18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 TEMMUZ 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA HABERLER 7 ‘Toplumu devlet zehirledi panzehiri de devlet bulsun’ HAKPAR Genel Başkanı Bayram Bozyel, “30 yıldır Kürt hareketini, PKK’yi bastırmak için kullanılmadık yöntem kalmadı. Devlet bakımından barışçıl çözüm dışındaki bütün seçenekler tükendi” diyor. Bayram Bozyel’e göre, barışçıl çözüm doğrultusunda toplumu hazırlamak görevi, “toplumu zehirleyen” devlete düşüyor ÖZGÜR ULUSOY Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel ve Sırrı Süreyya Önder’in milletvekili seçilmelerinden sonra, çatı partisine yönelik tartışmalar hız kazandı. DİYARBAKIR Hak ve Özgürlükler Partisi (HAKPAR) Genel Başkanı Bayram Bozyel, BDP’nin desteklediği adayların başarı elde ettiği son seçimleri, Kürtlerin demokratik zeminde çözüm isteklerinin işareti olarak görüyor. Kendilerinin her zaman barışçıl çözümde ısrar ettiklerini vurgulayan Bozyel, 12 Eylül süreci aşıldıkça, şiddet dilinden vazgeçileceğini düşünüyor. Bozyel’le, Diyarbakır’daki parti genel merkezinde Hatip Dicle krizini, Kürt sorununun çözümüne giden yolu, Türk sosyalistleri ile Kürt hareketinin buluşup buluşamayacağını ve Barzani’nin ev sahipliğinde düzenlenecek Kürt konferansını konuştuk. Hatip Dicle kararı hukuki mi değil mi, hukukçular bile görüş birliğine varamıyor. Sizce karar siyasi mi? BAYRAM BOZYEL: Bir kere 12 Eylül Anayasası, yasaklar üzerine kurulmuş bir anayasa. Burada hem Kürtleri hem muhafelefeti siyasetten ve parlamentodan uzaklaştırmak gibi bir anlayış var. Toplumsal gelişmeler bu anayasayı ve düzeni her yerinden zorluyor. Herkes seçim sonuçlarını Türkiye’nin normalleşmesi açısından önemli bir gelişme olarak nitelendiriyordu. BDP’nin desteklediği bağımsız adayların güçlü bir biçimde parlamentoya yansıması, dünden bugüne yaşanan temsil eksikliğini gideren bir adım olarak görülüyordu. Şimdi bu kararla bütün bu beklentilerin üstüne bomba atılmış oldu. Karar kesinlikle siyasidir. Henüz Türkiye’nin farklılıkları kucaklamaya hazır olmadığını gösteriyor bu karar. Biraz da Kürtlere karşı tarihten gelen tahammülsüzlüğün göstergesi olarak nitelendirilebilir. Türkiye’nin önümüzdeki süreçte karşılaşabileceği sorunları aşma konusun B ozyel: nanıyoruz ki artık Türkiye değişmek zorunda, 12 Eylül aşılmak zorunda, bu değişime paralel olarak Kürtlerin silaha olan ihtiyacı azalacak, Kürt hareketi legal demokratik bir zeminde güçlenecek. Bu son seçim sonuçlarını böyle değerlendiriyoruz. da ciddi bir iradeye sahip olmadığını göstermesi bakımından da son derece olumsuz tabii. Parlamento isterse toplanır, krize yol açan yasal çarpıklıkları giderir, Dicle’nin önünü açabilir. ne de inancım o ki, Türkiye eninde sonunda toplumsal değişim dinamikleri önündeki engelleri aşarak yoluna devam eder. parti yürütüyor Değişimi değişimci olmayan bir ‘Problem siyaset sınıfında’ Açılımla başlayan AKP şimdi sizce geri adım mı atıyor? Türkiye içeriden ve dışarıdan değişim ihtiyacı ile karşı karşıya. AKP, kendisi gerçekten demokrat değişimci olan, uygulamak zorunda kaldığı açılım politikasını benimsemiş bir parti değil. Biraz mesele oradan kaynaklanıyor, değişim sürecinin değişimci olmayan bir parti tarafından yönetiliyor olmasından. Türkiye’de zemin değişim bakımından hâlâ mayınlı. Öyle olunca sık sık krizler yaşanıyor, duraklamalar oluyor. Yi Kürtlere karşı tarihsel tahammülsüzlükten söz ettiniz. Bireyleri mi kurumları mı ifade ediyorsunuz? Ben halklar arasında sorun görmüyorum. Mesele kurumsaldır. 21’den 24’e kadar henüz devlet kurumsallaşmadığı için çoğulcu bir siyaset izleniyordu. Mustafa Kemal, kurulacak devletin sadece Türk etnisitesinin devleti olmadığını söylüyordu; ama Lozan’ın imzalanmasından, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra bunun tersi bir siyaset izlenmeye başlandı. Kürtler, diğer etnisiteler yok sayıldı, tek partili, militarist bir sistem ve toplum mühendisliğiyle buna uygun bir toplum oluşturuldu. Üniversiteler, eğitim kuruluşları, velhasıl bütün olanaklar toplumun bu ırkçı tekçi temelde şekillendirilmesi için seferber edildi. Türkiye artık eski alışkanlıklarıyla bu yeni dünyada yaşayamaz. Bunun bir nedeni AB sürecidir. İkincisi hemen yanı başımızda Irak’ta Kürtler federal bir statüye kavuşmuş. Sınırın ötesinde 56 milyon Kürt bütün haklarını savunurken siz burada, Kürt yoktur diyemezsiniz. Üstelik Türkiye güneydeki federal hükümetle ilişkiler kuruyor. Sayın Talabani’yi ağırlıyor, Başbakan ziyarete gitti, konsolosluk açtı. Son 30 yılda Kürt hareketini, PKK’yi bastırmak için kullanılmadık yöntem kalmadı. Köy boşaltmalar, toplu göçler, faili meçhuller, işkenceler... Barışçıl demokratik çözüm dışındaki bütün seçenekler tükendi devlet bakımından. O zaman bu yeni politika doğrultusunda toplumu hazırlamak gerekiyor. Dün devlet toplumu zehirledi, şimdi toplumu bu sürece hazırlamak da... Panzehiri de devlet bulacak.... Öyle tabii. Eğitim müfredatını değiştirerek, medyayı, üniversiteleri, aydınları devreye sokarak toplumu değişime hazırlaması gerekiyor. Öcalan’la ilgili idam cezası kaldırıldı, toplum çok şartlandırılmıştı bu konuda, neredeyse MHP siyaseti bunun üzerine kuruluydu, 2001’de sanırım, ceza kalktı, toplum buna reaksiyon göstermedi. Yarın anadilde eğitim gelse, bunun Türklere ne zararı olabilir? Ya da genel af... Problem toplumda değil, siyaset sınıfında. Toplumsal değişim dinamiği siyasileri kendilerini gözden geçirmek zorunda bırakacak. CHP’deki arayışların sebebi biraz budur. MHP’nin güç kaybı biraz da bu sürece ayak uydurmamasından kaynaklanıyor. Kürtlerin BDP’ye verdiği oylar, artık savaştan yorulduklarını ve demokratik zeminde çözüm istediklerinin işareti olarak düşünülmelidir. Kürtler de Türkler de tek başlarına bu düzeni değiştiremez Kürt hareketi ile Türk sosyalistlerinin seçim için oluşturduğu ittifak başarılı oldu. Şimdi de çatı partisi gündemde. Nasıl bakıyorsunuz? Biz Kürt ulusal demokratik güçleri ile Türkiye demokrasi güçleri, sosyalistler, varsa liberaller, değişimden yana olan güçlerle dayanışmanın gereğine inanıyoruz ama formatı nasıl olur, net düşünceye sahip ÇATI PART S değiliz. Bize öneri gelirse değerlendiririz. Çatı partisi eğer genel demokrasi eksenli, çıtası geniş olur ve Kürt sorununun çözümünü de içerirse yaşama şansı bulur ama sol sosyalist bir programla sınırlandırılırsa bu açılımın önünü engeller. Kürtler, Türk demokrasi güçleri, solcuları, değişimden yana olan, antimilitarist güçlerin bir cephe buluşmalarında fayda var, bu hangi mekanizmayla olur, bu konuda net bir şey yok. Levent Tüzel’in milletvekili adaylığı biraz da çatı partisini zorunlu hale getirdi. Soruna genel olarak bakılınca bu bir ihtiyaç. Kürtler kendi başlarına bu düzeni değiştiremezler, Türkler de. Mutlaka iki tarafın da bu düzene karşı bir yerde buluşması gerekiyor. AKP kendisinin herkesi temsil ettiğini düşünüyor ama çapı buna elvermiyor tabii ki. CHP zaten böyle bir şeyden yoksun. CHP bir dönüşüm yaşıyor... İnandırıcı geliyor mu? Bir zorlama, çaba var ama, nereye gideceğini kestirmek mümkün değil. Her şeye rağmen Baykal sonrasını Baykal dönemine tercih ediyorum. Farklı sesler çıkıyor, bu farklı sesler zamanla bir noktaya dönüşebilir. Türkiye’de genel değişime bağlı olarak CHP’nin de değişeceğine inanıyorum. Bu toplumsal değişim, bütün aktörleri kendi pozisyonlarını gözden geçirmeye zorlayacak. Ya değişecekler ya da değişim karşısında dağılıp gidecekler. Radikal bir zihniyet değişikliği gerekiyor Kürt sorununun çözümü için nasıl bir zemin gerekiyor? Sorunun iki boyutu var. Biz Kürt sorununu ulusal bir sorun olarak nitelendiriyoruz. Kürdistan denilen coğrafyada Kürt ulusu diye bir toplum var ve bu toplum Türk halkının sahip olduğu bütün haklara sahip olmak istiyor. İkincisi, Türkiye’de mevcut siyaset anlayışı otoriter, militarist, tekçi bir anlayış. Böyle bir zihniyet içinde de bırakın Kürt sorununu, diğer sorunları da çözmek mümkün değildir. Ermeni sorunu, azınlıklar sorunu, demokratikleşme, ordusiyaset ilişkilerini dizayn etme konusunda yol alınamıyor. Kürt sorununda radikal bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var, bir de gerçekten demokrat olmak gerekiyor. Gerçekten demokrat? Gerçekten demokratlıktan kastımız, kendimizi başkasına dayatmamak, çoğulculuğu kabul etmek demektir. AKP bir yanıyla muhafazakâr, bir yanıyla milliyetçi bir parti. Ama aynı zamanda pragmatik, onu öncüllerinden ayıran da budur. Zamanı okumaya çalışıyorlar ama attıkları adımlar hep onların geleneksel zihin kalıplarına takılıp kalıyor. CHP henüz bir yalpalama içinde. MHP zaten çözümden oldukça uzak. Türkiye bir geçiş döneminde. Bütün bunlara rağmen ilk kez Kürt sorunu bu kadar detaylı, çok yönlü konuşuldu, tartışıldı. Bu da bu sürecin olumlu bir yanı. Bayram Bozyel’le, pek çok kentte protestolara neden olan Hatip Dicle krizinin ortaya çıkışının ertesinde Diyarbakır’da görüştük. Dağ yolunu 12 Eylül açtı BDP ile hangi noktalarda ayrılıyorsunuz? Kürt toplumu da çok katmanlı, sınıflı bir toplum. 80 öncesinde Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çözme yönünde güçlü bir hareket vardı burada, bu bölgede, Kürdistan’da. Bir bakıma, demokratik kanalları tıkayan 12 Eylül rejimi dağ yolunu açtı. PKK bu zeminde güçlendi. Biz 12 Eylül öncesinden beri barışçıl çizgiyi savunan bir gelenekten geliyoruz, dağ yolunu seçmedik. Ancak barışçıl mücadele zemini zayıfladığından yığınlarla buluşmakta sıkıntı çektik. İnanıyoruz ki artık Türkiye değişmek zorunda, 12 Eylül aşılmak zorunda, bu değişime paralel olarak Kürtlerin silaha olan ihtiyacı azalacak, Kürt hareketi legal demokratik bir zeminde güçlenecek, bu son seçim sonuçlarını böyle değerlendiriyoruz. Kürt toplumunun, Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümüne verdiği destek olarak değerlendiriyorum son seçim sonuçlarını. Biz de seçimde BDP’yi destekledik. ev sahipliğinde buluşuluyor Yakın dönemde bir Kürt konferansı düzenlenmesi söz konusu, bildiğim kadarıyla siz de katılıyorsunuz... Kürtler coğrafi olarak 4 parçaya bölünmüş ama dört parçada da talepler aynıdır. Madem sorunlarımız aynı, bir dayanışmaya da ihtiyaç var... Konferans bu ihtiyaçtandır. Ama bu parçaları birleştirmek kimsenin aklında yok. Bizim de yok, Barzani’nin de yok şu anda. En önemlisi, dört parçadaki Kürtler olarak bölge devletlerine ve dünyaya çözüm çağrısı yapmak. Konferans Barzani’nin ev sahipliğinde yapılıyor. Barzani’nin liderliği söz konusu olabilir mi? Irak’taki Kürtler bir statüye sahip. Barzani de bölge başkanı. Sayın Barzani güven veren bir kişiliktir. Şimdi bu konferansın inisiyatifi onun elinde, onlar ev sahibi. Hem konferansı yaparken güneydeki Kürtlerin kazanımlarının riske girmemesine özen gösterecekler. Şu an merkez orası, kazanılmış bir statü var çünkü. Barzani’nin ‘Ağar, Çiller hesap vermeli’ Demokratik bakış, zihinsel dönüşüm ilk adım... Talepler nedir peki? Türkiye’de demokrasinin temel sorunları var. Bir, Türkiye’de doğru dürüst demokratik zemin için ordu vesayetinin son bulması lazım. Laiklikte evrensel standartlarda geçmek lazım. Sistem ideolojilerden arındırılmalı, Kemalizmin zihin dünyasındaki egemenliğine son verilmeli ve üçüncüsü ademi merkeziyetçi yapıya geçilmeli. En önemlisi Kürt sorununda, Kürt halkının varlığını resmen kabul etmek ve onların doğuştan gelen haklarını teslim etmek. Parti olarak düşüncemiz, Türkiye’de farklılıkların kendi bölgelerinde özgürce yaşamasına elverecek sisteme ihtiyaç var, bu da federal sistemdir. Ama önce anadilde eğitim hayati bir taleptir. Geçmişte işlenen faili meçhullere ilişkin hesaplaşma süreci yaşanması lazım. Hakikatleri araştırma komisyonu mu? Bir kere devlet işlediği suçları kabul edecek, ikincisi şu anda sonuçları yaşanan travmalar için telafi edecek tedbirler alacak. Faili meçhul cinayetlerle ilgili failler bulunup cezalandırılacak, çok geçmişte kalan olaylar için devlet özür dileyecek (örneğin Dersim’de çoluk çocuk mağarada zehirlenerek katledilmiş, neredeyse toplu kıyım)... Kimi toplumsal kesimlere tazminat verilebilir, kimileri sembolik, kimileri gerçek anlamda cezalarını çeker ve daha az kamburla/kompleksle geleceğe yürünür. Güney Afrika’da, Arjantin’de, Şili’de yaşanan odur. Mutlaka yargılanması gerekiyor dediğiniz isimler var mı? 12 Eylül sonrasının bütün liderleri yaşıyor. Tansu Çiller yaşıyor, Ağar yaşıyor, 93 sürecine damgasını vuran. 12 Eylül generallerinin bir kısmı yaşıyor. Demirel yaşıyor. En azından onlar bu sürecin hesabını vermeliler. (Ergenekon’da) Bilinçli bir sınırlama var. Ağar, Çiller, Doğan Güreş üçlüsü o dönemdeki uygulamaların üç sacayağı. Susurluk raporlarında da çok net şeyler var ama kimse dokunamadı. Mutlaka bu yönde ciddi bir hesaplaşma yaşanmalı ki bir güven zemini oluşsun, bir arada yaşama inancı oluşsun. Avrupa’da yer isimleri üç dört dille yazılır. Burada Kürtçe yer isimlerinin hepsi değiştirildi. Mesela Bingöl’e eskiden daha çok Çapakçur deniyordu. Diyarbakır Amed’dir, Silvan Farkin’dir. Köy koruculuğu önemli bir problem. Kürt siyasi kadrolarının çoğu ya içeride, ya dağda ya sürgündedir. Kürtler hâlâ kendi partilerini kendi istedikleri adla kuramıyorlar. Şiddet kullanmamak şartıyla, her türlü parti kurabilir, federalizm, bağımsızlık isteyebilirsiniz. Tüm bunlara yol açılmalı ve genel bir af mutlaka sağlanmadılır. Federalizm için başkanlık sistemi mi daha uygun oluyor? Başkanlık sistemi daha uygun olabilir, örtüşebilir. Şu andaki başkanlık sistemi tartışmaları ise daha çok, Başbakan Erdoğan’ın sınırsız liderlik arayışı için üretilmiş bir formüldür gibi geliyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle