23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 TEMMUZ 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA 15 Müjgan Suver, Kars’ta organik bal üreticisi kadınları ve bölgede uyguladıkları projeyi anlattı Balcı kırk kadın girişimci LEYLA TAVŞANOĞLU Ülkede balcılık ve arıcılığın baltalandığı, ölüme terk edildiği haberleri giderek artarken Kars’ta ilginç bir proje başarıyla tamamlanıyor. “Karslı Girişimci Balcı Kadınlar” projesi bir yıldır sürüyor. Kırk girişimci kadın Marmara Grubu Vakfı, AB ve Kafkas Üniversitesi birlikteliğiyle organik bal üretimi eğitimlerini aldıkları gibi üretime de geçiyorlar. Üstelik Marmara Grubu Vakfı’nın proje içinde almalarını sağladığı organik üretime geçiş sertifikalarının devamını getirerek önümüzdeki yıl organik sertifikalarını alabilecekler. Bu girişimci kadınlarla konuştuğunuzda hedeflerinin aynı olduğunu görüyorsunuz. “Arılarımızı çoğaltıp ailemize katkı sağlamak istiyoruz. Arıcılığı çocuklarımıza da öğretip hep birlikte arıcılık yapmak, okula giden çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sağlamak istiyoruz” diyorlar. Marmara Grubu Vakfı AB ve İnsan Hakları Platformu Başkanı ve projenin koordinatörü Müjgan Suver’le projenin sürdürülebilirliğini konuşuyoruz: Kars’ta “Karslı girişimci balcı kadınlar” projesi kapsamında 40 kadar kadına bir yıl süreyle organik bal üretimi eğitimi verdiniz. Bu proje nasıl oluştu? Marmara Grubu Vakfı bünyesinde AB projelerini izleyen bir grup oluşturduk. İsmi “AB ve İnsan Hakları Platformu”. Bu insan hakları çerçevesinde kadının insan haklarıyla ilgili çalışmalar yürütüyordum. AB’den bizim ilgi alanımız içine giren pro Müjgan Suver: Kars’ta uyguladığımız arıcılık ve organik bal üretimi eğitimleri de AB’nin kadın istihdamının arttırılması amacıyla ihaleye çıkardığı bir proje. jelere talip oluyoruz. Kars’ta uyguladığımız arıcılık ve organik bal üretimi eğitimleri de AB’nin kadın istihdamının arttırılması amacıyla ihaleye çıkardığı bir proje. Peki, Kars’ı seçişinizdeki amaç o bölgedeki endemik bitki sayısının çokluğu mu? Bu, geri kalmış bölgeler için uygulanması gereken bir projeydi. Bir kere Kars bizim bu projenin temasına uygun. Organik bal üretimi tarımsal ilaçların kullanılmadığı bir bölgede yapılmalıydı. İki arıcılık teknikerini Marmara Vakfı olarak görevlendirdik. Proje ortağımız olarak Kafkas Üniversitesi Rektörlüğü’yle anlaştık. Vakfımız İstanbul’da. Dolayısıyla yerelde bir ortaklık kurmamız gerekiyordu. Üstelik Kafkas Üniversi tesi’nde Arıcılık Yüksek Okulu var. Yalnız projeyi yürütmemiz için gereken kırk kadını Kars’ta bulmanın kolay olmadığı, bulunsa bile devamlılığı sağlamanın çok zor olacağı bize söylendi. Neden kırk kadın? Bu sembolik bir rakam. Kırk da daha fazla kadın da olabilir. Bütçenize bağlı. Ama kırk, akılda çabuk kalan bir sayı olduğu için onu seçtik. Bu bir model çalışma; örnek proje. Bundan sonra o bölgede uygulanacak projelere yol gösterici olabilir diye düşündük. Bu projeyle Karslı kadınlara iş sahibi olmayı mı öğrettiniz? Aynen öyle. Kadın iş sahibi olunca kendine güveni de artıyor. Ayrıca biz sadece arıcı lık ve organik bal üretimi eğitimi vermedik. Onlara temel işletme dersleri de verdik. Kafkas Üniversitesi de işin o bölümünü ele aldı. Pazarlama nasıl daha iyi yapılır, ürün nasıl daha iyi üretilir, işletme nasıl çalıştırılır, krediler nasıl bulunur, bu konuda yardımcı olabilecek hangi fonlar var? Bunların kursları verildi. Bunun dışında kadının insan haklarının ne olduğu konusunda da eğitim aldılar. Böylece kendilerine güvenleri arttı. Hatta son toplantımızda kadınlardan birisinin eşi çok hoş bir şey söyledi. “Vazgeçtim karımla eşit olmaktan, o bana buyurmaya başladı” dedi. Karslı kadınlar sadece arıcılık üzerinde değil, kaz yetiştirdiği ve otelcilik üzerinde de yoğunlaşmaya başlamadılar mı? Evet. Kazcılık, otelcilik yapan kadınlarımız var. Çok girişimciler. Ayrıca süt ve süt ürünleri, doğal ürün işine girmiş olan kadınların sayısı da artıyor. Yalnız ülkenin kalkınmasında daha fazla payları olması için işletmelerin de daha büyük olmasında fayda var. Bizim kadınlarımız avantajı, kırk kadın birlikte balcılık ve arıcılık işine başladıkları için sermayelerini ve işletmelerini bir isim altında toplayıp şimdiden 200300 kovanlık bir işletme halinde yollarına devam edebilirler. Dolayısıyla daha fazla fon, kredi alabilirler. Örgütlenmelerinin yararları var. Karslı kadınlar örgütlenme bilincine ulaştılar mı? Kesinlikle ulaştılar. Tek başlarına hiçbir şey yapamayacaklarını anladılar. Grup içinde ne kadar güçlü olduklarını kendileri de gördü. Vatandaşın Futbolla Politikleşmesi... Diktatörler toplumu uyutmak, depolitize etmek için futbolu kullandılar! Stadyumları dolduran kitleler, enerjilerini burada boşaltacak, toplumsal tepki önlenecekti... Portekiz’de faşist Salazar, İspanya’da Franko döneminde futbol bu amaçla kullanıldı... Özünde her düzen için futbolu politikadan soyutlamak olanaksız. Olanaksız, çünkü apolitik bir toplum yaratma çabalarının kendisi de politik sonuçta... Geçen yüzyılın ortalarında kralın ya da halkın, yoksulların veya varsılların, işçilerin ya da orta sınıfın tuttuğu kulüpler diye bir ayrım yaşanmışsa eğer, kimse futbolu apolitik sayamaz. Bugün, dünya zenginlerinin futbol kulüplerini satın almalarına bakılırsa da benzer bir sonuç çıkarılabilir. Her hafta milyonlarca insan statlara koşuyor, televizyon önüne yerleşiyorsa, daha da önemlisi trilyonluk bir ekonomi söz konusuysa kim söyleyebilir ki “Futbol sadece futboldur”... Siyaset, her zaman kitlelerin buluştuğu futbola elini soktu. Türk futbolunun politikayla ilişkisinin en somut sonuçlarını yaşıyoruz günümüzde. Yaşamının büyük bölümünü futbola ayıran, salt futbol konuşan, maçla yatıp maçla kalkan yoksul, dar gelirli vatandaşlar, en son şike operasyonuyla siyasallaşıyorlar bir ölçüde. Son yıllarda askerlerin, gazetecilerin, yazarların, siyasilerin, bilim insanlarının özel mahkemelerde yargılanmalarına uzak duran, tepkisiz kalan, seyretmekle yetinen bu kesim farklılaşıyor. Farklı bir öğrenme süreci yaşanıyor... Kimin aklına gelirdi ki hafta sonu yapılan Fenerbahçe Divan Kurulu’nda cemaatten söz edilecek; Divan Kurulu Başkanı “Hiçbir tarikat, İslam örgütü zemininde bir yapılanmayı bu kulübün içinde yapamaz” diyecek? Dolayısıyla bu görüşü destekleyen ya da karşı çıkanlar, futboldan hareketle memleket meselelerine dalacak? Evet, diğer operasyonlarda da polis ve savcılık, hukuk ve yasalar masaya yatırıldı ama futbola yönelik son operasyon, tartışmaları hayatın can damarına, sokağa indirdi. Bugün sokakta, dükkânlarda, kahvelerde futboldaki operasyonla birlikte Balyoz, Ergenekon, Deniz Feneri gibi davalardaki uygulamalar ve sonuçları konuşuluyor. Özel yetkili mahkemeler, uzun tutukluluk süreleri, delil elde etme yöntemleri, sehven uygulamalar, yargı bağımsızlığı, polisin tutumu, cemaat etkisi, iktidar yargı ilişkileri sorgulanıyor. Medyanın yapısı, soruşturmadaki gizlilik kararlarının ihlali, polis ve savcının görevine soyunan iliştirilmiş gazeteciler değerlendiriliyor. Yargısız infazlar, özgürlük ve hak ihlalleri ele alınıyor. Hüküm giymeden kimsenin suçlu görülemeyeceği gerçeği vurgulanıyor... Bakar mısınız Aziz Yıldırım’ın avukatı Faik Işık’a. Bir anda Türkiye’nin en ünlü avukatı oldu! Işık’ın televizyonlardaki görüşleri, sorgulamada hukuka aykırı işlemler ve şike yapıldığı savları, ertesi gün gazetelerin ve sokağın bir numaralı gündem maddesi oluyor. Şimdi de eski Samsunspor Başkanı İsmail Uyanık’ın, milli takımın da şike yaptığı savları ortaya atıldı. Ne kadarı mümkünse, şikeden, şaibeden arınmış temiz futbol istemleri toplumda yükseliyor. Vatandaş futboldaki “silahlı, organize suç örgütü ve şike soruşturması”yla politikleşiyor, iyi oluyor... Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Abdi Bey’e Her Şeyi Anlattım! Geçen pazar cennetten haber uçurdular. Abdi İpekçi, 24 saatliğine İstanbul’a gelmişti ve ona aramızdan ayrıldığından beri neler olduğunu anlatmakla görevlendirilmiştim. Zor işti. Ama yazarlığa başladığım gazetenin efsane başyazarına her şey değerdi. Büyük insanla vurulduğu yerde buluşacaktık. Bir TV çekiminden çıkıp geldim. O da aynı anda köşedeki kafeye ışınlandı. Bir tek ben görebiliyordum onu. Gözü yaşlı heykeline baktı. “Ne kadar kadirşinastır bizim Cumhuriyet” dedi; “Peki kim iktidarda şimdi, AP mi, CHP mi?” Nereden başlayabilirdim ki! O anda iPad’umu açtım ve o sabah şehit düşen üç askerimizin haberini gördü İpekçi. Önce 32 yılda teknolojinin nereye geldiğini ve elektronik medyayı hızla anlattım. “Kim saldırmış, Yunanlılar mı?” dedi. “Yok” dedim. “PKK, yani bölücü Kürtler, bir çeşit ırkçı iç savaş”. Anlamadı tabii. Anlattım sırayla, 12 Eylül’den başlayarak. “Ben de o süreçte öldüm diye söylemiyorum ama herhalde yine müdahale kaçınılmaz olmuştu” dedi. “Aman Abdi Bey, size fark etmez ama bir duyan olur, biz şimdi ‘ileri demokrasi’ yaşıyoruz. Her şeyi öyle düşünüp söyleyemezsiniz” dedim, “O günlerde herkes alkışladı ama sonra topu inkâr etti, ordu da sonradan akıl almaz hatalar yaptı”. Özal’ı, ANAP’ı, SHP’yi anlattım, PKK terörünü ve on binlerce şehidi özetledim. Gözleri ıslandı. “Şanlı TSK’yi zaten kim yenebilir, dünyaya nam salmış örnek bir kurum, demokra simizin de gara ntörü, haksız mıyım?” deyip ekledi: “Kim iktidarda? AP de CHP de hadlerini bildirir bu ortaçağ ırkçılarına” dedi. “Abdi Bey, öyle değil. Ordunun artık bir fonksiyonu yok içeride. Şu anda en önemli generalleri hapiste, neredeyse terfiye girecek kumandanı yok. Şimdilerde orduya övgü yapmak bile hapis nedeni olabilir. Her şey Başsavcı’nın iki dudağının arasında” Abdi Bey ilk defa ağır tepki verdi. “Nasıl yani, ırkçılık belası devrede diyorsun, ülkeyi kim koruyacak? Hem de bu adamlar ‘Ne mutlu Türküm DİYENE!’ cümlesini bile anlayamayacak kadar cahilmiş”.“Dönem değişti Abdi Bey, bölücübaşı, rahat bir adada tutuluyor, hükümetle pazarlık yapıyor. Generaller ise irticaya karşı toplantı yapmışlar gibi bir durumdan içerideler”. “Ne? İrticaya karşı toplantıyı savsaklamış mı ordu? Katiyetle inanmam, onlar Atatürk’ün neferleridir” dedi. “İrtica artık suç olmaktan çıkarıldı Abdi Bey” dedim. “Tanımlaması yapılamıyormuş, iddialara göre ordu irticanın üstüne gidecek diye düşünüldüğü için komutanlar hapse atıldı, Atatürkçülük artık ana yörünge değil. Hatta Çetin Altan’ın oğullarının başını çektiği 20 yıllık süreçten sonra, (Abdi Bey’in gözleri dehşetle açılıverdi) Kemalist olmak aşağılanma vesilesi oldu. Şimdi her şey tersine. Merkez sağ bile kayboldu. Dokuz yıldır AKP iktidarda, din eksenli ama laik olduğunu ısrarla söylüyor. Ama laiklik zaten din ve vicdan özgürlüğü demekmiş. Artık eşinin başı türbanlı olmayan kimse bürokraside yükselemiyor”. “Türban da ne?” dedi Abdi Bey şaşkınlıkla. İşaret ettim sokaktan geçen bir türbanlıyı. “İşte bu! Bunun adı artık ülkede demokrasiyle eşdeğer”. Abdi Bey “Ben onu dişi ağrıyan bir Arap turist hanımefendi sandım, nereden çıkmış bu moda?” dedi. “Anlatması uzun Abdi Bey, Sizden sonra başka aydınlar katledildi dinciler tarafından, sanatçılar yakıldı. Danıştay basılıp türbana karşı karar çıkaran üyeler öldürüldü. İşte bütün bunları bile Atatürkçüler kendileri yaptı dendi” Abdi Bey, kahkaha ile gülmeye başladı. “İlahi Bedri, ne adamsın, sen gerçek bir artistmişsin, neredeyse inanacaktım şu son bölüm olmasa” dedi. Sonra birden gülmediğimi gördü. “Maalesef doğru Abdi Bey” dedim. “Atatürk dönemini veya 27 Mayıs’ı övenlere vebalı muamelesi yapıyorlar. Cumhuriyet tarihine kulp taktılar ‘resmi ideoloji’ diye, ardından medya yoluyla içini boşaltıp yalan tarih ürettiler”. Abdi Bey irkildi. “Dediklerin doğru olsa, en azından yargı, şerefli Türk basını, kahraman gençlik buna tepki verirdi, kandırma beni” diye son bir umutla baktı. “Abdi Bey artık demokrasi yok, ileri demokrasi var. Bölücülük, dincilik, bunlar geçerli kavramlar. Öte yandan Kemalizm, laiklik, TSK, CHP bunlar muhafazakârlık sayılıyor. Basın ise medyaholding oldu, satıldı, vefat etti”. Abdi Bey’e CHP’nin “çarşaf çıkışı”nı da anlatmayı düşündüm ama korktum. Yoksa kâbus gören ben miydim? Tam bu hissimi aktarmak için başımı kaldırmıştım ki, Abdi Bey vaktini doldurmadan uçup gitmişti! Masadaki peçetenin üzerine şu cümle karalanmıştı: “Yalan söylüyorsan sana, söylemiyorsan benden sonraki iki kuşağa, yazıklar olsun, görüşeceğiz tekrar”. HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 BULUT BEBEK NURAY Ç FTÇ OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com 1/ Kalabalık 1 tan aşırı derecede korkma. 2 2/ Şaşma be 3 lirten bir ün 4 lem... Bir sözü 5 hem gerçek hem de mecaz 6 anlama gele 7 cek biçimde 8 kullanma sanatı. 3/ Kaba, 9 biçimsiz... “Bir dost 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bulamadım 1 K E S T A N B O L akşam oldu” (Pir 2 U Z O Ş E R H A Sultan Abdal). 4/ İn 3 Z AMB U K EM sanın kendine karşı 4U N E R İ K L İ duyduğu saygı... Bir N L R E N nota. 5/ Tavuğun is 5 L tenilen yere yumurt 6 U K A L A O B A T E P İ R lamasını sağlamak 7 K O Z 8 F A Z I L S A Y için konulan beyaz T A taş... Otsu bitkilerle 9 B A R A K A kaplı olan ve zamanla önce makiliğe sonra da ormana dönüşen ekolojik alanlara verilen ad. 6/ Japonya’da bir kent... Düşünce. 7/ Yerölçümünde uzaktan gözlenen taksimatlı cetvel... Bir renk. 8/ Ulaştırma... Böcek ısırmasıyla meydana gelen yumru. 9/ Bitim noktası... Damların üzerine döşenen kalın ve büyük ağaç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kişinin telefonunun dinlenmesinden duyduğu korku. 2/ Muğla’nın Ortaca ilçesine bağlı Dalyan beldesinde ünlü bir antik kent... Kenar süsü. 3/ Un çorbası. 4/ Başında ok biçiminde bir tel demeti bulunan balıkçıl kuşu... Geçirimsiz bir toprak cinsi. 5/ Birini başkasına karşı kışkırtma... Büyük demiryolu durağı. 6/ Bir sayı... Radyum elementinin simgesi... Tanrıtanımaz. 7/ Orkestrada vurularak çalınan çalgıların tümü... Belirti, nişan. 8/ Malik, sahip... Sürdürme, devam ettirme. 9/ Kırmızı mercimekle yapılan bir çorba. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle