18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 26 TEMMUZ 2011 SALI 4 HABERLER ‘Suça itilmiş çocuk’ tanımıyla yargılanan Hrant Dink’in katiline, toplam 22 yıl 10 ay hapis cezası verildi Barış Türküleri Hep Barışı Sağlamıyor Sloganlar, bir düşüncenin, bir görüşün kolayca anlatılması, geniş kesimlere taşınması açısından yararlıdırlar. Ama sloganlar aynı zamanda, zekâ düzeyi yüksek olmayanlarda, düşüncenin kendisiyle özdeşleşerek onu sınırlamaları açısından zararlıdırlar. Azgelişmiş toplumların en büyük sorunlarından biri, sloganları bulanların da onların esiri olarak, düşüncelerinde sloganın çerçevesini aşamamalarıdır. Barış kavramı da çok zaman sloganlaştırılmış, çağlar boyunca, yanlış biçimde kullanılmıştır. Barışın her spesifik konumda zorunlu kıldığı gerekleri görmezden gelerek işi basit bir “savaş barış karşıtlığı”na indiren kimi kakavanlar, seni vuran teröriste karşı güç kullanmaya teşebbüs ettiğinde, ortaya fırlayıp seni kınar, bilgiç edayla sorarlar: Savaştan mı barıştan mı yanasın? Salaklığın had safhasına varmış olan bu tür davranışlar, kimileri tarafından psikolojik savaşta kullanılmasa, üzerinde durulmaya değmez bulunabilir. Ama ne yazık ki, iş öyle değil. Türkiye’de Kürt sorununun savaş ile çözülemeyeceği gerçeği geniş kesimler tarafından algılandı, özümsendi. Bu yolda hatırı sayılır ölçüde mesafe alındı. Bu yadsınamaz bir gerçek. Ama daha alınması gereken çok yol olduğu da başka bir gerçek. Türkiye’de geniş bir kesim, Kürt sorununun yalnız feodal yapıdan kaynaklanan ekonomik ve sosyal koşulların ürünü olmakla kalmadığını, bölgede sağlanacak ekonomik ve sosyal gelişmelerin de sorunun çözümüne yetmeyeceğini anlamış bulunuyor. “Canım Kürt Türk kardeştir, demokraside eşitlik ve özgürlük ilkesi içinde her şey kendiliğinden çözülür” görüşünün de artık çözüme anahtar olmadığını çoğunluk görmüş bulunuyor. Artık “kimlik sorunu” olayın temeline oturmuş durumda. İki kimliğin Türk olan tarafının büyük çoğunluğu (büyük çoğunluğu diyorum, çünkü onun da hepsi o noktaya varmış değil), Kürt tarafının görüşünü almadan, onun istemini kale almadan, tek taraflı bir dayatmayla, sorunun çözülemeyeceğini anlamış bulunuyor. Devlet de, kimi sivilinden çoğu askerine kadar bütün kademeleriyle salt güç kullanarak sorunun çözülemeyeceğinin artık farkında ve bunu telaffuz da ediyor. Demokratik ya da başka bir deyişle barışçı, yani gücün dayatmasına dayanmayan çözümün önkoşulu böylelikle oluşmuştur diyebilir miyiz? Bunun yanıtı “hem evet, hem hayır”dır. Demokratik çözümün yolu evet açılmıştır, çünkü devlet içinde de, Türk kamuoyunun büyük bölümünde de artık şiddetin ve kuvvet kullanmanın çözüm olmadığı görülmüştür. Demokratik çözümün yolu tümüyle açılmamıştır. Çünkü hâlâ kamuoyunun bu kısmının kimi kesimlerinde silahlı çözüme bel bağlayanlar mevcuttur. Ama hemen belirtelim ki, Türk kesiminde, karşı tarafı dinlemeden çözüm olmayacağı görüşü, taraftarlarını hızla arttırmaktadır. Bunların da büyük hızla çoğalması sorunun çözümü için yeter mi? Hayır yetmez. Çünkü iki kimliğin Kürt yanı içinde, hâlâ şiddet ile çözüm arayanlar, tek taraflı dayatmayla çözüme varılacağına inananlar, daha etkindirler. 13 Mehmetçiğin şehit olmasıyla sonuçlanan saldırı bunun bir göstergesidir. Unutmayalım ki, devletle görüştüğünü ve barışçıl çözümden yana olduğunu söyleyen Öcalan da bu saldırıya karşı çıkmamış, daha beterlerinin de olabileceğini söylemiştir. O kanlı saldırı haberinin ülkeye yayıldığı gün, tek taraflı iradeyle “demokratik özerklik” ilan edilmesi de, hep şiddetle, dayatmayla bir şeyler elde edileceği umudunun bu çevrelerde hâlâ canlı olduğunun bir başka kanıtıdır. Nihayet Mardin’in Ömerli ilçesinde iki gün önce PKK’nin pusu kurarak iki astsubay ile bir uzman çavuşu şehit etmesi, terör tarafının şiddet kullanarak amaca ulaşma yönteminden vazgeçmediğinin en son delilidir. Şiddet kullanarak amaca varılabileceği umudu tüm taraflarda ortadan kalkmadıkça devlete dönüp barış türküleri çığırmak, ya gaflettir ya da ihanet. Evet, tek yol, demokratik barışçı çözümdür. Ama bunun için tarafların hepsinin şiddetin çıkar yol olmadığını anlamaları gerekir. Henüz o noktaya varmadığımıza göre şapşallığın anlamı yok. Samast 11 yıl daha hapiste HÜLYA KESK N Ogün Samast Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in katili, duruşmalara “sanık” değil de “suça itilmiş çocuk” tanımıyla katılan Ogün Samast’a 22 yıl 10 ay hapis cezası verildi. Çağlayan Adalet Sarayı’nda karar duruşmasına çıkan Samast, ıslah olduğunu, eğitimsiz ve cahil oluşunun kullanıldığını iddia ederek beraatini istedi. Mahkeme ise cezada alt sınır kullanmayarak Samast’a “tasarlayarak adam öldürmek” ve “ruhsatsız silah bulundurmak” suçlarından cezalandırdı. Suç tarihinde 17 yaşında Samast, cezaevinde kaldığı sürede göz önünde bulundurulduğunda toplam 11 yıl daha tutuklu kalacak. Çağlayan Adalet Sarayı’ndaki Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasına Samast ve Dink ailesinin avukatları katıldı. Samast savunmasında, kötü bir eğitim sonucu suça sürüklendiğini savunarak, bu durumundan faydalanan Yasin Hayal’in kendisini yönlendirdiğini, üzerinde Avukat Fethiye Çetin: Karar tutarlı Kararın ardından adliye önünde açıklama Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin, “Samast’ın içinde bulunduğu örgüt, her şeyden önce birlikte yaşamamızı tehlike altına sokan ve sadece bugünümüzü değil, geleceğimizi de ilgilendiren son derece tehlikeli bir suç işlemiştir. Mahkeme 21 yıl 6 ay cezaya hükmetti. Yani üst sınıra yaklaşarak bir ceza verdi. Savunmalara bu anlamda itibar etmedi” diye konuştu. Mahkeme kararını nasıl değerlendirdiği yönündeki soruya ise Çetin, “Bu karar biliyorsunuz ki ayrılan dosyaya ilişkin bir karardır henüz örgüte ilişkin bir karar verilmedi. O nedenle bu sadece iki eyleme, ‘öldürme ve ruhsatsız silah kullanmaya’ yönelik bir karardır. Bu kendi içinde bence son derece tutarlı bir karardır” yanıtını verdi. baskı kurduğunu iddia etti. Medyanın kendisini yönlendirdiğini ileri süren Samast, “Ben nerden bilirdim Agos’u, nerden bilirim vatan hainliğini, nerden tanırdım Dink’i? Emin Çölaşan, Ertuğrul Özkök ile Hürriyet ve Vatan gazeteleri insanları dehşete düşüren açıklamalara yer verdi. Ne diyorlar? ‘vatan haini bölücü düşmanı yok et’. Sonuçta beni bu olaya yönlendiriyor. Bu haberi yapan, kendi hayalindekini yaptırmak için medya yolunu kullanırsa hata ve kusurun yüzde 55’i onlara aittir. Kusurlarının bedelini yargı önünde çekmelidirler” dedi. elki de Samast ateş etmemiş’ Sanık Samast’ın ardından avukatı Levent Yıldırım da Dink’e ateş eden kişinin kim olduğunun kamera kayıtlarında olmadığını, tanıkların hiçbirinin de ateş eden kişi görmediğini söy ‘B lediğini anlattı. Olay yerinde birden fazla kişinin olduğu ancak bu kişilerin belirlenmediğini söyleyen Yıldırım, “Belki de Samast ateş etmemiş, diğer kişi veya kişiler ateş etmiş, iş Ogün’e yıkılmak istenmiştir” dedi. Son sözü sorulan Samast ise “Beraatimi istiyorum” dedi. Verilen aranın ardından kararını açıklayan mahkeme, “Dink’i tasarlayarak öldürmek” suçundan Samast’ı “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına” çarptırdı ancak bu cezayı Samast’ın olay tarihinde 18 yaşından küçük olmasını dikkate alarak 21.5 yıla düşürdü. Samast’a “ruhsatsız silah bulundurmak” suçundan da önce 2 yıl hapis cezası ve 900 TL adli para cezası veren mahkeme, yine suçu işlediği tarihte 18 yaşından küçük olması nedeniyl cezayı 1 yıl 4 ay hapis cezası ve 600 TL adli para cezasına indirdi. Mahkeme, Samast’a “tasarlayarak adam öldürmek” ve “ruhsatsız silah bulundurmak” suçlarından toplam 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırdı. Kenan Budak anıldı D SK’e bağlı lerici Deri ş Sendikası Genel Başkanı Kenan Budak, öldürülüşünün 30. yıldönümünde Silivrikapı Mezarlığı’ndaki kabri başında düzenlenen törenle anıldı. Yedikule’de 25 Temmuz 1981’de polisin “dur ihtarı”na uymadığı gerekçesiyle vurularak öldürülen Budak için düzenlenen törene eski D SK Genel Başkanı CHP stanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, D SK Genel Başkanvekili Tayfun Görgün, Tekstil şçileri Sendikası Genel Başkanı Rıdvan Budak, D SK ve SODAP üyeleri katıldı. Törende konuşan Çelebi, “Biz CHP olarak 1 Mayıs 1977 katliamının ortaya çıkarılması için dilekçe verdik ve bunun takipçisi olmayı sürdürüyoruz. Çünkü karanlık olayların detayları orada” dedi. D SK Başkanvekili Görgün de “25 Temmuz 1981’den bu yana sırtımızda bir kurşun yarası ile yaşıyoruz. Kenan Budak’a sıkılan o kurşun işçilerin mücadelesine ve haklarına sıkılmıştır” diye konuştu. (ALİ AÇAR) B R NC ERGENEKON DAVASI Yeni heyetin ilk duruşması HAT CE TUNCER ‘Özel yetkiler kaldırılmalı’ stanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, HSYK’nin son uygulamaları ile özel yetkili mahkemelerin iktidarın tehdit aracı haline getirildiğini söyledi İstanbul Haber Servisi İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, HSYK’nin son uygulamaları ile özel yetkili mahkemelerin, siyasi iktidarın tehdit aracı haline getirildiğini belirterek “Bu yapısı ve işleyişi ile bu mercileri yargı merci olarak görebilmek ve kabul edebilmek mümkün değildir” dedi. Kocasakal, Ergenekon davası avukatlarından Vural Ergül’e verilen 16 duruşma men cezası ile ilgili yasal girişimlerde bulunacaklarını söyledi. İstanbul Barosu Başkanlığı, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin avukat Vural Ergül’e gizli bir tanığın kimliğini ifşa ettiği iddiasıyla verdiği cezaya ilişkin Tünel’deki başkanlık binasında basın toplantısı düzenledi. Kocasakal, hukuk güvenliğini temelden sarsan, savunma hakkını ortadan kaldıran, tamamen gözaltı, dinlenme ve tutuklama merciine dönüşen özel görevli mahkemelerin derhal kaldırılmasını istedi. Söz konusu cezanın Ergül’ün avukatlığını fiilen bitirmeye yönelik olduğunu söyleyen Kocasakal, “Avukatın, gizli tanığın kimliğini muhafaza etme gibi bir görevi ve zorunluluğu bulunmamaktadır. Aksine gizli tanığın kimliğini araştırma ve öğrenme, savunma sınırlarında kalmaktadır” diye konuştu. Cezayı, avukatlara bir “göz dağı” olarak niteleyen Kocasakal şöyle devam etti: “Özel görevli mahkemelerin çağdaş hukuk düzeninde yeri yok. Gizli tanıklar, bu mahkemelerle bir araya gelince hukuk devleti için dinamit etkisi yaratıyor. Bu mahkemelerde avukat ve savunma adeta ‘hasım’ ve ‘fazlalık’ olarak görülmekte, savunma hakkının en temel ilkelerine uyulmamakta, avukata asgari saygı gösterilmemektedir. İstanbul Barosu olarak mahkemenin bu hukuksuz yaptırım uygulamasını kabul etmiyor ve şiddetle kınıyoruz” Hakkında verilen ceza nedeni ile dün başlayan Ergenekon duruşmalarına katılamayan Ergül de kararı veren hâkimlerin kınanması talebiyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne dava açtığını anımsatarak “Davam reddedildi. Temyize gittim. AİHM’ye de başvuracağım” dedi. ‘A HM’ye başvuracağım’ Doç. Dr. Kocasakal. Ergenekon davalarına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti başkanı Köksal Şengün’ün görev yerinin değiştirilmesinin ardından ilk Ergenekon duruşması dün yapıldı. Birinci Ergenekon davasının 188. duruşmasında Danıştay baskınından sanık Alparslan Arslan’ın saldırıdan bir gün önce görüştüğü işadamı Koray Yılmaz’ın ortağı Leyla Ecin tanık olarak dinlendi. Silivri Cezaevi bitişiğindeki duruşma salonunda görülen davanın dünkü oturumunda mahkeme heyeti, HSYK tarafından başkanlığa getirilen Hasan Hüseyin Özese ile üye hâkimler Hüsnü Çalmuk ve Sedat Sami Haşıloğlu’ndan oluşturuldu. Duruşma başlarken sanık emekli Yüzbaşı Zekeriya Öztürk ısrarla söz istedi. Öztürk, önceki duruşmalarda Haşıloğlu hakkında reddi hâkim talebinin süre aşımı nedeniyle reddedildiğine dikkat çekti. Öztürk “Köksal Şengün, HSYK tarafından görevinden alındığına göre benim tahliyem için oy verecek üye sıfırdır. Heyetin üzerinde siyasi baskı olduğunu düşünüyorum. Çekilmenizi talep ediyorum” dedi. Özese ise “Usulde çekilme talebi yok” diye açıklamada bulundu. Daha sonra Özese, Arslan’ın Danıştay saldırısından bir gün önce 16 Mayıs 2006’da Ankara’da Kubbealtı Restoran’da arkadaşı avukat Kaya To per’in tanıştırdığı Koray Yılmaz’ın iş ortağı Leyla Ecin’i tanık olarak dinlenmek üzere kürsüye çağırdı. Ortağı Tarkan Toperi ile uluslararası müşavirlik ve danışmanlık hizmeti verdiklerini anlatan Leyla Ecin, daha çok Sudan, Suudi Arabistan’la iş yaptıklarını anlattı. Tanık Leyla Ecin, “Fikret Emek’i bana dönemin Orman Bakanı’nın kayınbiraderi ya da bacanağı Adnan Bey adlı biri tanıştırdı. Emek ile Orman Bakanlığı’nın bir projesi ve BakuCeyhanTiflis projesinin Türkiye kısımının insansız hava aracı ile güvenliğinin sağlanması projesi ile ilgili olarak görüştük” diye konuştu. dnan’ı tanımıyorum’ Duruşmada söz alan Fikret Emek, “Ben Adnan diye birini tanımıyorum. Ben Salih vasıtasıyla tanıştığımızı hatırlıyorum. Salih, Orman Bakanı Osman Pepe’nin bir akrabası ya da yeğenidir” diye açıklamada bulundu. Hasan Hüseyin Özese’nin, Danıştay saldırısısıyla ilglili sorduğu tüm sorulara sanık Alparslan Arslan “Benim Danıştay olayıyla bir ilgim yok” diye yanıt verdi. Başkan Özese tanık olarak dinlenmeleri kararına karşın duruşmaya gelmeyen Mustafa Çınar Altuntaş, Kemalettin Gülen ve yeniden tanık olarak dinlenmesine karar verilen Engin Bağbars’ın zorla getirilmesine karar verildi. Duruşma bugüne ertelendi. ‘A İstanbul Adliyesi taşındı Sultanahmet’teki stanbul Adalet Sarayı dün tamamen kapandı. Adliye çalışanları ve yetkilileri binaya asılan “Elveda” yazılı pankartın altında fotoğraf çektirdikten sonra Çağlayan’daki yeni adliye binasına gittiler. Çalışanlar, Sultanahmet’teki adliyeye veda için mesai saatinden önce tören düzenlediler. stanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı, adliye binasının yaklaşık 60 yıldır hizmet verdiğini belirterek “Bu binada çok hatıralarımız var. Ben de burada savcı olarak çalışmıştım. 17 yıl öncesinde benim de hatıralarım oldu. Bugün son defa burada fotoğraf çektirip hep birlikte ayrılmayı planladık. Bu hüzünlü bir şey. Kültür şehri stanbul’un Sultanahmet Meydanı ve çevresini bırakmak istemezdik. Ancak Çağlayan’daki yeni adliye binamızın çalışma şartları çok iyi ve rahat” dedi. Daha sonra Çağlayan’daki adliyeyi basına tanıtan Çolakkadı, burada 300 mahkemenin olduğunu ve 350 hâkim ile 200 civarında savcının görev yapacağını söyledi. Banka, postane, sağlık ünitesi, kuaför gibi sosyal tesislerin de adliyede yer alacağını ifade eden Çolakkadı, “5 bin kişi çalışacak. Günlük sirkülasyonu 7080 bin civarında görüyoruz” dedi. (Fotoğraf: AA) Ş LE KAZIL ARI DAVASI BAŞL ADI 2 tutuklama daha İstanbul Haber Servisi Ergenekon soruşturması kapsamında Şile’de yapılan kazılarla ilgili olarak 1’i tutuklu 4 sanık hakkında açılan davanın ilk duruşması görüldü. Tutuksuz sanıklar Okan İşgör ile Hüseyin Yanç’ın tutuklanmasına karar verildi. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada mahkeme heyeti, sanıklar Okan İşgör ve Hüseyin Yanç’ın üzerine atılı eylemlerin mahiyeti, sanıkların eylemleri işlediğine ilişkin suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunduğu ve halen devam ettiği gerekçesiyle tutuklanmalarına karar verdi. Ayrıca mahkeme İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 1. ve 2. Ergenekon dava dosyalarını istedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle