26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 AĞUSTOS 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA SAĞLIK 9 Türkiye’de her yıl 150 bin kişiye kanser tanısı konuyor. Her yıl 40 bin kişi kanserden ölüyor. Kanserin en önemli nedeni kirlilik. kinci neden sigara ve genetik yatkınlık. Kanser tanısı konanların sayısının 2030’a kadar iki kat artacağı tahmin ediliyor. kanser besleniyor Çağın en önemli hastalıkları arasında gösterilen, herkesin tanısı dahi konulmasından tedirgin olduğu bir hastalık olarak bilinen ve hızla yayılan “kanser” çocuk, genç, yaşlı demeden her yaş grubunu etkileyebiliyor. Teşhisi kadar tedavisi ve tedavisindeki yenilikleri de yakından takip edilen hastalığın en önemli faktörleri dünyanın kirlenmesi olarak gösteriliyor. Genetik faktörler, beslenme, sigara ve alkol kullanımı, çeşitli kimyasal maddeler de hastalığın nedenleri arasında gösteriliyor. Ülkemizde her yıl 150 bin kişiye kanser teşhisinin konulduğu, bu sayının 2030 yılında iki kat artacağı belirtiliyor. Uzmanlar, Türkiye’nin kanser tanı ve tedavisinde iyi bir yerde olduğunu, hastaların tedavi amacıyla yurtdışına çıkmasına gerek olmadığını belirterek “Teknoloji ve uzman olarak dünya ile yarışır konumdayız. Bir eksiğimiz yok. Bir insanın kalkıp yurtdışına tedavi için gitmesine gerek kalmadı, yurtdışında maliyet de artıyor” uyarısında bulunuyorlar. Kanser gelişmiş ülkelerde en sık görülen sağlık sorunlarının başında geliyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) son verilerine göre her yıl dünyada 12.5 milyon insan kansere yakalanıyor, 7.5 milyon insan da kanserden yaşamını yitiriyor. 2020 yılında yeni kanser vakası sayısında yaklaşık yüzde 30’luk bir artışın olacağı, yaklaşık 4 milyon kişinin kanser olacağı tahmin ediliyor. Kanser vakalarının yarıdan fazlası ve ölümlerin yüzde 60’ının az gelişmiş ülkelerde meydana geldiği belirtiliyor. Ülkemizde ise her yıl yaklaşık 150 bin kişinin kansere yakalandığı ve 4050 bin kişinin de kanserden yaşamını yitirdiği tahmin ediliyor. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre 2003’te 101 bin 926 olan kanser vakasının 2010’da yüzde 100 artarak 214 bin 131’e ulaştığı, 2010’da en çok vakanın Marmara’da görüldüğü ifade ediliyor. Marmara’yı İç Anadolu, Akdeniz, Ege, Karadeniz, Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu izliyor. Verilere göre kansere erkekler kadınlardan daha çok yakalanıyor. Kanserde erken teşhis ve tedavi önem taşıyor. Uzmanlar, Türkiye’nin kanser teşhisi ve tedavisinde dünya ile boy ölçüşebilecek konumda olduğunu, hastaların tedaviyi uzak yerlerde aramaması gerektiğini söylüyorlar ve “Türkiye kanser tanısı ve tedavisinde iyi ülkeler arasında geliyor” diyorlar. nsan kirlettikçe ‘Tedavide dünyadan eksiğimiz Kanserli organdan kök hücre oluşturuldu Kanser aşısına bir adım daha Savunma hücreleri üretilecek Prof. Dr. Murat Ertürk, amaçlarının, kemoterapi ve radyasyon tedavisi ile öldürülemeyen ve bu sebeple de bir süre sonra tekrar kanser gelişmesine sebep olan bu kanser kök hücrelerini kullanarak aşı geliştirmek olduğunu söyledi. Ertürk, “Kanser kök hücresinin elde edildiği hasta, ilaç veya radyasyon tedavisini tamamladıktan bir süre sonra bir miktar kan verecek. Daha sonra özel laboratuvar şartlarında bu kan içerisinde bulunan, hastanın kendisine ait, dendritik hücre adı verilen savunma hücreleri elde edilecek. Hastadan elde edilen ve sayıları milyonlarca olan bu savunma hücreleri, daha önceden hastadan elde edilen kanser kök hücreleri ile tanıştırıldıktan sonra hastaya aşı olarak verilecek” dedi. ANKARA (AA) Türkiye’de ilk kez yeni bir üretim tekniği uygulanarak laboratuvar ortamında kanserli organdan, kanser kök hücresi oluşturuldu. Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ATİ Teknoloji Hücresel Tedavi Ürünleri Üretim Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Murat Ertürk, merkezde gerçekleştirilen bu çalışmanın, kanser hastalığının nüksetmesine neden olan kök hücrelere karşı aşı geliştirilmesinde önemli bir adım olduğunu bildirdi. Ertürk, kanser araştırmalarının önemli bir kısmının “Neden ilaç (kemoterapi) ve radyasyon tedavisine rağmen kanser hücreleri vücuttan temizlenemiyor” sorusu üzerine yoğunlaştığını söyledi. Uzmanların, artık bunun, mevcut tedavi yöntemlerine direnç gösteren “kanser kök hücreleri”nden kaynaklandığı konusunda hemfikir olduğunu dile getiren Ertürk, araştırmacıların, hemen hemen tüm kanser olgularında varlığı gösterilen bu kök hücreleri öldürebilecek yeni tedavi yöntemleri geliştirerek, kanser hastalığına kökten çare bulabileceklerine inandıklarını ifade etti. Ertürk, üzerinde çalışılan yöntemlerden bazılarının da vücudun savunma hücrelerinden olan “dendritik” adı verilen hücreler ile bu kanser kök hücrelerinin vücut dışında tanıştırılmaları üzerine yoğunlaştığını belirtti. yok’ Türkiye’nin en yoğun onkoloji enstitüsü olan İstanbul Üniversitesi (İÜ) Onkoloji Enstitüsü Vekil Müdürü olarak geçen günlerde göreve başlayan Prof. Dr. Ahmet Kizir, kanser hastalığı ve tedavi teknikleri ile ilgili sorularımızı yanıtladı. Bundan 5 10 yıl öncesine kadar yıllık 3 bin 500 yeni hasta ortalaması olan İÜ Onkoloji Enstitüsü’ne bu yıl 6 bin 500 7 bine yakın hasta girişinin yapıldığını, eski hastalarla birlikte bu rakamın 6570 binlere çıktığını vurgulayan Prof. Kizir, kanserin son 100 yüzyılda giderek arttığını ve çağımızın hastalığı olduğunu söyledi. “Dünya kirlenmeye devam ettikçe kanser daha da artacak” diyen Kizir, kanserin maliyetinin de yüksek olduğunu ifade etti. Kizir “Dünyadan hem alet olarak hem de ilaç olarak bir eksiğimiz yok, her türlü olması gereken ilaç ve tedavi teknikleri ülkemizde var. Bir insanın kalkıp yurtdışına tedavi için gitmesine gerek kalmadı. Yurtdışındaki tedavi, maliyeti daha da artıyor. Oysa ülkemizde hastalar tedavi olurken devlet hastanelerine ekstra bir ödeme de yapmıyor, her şeyi SGK karşılıyor” diye konuştu. Sorumlusu sigara Prof. Ahmet Kizir, kanserin “yaşlı hastalığı” olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Kanser aslında daha çok uzun yaşam sonrası karşımıza çıkan bir hastalık. Çevresel faktörler, beslenme, birtakım alışkanlıklarımız, genetik birtakım yatkınlıklarımız gibi çok sayıda faktör var. Alışkanlıklarımızda akciğer, ses teli, ağız boşluğu, böbrek ve mesane, yemek borusu, pankreas, jinekoloji gibi çok sayıdaki kanserden sigara sorumlu. Suyun, havanın, hatta toprağın kirlenmesi insanoğluna zararlı olarak geri dönüyor. Bu zararlar biriktikçe de kanser olma riski artıyor.” Kanserin oluşumunun kronik olduğunu, bir anda olmadığını anımsatan Kizir, “Bir hücrenin DNA’sında meydana gelen kırılma ya da bozukluk tamir edilemeyerek hücrenin kontrolsüz büyümesine neden oluyor. Giderek çoğalmaya başlayan hücre, önce olduğu yerde bir yumru şeklinde kendini gösteriyor, daha sonra lenf bezine, lenf yollarına ve kan yoluyla vücudun diğer organlarına yayılıyor. Önlenmesi de birtakım tedbirlerin alınması ile mümkün” diye konuştu. Erken tanı kurtarıyor Prof. Kizir, kanser tedavisinde en önemli olanın erken tanı ve tedavi olduğunu söyledi. Kanserle standartlaşmış kullanılan tedavilerin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirten Kizir, “Kanseri çok erken yakaladığınızda cerrahi, kemoterapi, radyoterapi tedavileri uygulanıyor. Daha ileri aşamada ilaç tedavisi, hastalığın seyrini yavaşlatmak, uzun yaşam sağlamak, yan etkileri ortadan kaldırmak için de çok sayıda tedavi seçenekleri mevcut” dedi. “Kanser tedavi edilmiyor değil” diyen Kizir, son 1520 yıldaki gelişmelerin kanser tedavilerinde önemli olduğunu söyledi. Kizir, şöyle devam etti: “Var olan cerrahi yöntemler daha da gelişti, daha sofistiker aletler, robotik cerrahiler ve benzerilerle daha sağlıklı dokuya saygılı olarak tedaviler gerçekleştirildi. Erken dönemdeki hastaların tedavileri başarı ile yapılıyor. Işın tedavisi aletlerinde büyük gelişmeler oldu. Daha sınırlı alandan sağlıklı dokuları kanserli dokunun çevresindeki sağlıklı dokuyu koruyarak daha yüksek dozlar vermeyi sağlayan makineler ve yüksek doz verme imkânı da ortaya çıktı. Yüksek dozla verildiğinde tümörü kontrol altına alma arttı. İlaç tedavisinde de büyük gelişmeler oldu. Antikanserojen ilaçlar ve hedefe yönelik denilen hücrenin içinde belirli noktalara kadar etki edebilecek ilaçlar devreye girdi.” Çalışmalar umut verici Cerrahi, kemoterapi ve radyoterapinin standart tedaviler olduğunu anımsatan Prof. Ufuk Abacıoğlu, bu tedavilerin 20 yıl içinde de yerini koruyacağını söyledi. Kanserde yapılan çalışmaların umut verici olduğunu kaydeden Abacıoğlu, “Son yıllardaki hedefe yönelik tedaviler son derece yüz güldürücü sonuçlar veriyor ama faydaları son derece az sayıda tümör tipinde görebiliyoruz. Hastalığı durdurmaya yönelik faydası var ama şifa yönünde bir geliştirilmiş hedefe yönelik ajan henüz yok. Bunlar hastanın sağ kalım süresini arttırıyor, belki 1516 aylık bir sağ kalımı 20’ye çıkarabiliyorsunuz ama hiçbir hasta için tamam, yüzde 100’ünü iyileştirdik diyemiyoruz” değerlendirmesini yaptı. Sağlam doku nokta atışıyla zarar görmüyor Son yıllarda radyoterapi alanında çok sayıda farklı cihazın kullanıldığı, bu cihazların özellikle noktasal ışınlamada çok etkili olduğu, sağlam dokuya zarar vermeden ışınlamanın yalnızca tümörlü dokuya yapıldığı belirtiliyor. Prof. Dr. Ahmet Kizir, “Önceden kare, dikdörtgen, yamuk gibi şekiller ile ışınlama yapılıyordu. Şimdi makinelerin başına belirli bir kalınlıkta ve genişlikte ileri geri hareket edebilen yaprakçıklar yerleştirildi. Artık geometrik şekiller dışında tümörün şeklini tanımlayarak tedavi imkânı ortaya çıktı. Tümör her zaman kare, dikdörtgen değildir, girintisi çıkıntısı olan tümörler var. Sağlıklı dokuları koruyarak yalnız tümörlü alanı ışınlamaya yardımcı oldu” derken, Radyasyon Onkoloğu Prof. Dr. Ufuk Abacıoğlu ise radyoterapide son yıllarda kullanılan cyberknife, gamma knife ve truebeam denilen cihazlarla sağlam dokulara zarar vermeden noktasal atışlar yapılabildiğini ve daha başarılı sonuçlar alındığını söyledi. Kadınlarda ve erkeklerde en sık görülen kanser türleri Yan etkiler azalıyor Kemoterapide saç dökülmesi, bulantı, kusma gibi yan etkilerin görüldüğünü ancak son yıllarda çıkan cihazlarla bu yan etkilerin miktarını da azalttıklarını anımsatan Abacıoğlu, özetle şunları söyledi: “Radyoterapide yan etki daha az. Yalnızca ışınlama yapılan alanda bir miktar hafif bulantı ve hafif kusma gibi yan etkiler görülebiliyor. Son 34 yıl içinde Türkiye’de radyoterapi cihazlarının ve merkezlerinin sayısında, modernleşmesinde büyük gelişmeler oldu. Radyoterapide tümörün yayılma riski olan yerleri ve harekete bağlı emniyet payı ile bir hedefi ışınlamaya çalışıyoruz. Özel bir cihazla tedavi sırasında görüntüleme yapabilme, görüntüyü hem iki boyutlu hem üç boyutlu alabilme, tedavi sırasında cihazın üzerinde olan bir tüp sayesinde üç boyutlu tomografi çekebilme, hedeflediğiniz organı veya tümörü görüp daha önceden çektiğiniz görüntülerle örtüştürerek doğru bir hedefe ışın verebilme imkânı var. Tedavi süresi 1015 dakika.” Radyoterapiye ulaşım oranı az Cerrahi ve radyoterapide tedavi başarısının yüzde 20’lerde olduğunu, kemoterapide bu oranın yüzde 5 kadar olduğunu savunan Prof. Ufuk Abacıoğlu, “150 bin kanser hastasının yaklaşık yüzde 60’ına radyoterapi gerekmesine karşın, 60 bine yakın hastaya radyoterapi yapılabiliyor. Yani hastaların neredeyse yarısı radyoterapiye ulaşamıyor. Birçok şehirde radyoterapi merkezi yok, hastalar tedaviye ulaşmakta zorluk yaşıyorlar” dedi. Yarın: Sigara içenin kanseriyle içmeyeninki farklı Ertürk, deneysel dendritik hücre aşısı tasarım çalışmasıyla ilgili şu bilgileri aktardı: “Bağırsak tümör kitlesini laboratuvar ortamında çeşitli işlemlere tabi tuttuktan sonra yeni bir yöntem uygulayarak tümör kitlesini oluşturan hücreleri üreten asıl kanser kök hücresini elde edebildik. Geliştirdiğimiz yöntemle mide, beyin, meme, rahim, lenfoma ve benzeri kanser türlerinde de kök hücreleri kolayca elde edebileceğiz.” Ertürk, bundan sonra hedeflenen gelişmeleri şu sözlerle aktardı: “Hastanın ameliyatla alınan kanser dokusu laboratuvarda işleme tutulduktan sonra kanser kitlesi içerisinde az sayıda bulunan ve tedavi sonrasında tekrar kanserin büyümesine neden olan asıl ana hücreler elde edilecek ve çok özel laboratuvar şartlarında çoğaltıldıktan sonra dondurularak saklanacak. Kanser kök hücresinin elde edildiği hasta, ilaç veya radyasyon tedavisini tamamladıktan bir süre sonra bir miktar kan verecek. Daha sonra bu kan içerisindeki hastanın kendisine ait, dendritik hücre adı verilen savunma hücreleri elde edilecek. Hastadan elde edilen ve sayıları milyonlarca olan bu savunma hücreleri yine laboratuvar ortamında daha önceden hastadan elde edilen kanser kök hücreleri ile tanıştırıldıktan sonra hastaya aşı olarak verilecek.” Araştırmacıların beklentisinin, kanser kök hücresi ile tanıştırılmış bu dendritik hücrelerle vücutta asıl öldürücü lenfositlerin gelişmesini sağlamak olduğunu anlatan Prof. Dr. Murat Ertürk, “Bu sayede kanser kök hücresine özgü öldürücü lenfositler ilaca ve radyasyona dahi direnç gösteren asıl kanser hücrelerini öldürebilecekler” dedi. Profesör Ertürk, kanser kök hücresi ile aşı modeli için, çeşitli üniversite hastanelerinden hekimlerle etik kurul ve Sağlık Bakanlığı onayına başvuru hazırlığında olduklarını bildirdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle