27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 29 AĞUSTOS 2011 PAZARTES [email protected] 8 L BYA TANIKLARI ANLATIYOR... DIŞ BASIN ‘Hâlâ korkuyla yaşıyoruz’ VINCENZO NIGRO rabluslu kitapçı Fergiani, “Nasıl yaşıyoruz? Korkudan beslenen korkuyla. Korku öyle bir duygu ki, sıcak bir soluk gibi, görmesek de aniden sarmalıyor. Öyle bir anda geçecek gibi de görünmüyor. Uzun bir dönem var olacak. Bunlar (Kaddafi ve destekçileri), kaya gibi, direnmeye devam edecek” demişti. Rixos Otel’in Türk müdürü Şükrü Kokaç, “Muhalifler kente girdiği, Trablus’ta biraz cesareti olanlar meydana çıktığı zaman, 40 yıldır süre gelen korkuya son verecek darbeye tanıklık ederken kötünün kötüsünü göreceğiz. Biz gidiyoruz, kapatıyoruz” demişti otelin koridorunda. Rixos zincirinin sahibi İsviçrelilere sattı oteli ve gitti. Kaddafi yanlısı jinekolog Bedriye, “Liderimiz Kaddafi ülkeyi asla terk etmeyecek ve sonuna kadar mücadele edecek. Şu budala muhalifler geri çekilmeli. Artık sizin de anlamanız gerekir” diyordu. Bedriye, hafif Sicilya aksanlı bir İtalyanca konuşuyor. Kaddafi’nin lideri olduğu Libya’da İtalya’ya eğitim görmeleri için gönderilen gençlerden Kaddafi’nin Trablus’taki karargâhını ele geçiren muhalifler şimdi Libya liderinin doğum yeri Sirte kentine ilerliyor. (Fotoğraf: AP) Dünya Nüfusu Nereye... Cumhuriyet’in Bilim Teknik eki, her zaman olduğu gibi bu kez de insanlığın en büyük sorunlarından “aşırı nüfus artışını” gündeme getirmiş (26.8.2011). Zira, insanlık şu anda tarihinin en büyük demografik değişimini yaşıyor. “Her saniye dünyaya üç çocuk geliyor. 1960 ve 2000 yılları adasına dünya nüfusu ikiye katlanmış ve bir yıl içinde de 7 milyara ulaşması bekleniyor.” Dünya nüfusunun bu yıl sonuna kadar 7 milyarı geçerek, Afganistan ve Kuzey Hindistan bölgelerinde yoğunlaşacağı, yüzyılın sonuna kadar 10 milyara ulaşacağı da, yapılan tahminler arasında. Fransız Demografik Araştırmalar Enstitüsü’ün(INED) 18 Ağustos 2011’de “Dünyanın Bütün Ülkeleri” başlığıyla iki yılda bir yayımladığı bilimsel araştırma, dünya nüfusunun bugünkü durumu konusunda olduğu gibi, gelecekteki durumu hakkında da önemli ipuçları veriyor. Le Monde gazetesinde yayımlanan raporun ana hatlarının Bilim Teknik’te çıkan yazıyı tamamlayacağı düşüncesiyle daha geniş biçimde aktarılmasını yararlı görüyoruz. (Le Monde, 18.8.2011) INED’e göre dünya nüfusunun 6 milyardan 7 milyara çıkması için 12 yıllık bir zaman gerekmesine karşın, 7 milyardan 8 milyara ulaşması için 2025 yılını beklemesi gerekiyor. BM kaynakları ise nüfusun 31 Ocak’ta 7 milyara ulaşacağını öngörmüştü. Yine INED’e göre demografik artış en üst düzeyine, yılda (yüzde 2) 50 yıl önce ulaşmıştı. Oysa 2011’de ikiye bölünerek yüzde 1.1’e düşmüştü. INED’e göre bu ritimle giderse dünya nüfusu 9 milyar dolayında kalacak ve neredeyse istikrar kazanacaktı. 2100’de dünya nüfusunun üçte birinin Afrikalı olacağı hesaplanmaktadır. Bu azalmanın, ortalama doğurganlığın bugün kadın başına 1950 yılındakinin iki katı olan kadın başına 2.5 çocuk olması gerekirdi. INED’e göre demografik çoğalma yüzyıl sonuna kadar, özellikle Afrika’nın güney bölgelerinde, Arap yarımadasında, Afganistan ve Kuzey Hindistan bölgelerinde yoğunlaşacaktır. Yine aynı kaynağa göre, büyük olasılıkla Sida salgınına karşın 7 kişiden 1’i yerine 3 kişiden 1’i Afrika’da yaşayacaktır. Dünya nüfusunun 2011’de 7 milyara ulaştığı haziranda Afrika’nın nüfusu 1.05 milyardı. INED’e bakılırsa dünya nüfus artışı önümüzeki yıllarda Afrika, özellikle de Afrika’nın güneyi için önemli olacak, zira bu bölgede 2000 yılında 600 milyon olan nüfus 2100’de 3.6 milyara ulaşacaktır. Bu yüzden 21. yüzyılın sonuna kadar Afrika’nın nüfusu 2000’deki 800 milyondan dörde katlanarak 2100’de 3.6 milyara ulaşacaktır. Bugün Nijerya’da doğurganlık kadın başına yedi çocuk düzeyinde. Doğurganlık oranı son yıllarda bir miktar azalmış olsa da bölge doğuranlıkta dünya lideridir. Bölgedeki diğer Afrika ülkeleri de doğurgalıkta Nijerya’dan pek de geride görünmüyorlar. Doğurganlık oranı Somali’de 6.4, Kongo Demokratik Cumuriyeti’nde 6.1, Burkino Faso’da 5.8. Dünyada çocuk ölümleri konusunda ön sıralarda yer alan bu ülkelerin doğurganlıkta da önsıralarda yer alması şaşırtıcı. Ancak açlık, susuzluk, sağlık hizmetlerinden yoksunluk, salgın hastalıklar göz önüne alındığında yüksek doğurganlık o denli şaşırtıcı görünmüyor. Örneğin 2009 yılında 15 ve 49 yaş arası 5 milyona yakın insan Güney Afrika’da salgınlardan yaşamlarını yitirmiştir. Kara Kıta’nın tümünde ölüm oranı dünya ortalamasında yüzde 0.8 düzeyindeyken, Afrika’da yüzde 3.9’dur. Çocuk ölümlerine gelince, bu tam bir felakettir. Çocuk ölümlerinde dünya ortalaması 1000 doğuma karşı 44’ken, Afrika’da bu oran 74 gibi skandal düzeydedir. Bu Avrupa’da ve Birleşik Devletler’de sadece 6’dır. INED’e göre 2050 yılında Afrika’nın nüfusu 2.3 milyara dayanacak. Bu projeksiyona göre Nijerya 433 milyarla Hindistan ve Çin’in hemen arkasından dünyanın en kalabalık ülkesi olacak. Hindistan ise 1.69 milyarla, 1.3 milyarlık Çin’in önüne geçecek. Aşırı nüfus artışı, kuşkusuz, özellikle zaten açlık çeken Afrika için büyük felaket. Gerçi yerküre çok daha büyük nüfusu yeterince besleyecek olanaklara sahip. Ancak bugün Afrika’nın boynuzunda 12 milyon insanı tehdit eden açılığın kaynağı aşırı nüfus artışı değil. Aslında Afrika’nın boynuzundaki ülkeleri tehdit eden açlık, buzdağının sadece görünen kısmı. Asıl kitle suyun altında. Zira bugün BM verilerine göre dünyada açlık ve susuzluktan kıvranan 1 milyara yakın insan var. Salt daha fazla kâr gözetmekten öte derdi olmayan kutsal serbest ticaret, bugün onca gürültü koparılmasına karşın Orta Afrika’daki açlığın önünü kesememiş, binlerce çocuğun açlıktan, hastalıktan ölmesine seyirci kalmıştır. Çılgın bir tüketim ve israfın hüküm sürdüğü zengin dünyamız ne yazık ki, aç ve susuzluktan ölen insanlara yeterince ve sürekli gıda yardımı yapmakta, daha da önemlisi, açlığın önünü kesecek somut önlemleri almakta istekli görünmüyorlar. İşte biraz da bu yüzden aşırı nüfus artışı, yakın gelecekte açların sayılarının artması anlamına gelmektedir. Bugün Somali’de, paranız varsa eğer, her türlü gıda emrinizdedir. Merkantilist zihniyet, açlık ortamında bile utanmadan para kazanmanın yolunu bulmaktadır. Açlıktan ölen her çocuk, her insan, tasarlanmış bir cinayetle eşanlamlı değilse nedir? T biri. Palermo’da tıp eğitimi gördü. Kaddafi ve Sicilya’nın katkısıyla doktor oldu. O ne Kaddafi’yi ne de İtalya’yı aldatmak istiyordu. Tüm Trablus’ta hastaları var. Bir telefon görüşmesiyle muhaliflerin Zaviye’ye girdiğinden, Misrata’daki gelişmelerden, Zilitan’ın üzerine ne kadar bomba yağdığından haberdar oluyor. Ama şimdi o da kaygılı, “Burada karmaşa var, hoşça kal” diyor. azetecilere rehberlik yapan Ahmet, Kaddafi karşıtı başkanı Mengistu olduğunu gizlemeyerek döneminde sahibi olduğu “Ama artık korkuyorum. tüm mal varlığını Birileri Kaddafi’yi ortaya kamulaştırma politikası çıkarmalı“ diyor ve ekliyor: nedeniyle kaybetti. Libya’da Kaddafi de aynı “Libya, mafya sürüsü oyunu oynadı. Ama tarafından yönetiliyordu, siz Bruno Dalmaso, talyanlar, Fransızlar, Türkler, Trablus’ta kalmayı tercih etti. “Mükemmel Amerikalılar mafyanın İtalya’nın simgesi adamlarıyla ticari mezarlığın bekçisi” oldu. yatırımlara girmekte bir Dalmaso siyaset üzerine konuşmaktan sakınca görmediniz.” G Mutfak tüpü ve gaz, astronomik fiyatlara satılıyor” diyor. Trabluslu kitapçı Fergiani’nin arkadaşı Ahmet de iyi düzeyde İtalyanca biliyor. Bizi kitabevine götürürken cesurca konuşuyor, “Ben pazar akşamı Yeşil Meydan’a gittim. Herkes neşeliydi. Muhaliflerin kimler olduğunu hemen anladık, bir çoğu Nafusa’daki dağlık bölgelerden gelen Berberiler, bizim gibi Arap değiller. Elbette hepimiz Libyalıyız.” ‘Keskin nişancılar Trablus’ta’ Trablus’ta İtalyan gazetecilere rehberlik eden Ahmet, Kaddafi karşıtı olduğunu gizlemeyerek şunları söylüyor: “Ama artık korkuyorum. Birileri Kaddafi’yi ortaya çıkarmalı ve ona her şeyin sona erdiğini anlatmalı. Trablus’ta Misrata’daki gibi keskin nişancıların olduğunu biliyor musunuz? Geçen gece Yeşil Meydan’da da ateş açtılar. Kaos henüz sona ermedi. Bunlar çılgın, NATO’ya ve ABD’ye karşı sonuna kadar savaşmaya karar veren her kim olursa olsun çılgın olmalı. Son dakikaya kadar çılgınca ateş açacaklar her yere...” Ahmet geçen pazar aksamı Yeşil Meydan’da 7’den 70’e genç yaşlı herkesin mutluluktan adeta sarhoş olduğunu anlatıyor: “Gençler televizyon seyrettikten sonra dışarı çıkıyor, bir gün için de olsa kahraman rolüne soyunmak hoşlarına gidiyor. Tunus’ta, Mısır’da meydana çıkan gençleri gördüler. ‘Biz de onlar gibi meydana çıkarız’ diye düşünüyor çoğu. Daha yaşlı kuşak ise geçmişte bugünkü mafyavari Kaddafi ailesince yönetilen, yolsuzluğa boğulmuş Libya’dan çok farklı ve kibar bir Libya’nın varlığına tanıklık ettiği için meydana çıktı. Libya, mafya sürüsü tarafından yönetiliyordu, siz İtalyanlar, Fransızlar, Türkler, Amerikalılar mafyanın adamlarıyla ticari yatırımlara girmekte bir sakınca görmediniz.” Telefon hattında şimdi bir Libyalı var. İki cep telefonundan biri çalışıyor, öteki ise görüşmelere kapalı, şunları söylüyor: “Olan biten ve süregelen şiddet beni ürkütmüyor. Böyle olacağı belliydi, biz evdeyiz. Beni kaygılandıran bu sürecin çok uzun sürecek olması, diktatörlükten demokrasiye geçişte çok kan dökülecek. Kan dökmeden demokrasiye geçmek mümkün mü?” Kaddafi ile ya da Kaddafi’siz Libya korkuyor, korkmaya devam edecek. İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal (La Repubblica, İtalya, 23 Ağustos 2011) ‘Şehir durma sında’ nokta Trablus’ta yaşayan bir İtalyan var. Şehir mezarlığının bekçisi Bruno Dalmaso. Bir İtalyan efsanesi: Sömürge sonrası dönemde Eritre ve Etiyopya’da milyarder bir yatırımcıydı Dalmaso. Canı istediği zaman sahibi olduğu özel uçaklardan birine atlayıp Libya’ya gidiyordu. Etiyopya’nın ilk devlet hoşlanmıyordu. Ama şimdi o da korkuyor. Telefonda, “Altı aydır süregelen bombalamalardan sonra bizler de bir şeyler kavramaya başladık. Cumartesi gecesi muhaliflerin şehre girdiğini anladık. İftar öncesi camilerden anons yapıldı. NATO’nun bombaları, havaya ateş açan Kaddafi destekçileri bir yana kent içinde çatışmalar baş gösterdi, halen de devam ediyor. Biz dışarı çıkmıyoruz, hiçbir şey yapmamız mümkün değil. Gıda malzemesi halen var ama benzin, yakıt sıkıntısı çekiliyor. Şehir durma noktasında. ran’ın yokluğunda Türkiye’nin bölgedeki faaliyetleri... Türk diplomasisi Somali’ye ulaştı S omali’ye ilk yardım eden ülke İran oldu. Somali halkına yardım zarureti dünya medyasında konuşulmaya başlayınca İran’daki sivil yardım kuruluşları bu ülkeye yardım gönderen ilk ülkeler arasında yer aldı. İran İslam Cumhuriyeti’nin en yüksek otoritesinde bulunan ruhani lider Ayetullah Ali Hamaney, yardım eden ülkeler arasında Somali halkına yönelik yardım zorunluluğunu dillendiren belki dünyadaki ilk siyasi yetkiliydi. Yaklaşık bir ay önce Somali’deki kuraklık sorunu ve kıtlık doruk noktaya ulaştığında, İran Kızılay Kurumu ve İmam Humeyni İmdat Komitesi, İran’ın insancıl yardımlarının Somali’ye ulaşmasını sağladılar. Somali’deki altyapı yetersizliği İran milleti ve devletinin çok miktarda olan yardımlarının bu ülkeye ulaşmasını zorlaştırsa da ve sorunla karşı karşıya getirse de yardımlar yine de bu buhranlı ülkeye gönderildi. O günden bugüne kadar söz konusu yardım kuruluşlarının yardımları defalarca havayolları vasıtasıyla Somali’ye ulaştırıldı. Ancak bu arada bazı ülkelerin, bu konuda fazla adım atmasalar bile, yardım konusunu yarar meselesine dönüştürdükleri sezilmekte. Başbakanı Peres ile tartışması (bazılarına göre yapay olarak yapılmıştır) ve Erdoğan’ın Şiilerin Hz. Hüseyin için yaptıkları Aşure Günü törenlerine katılması, minimum maliyetle menfaat elde etmenin bir bölümüdür. Gazze ambargosunu kırmak için sivil toplum örgütlerince yapılan Mavi Marmara hareketi, Türkiye’nin İslami toplum içindeki çehresinin yükselmesinde önemli rol oynamıştır. Ancak, İsrail’in söz konusu konvoya yaptığı saldırıdan sonra erçek bile Türkiye’nin bu ülke ile askeri, güvenlik şu ki Somali işbirliği azalış halkına yardım göstermedi; tam tersi bahanesi ile geniş olarak gizlice Erdoğan’ın bu devam ettirildi. Bu olaylar olurken ülkeye yaptığı medyanın tüm ziyaret, hiçbir maliyet dikkati İsrail ödemeden Türkiye arasındaki sözlü sataşmalara Türkiye’nin slam odaklanmıştı. ülkeleri G Türkiye’nin en az maliyetle popülerlik kazanımı Son birkaç yıldır Türkiye, diplomatik laflarla en az maliyetle en çok menfaat elde etmeye çalışmıştır. AKP’ye yönelik İslam dünyasının geniş desteğine neden olan Davos’ta Erdoğan’ın İsrail nezdindeki imajını yükseltti. (Fotoğraf: AP) Erdoğan’ın Somali’ye yaptığı ziyaret belki şöhret diplomasisi kategorisinde Farsçadan derleyen: Ekber Karabağ (İran’ın Fars Haber Ajansı, 21 Ağustos 2011) C MY B C MY B ‘Şöhret diplomasisi’ yerleştirilebilinir. Somali, ne özel yeraltı kaynaklarına sahiptir ve ne şimdiki vaziyette bu ülkenin stratejik şartlarından yararlanılabilinir. Ancak gerçek şu ki Somali halkına yardım bahanesi ile Erdoğan’ın bu ülkeye yaptığı ziyaret, hiçbir maliyet ödemeden Türkiye’nin İslam ülkeleri nezdindeki imajını yükseltti. Erdoğan’ın bu seferi İranlı dış politika sorumlularına ülkenin mevcut potansiyelini, özellikle Müslüman ülkeler havzasında, kullanmaları gerektiğini işaret etmektedir. Bu husus özellikle Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın Lübnan’a yaptığı ziyarette kullanıldı. Güçlü bir kamu diplomasisi ile bu yapılabir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle