18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 6 TEMMUZ 2011 ÇARŞAMBA [email protected] 16 KÜLTÜR Muzır Kurulu’nun ‘Yumuşak Makine’yle ilgili raporu uluslararası kuruluşlarca kınandı, bakanlıklar uyarıldı ‘Antidemokratik ve çağdışı’ Uluslararası Yayıncılar Birliği, Muzır Kurulu’nun raporunu ‘demokratik olmayan, zamanının gerisinde, modern ve açık toplumlara layık olmayan bir yöntem ve karar’ olarak niteledi. Edebiyat Çevirmenleri Birlikleri Avrupa Konseyi de, raporla ilgili ‘derin kaygılarını’ dile getirdi. Kültür Servisi William Burroughs’un Süha Sertabiboğlu tarafından Türkçeye çevrilen “Yumuşak Makine” adlı kitabı hakkında Muzır Kurulu’nun raporuna dayandırılarak açılan davanın ilk duruşması bugün saat 09.30’da Sultanahmet Adliyesi 2. Asliye Ceza Duruşma Salonu’nda görülecek. Dava öncesi iki uluslararası kurum olan IPA (International Publishers Association / Uluslararası Yayıncılar Birliği) ile CEATL (European Council of Literary Translators’ Assocations / Edebiyat Çevirmenleri Birlikleri Avrupa Konseyi), yayıncılar ve çevirmenlerle dayanışmalarını göstererek, yetkilileri uyardı. IPA’dan yapılan açıklamada, “İdari kurul (Muzır Kurulu) tarafından uygulanan yöntem ve alınan karar, demokratik olmayan, zamanının gerisinde ve modern ve açık toplumlara layık olmayan bir yöntem ve karardır” denilerek, Sel Yayıncılık’ın sahibi İrfan Sancı’nın derhal beraat etmesi istendi. CEATL de, Kültür ve Adalet Bakanlıklarına hitaben bir mektup yayımladı. CEATL Başkanı Martin de Haan tarafından kaleme alınan mektupta, şu ifadeler yer aldı: “26 Avrupa ülkesinden 32 kitap çevirmenleri derneğini temsil eden sakıncalı olduğunu ortaya koyuyor. Söz konusu dosyada Elif Bereketli, Nilüfer Voltan Acar ile yaptığı söyleşide, kurulun tek kadın üyesi olmanın getirdiği sorumluluktan bir kitabın edebi değerine yönelik değerlendirme kriterlerine kadar bir dizi sorunun yanıtını arıyor. Söyleşide Acar, “Bir yapıtın edebiliğine dair görüş bildirmemiz, özellikle edebiyat çevrelerinden çok tepki alıyor” ifadelerini kullanarak, şu görüşleri dile getiriyor: “Muzırlıkla, müstehcenlikle ilişkili olarak edebiliği de bize soruluyor. (...) Bu kitapları okumanızı öneririm. Mide bulandırıcı. Eşcinsellikle ilgili yıllar önce bir film vardı, ismini anımsayamıyorum. Ama çok güzeldi, kişilerle rahatça empati kurulabiliyordu. Burada kişiler bile belli değil, kitabın başı sonu yok, sadece amiyane deyim ile ...iş, tıkış ve sabun...” Günü Anlamak 1848’de Komünist Manifesto’nun yayımlanışından bu yana Karl Marx, yeryüzünde adı en çok anılan düşünürlerin başında geliyor. Bunun temel nedeni ilk kez bir düşünürün tarihsel gelişim sürecine bakıp toplumsal ve ekonomik düzenin değişebileceğini açıklaması, insanlığa geleceğin yeni düzenini göstermesiydi. Marx’ın görüşleri o denli hızla yayıldı ki, başta Avrupa olmak üzere yeryüzünün çeşitli bölgelerinde devrim hareketleri başgösterdi. Bu görüşler doğrultusunda pek çok ülkede sosyalizm uygulamalarına girişildi. Marx’ın görüşlerinin temeli, insanoğluna yeryüzünde daha mutlu, adaletli, barışçı, yaşanabilir bir hayat sunulmasıydı. Bunun için sermaye düzeninin yıkılması, sömürünün ortadan kaldırılması gerekiyordu. Çalışanlar yetenekleri oranında toplumsal üretime katılıp, ihtiyaçları oranında da pay alacaklardı. Bu yalın görüşler uygulamaya dönüştüğünde birçok ülkede baskıcı düzenler ortaya çıktı. Sömürü belki ortadan kalkmıştı ama insanlar için dayanılması güç, özgürlüksüz yapılar ortaya çıkmıştı. Temel hedef olan insan mutluluğu ortada görünmüyordu. Başka türlü bir yozlaşma ortaya çıkmıştı. Öte yandan Marx’ın görüşleri yalnızca ezilenleri, çalışanları etkilemiyordu. Sermaye sahipleri de onu okuyup dersler çıkarmaya başladılar. “Zincirlerinden başka kaybedecek şeyi” olmayanları düzen içinde tutabilmek için üretilen değerlerden pay verme yoluna gittiler. Yirminci yüzyılda refahın toplumsal kesimlere yayıldığı “sosyal devlet” anlayışı böyle ortaya çıktı. Sosyal devletin çalışanlara verilen bir “rüşvet” olduğu, aslında kapitalizmin geniş yığınların refahıyla hiç mi hiç ilgilenmediği, sosyalist uygulamaların sona erdiği 1990’larda verilen hakların hızla geri alınmaya başlanmasıyla açıkça görüldü. Sermaye düzeninin Marx’a ne denli diş bilediği, onun düşüncelerinden ne denli korktuğu, son yirmi yılda Marxçı bir düzen “tehlike”si olmamasına karşın ona saldırıların hiç durmadan sürmesinde de görülüyor. Yirminci yüzyılın sosyalizm uygulamalarının Marx’ın görüşleriyle ne denli uyumlu olduğu yeterince tartışılamadı. Bugün böyle bir tartışma için, Marx’ı yeniden değerlendirebilmek, insanlığın bugünü ve geleceğindeki rolünü anlamak için önümüzde yeni bir fırsat var. Marxçı öğretiye bağlılığıyla bilinen edebiyat kuramcısı Terry Eagleton’ın yeni yayımlanan “Marx Neden Haklıydı?” (Çeviren: Oya Köymen, Yordam Kitap) adlı kitabı, Marx’ın görüşlerine günümüz dünyasından bir aydının yaklaşımlarını getiriyor. Eagleton, Marx’a ilişkin kesin yargılı bir aydın değil. Tersine Marx’ın görüşlerinin temel ilkeler doğrultusunda nasıl değişip gelişebileceğini, her çağda yeniden yorumlanabileceğini savunuyor. Kitap, 2011 yılının dünyasında Marxçı görüşlerin geçerliliğinin yeniden anımsatılması üzerine. Bunu yaparken günümüz dünyasının verileri temel alınıyor. Kitabın en çarpıcı yanı, Marx’ın görüşlerini ortaya attığı on dokuzuncu yüzyılın ortalarındaki emekçi sınıfların durumu ile günümüz dünyasındaki sömürü çarkının neredeyse aynı düzeyde olduğunu saptaması. Yirminci yüzyıl Marxçı görüşlerin dogmatik kafalar elinde tanınmaz durumlara girdiği uygulamalara sahne oldu. Bugün insanoğlu, insanca olanla olmayanı daha kolay ayırabilecek donanımda. Eagleton gibi söylersek, Marx’ın “iyi yaşam modeli, insanın kendisini sanatsal olarak gerçekleştirme düşüncesine dayanır”. İşin özü budur. İnsanoğlunun sömürüden kurtulması, özgür bir hayat yaşaması, sonunda bütün hayatların sanata dönüşebileceği bir yaşam modeli içindir. ‘Şikâyetçi vatandaş’ William Burroughs çıkışında Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celâl, yazarımız Deniz Kavukçuoğlu, IPA Yayınlama Özgürlüğü Komitesi üyesi Anders Heger, Sel Yayıncılık Yayın Yönetmeni rfan Sancı, çevirmen smail Yerguz ve Yumuşak Makine’nin çevirmeni Süha Sertabiboğlu. 2010’da beraatla sonuçlanan CinSel Kitaplar davasının uluslararası bir kuruluş olan CEATL adına, bu meseleyle ilgili derin kaygılarımı ifade etmek isterim. Bizim açımızdan, yetişkin romanlarına çocuklar için zararlı olduğu gerekçesiyle dava açmak doğrudan ifade özgürlüğüyle ilgili bir konudur: Bu romanların çocuklara hitap etmediği oldukça açıktır çünkü ‘çocuk kitapları’ adı altında yayımlanma makta ve okuyucuya da bu şekilde tanıtılmamaktadırlar.” ‘On soruda Muzır Kurulu’ Öte yandan internetin Türkçe kitap eleştiri sitesi sabitfikir.com’un basılı dergisi Sabit Fikir, temmuz sayısında “10 Soruda Muzır Kurul’u Tanıma Rehberi ve Kitapları İhbar Eden Hassas Vatandaş” başlıklı dosyayla okuyucunun karşısına çıktı. Bu ayki sayıda Sabit Fikir dergisinin editörü Mehmet Onur Doğan, 10 soruda Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nu anlatırken, derginin genel yayın yönetmeni Elif Bereketli de, Muzır Kurulu’nun tek kadın üyesi olan Nilüfer Voltan Acar ve kitapların yargı önüne çıkması sürecini başlatan “şikâyetçi vatandaş” Emre Bukağılı ile birer söyleşi gerçekleştirdi. Nilüfer Voltan Acar ve Bukağılı’nın yanıtları, bir edebiyat yapıtının “edebi niteliği”nin değerlendirmesinin edebiyat eleştirmenlerine değil de, Muzır Kurulu’na ve “muhbir vatandaş”lara bırakılmasının ne kadar Kitapların yargı önüne çıkması sürecini başlatan “muhbir vatandaş” Emre Bukağılı ile yapılan söyleşide de çarpıcı ifadeler yer alıyor. “Sizi rahatsız eden bir metnin, raflarda durmasının nasıl bir sakıncası var” sorusuna Bukağılı, şu yanıtı veriyor: “Benim rahatsız olduğum bir kitabın bir başkasının ihtiyacı olması mümkün değil. Çünkü burada söz konusu olan hakaret edilmesi, küfür edilmesi, bir inanç ve düşüncenin aşağılanmaya çalışılması... Böyle bir tavır hangi görüşten olursa olsun kabul edilemez.” Bukağılı, gündemdeki Palahniuk ve Burroughs davaları hakkında ise “Cinselliği Allah bir nimet olarak yaratmış, bu nimeti istismar edip sapkınlığa yönelmek, daha da kötüsü bu sapkınlığı yayın organlarıyla yaymaya çalışmak çok yanlış” görüşünü dile getiriyor. Borusan’a uluslararası basından ilgi Kültür Servisi Borusan Kültür Sanat (BKS), sanata sağladığı katkılarla yabancı basından büyük ilgi görüyor. 2011’in ilk 3 ayında BKS’ye yer veren yabancı yayınlar arasında The New York Times, International Herald Tribune, Rolling Stone ve La Repubblica bulunuyor. The New York Times ve International Heralde Tribune’da yer alan haberlerde, genç caz müzisyenlerinin İstanbul’da kendilerine bir ortam bulduğu belirtiliyor. Genç sanatçılara müzikseverlerle buluşma fırsatını veren mekânlar arasında Borusan Müzik Evi de gösteriliyor. Rolling Stone dergisinde de, İstanbul’un sürekli gelişen kültürsanat ortamını ele alan bir makale yer alıyor. BKS’yi ziyaret eden Rolling Stone muhabirinin kaleme aldığı yazıda Borusan Müzik Evi’nin iç mimarisinin sergi, tiyatro ve müzikle ilgili etkinliklere uygun şekilde düzenlendiği belirtiliyor. BİFO Sanat Yönetmeni ve Sürekli Şefi Sascha Goetzel ile yaptığı röportaja yer veren La Repubblica, faaliyet gösterdiği iş alanlarına ek olarak Borusan’ın kültür sanat etkinliklerine da büyük önem verdiğini vurguluyor; 1994 yılında kurulan Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nda hem Türkiye hem de diğer ülkelerden müzisyenlerin yer aldığı belirtiliyor. Arpın tellerine bir ‘elişi’ Kültür Servisi Türkiye’nin en başarılı arp sanatçılarından Şirin Pancaroğlu ve öğrencisi Meriç Dönük’ün birlikte hayata geçirdikleri “Elişi” adlı albüm çalışması, Kalan Müzik etiketiyle çıktı. Şirin Pancaroğlu’nun hayat verdiği 7. albüm olan “Elişi”, aynı zamanda 2007’de kurulan Arp Sanatı Derneği’nin de yeni projesi. Pancaroğlu, Türkiye’de arp ile ilk defa caz müziğine giriş yapan arpist Meriç Dönük’le birlikte gerçekleştirdiği bu albümle, çok sevdiği geleneksel müziklere bir dönüş yapıyor. İkili arpı, Anadolu’nun müzik geleneğiyle buluşturarak, türküleri farklı bir yaklaşımla yorumluyor ve doğaçlamalara da yer vererek, arpın efekt zenginliğini elektronik sesler ve geleneksel çalgılarla harmanlıyor. İstanbul’da yaşayan ABD’li perküsyoncu Jarrod Cagwin de, albümün tüm parçalarına, Doğu müziğinin yanı sıra caz, rock ve çağdaş müzik alanlarındaki uluslararası deneyimi ile katılıyor. “Elişi”nin kimliğine, vokalde Dilek Türkan, elektroniklerde ve gitarda Erdem Helvacıoğlu ile Azeri kemançede ise Arslan Hazreti, konuk müzisyenler olarak katkıda bulunuyor. SATRANÇ EFSANES N N YAŞAMI BELGESEL OLDU ‘Bobby Fischer Dünyaya Karşı’ Kültür Servisi Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük satranç oyuncularından Bobby Fischer’in (19432008) yaşamı film oldu. Toplumsal konulardaki çarpıcı belgeselleriyle tanınan Liz Garbus, 1972’de Boris Spassky’yi yenerek dünya şampiyonu olan Fischer’in “sorunlarla dolu trajik yaşamı”nın 90 dakikalık bir belgesel filmini çekti. “Bobby Fischer Dünyaya Karşı” adlı film geçen günlerde ABD’de gösterime girdi. 1998’de çektiği “Çiftlik” adlı belgeselde Louisiana’daki bir hapishanenin acımasız koşullarını ele alan, 2002’de yaptığı “Wanda Jean’in İdamı” adlı filmde cinayetten idam istemiyle yargılanan Wanda Jean Allen’ı kurtarmak için verilen mücadelenin öyküsünü belgeselleştiren Garbus, yeni belgeselinde, Bobby Fischer’i “satranç tahtasının 64 karesinde yaşamak zorunda kalan bir birey” olarak çok yönlü bir biçimde ele almaya çalıştığını vurguladı. 1972’de Sovyet büyük usta Spassky ile oynadığı dünya şampiyonluğu karşılaşması Soğuk Savaş’ın bir simgesi haline getirilen Fischer, şampiyonluğu kazandıktan sonra, 1975’te unvanını savunmayı reddetmiş; 1992’de iç savaştan ötürü Birleşmiş Milletler’in ambargo uyguladığı Yugoslavya’da Spassky ile karşılaşmayı kabul ettiği için ABD hükümetini karşısına almış, pasaportuna el konulması üzerine pek çok ülkeyi dolaştıktan sonra 2005’te İzlanda’ya yerleşmiş ve 2008’de orada ölmüştü. Fischer, ABD’nin dünya politikalarına karşı çıkmış, ABD’nin İsrail’le birlikte Filistinlileri katlettiğini vurgulamıştı. Beyoncé ngiltere’de zirvede merikalı R&B yıldızı Beyoncé, yeni albümü “4” ile ngiltere albüm listesine iddialı bir giriş yaptı. Lady Gaga’yı birincilikten eden şarkıcının eski albümleri de Glastonbury Festivali’nin kapanışındaki görkemli konserin ardından, yeniden listeye girdi. Bu yıl yağmur ve çamur görüntüleriyle akılda kalan ve U2, Coldplay, Beyoncé’nin performanslarıyla damgasını vurduğu Glastonbury Festivali’ne on binlerce kişi katılmıştı. Bu yıl festivalde ilk kez sahneye çıkan rlandalı rock grubu U2’nun en çok sevilen şarkılarını bir araya getirdiği koleksiyon albümü “U218” de listede 61. sıraya yükseldi. A 26 yazarlı polisiye roman Kültür Servisi Polisiye gerilim ve gizemli kısa hikâyeleriyle ünlü Strand Magazine’in yazıişleri müdürü Andrew Gulli’nin çağrısıyla 26 yazar bir araya gelerek bir gerilim romanı yazacak. “No Rest For the Dead” adıyla yayımlanacak roman, işlemediği bir suç nedeniyle idam edilen bir kadının hikâyesini konu alacak. Romanı oluşturacak yazarlar arasında Jeffery Deaver, Alexander McCall Smith ve Kathy Reichs da yer alıyor. Özel radyolar belgesel oluyor Kültür Servisi Özel radyoların kuruluş, kapanış ve yasal olarak yeniden yayına geçiş dönemindeki bilinmeyen hikâyelerini anlatan “FM 1992” adlı belgeselin çekimlerine başlandı. Ağustos ayında tamamlanması planlanan belgeselin yönetmeni ise reklam filmi yönetmeni Abdullah Ekşioğlu. (http://www.eksantrik.com/fm1992.html) Tamirane’de bu hafta Kültür Servisi “Black Music” türünün Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden sayılan DeformE, “18. İstanbul Caz Festivali”ne özel DJ performansıyla bugün Tamirane’de olacak. Mekan, “Morning Indie Sessions” başlığı altında da 9 Temmuz’da çağdaş dans dünyasından tanınan, son zamanlarda DJ setleriyle de sıkça adını duyuran Candaş Baş a.k.a Cosmicloud’ı ağırlıyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle