19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 AĞUSTOS 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 ‘Caveman’ dünyaya açılıyor Türkiye çizgi dünyasının ‘Caveman’ karakterinin yaratıcısı Tayyar Özkan, animasyon ve TV şovu için hazırlıklarını hızlandırdı MELTEM YILMAZ Cinceviz Bir Çocuk “Bir âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir.” ‘Gibidir’ demek gereksiz sanırım, âlemin ölümüdür. Âlim sıfatına şair de dahil midir, bilmiyorum, olur da olmaz da, şair de zaten başka bir âlemdir, bir âlemdir. O yüzden şair ölümleri de birbirine benzemez, onlarla birlikte ölen şeyler de. Her şair ölümüyle âlemden de bir parça yiter, çok şeyler eksilir, bir şeyler ölür. “An gelir Attilâ İlhan ölür”, onunla gençlik aşkları da ölür, Edip Cansever ölür, İstanbul’un ‘az azınlık’ları da biraz daha ölür, Cahit Zarifoğlu ölür, yaşamak denen coşku bir parça daha ölür, Nilgün Marmara’yla saflık, Cemal Süreya’yla iyilik, Can Yücel’le, hâlâ biraz kaldıysa da, isyan ahlakı ölür. Seyhan Erözçelik’in, namı diğer ‘Sansar’ın ölümüyle de çocukluk biraz daha ölmüştür, bu oyunun da ölümü sayılır. Çünkü bazı şairler çocukluklarıyla büyümüştür, çocukluğa doğru büyümüştür. Vardır her şairde naneruhu gibi bir parça çocuk ruhu, ama yetmez, hayat girer araya, uzar gider, yüzyıl olmaz olmasına da, şairin kendine gelmesi de biraz uzun sürer. İleri yaşlarda hemen tümü ‘çocukluğu yeniden yaşamak’ duygusuyla şiir yazdıklarını söyleceklerdir, ki şairin de varsa tek hakikatı zannımca budur. Yazarlar, yeniden çocukluğa yazılırlar, ne var ki tıpkı yazdıkça yazacak şeylerin çoğalması gibi, çocukluk da yazdıkça elden kaçar, evden kaçar, sokağa kaçar, arkadaşlarına kaçar. Beyhudedir şairin bir ‘keşif’ olarak çocukluğu yeniden bulması. Sanki beyaz şapkalı sömürgecinin kıvırcık saçlı siyah çocuğu sevmek için elini uzatmasına benzer. Behçet Necatigil hem şair hem babadır, çocukluğu ısrarla değil, incecik özler, çocukluk onda bir ‘daüssıla’ (yurtsama) duygusu uyandırmaz, çocuklarını, çocukları çok sevdiğini bildirir şiirleriyle. İnsan ruhuyla doğar, kimi yaşlı bir ruhla doğar, kiminin ruhu, göçün yolda düzelmesi gibi, etkilenir, göçebe olur, kimi de Seyhan gibi, hani 21 grammış ya ruh, onun 1 gramına bile halel getirmeden, dönüşte sahibine teslim eder. Beyaz, pırıl pırıl, lekesiz, saf. Niye böyle? Hiç kullanılmadığı için mi? Olur mu? Tam tersine çok kullanıldığı, sonuna kadar kullanıldığı, iyice tadının çıkarıldığı, içinde çeşitli oyunların oynandığı, arkadaşların hep çağrılı olup birlikte bir şenlik yerine çevirdikleri bir ruh olduğu için ilk haliyle kalmıştır. Niye öyle yapmıştır? Çünkü Seyhan şairdir, çocukluğu ciddiye almıştır, oyunun değerini bilmiştir. Ne şairlik meslektir ne de çocukluk, ikisi de birer ‘olanak’tır. Yaşama ve yaşatma olanağı. Çocukluk da çocukluk arkadaşıdır oyun da. Kendilerini terk etmeyeni terk etmeyen iki olanak. Adnan Özer, 1983’te “Üç Çiçek” dergisine şiirlerini getirdiğinde birlikte tanıdığımız Seyhan için, “Şiir bahçesine düşmüş bir çocuk gibiydi” diyor. Avlu, bahçe, park, Seyhan belki de doya doya oynayacağı bir yere düşmüştü; evet, şiire. Bir daha da hiç çıkmadı o bahçeden. Kır Ağı (1991) kitabında, “Benim de arkamda/Renkli taşlar olsaydı,/Çocukluğuma giden yolu/Bulmam kolay olurdu” dizelerini alınlık yaptığı Necatigil’i, şiirleriyle çocukluk ülkesine götürür gibidir. Elbette şimdi o şiirlerden birini okumak da acı yerinedir: “suluboya takımını kaybeden çocuk/göğe göçtü annesine haber vermeden/ nereye kimin peşinden ne der annesi/sahi ne deruçup bir çocuk göğe göçer”. ‘Dil’i hem dert hem iş edinmesi ve nerdeyse her kitabında ‘yeni bir dil’le, bulduğu, türettiği sözcükler, sıfatlarla, uzak, yakın Türkçelerle şiir yazması kaç şeyi birden gösterir? Şiiri, dili, çocukluğu ve oyunu ciddiye aldığını. Seyhan çocukluğunu özleyenlerden olmadı hiç, çünkü hayatında da şiirinde de çocukluğu hep sürdürdü, yaşadı, yaşattı. 20 yaşındaydı tanıdığımda, en yakın şairlerimden biri oldu, küçük kardeşim diyorum. 4 yıl önce kızım Nar doğduğu için gidemediğim, Seyhan, Güven Turan ve Lale Müldür’ün gittikleri Princeton Üniversitesi Türk Şiiri sempozyumundan dönüşte, ‘atlama ipi’ getirmişti. Nar önümüzdeki yaz Seyhan’ın getirdiği bu ilginç armağanla ip atlayacak, çocukluk yazlarını ‘çokbiçocuk’ bir şairin, ‘cinceviz’ bir çocuğun anısıyla daha güzel yaşayacak. RTÜK’ün, Türkiye’de televizyon kanallarında yayımlanacak çizgi filmlerin yüzde 20’sinin, çocuk programlarının ise yüzde 40’ının yerli içerikli olmasını öngören yasasının Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelikle hayata geçmesinin ardından, geçen haftalarda, “Şerafettin, Sünger Bob’a Karşı” başlığıyla yayımladığımız haberde, yasanın yerli yapımcıyı desteklemesi halinde Türkiye animasyon sektörünün kendini geliştireceğini, hatta yurtdışına açılma olanağı bile bulabileceğini duyurmuştuk. Ve yasa, ilk meyvelerini vermeye başladı. Çizgi dünyasının “Caveman” karakterinin yaratıcısı ve çizeri Tayyar Özkan, geçenlerde yayımlanan “Caveman”in kitabıyla ABD ile Avrupa ülkelerine açılmakla kalmıyor, “Caveman” animasyon çalışmaları ile bir televizyon projesi için hazırlıkların başladığını anlatıyor. “Caveman” kitabınızla başlayalım. Kitabın ABD ve Avrupa ülkelerinde de yayımlanacak olması güzel bir gelişme. RTÜK’ün çizgi film ve animasyon sektörünü ilgilendiren yasasının hayata geçmesinin ardından çizgi dünyasının “Caveman” karakteri dünyaya açılmaya hazırlanıyor. “Caveman” kitabı ve animasyon filmi ile televizyon şovu, bu projelerden bazıları. Evet, kesinlikle. Geçen mayısta Gerekli Şeyler Yayıncılık’tan Türkiye’de piyasaya çıkmış olan kitap, ilk renkli “Caveman” çalışmalarını içeriyordu. Çünkü uzun yıllar dünya ve Türkiye piyasasında yayın hayatı olan çizimler hep siyah beyazdı. Genelde daha önce gazete ve dergilerde basılmış öykülerin derlemesinden oluşan 128 sayfalık bu kitap çok yakın zamanda ABD ve Avrupa ülkelerinde raflardaki yerini alacak. Zaten “Caveman”in asıl yayın alanı Türkiye’den çok hep dünya olmuştur. “Caveman” animasyon filmi çalışmalarınız ne durumda? Film ne zaman tamamlanacak ve nasıl bir ça lışma olacak? “Caveman”in ilk animasyon denemesi 1995’te New York’ta gerçekleşmişti. Animasyon güzeldi, ancak tipler oturtulamamıştı. Ardından geçen yıl her karesini kendi çizdiğim 23 kısa film denemem oldu. Bunda tarz ve tiplerde istediğimi yakalamıştım, ama teknik sorunlar nedeniyle piyasaya sunmadım. Şimdilerde ki RTÜK’ün yeni yasasının da bunda bir etkisi var animasyon üzerinde yeniden çalışmaya başladım. Daha iyi bir çıkış olacağına inanıyorum. Bir de televizyon projesi var öyle değil mi? Bu proje ne zaman ve nasıl hayata geçecek? Dünya televizyon kanalları için “The Benny Hill Show” tadında kısa filmler yapma çalışmalarımız başladı. Ön hazırlıklar tamamlandı. Televizyon programında, arka planlarını benim çizeceğim gerçek insanlar söz konusu. Sözsüz ama ses ve müzik efektleri ile öykülerin anlatılacağı, hicivli, komik, 23 dakikalık kısa filmlerden söz ediyorum. Her filmin sonunu günümüzden bir anekdotla bitiriyoruz. HAP STEK YÖNETMENE TÜRK YE’DEN DAVET Altın Portakal Penahi’yi çağırıyor Kültür Servisi İran “yeni dalga sineması”nın etkili isimlerinden, dünyaca ünlü yönetmen, senarist ve yapımcı Cafer Penahi, 48. Altın Portakal Film Festivali’ne davet edildi. Festival yönetiminden yapılan açıklamada, İran hükümet yetkililerine de başvurularak, “cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefeti desteklediği” gerekçesiyle 6 yıl hapis ve 20 yıl sinema yasağı cezası verilen Cafer Penahi için özgürlük talebinde bulunulacağı belirtildi. Ev hapsinde tutulan Penahi’nin festivale katılabilmesi için hapis cezasının, yurtdışına çıkma ve uluslararası festivallere katılma yasağının kaldırılması istenecek. Penahi, 2007 yılında 44.’sü düzenlenen Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamındaki Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması’nda jüri başkanlığı yapmıştı. Tutuklu olması nedeniyle jüri üyeliğine davet edildiği 63. Cannes Film Festivali’ne katılamayan Penahi, aynı nedenle bu yıl 61.’si düzenlenen Berlin Film Festivali ile 67.’si düzenlenen Venedik Film Festivali’ne katılamamış, koltuğu, üç festivalde de boş bırakılmıştı. Öte yandan 48. Altın Portakal Film Festivali’ne Cafer Penahi ile birlikte, İran sinemasının yetiştirdiği bir başka usta yönetmen olan Mojtaba Mirtahmasb de davet edildi. Sinemanın nabzı orada atıyor Bu yıl Toronto Film Festivali’nde Türk sineması yalnızca dört filmle temsil ediliyor MEHMET BASUTÇU 36. Toronto Film Festivali, 818 Eylül günleri arasında gerçekleşecek. Festivaller festivali olarak yola çıkan Toronto, dünyanın en çok ilgi çeken sineNuri Bilge fil sinema pazarına döCeylan’ın “Bir nüşürken, yılın en Zamanlar önemli filmlerini yarışmasız bir ortamda Anadolu’da”sının yanı sinemaseverlere sunsıra Özcan Alper’in mak olan ana hedefin“Gelecek Uzun Sürer”i den sapmadı. Gerçi de Toronto’da. Feo ulusal sinema, FIPRESCI (Uluslararası Aladağ’ın “Yabancı” Sinema Eleştirmenleri filmi de nsan Hakları Federasyonu) gibi bazı Gözlemi bölümünde ödüller var ama, Toronto’nun bir palmiyegösterilecek. Turgut si ya da aslanı yok. Feo Aladağ’ın iki yıl önce çektiği “Yabancı”da başrolleri Akacık’ın “Gitme” adlı Bu bağlamda, ToSibel Kekilli ve Settar Tanrıöğen paylaşıyor. animasyonu da ronto, dünya sineması Toronto’da yer alacak. “City to City” bölümünün İstan le, Feo Aladağ’ın iki yıl önce imzaladığı, başyelpazesini en geniş biçimde tanıtan bir etbul’a ayrılması nedeniyle çok daha rolünde Sibel Kekilli’nin oynadığı ‘Yakinlik olarak ilgi görügeniş bir yer alan sinemamızın se bancı’nın “Human Rights Watch” (İnsan yor. Bir anlamda dünya sinemanın nabzı ora sinin bu yıl oldukça cılız kaldığı gözlem Hakları Gözlemi) bölümünde gösterileceğida tutuluyor, son “sağlık bülteni” orada çı leniyor. ni saysak bile Türk sinemasının bu güz Tokarılıyor diyebiliriz. Yönetmeni, senaryo Her filmiyle Cannes’dan sonra Toron ronto’da beklenen ilgiyi bulamadığı söyleyazarı, oyuncusu, yapımcısı Toronto’da ken to’ya davet edilen Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir nebilir. dilerini tanıtmaya, filmlerini satmaya çaba Zamanlar Anadolu’da”sı dışında, festivaBerlin ve Cannes’da yarışmaya birer filmlarken beş kıtadan gelen dağıtımcı ve festi lin “Contemporary World Cinema” (Gü le katılma başarısı ardından, ne Locarno’da val yöneticileri de günlük deyişiyle fileleri nümüz Dünya Sineması) bölümündeki 51 ne de iki gün sonra başlayacak olan Venedik ni Toronto’da doldurur oldular... film içinde yer alan Özcan Alper’in ikinci Film Festivali’nde varlık gösteremeyen siBu bağlamda, Türk sinemasının Toron filmi “Gelecek Uzun Sürer”in ilkgösterimi nemamızın, Toronto’daki göreceli cılızlığı, to’daki varlığı da farklı ve önemli bir anlam Toronto’da yapılmış olacak. son yıllarda uluslararası düzeyde yaşanan cidiçermekte. Her yıl ortalama 34 Türk filmini Ayrıca, Turgut Akacık’ın “Gitme” adlı di yükselişten sonra gelen geçici bir solukgörmeye alıştığımız Toronto’da, geçen yıl animasyon türündeki kısa bir çocuk filmiy lanma devresinin habercisi sayılabilir. Çağdaş Türk sanatının ilk enstalasyonları ‘Kavramsal Bir Miras: Öncü Yerleştirmeler’ sergisi Kültür Servisi Bu yıl 12.’si gerçekleştirilecek olan İstanbul Bienali’ne paralel etkinlikler kapsamında, çağdaş Türk sanatının ilk enstalasyonları bir araya getiriliyor. Aralarında Erdağ Aksel, Canan Beykal, Selim Birsel, Ayşe Erkmen, Ahmet Öktem ve Serhat Kiraz’ın da bulunduğu, Türkiye’de enstalasyon sanatının öncü isimlerinin 70’li yıllarda başlayan üretimini yansıtacak sergi, “Kavramsal Bir Miras: Öncü Yerleştirmeler” başlığı altında, 12 Eylül’de Antik AŞ Artam Global Art Salonu’nda açılacak. Günümüz güncel Türk sanatının temellerini oluşturan sanatçıların dünya sanatı ile paralel zamanda nasıl bir üretim içinde olduklarını ortaya koymayı hedefleyen serginin küratörlüğünü ise Beral Madra üstleniyor. “Kavramsal Bir Miras: Öncü Yerleştirmeler” sergisi 7 Ekim’e kadar sürecek. Erdağ Aksel’in yapıtı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle