24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 TEMMUZ 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA HABERLER BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, Kürtler açısından siyasi statü tartışmasının noktalandığını savundu: 7  Özerklikten dönüş yok Hakkâri’ye Türk bayrağı özerklikle olur Özerklik ilanının ‘zamanlaması’na dönük partiniz içinde de eleştiriler var. Bu tartışmaların Meclis zemininde yürütülmesi gerektiğini savunanlar var. Zamanlamanın yanlış olduğunu düşünmüyorum. Çünkü ne zaman gündeme taşıdıysak, hep “zamansız” dediler, başka zaman tartışalım dediler, fakat bunu söyleyenler ne zaman tartışmak istediklerini söylemediler, dolayısıyla tarihi konjonktür açısından, eğer yeni anayasa yapılacaksa Kürtlerin bu taleplerini artık dikkate alan bir tartışma yürütmekte fayda var. Doğru bir zamanlamadır, doğru bir tarihsel süreçtedir. Ama ilan edildiği gün itibarıyla Silvan’daki olayla denk gelmesinden gerçekten ben de çok üzgünüm. Zamanlamayı yapan biz değiliz, bu operasyonu yapanlar. Ben illa da bir kasıt aramıyorum, illa o saate denk getirildi demiyorum. Ama biz o saatte ne operasyon yapıldığını, ne de böylesi bir acı sonucun ortaya çıktığını biliyorduk. Buna rağmen aynı dakikalarda gerçekleşmiş olması, inanılmaz bir tesadüf, neredeyse aynı saatler içerisinde olan iki olaydır. Tabii ki keşke öyle acı bir güne denk gelmeseydi. Keşke özerklik ilanı öylesine bir acı olayla anılıyor olmasaydı. Özerklik ‘bölünme değil’ dediniz. Özerklik modelinde ‘öz savunma gücü’nden, bölgesel yönetim bayrağından söz ediliyor. Bayrak meselesi çokça tartışılıyor. Yanlış tartışılıyor, Türkiye’nin bayrağı bir tanedir. Şu anda Türkiye’nin bayrağı bizim de bayrağımızdır, devletin sembolüdür, elbette saygı duyarız, bu devletin vatandaşlarıyız biz de. Ama şu an Türkiye’nin bayrağı, bir etnik kimliğin bayrağı olarak tanıtılmak isteniyor, neredeyse bir milliyetçi partinin sembolüymüş gibi tanıtılmak, dayatılmak isteniyor. Bayrak, Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamını temsil eder. Türkiye’nin bayrağı demokratik özerklik olsa da olmasa da hepimizin bayrağıdır. Bizim ortaya koyduğumuz çözüm önerilerinde bayrak hiçbir zaman tartışma konusu değildir. Şimdi deniyor ki Türkiye’nin bayrağı yerine başka bayrak çekecekler. Bu bölgede Türk bayrağını çekmiş değilsiniz ki daha. Hakkâri’ye, Van’a, Diyarbakır’a gidin bakın, devlet kurumları dışında hiçbir yerde bayrak göremezsiniz. Halk o bayrağı benimsememiş. Çünkü siz ırkçı bir yaklaşımla bayrağı dayatmışsınız. Biz diyoruz ki, gönüllü birliktelikle, zaten Kürtler de bayrağa tepki duymuyorlar. Ortaya koyduğumuz çözüm, Türkiye’nin bayrağını benimsetecek çözümdür. Bizim bayrakla, sınırlarla hiçbir zaman tartışmamız olmadı. İşi milliyetçiliğe dökerek, çözüm aramak, çözümsüzlüğün kendisidir. PKK’nin 13 askerin şehit olduğu 14 Temmuz saldırısının olduğu gün “demokratik özerklik ilanı” ile tartışmaların odağına oturan BDP, 4 günlük Van toplantısında “özerklik ilanından dönüş yok” kararı aldı. BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, demokratik özerklik ilanının, TBMM’nin yeni anayasa yapımı öncesinde Kürtlerin taleplerinin dikkate alınmasını sağlama amaçlı olduğunu belirterek, “Bundan sonra Kürtlerin siyasi statü talebi demokratik özerklikten aşağı olamaz” dedi. Silvan olayı ile özerklik ilanının aynı saate gelmesini “büyük tesadüf” olarak nitelendiren Demirtaş, “Tabii ki keşke öyle acı bir güne denk gelmeseydi. Bu çerçevede gerçekten ben de üzgünüm” görüşünü dile getirdi. Taliban Kafası O kafaya sahip olmak için illa Afganistan’da yaşamak mı gerekir? Afgan tarihinin ünlü heykellerini yıktığı için bir anda adını dünyanın dört bir yanına duyuran Talibanlar’ın, bu çorak ve fakir Asya ülkesinden her yana cömertçe yayılmakta olduğunu duyuran haberlerden birisi de pazar günkü gazetelerde yer almıştı. Trabzon’un seçilmiş belediye başkanı AKP’li Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, kente ne tür kalıcı yapıtlar kazandırdı bilmiyorum ve doğrusu merak da etmiyorum. O tür başarılar varsa, onlar bu ünlü Karadeniz kentinin hemşerilerini ilgilendirir. Çünkü yukarıda da söylediğim gibi Sayın Gümrükçüoğlu onların oylarıyla sandıktan çıkmış ve belediye başkanı olmuştur. Ama başkanın adını kent dışına taşırmakla kalmayacak icraatlar sadece Trabzonluları değil, bu ülkede yaşayan ve uygarlık ipini göğüslemek isteyen herkesi harekete geçirmeli. Kötü şeyler yapılınca sessiz kalmamak, harekete geçmek bir yurttaşlık görevi sayılmalıdır. Kars’taki “İnsanlık Anıtı”nı yıktıran zihniyetin Trabzon temsilcisi olan belediye başkanının, kentin adını tüm ülkeye ileten üç hemşerisinin büstlerini kaldırma kararı vermesi, gerekçe olarak da bu büstler dikilirken meclis kararı alınmamış gibi sudan ucuz bir mazeretin arkasına tam siper yapması bağışlanır bir şey değildir. Yıllardır Trabzon Şehir Parkı’nda duran ve aralarında eğitimci İbrahim Cudi Efendi, çevirmen ve edebiyat ustası Sabahattin Eyüboğlu, tarihçi Hasan İzzettin Dinamo, bilim adamı Celalettin Algan gibi ünlü Trabzonluların büstleri, “park düzenlemesi” bahanesiyle kaldırılıp depoya götürülmüş, ama düzenleme tamamlanmasına karşın yerlerine dikilmemişse başkanın “Bu konuda şehir meclisince alınmış bir karar yok” gerekçesi temelsiz kalır. Tek bahane bu büstler dikildiği sırada şehir meclisi kararı alınmamışsa süren oturumlar ne güne duruyor. Ya başkanlık olarak ya da meclis üyelerinin teklifi olarak sorunu çözmek çok mu zordur? Kaldı ki, önceki Belediye Başkanı Atay Aktuğ, büstlerin kendi döneminde ve kent meclisi kararı ile konulduğunu açıklayarak, o bahaneyi de çürütmüş oluyor (24 Temmuz Hürriyet). İnsanlar, büstleri Trabzon parkında dursa da, kaldırılmış olsa da İbrahim Cudi Efendi, Sabahattin Eyüboğlu ya da Hasan İzzet Dinamo adını bu ülkenin aydınlık yurttaşlarının öncüleri olarak rahmet ve saygıyla anmayı sürdürecektir. Ama gelecek günlerde bu isimlerin büstlerinin depoya kaldırılmış olduğunu öğrenenler, kaldıran zihniyet için Taliban kafası demekten alıkonulamayacaklardır.  Özerkliğin zamanlamasını eleştiren bazı milletvekillerinin de “ikna” edildiği toplantılarda, vekiller “özerklik konusunda basın önünde tartışmamaları” konusunda uyarıldı. Demirtaş: Bu bir ayrılık demek değil. Tehlikeli olan herkesin aynı konuda aynı düşünmesidir, çünkü bu faşizmdir. Bir AKP’li “Başbakan’a dokunmak ibadet gibidir” dedi. Ben şükrediyorum ki partimizde böyle milletvekilleri yok. AYŞE SAYIN VAN BDP Grup Başkanı Demirtaş, Van kampında demokratik özerklik tartışmaları ve bundan sonra izleyecekleri stratejiye ilişkin Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Demokratik özerkliğin ilan edilmesi ne anlama geliyor? İlan kararı alınırken ne hedeflendi? Kürtler 2005’ten beri demokratik özerklik taleplerini ortaya koydu. Meclis’te, kamuoyunda, medyada tartışmak istiyorlar, ama sorun sürüncemede bırakılıyor. Dolayısıyla Kürtler bu konuda şöyle bir kararlaşma içine girdi: Bu iş artık Kürtler açısından tartışma sürecini geçmiştir, Türkiye belki bunu az tartışmış olabilir, tartışmaya değer bulmayabilir ama Kürtler bunu çok tartıştı. Bu saatten sonra Kürtler açısından tartışma aşaması geçilmiştir, bütün dünyaya, Türkiye kamuoyuna ilan etme karar almıştır. Yani bu siyasi çözümü hayata geçirme konusunda siyasi kararlılık mesajını vermek açısından ilan etmiştir. Bu saatten sonra Kürtlerin siyasi statü talebi bundan aşağı olamaz artık. Dolayısıyla bu bir dayatma değildir, tam tersi Kürtlere yapılmış tekçi dayatmaya karşı alternatif bir çözümün ilanıdır. ‘Birlikte yaşama modeli’ Özerklik konusunda kuşkular, tepkiler var. Öneriniz, Meclis’te kabul görmezse ne yapacaksınız? Siyasi olarak da şunu hep birlikte tartışmalıyız, bu modeli biz nasıl uygulayaBu topraklara cağız? Devlet bunu tartışmaktan da kaçarsa, Kürtler sosyal ekonomik kültürel alanda alternatiflerini yara90’lı yılları tarak “özyönetim” dediğimiz, her şeyi devletten bekgetiremezler lemeyen yönetim modelini hayata geçirecektir. Bu bir VAN (Cumhuriyet) 2. Van devlete karşı bir bölünme Gölü Kültür Sanat ve Doğa planı değildir. Tam tersine Festivali’nin kapanışında birlikte yaşamaya kesin konuşan BDP Grup Başkaolarak karar verdik ama nı Selahattin Demirtaş, temodel önerimiz de budur rörle mücadelede polis özel harekâtın yeniden görevşeklinde bir karardır. Bir de lendirilmesiyle ilgili çalışbu bir savaş, çatışma ilanı ma üzerine, “Çözüm daha değil, barış ilanıdır. Yani fazla poliste değil, daha Kürtler hem kendi kamuoçok adalette, özgürlükte, yuna karşı bir taahhütte bu özerklikte ve demokraside. lunuyorlar, hem de Türkiye Başbakan istiyorsa 1990’lı toplumuna karşı da bir tayıllara dönebilir ama bu ahhütte bulunuyorlar: Biz topraklara asla 1990’lı yılları getiremeyecekler. Eğer artık bölünme gibi bir tartışmayı yürütmek istemiyo cesaretiniz varsa barış için ruz, birlikte yaşamanın mo uzatılan elleri tutun. Başbakan’ın kulakları barış çığlıkdeli olarak bunu istiyoruz larını duymuyor” dedi. diyorlar. Kürtlere katliam mesajı Öz savunma iç güvenliği sağlayacak ‘Öz savunma’yı açar mısınız? Bütün toplumlar, bütün bireyler aileler, hem birey hem grup düzeyinde herkes, toplumsal bütün gelişmelere karşı kendilerini savunurlar, doğal bir reflekstir. Yani insanlar kendi öz savunmasını geliştirir. Bizim kastettiğimiz saldırı şudur, kapitalizmin saldırısı vardır, kültürel açıdan saldırır, ekonomik açıdan saldırır, kişiliğinize saldırır, gençliğe saldırır, spor aracılığıyla saldırır. Toplum da bu saldırılara karşı kendini örgütleyerek savunabilir. Ekonomik örgütlenmeler yapar, alternatif inanç, spor, sosyal örgütlenmeler yapar yani kapitalizmin sizi teslim almaya çalıştığı her noktada siz toplumsal öz savunma modeli olarak, kendi durumunuzu korumak için savunursunuz. Bu bir silahlı birlik ya da silahlı güç değildir. Eğer olacaksa bile özerk bölgelerin iç güvenliği sağlayacak bir gücü, bu da yasal anayasal çerçevede olur ancak. Gayri resmi yasadışı silahlı örgütler, öz savunma birlikleri olmaz. Biz toplum örgütleriyle, meclisleriyle kendini bunlara karşı savunmalıdır diyoruz. Türkiye TürkKürt çatışmasına mı sürükleniyor? Seçimlerde bölge düzeyinde bariz bir zaferimiz var. İşte bu zafer bütün devlet imkânlarına karşı cebindeki harçlığıyla seçim çalışması yürüten halkın zaferidir. Şimdi seçim sonrasında karşılaştığımız durum, bütün bunlara hakaret eden bir tutum oldu. Hatip Dicle meselesi, tutuklu milletvekilleri meselesi tam da böyle oldu, hayal kırıklığı yarattı. Halkın iradesine saygı duyması gerekirken, tutup diyorsun ki, ‘Efendim aday göstermeseydin’. Fakat Türk’e karşı bir öfke yok, AKP’nin bu politikasına öfke var. Bu öfke kabarmasına karşı Türk milliyetçiliği kabartılıp, başka bir öfkeye dönüştürülünce ortaya çıkan son derece gereksiz, zararlı bir etnik çatışma gündeme getiriliyor. Kürtler ve Türkler birbirini boğazlasa bundan zarar görecek olan sadece Türkler ve Kürtler olur. Biz halkımıza provokasyona gelmeyin diyoruz, çünkü Kürtlerin Türklerle bir sorunu yok. Türklerin de Kürtlerin de rejimle sorunu yok mudur? Bugün Zeytinburnu’nda Kürtlerin işyerlerini yağmalayanların çoğu işsizdir. Bunların rejimle problemi yok mu? Açlardır, işsizlerdir. Sistemin mağdurları birbirini ezmeye çalışmamalıdır. O nedenle toplumdaki öfke kabarması kim yapıyorsa doğru yapmıyor, çoğu polis denetimindedir, AKP’nin denetimindedir. Kürtlere “daha fazla hak talep ederseniz, sizi katliamla tehdit ediyorum, sizi Türklerle karşı karşıya getirmeye çalışıyorum” mesajı veriliyor. asla Göğüş’ün Ardından Benim kuşağımdan her gün birer ikişer dost ya da arkadaşın eksilmesini doğanın kendi yasaları içinde, eski bir deyimle tevekkülle karşılasanız da özel listenizden birisinin daha göçtüğü haberi sarsıcı oluyor. O isimlerden birisi de gazeteci meslektaşım olmanın ötesinde 1954’lü yıllarda haftalık haber dergisi KİM’i, Şahap Balcıoğlu, Özcan Ergüder ve kendisi ile birlikte yayımladığımız Ali İhsan Göğüş’tü. İhsan’la meslekte başlayan sonraları Esentepe Gazeteciler Sitesi’ndeki evlerimizde süren ve bir dergi etrafında kenetlenen dostluğumuz zaman zaman arızalara da uğradı. Ama telefonla da olsa birbirimizle ilişkimizi kesmemiştik. Ta ki, ölüm ilanında da belirtildiği gibi o uzun veda dönemine, yani komaya girişine kadar. Kızı Zeynep’e ve sevenlerine başsağlığı diliyorum!.. PKK orduyu yenemedi ama... PKK ateşkes ortamına karşın 13 askeri şehit etti. Böyle bir ortamda nasıl silahlar susacak? Karşılıklı pişmanlığımızın az olması için bugünleri iyi değerlendirmeliyiz. Barış inanın birkaç günlük iştir. Şimdi Abdullah Öcalan çağrı yapıyor, “Başbakan barışçıl çerçevede anayasal çerçevede çözeceğini ilan etsin, bu sorunu 1 haftada çözeriz” diyor. Devletin görüştüğü bir muhatap bunu söylüyorsa, Başbakan bunu niye değerlendirmiyor. Askeri operasyonlar yapılmamalıdır. Başbakan çıkıp “PKK saldırı yapmadığı sürece biz askeri operasyon yapmayacağız” derse silahlar susar. O saatten sonra PKK’nin yapacağı herhangi bir eylem PKK’yi bitirir. Biz “PKK ile oturulsun ateşkes imzalansın, ordu silah bıraksın” da demiyoruz. Sadece “operasyonlar dursun” diyoruz. Evet PKK orduyu yenememiştir, ama ordu da PKK’yi yenememiştir. O zaman Türkiye’ye zarar vermeyecek çözümü üretmek zorundalar. ‘Türkiye’de Toplu Mezar Gerçeği’ Tuğluk’tan ‘barışı sağlayamadık’ özrü MAHMUT ORAL Zeytinburnu’ndaki gerginlikte Kürtlere ait işyerleri tahrip edildi. ‘Demokratik özerkliğe anayasal güvence’ için mücadele etme kararı alan BDP, Meclis’e dönüş gerekçesini hazırladı ‘Yeni anayasada etkin rol almak’ AYŞE SAYIN ANKARA “Demokratik özerklik” ilanının ardından milletvekillerini Van’da toplayan BDP’nin 4 günlük kamp programı sona ererken, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın, Kürt sorununun çözümü için örnek verdiği “IRA ve siyasi kanadı Sinn Fein” örneğinde olduğu gibi “çözüm için, silahların susması için sivil siyasetin ön plana çıkarılması” benimsendi. BDP’nin Van kampında, demokratik özerklik ilanının ardından hem parti içinde yaşanan “zamanlama” tartışması hem de “özerkliğin anayasal güvenceye kavuşturulması”, bir yandan da “uygulama alanları”na ilişkin yol haritası belirlendi. Toplantıda, “Kürtlerin demokratik özerklik talebinden daha az bir statüye razı olmayacağı” konusunda görüş birliği sağlandı. Toplantıda, yurtiçi ve yurtdışında özerkliğin anlatılması kararı benimsendi. Toplantıda alınan en önemli kararlardan birisi ise Clinton’ın, çözüm için IRA ve siyasi kanadı Sinn Fein örneğini vererek “Çözüm için şiddetle aranıza mesafe koymanız gerekir” önerisi doğrultusunda verdiği mesaj oldu. BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş’ın toplantıda, bu konuyla ilgili, “Gergin bir ortam ve çatışmaların kimseye faydası yok. Artık çatışmaların durması, siyasetin konuşması lazım” değerlendirmesini yaptığı ve milletvekillerinin de bu yaklaşıma destek verdiği öğrenildi. Toplantıda, BDP’nin yeni anayasa çalışmalarında yer alması için Meclis’te bulunması gerektiği ve bu nedenle 1 Ekim sonrası yemin edilerek Meclis’e dönülmesi görüşü benimsendi. BDP, tutuklu milletvekilleri ve Hatip Dicle’nin durumunun çözüme kavuşturulmasının sağlanması konusunda AKP ile yine diyalog yolu arayacak. Ancak, AKP’nin uzlaşmaya yanaşmaması durumunda, “İlk yapılan görüşmelerde kamuoyuna açıkladığımız bir deklarasyon var, AKP’nin de bir görüşü var, bundan sonraki süreç ta rafları bağlar” denilerek “AKP ile uzlaşma aranmaksızın Meclis’e dönüş kararı” alınması planlandı. BDP, kendi tabanı ve kamuoyuna da dönüş gerekçesini, “Demokratik özerklik talebinin anayasal güvenceye alınması ve anayasa çalışmalarında daha çok rol alınması” olarak açıklayacak. Toplantıda, BDP yeni anayasa taleplerini de netleştirdi. Bu kapsamda yeni anayasada “demokratik özerkliğin anayasal güvenceye kavuşturulması ilk koşul” olarak benimsenirken “Etnik unsurlara gönderme yapmayan, herkesi kapsayan; ortak vatan, ortak bayrak kavramı noktasında” uzlaşma aranması benimsendi. DİYARBAKIR Diyarbakır’da çok sayıda kuruluşun temsilcisinin katıldığı “Türkiye’de Toplu Mezar Gerçeği” konferansında konuşan BDP Van Milletvekili Aysel Tuğluk, “Yaşananlar öyle gösteriyor ki barışa dair çok umut verici gelişmeler yok. Yine çatışma, yine ölümler sürecine giriyoruz. Ben bir siyasetçi olarak barışı sağlayamadığımız için özür diliyorum” dedi. Tuğluk, yaşananlar nedeniyle devleti özür dilemeye çağırdı. Diyarbakır’da düzenlenen ve iki gün sürecek “Türkiye’de Toplu Mezar Gerçeği konferansı” dün başladı. MEYADER Genel Başkanı Hüseyin Kuğu, konferansı tüm dünyanın gözleri önünde işlenen cinayetleri duyurmak için düzenlediklerini söyledi. Türkiye’de bugüne kadar 114 toplu mezarın tespit edildiğini, bunlardan 1469 kişiye ait kemikler çıkarıldığını belirten Kuğu, açılmayı bekleyen 117 toplu mezarın daha bulunduğunu anlattı. Aysel Tuğluk ise devletin Kürt halkına acıların en vahşisini yaşattığını belirterek “Yaşayanlara saygınız yok biliyoruz. ‘Bari ölülerimize saygı duyun’ diyoruz. O nedenle onlara diyoruz ki insaf edin. İnsaf da yetmiyor artık ‘Özür dileyin’ diyoruz. Devlet, bu acıları yaşatanlar, bunun kararını verenler bu ırkçı faşizan uygulamaların sahipleri halkımızdan özür dilemedikçe ve yaptıklarına son vermedikçe emin olun ki bu halk onları affetmeyecek” dedi. Kürt halkının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sık sık tehdit edildiğini ifade eden Tuğluk, Erdoğan’ın tehdit yerine Kürt halkının tarihi ve toplu mezar gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğini söyledi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle