ‘Yurdakul’ tasarısı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP, Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Odatv davasının tutuklu sanığı Doğan Yurdakul’un eşinin ölümünün ardından “Bir insanın eşi ölüm döşeğindeyken ona izin verilmesi lazım” sözleri üzerine, yasal düzenleme için harekete geçti. CHP Milletvekili Turgut Dibek, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da değişiklik öngören bir kanun teklifi hazırlığı yapıyor. BEYAZIT MEYDANI’NDA ANMA MZA KAMPANYASI Taylan unutulmadı İstanbul Haber Servisi ODTÜ Fikir Kulübü üyesi Taylan Özgür, katledilişinin 42. yıldönümünde, vurulduğu Beyazıt Meydanı’nda, 23 Eylül Cuma günü saat 12.30’da anılacak. ABD 6. Filosu’nun İstanbul’a gelişi sırasında çıkan olaylarda, 18 Temmuz 1968 günü polislerin Gümüşsuyu İTÜ Öğrenci Yurdu’na yaptığı baskında pencereden atılan Fikir Külüpleri Federasyonu (FKF) üyesi Vedat Demircioğlu 24 Temmuz’da yaşamını yitirmişti. 28 Temmuz’da da Ankara Adliyesi önünde, arkadaşlarının duruşmasını izlemeye gelen gruba polisin müdahalesi sonucu Atalay Savaş can vermişti. İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği seçimleri için İstanbul’a gelen Taylan ise NATO’ya bağlı Avrupa ülkelerinde “Gladio”, “Kontrgerilla” adı altında kurulan örgütlerin tetikçileri tarafından öldürüldü. Vejetaryen mahkum İstanbul Haber Servisi Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde hükümlü Osman Evcan, yaklaşık bir yıldır, vejetaryen yemek yiyebilmek için mücadele ediyor. Evcan’a destek için imza kampanyası başlatıldı. Osman Evcan, 29 Ağustos’ta gönderdiği mektubunda, 17 Haziran’dan bu yana cezaevi mutfağından yemek almadığını belirtti. Kendi olanaklarıyla beslenmeye çalıştığını anlatarak, “Özel olarak küçük krom tencerelerde pişirilen bu yemekleri koklamak bile insanın midesini bulandırmaya yetiyor. Yemekleri dökmek zorunda kalıyorum. Bu 1 yıldır devam etmektedir. Yemeklerin düzeltilmesi için dilekçeler yazdım. İdare duyarsız kaldı” dedi. Yeryüzüne Özgürlük Derneği, “Osman’a Vegan Yemek Verin” adlı bir imza kampanyası başlattı. Dış politikaya yakın takip ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP MYK dün Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında toplandı. CHP Sözcüsü Birgül Ayman Güler toplantı sonrası yaptığı açıklamada, “MYK’de hükümetin dış politikada Türkiye adına bağımsız ve tutarlı bir yol izlemediği, bunun ülkemizin bugünü ve geleceği bakımından kabul edilemez olduğu vurgulandı. Bu çerçevede, Türkiye’nin bağımsız dış politikasının yakından izlenmesi kararlaştırıldı” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle