17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 11 EYLÜL 2011 PAZAR 6 KADINA ŞİDDET Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Gönüllüsü Selma Toluay: Kadınlar, sahip oldukları hakların ve erkeklerle eşit olduklarının farkında değiller. Eğitim kurumları küçük yaştan itibaren bu konuda eğitimler vermeye başlamalı ‘Kadınlar farkında değil’ ‘Erkeksiz Kadınlar’ araştırmasının sonuçları açıklandı Savaşçılık ve 11 Eylül 2011 TV’de dış politika uzmanı genç bir akademisyen diyor ki, “dış politika olunca İngilizler hükümetin ardındadır hep” İsrail, Suriye ve diğer konularda iktidarı eleştirmeyin, arkasında olun, demek istiyor. Demek akademisyenliğin görevi, herkesi iktidar arkasında hazır ola çağırmak olmuş! RTE, dışta güven vermeyen bir politika izleyicisi... Geçen seçimlerde kendisine oy verenlerden bir kısmı, yarattığı “dünya lideri” imajından etkilendiğini açıklıyordu! Bizim gibi, dünya göstergelerinde epey gerilerde ülkelerin ezik seçmeni, dışta babalanma girişimlerinden gurur duyar. Başbakan ise esip gürlüyor, Gazze’ye gidecek yardım gemilerine savaş gemilerinin eşlik edeceğini söylüyor... İsrail de yanıt veriyor: “Bizim donanmamız, savaş gücümüzün en uzun iki kolundan biridir! Diğeri hava kuvvetlerimizdir.” Yani: Geleceğin varsa göreceğin de var! Bizim mümtaz gazeteler bu yanıtı satır aralarında saklamayı tercih ediyor! Geçen haftaki yazılarımdan biri, RTE’nin savaşçı dili/politikası üzerineydi! İsrail’e karşı politikası, tamamen bir iç politika malzemesidir. Ancak şimdi sınırı aşmış gibi! İsrail, zaten savaş içinde bir ülke! RTE’nin, “Gazze’ye gideriz...” sözlerinden ricatı izleyeceğiz. One Minute iyi güzel de, iş savaş gemilerine gelince, halkını savaşa sürüyorsun demektir... Ne için? İsrail topraklarımıza mı saldırıyor? Hiçbir ülkede politikacının bu tür ihtiraslarına destek verilmez; değil iktidarın arkasında durmak, onu engellemek için harekete geçilmeli... RTE’nin savaşçı politikasının Türkiye’nin ulusal herhangi bir sorunu ile zerre kadar ilgisi bulunmuyor! Bugün 11 Eylül! ABD’nin küresel savaş politikalarını, özellikle İslam ülkelerini işgal boyutunda devreye soktuğu zamanın başlangıcı! ABD bu politikasıyla Afganistan’ı ve Irak’ı işgal etti... Irak’ta sahtekârca iddiaların arkasından 1 milyon Iraklı (sahi onlar Müslüman mıydı?!) öldürüldü! ABD ayrıca müttefiklerini de peşinden sürükledi... ABD artık bu amaçları için “aletler” kullanmaya yöneldi... Almanlar, Afganistan’a sürüklenmelerinin bilançosunu çıkartıyorlar: Asker sayısı: 98.000 Ölü asker: 52 Yaralı: 200 Travmalı asker: 1800 Maliyet: 4.8 milyar Avro Spiegel dergisi diyor ki: “11 Eylül 2001, Alman ordusunu Afganistan’a savaş soktu. Almanya, Afganistan’da demokratik toplum yaratmak istiyordu. Aradan 10 yıl geçtikten sonra şu kesin: Büyük bir başarısızlık...” Afganistan, Almanya’nın travması oldu! Bazı aklıevveller Amerika’nın Irak’ı işgaline keşke katılsaydık, diye ağıt yakıyor! İktidar dahil! Bazı generaller de, Irak’ın işgaline katılsaydık, Kürt meselesini de orada hallederdik diye hayal kuruyor! Tarihin en utanç verici, en alçakça savaşlarından biridir Irak’ın işgali! Bunda payımız olması gerektiğini düşünmek bile yüz kızartıcıdır! Bırakın “hallederdik...” ütopyasını! İçeride PKK saldırılarını arttırınca, Kandil’e iki kez sorti yaptılar. Üçüncüyü yapamadılar. Çünkü hemen “üçlü denetim” kendini anımsadı! ABD, Irak, Türkiye toplandı... Utanmaz bazı Türkçe gazeteler, ABD, PKK’lilere karşı Türkiye sınırını korumaya başladı diye yalancı haber ve fotoğraflar yayımladı! Aslında yapılan, Türkiye’ye dur demek ve Kandil’i korumaktı! General de diyor ki, gitseydik, onları hallederdik! Pöh ki pöh! RTE ki, göğsünde bir madalya taşıyor: İsrail’in Amerika’daki destekçi kuruluşlarınca verdiği, kimilerine göre cesaret, kimilerine göre üstün hizmet madalyası... Kılıçdaroğlu o madalyayı soruyor: Hâlâ göğsünde mi? ABD’deki Musevi madalyalarından biri de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün koleksiyonunda... Bu madalyalar, ABD+İsrail’in dış politikasına bağlanma (biat) anlamı taşır. Öyle durup dururken de insanın göğsüne takılmaz. Uzun süre önce hazırlığı yapılır; çağırırlar, konferans verdirirler, sonra da madalyayı takarlar! Demek istediğim, madalyalar gayet bilinçli alınmıştır. Nedenini sorarsanız: ABD’nin desteğini almanın önemidir, iktidarları için... Bunun koşullarından biri de, ABD’de devlet ve hükümet katında önemli bir güç olan, hatta ABD’de İkinci Musevi Devleti diyebileceğimiz Yahudi kuruluşlarıyla iyi geçinmektir. Bizim muktedirler, bunun gereğini yerine getirdiler. Günün sözü: RTE, Hafız Esad’a: “Siyasi liderler kendi geleceklerini adalet üzerine tesis etmelidir, zulüm üzerine değil...” (El Cezire’ye demeç..) Sanırım uzun zamandır, aynaya bakmıyorlar ülkemizdeki muktedirler! Bir yanda yoksulluk bir yanda baskı var İstanbul Haber Servisi Dul, kocasını terk etmiş, kocası tarafından terk edilmiş, kocası cezaevinde olan kadınların Türkiye’deki zor koşulları akademik bir çalışma ile daha ortaya konuldu. “Erkeksiz kadınlar” bir yandan maddi sıkıntılar ile boğuşurken bir yandan da toplumsal yargılarla başetmek zorundalar. Eşi vefat etmiş kadınların sadece yüzde 5.5’i, boşanmış kadınların ise yüzde 26.1’i gelir getirici işlerde çalışıyor. Görüşülen kadınların yüzde 63’ü esnafa, bakkala, kasaba borçlu. Kirasını, elektriğini, suyunu ödeyemiyor. Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü ile Boğaziçi Üniversitesi’nin birlikte gerçekleştirdiği “Erkeksiz Kadınlar” başlıklı araştırmanın sonuçları dün açıklandı. Toplantıda Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Prof. Dr. Şemsa Özar ve Sosyal Politika Forumu’ndan Dr. Burcu Yakut Çakar “Boşanmış, dul, kocasını terk etmiş, kocası tarafından terk edilmiş, kocası cezaevinde olan kadınlar Türkiye’de nasıl yaşar” konulu araştırmanın sonuçları hakkında bilgi verdi. Türkiye’nin pek çok yerinden 900 dul ve 300 boşanmış kadın ile yüz yüze görüşerek elde edilen sonuçların değerlendirildiği araştırmaya katılanların 840’ı kentli, 360’ı ise kırsal kökenli. Özar ve Çakar, araştırmalarının sonuçlarını aktarırken “Birlikte oldukları erkekler yaşamlarından çıkan kadınların kamu kurumlarından da aile kurumundan da ihtiyaç duydukları maddi ve manevi desteği alabildikleri söylenemez” şeklinde saptamalarda bulundular. Özar ve Çakar, şu bilgileri verdiler: “Eşi vefat etmiş kadınların sadece yüzde 5.5’i, boşanmış kadınların ise yüzde 26.1’i gelir getirici işlerde çalışıyor. Görüşülen kadınların yüzde 63’ü esnafa, bakkala, kasaba borçlu. Kirasını, elektriğini, suyunu ödeyemiyor. Yüzde 71’i dul maaşıyla geçiniyor. Bu kadınların hane evine giren para miktarı bakımından, yoksulluk eşiğinin altında olmayanı neredeyse yok. Özellikle küçük yaşta çocukları olan kadınlar eve iş alarak oldukça düşük ücretler karşılığı parça başı işler yapıyor ya da gündeliğe gitme, mahalledeki apartmanların merdivenlerini silme gibi zor koşullarda, güvencesiz işlerde çalışıyor. Kadınlar aylık gelirlerini net olarak bilmiyorlar ama borçları sorulduğunda kesin bir rakam söyleyebiliyorlar.” 42 yaşında eşi vefat etmiş bir kadının “Maddiyatın yanı sıra bir de şöyle bir sıkıntı var. Dul kadın sıkıntısı. Dul kadın her zaman dul kadındır, namusu yoktur zihniyeti var” şeklindeki sıkıntılarını aktaran araştırmacılar, görüştükleri kadınların “Erkek kardeşim gelse ‘bu kim’ diyorlar. Allah kimseyi dul etmesin”, “Mahalledekiler benim dul olduğumu bilmiyor. Ev sahibi duysa bana ev vermez” diye yakındıklarını belirterek “Gündelik yaşamlarının neredeyse her anında ayrımcılık içeren toplumsal yargılarla, çevre baskısıyla, namus meselesi gibi anlayışlarla başetmek durumunda kalmaktadırlar” diye konuştular. İstanbul Haber Servisi Kadına yönelik şiddet, her geçen gün artıyor. Kadın hakları savunucularına göre şiddetin önlenememesinin en önemli nedeni, yasaların uygulanmaması, kadınların haklarının farkında olmaması ve eğitimsiz erkek. Kadın Hakları Koruma Derneği Genel Başkanı Avukat Gönül İşler, devletin bu konuda büyük yaptırımlar uygulamasının şart olduğunu söyledi. Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı Gönüllüsü Selma Toluay da şiddetin medya sayesinde görünür olduğunu belirtti. Anne Çocuk Eğitim Vakfı’ndan (AÇEV) Ecehan Balta ise şiddete maruz kalan kadının korunmadığını, şiddet uygulayan erkeğin de cezalandırılmadığını kaydetti. Kadın Hakları Koruma Derneği Genel Başkanı Avukat Gönül İşler, son iki yılda kadına yönelik şiddet olaylarının yüzde 1400 oranında arttığına dikkat çekti. Yargıçların yasaları uygulamadıklarını ve şiddet olayına tarafsız değil erkek gözüyle baktıklarını söyleyen İşler, “Ekonomik sorunlar, psikolojik bozukluklar, kadınlar ve erkeklerin aile içinde yanlış yetiştirilmeleri de şiddet olaylarının diğer nedenlerinden. Devletin bu konuda büyük yaptırımlar uygulaması şart. Bunun yanı sıra kadınların, idari mekanizmalarda kaydadeğer roller alması gerekiyor. Kadınların, Meclis’te ve yerel yönetimlerde en az yüzde 30 oranında temsilleri kadına şiddet sorununu büyük oranda bitirir” dedi. Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı Gönüllüsü Selma Toluay da, “Aslına bakılırsa kadına yönelik şiddet zaten fazlaydı. Bugüne özgü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Şu anda artmış olarak görünmesinin temel nedeni medya tarafından daha çok önem verilip gündem maddesi yapılmasındandır. Tabii bunun sağlanmasında da kadın örgütlerinin yaptığı dikkat çekici çalışmalar önemli rol oynamıştır” dedi. Kadına yönelik şiddetin asıl sebebinin kadınların sahip oldukları hakları bilmemesi olduğunu savunan Toluay, “Kadınlar erkeklerle eşit olduklarının farkında değiller. Bunu sağlayabilmek için kadına küçük yaşlardan başlayarak ka zanılmış hakları ve toplumsal eşitlikleriyle ilgili eğitimler verilmelidir. Bu eğitim faaliyeti Milli Eğitim Bakanlığı müfredatı içinde de yer almalıdır” dedi. Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) Şiddetsiz Aileler İçin Baba Eğitim Projesi Koordinatörü Ecehan Balta ise kadına yönelik şiddetin temel nedeninin, şiddeti uygulayan erkeğin cezalandırılmaması ve şiddete maruz kalan kadının korunmaması olduğunu vurguladı. Balta şöyle devam etti: “Bunu aşmanın yolu yasaların tam anlamıyla uygulanmasından geçer. Tabii kadına şiddetin temel nedeninin eğitimsizlik olduğunu da söyleyebiliriz. Kadın örgütlerinin neredeyse tümü kadının ‘Erkekler korunuyor’ ‘MEB müfredata alsın’ haklarına ve eşitliğine yönelik sadece kadınlara eğitim veriyor. Ancak erkeğin de bu konuda eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekiyor.” Kadınlarla Dayanışma Vakfı Gönüllüsü Figen Çaban ise konuyla ilgili görüşlerini şöyle özetledi: “Kadına şiddetin en önemli nedeni, şiddetin meşru olarak gösterilmesidir. Bunun yanı sıra toplum, kadına şiddeti suç olarak değil, aile içi hal olarak görmekte. Tabii bir nedeni de kadınların sosyal ve siyasal yaşama girmemeleri için sistem tarafından şiddetin desteklenmesidir. Bu soruna yönelik yasalar son dönemde iyileştirildi. Ancak yargıçlar tarafından sağlıklı uygulanmıyor. Sorunu çözmek için öncelikle var olan yasaların sağlıklı uygulanması gerekir.” Mersin’de 8 ayda 25 kadın öldürüldü, 35 kadın intihar etti, 320’si teşebbüste bulundu Şiddette korkunç artış AB D N YAĞMUR 1200 kadınla görüşüldü MERSİN Mersin’de 2011 yılının ilk 8 ayında 25 kadın öldürüldü, 35 kadın intihar etti, 320 kadın intihar teşebbüsünde bulundu. Mersin Kadın Platformu Sözcüsü Hacer Koçak, bazı kadın cinayetlerine intihar süsü verildiğini belirterek “Kolluk güçleri ve yargı, intihar vakalarını tam olarak araştırmalı” dedi. Mersin’de kadın örgütlerinin “Cinayetleri Durduracağız Platformu” adı altında örgütlendiğini ifade eden Koçak, kentte kadın sığınmaevlerinin kapasitesinin yeterli olmamasının da kadınları şiddet sarmalına mahkum ettiğine dikkat çekti. Mersin Kadın Platformu Sözcüsü ve İHD Yönetim Kurulu üyesi Hacer Koçak, son bir haftada 2 kadının öldürüldüğü Mersin’de, kadın cinayetlerinin endişe verici boyutlara geldiğini söyledi. Koçak, şehirdeki kadın örgütlerinin, cinayetlere dikkat çekmek, mahkeme süreçlerinde müdahil olmak, belediyelere sığınmaevi kurulması için baskı yapmak ve toplumda “aile içi şiddet özel bir sorun değildir” yargısını oluşturmak amacıyla Cinayetleri Durduracağız Platformu adı altında bir araya geleceğini açıkladı. Birçok kadın cinayetinin, kadınların yeniden eve dönmek zorunda kalması nedeniyle ger çekleştiğine dikkat çeken Koçak, “Mersin’de 4 ilçe belediyesi var ama bunların kadın sığınmaevi yok. Şiddet görüp polise başvuran kadın, ailesi kabul etmediği ve ekonomik bağımsızlığı olmadığı için yeniden şiddet gördüğü evine dönmek zorunda kalıyor. Bu da cinayetlere zemin hazırlıyor. Bu sarmalı kadın sığınmaevleri ile aşabiliriz” diye konuştu. Sadece 1 sığınmaevi Mersin Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Sibel Doğan da kadına yönelik şiddetin sona ermesi, her türlü cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılması için ciddi bir çalışma yapılması gerektiğini söyledi. Devletin şiddete uğrayan kadını hakları konusunda cesaretlendirmesi gerektiğini ifade eden Doğan, Mersin’de sadece 1 tane kadın sığınmaevi olduğuna dikkat çekti. Doğan, sığınmaevlerinin sayısının arttırılması ve sığınmaevlerindeki koşulların iyileştirilmesi gerektiğini vurguladı. Her şiddet gören, töreden kaçan kadının, kendi ilinin bulunduğu ildeki siteye değil çok farklı bir bölgedeki siteye yerleştirilerek, kayıtlarda gerekirse isim değişikliği yapılarak korunması. Bu kadınların, tehdit eden unsur ortadan kalktığında ve kendi ayakları üstünde durabildiklerinde bu sitelerden ayrılabilmeleri. Kadınlara şiddet uygulayan ve öldüren kişiler üzerinde geniş araştırmalar yapılmalı, buna göre daha bilimsel tedbirler alınmalı. Komşu şiddet ihbar hattı açılmalı. İlköğretim okullarındaki çocuklar, okullardaki rehberlik bölümleri tarafından bir çeşit taramadan geçirilmeli; alınan bilgiler ışığında aile içi şiddet (varsa) bu okul müdürlükleri tarafından yetkili birimlere bildirilmeli. Şiddete maruz kalmış kadın kocasından şikâyetçi olmasa bile mutlaka dava açılmasını sağlayacak kanunlar çıkarılmalı. Acil olarak çocukları eğitilmesi. ntiharlarda korkutan artış Mersin’de 2011 yılının ilk 8 ayında 35 kadının intihar ettiğini 320 kadının intihar teşebbüsünde bulunduğuna dikkat çeken Koçak, rakamların geçen senelere göre ciddi şekilde arttığını ifade etti. Koçak, “intihar süsü verilen kadın cinayetlerinden” şüphelendiklerini belirterek, “Cezalar artınca şiddeti ve cinayeti gizleme eğiliminin artmasından şüphe ediyoruz. Birçok vakada intihar ile cinayet ayırt edilemez oldu. Cinayet işleniyor ama intihar süsü veriliyor. Kolluk güçleri ve yargı, intihar vakalarını tam olarak araştırmalı. Günümüzde intihar vakalarının arkasındaki sebepler tam olarak incelenmiyor. Bunun somut örneğini 3 yıl önce de yaşadık. Bir genç kız su kuyusunda ölü bulundu ama olay intihar gibi yansıtıldı” şeklinde konuştu. Yahudi Madalyası Meselesi ‘Namusu yoktur’ Somut öneriler... İstanbul Haber Servisi Sosyal Demokrat Parti (SODEP) 1. Aday Kabinesi Aile ve Sosyal Politikalar Aday Bakanı Nurcihan Hamşioğlu, “kadına karşı şiddetin gün sektirmediğini” belirterek, 2011 yılının başından bu tarihe dek, yani son sekiz buçuk ayda, ülkemizde 26 bin kadının aile içi ya da dışı şiddete maruz kaldığını, dün de Mersin’de bir kadının daha boşanmak istediği kocası tarafından öldürüldüğünü kaydetti. Nurcihan Hamşioğlu yaptığı yazılı açıklamada, sağlıklı psikolojiye sahip, eğitimli, bilgili insanlar yetiştirerek toplumdaki her türlü şiddete engel olunabileceğini ifade etti. Hamşioğlu, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için yapılması gerekenleri özetle şöyle sıraladı: Her bir karakola ya da jandarmanın kont rolünde olan birimlere, psikolog alınması. Bütün polislerin karakola yansıyan bu aile kavgalarında takınacakları tavır konusunda eğitim alması, ayrıca müdahale etmeyip eve gönderdikleri her kadının başına gelecek her türlü kötü sonuçtan mesul tutulacakları yasalar çıkartılması. Kadın sığınmaevleri, Mor Çatı gibi itici isimlerden ve yetersiz yapılardan kurtulup çok daha geniş ve kapsamlı çözümler gerekmektedir. Her ilde güvenliği tam sağlanmış 10002000 ya da daha çok kişiyi barındıracak 2 oda 1 salon evlerden oluşan siteler inşa edilerek, şiddet gören kadınların çocukları ile bu evlere yerleştirilmesi, bu sitelerin içinde eğitim merkezi, okuma yazma kursu, meslek kursları açılması. MEB’den ek kayıt hakkı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanlığı; fen, sosyal bilimler, Anadolu, Anadolu öğretmen ve Anadolu sağlık liselerinde boş kalan kontenjanlar için yalnızca 2 gün sürecek ek kayıt hakkı verdi. 14 Eylül’de başlayacak kayıtlar 15 Eylül’de son bulacak. MEB’den yapılan açıklamada, boş kalan kontenjanlara, daha önce ilan edilmiş olan yedek listedeki sıralardan devam edilerek bu okullara kayıt hakkı kazananların 13 Eylül’de saat 18.00 itibarıyla “https://eokul.meb.gov.tr/” adresinden yayımlanacağı belirtildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle