18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 TEMMUZ 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA ABD İZLENİMLERİ 2 7 ABD ile ilişkiler yine ‘bölgesel’ eksenli BAHADIR SEL M D LEK Suriye, Irak, İran, Afganistan ve ‘Arap Baharı’ Ankara ile Washington politikalarının ağırlık noktasını oluşturacak Gecikmeli de Olsa... Barış Harekâtı’nın 37’nci yıldönümü kutlamalarına katılmak için bugün KKTC’de olacak Başbakan Erdoğan’ın, Annan Planı’nı tarihin çöplüğüne attığını ortaya koyan açıklaması, Kıbrıs Türklerinin geleceği açısından önemli bir adımdır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’ndan bu güvenceyi duymuş olmak sadece KKTC yurttaşlarını değil, 20 Temmuz’dan önce ve o çıkarma esnasında canlarını veren şehitlerimizin ruhlarını da mutlu edecektir. Hem anavatanda hem de Kuzey Kıbrıs’ta önemli sayıda insan, Rumların gerçekten Türklerle bir arada yaşamak istediği gibi tarihi bir yanılgıyı paylaşmıştır. Oysa ne dün ne de bugün öyle bir isteğin sahibi olmayan Kıbrıs Rumları, bu yöndeki iradelerini Annan Planı için yapılan referandumda sandıklara yansıtmış, Erdoğan’ın bu planın kabulünü sağlamak için kendi soydaşlarımıza yaptığı baskıları da Allah’tan boşa çıkarmışlardır. Yoksa o baskı doğrultusunda Annan Planı kabul edilmiş olsaydı ve Ada Türkleri Rum yönetiminin dolaylı vesayeti altında yaşayan bir konuma getirilseydi, Kuzey Kıbrıs’ta ne bugünkü huzurlu ve barışçıl bir ortamdan söz edebilirdik, ne de her gün artan ekonomik kalkınmadan. Hani “Allah’ın tokadı” deriz ya? Her adımını Ortodoks kilisesinden gelecek işaretlere bakarak atan Rumlar, Vasiliko Santralı’ndaki patlama yüzünden elektriksiz kaldıkları için, bir türlü tanımaya yanaşmadıkları KKTC’den tam da gününde enerji almak zorunda kalmıştır. Bu insani oluş bile fanatik Ortodoks Metropolit Hrisostomos tarafından kabul edilmek istenilmemektedir. Dün bir gazetede yer alan habere göre Metropolit efendi, vaaz vererek “Türklerin elektriğini kabul etmektense kandil ışığında aydınlanmaya razı olmaktan” söz etmektedir. (Star, 19 Temmuz) Bu kafanın sahipleri bir arada yaşamayı elbette istemez. Bu nedenle hem Ankara hem Atina hem de Lefkoşa’nın kuzey ve güneyindeki yönetimler için, artık AB istiyor diye boşuna kürek çekmek yerine, Ada’da iki ayrı devletin varlığını kabul etmekle yetinilmelidir. Türkiye’den başka hiçbir devlet tarafından varlığı resmen kabul edilmeyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, “Türk Yönetimi, Kıbrıs Türk Federe Devleti” gibi evrelerden sonra bugün fiilen varlığını sürdürmektedir. Toprağı, bayrağı, özgür ve demokratik seçimlerle oluşmuş parlamentosu, ordusu olan, ancak Rum lobisinin anlamsız baskısı yüzünden işgal edilmiş toprak statüsünde gösterilmek istenilen başka hangi devlet vardır ki, yurttaşları, kendilerini yönetmek gibi Birleşmiş Milletler’in mesela hem Atlantik Okyanusu’nda hem de Büyük Okyanus’ta onlarca devlete tanıdığı o doğal haktan yoksun bırakılmış olsun! 20 Temmuz 1974’te Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Kıbrıs Türklerine barış ve özgürlük getirmesi için Ada’ya çıkarma yapması kararını alan hükümetin bir üyesi, dahası o çıkarmayı açıklayan sözcüsü olmanın mutluluğu içinde, merhum Başbakan Ecevit’i, yardımcısı Erbakan’ı rahmet dilekleri ile anıyorum. Kıbrıs Türklerinin özgürlük savaşını yürüten sevgili dostum Rauf Denktaş’a sağlıklı bir yaşam diliyorum. NEW YORK/WASHINGTON 12 Haziran seçimlerinin sonuçları ve TürkiyeABD ilişkilerine olası etkileri, bir süre daha Washington’nda gerek Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı gerekse Türkiye ile ilgilenen düşünce kuruluşları ve sivil toplum örgütlerince değerlendirilmeye devam edecek gibi görünüyor. Washington yönetimi, Başbakan Tayyip Erdoğan’la seçim sonrası ilk resmi teması gerçekleştirene kadar, geniş çerçeveli değerlendirme ve yorumları Washington Post, New York Times, Wall Street Journal gibi önemli gazetelerin köşelerinde, analizlerinde görmek mümkün olacak. Seçimin sonuçlanmasının üzerinden bir aydan fazla zaman geçerken Washington’daki siyasi havaya göre Türkiye ile ABD ilişkilerinin yine bölgesel eksenli olacağı değerlendirmesini yapmak yanlış olmayacak. Özellikle Suriye’deki olayların henüz durulmamış olması, Arap Baharı’nın siyasal sonuçlarının henüz ortaya çıkmamış olması; bu bağlamda Türkiye’nin bölgedeki ağırlığı Washington yönetimince önemseniyor. Üçüncü ülkeler gelecek dönemde de TürkiyeABD ilişkilerinin ağırlık noktasını oluşturacak. ABD yönetimi, Mısır ve Tunus’ta siyasal sürecin nihayete ulaşması için AKP hükümetini örnek gösterme şansını da yitir memiş oldu. Her ne kadar Türkiye, “model değiliz” açıklaması yapıyor olsa da ABD yönetimi “İslam ile demokrasinin bir arada yaşadığı ülke” retoriğinden hareketle, Mısır ve Tunus için AKP benzeri siyasal iktidarları düşündüğü havası egemen. Irak ve Afganistan konularında Türkiye ile işbirliğinin sürdürülmesi, ABD yönetimi açısından kritik önemi haiz bir başka nokta. ABD’nin Irak’ın ardından Afganistan’dan da asker çekeceğini açıklamasının Ankara’da yarattığı memnuniyet, bu konuda yürütülmekte olan işbirliğinin sonuç odaklı olduğunu da gösteriyor. Irak özelinde ise ilişkilerin “Bağdat ile yakın işbirliğinin sürdürülmesi” çerçevesinden çıkmaması bekleniyor. Sıkıntılı noktalar Yeni dönemdeki sıkıntılı noktaların başında ise yine Türkiyeİsrail ve Türkiyeİran ilişkileri geliyor. Her iki başlıkta, AnkaraWashington ilişkilerinin hemen hiç örtüşmediğini söylemek olası. Son dönemde Başbakan Erdoğan’ın “bu iş uzamasın” talimatıyla Türkiye ve İsrail arasında gizli görüşmeler hızlandırılsa da Türkiyeİsrail ilişkilerdeki soğukluğun yapısal boyutunun bulunması (AKP tabanının geleneksel Yahudi düşmanlığı) Washington’daki karar alıcıları düşündüren önemli bir konu. ABD Kongresi’nde Türkiye’nin İsrail ile kötüye giden ilişkilerin sorumlusu olarak AKP’nin gösteriliyor olması, ABD Başkanı Barack Obama için herhangi bir konuda Kongre desteğini sıkıntıya sokacak nitelik taşıyor. Bu unsur Obama, seçime giderken elini zayıflatıyor. Seçim sonuçları her ne kadar Obama yönetimince “memnuniyetle” karşılansa da, İran ve İsrail etkisinden dolayı, aynı memnuniyeti Kongre için söylemek olası değil. Gelecek dönemde Obama’nın Türkiyeİsrail ilişkilerini düzeltme çabası ön plana çıkacak gibi görünüyor. Obama’nın seçiminde etkili olması beklenen bir başka konu da TürkiyeErmenistan ilişkileri olarak öne çıkmış durumda. AKP hükümetinin Ermeni açılımını sonuçlandıramaması, Obama yönetimini Ermeni lobisi karşısında çok zor durumda bıraktı. Obama, son iki yıldır Amerika’daki Ermeni asıllı seçmenlerin büyük tepkisine karşın Türkiye’yle ilişkileri göz önünde bulundurarak 24 Nisan Ermeni anma gününde yayımladığı mesajında 1915 tehcirini “soykırım” olarak nitelendirmekten kaçınıyor. Obama’nın seçime kadar Türkiye’den Ermenistan’a sınır kapıları açması konusunda yeni bir “telkin” süreci başlatması da söz konusu olabilecek. Bu konunun raftan indirilip iki ülke ilişkilerinde önemli bir gündem maddesi yapılmasına kesin gözüyle bakılıyor. Türkiye gelecek yıl 24 Nisan’da bir şok yaşayabilir. Washington’daki genel yaklaşım bunun önüne geçilebilmesi için seçimlerin ardından dondurulan barış görüşmelerine hız verilmesi gerektiği, Ermenistan ve ABD’deki 2012 seçimlerinden önce sorunun çözümünde mesafe kat edilmesi gerektiği yönünde. Sorumuz rahatsız etti ABD’li yetkililer her ne kadar basın özgürlüğü konusunda çok net bir söylem benimsiyor olsa da konu “Yahudi Lobisi” gibi “hassas” noktalara temas ettiği zaman, basın özgürlüğünün yerini “basını kontrol altına alma” eğilimi beliriveriyor. Yer, New York; New York Times’ın toplantı salonu Araştırmacı Gazetecilik bölümü editörü Matt Purdy, gazetenin araştırmacı gazetecilik çalışmaları konusunda bilgi veriyor. Çeşitli ülkelerden çok sayıda davetli ile birlikte ABD Dışişleri Bakanlığı’nın davetliler için mihmandar olarak görevlendirdiği ve mihmandarlık dışında başka bir görevi olmayan bürokrat ile birlikte konuşmayı dinliyoruz. Anlattıkları, gazetecilik pratiği açısından çok önemli olsa da Türkiye’deki gazetecilik gelenekleri ve pratiğiyle çok örtüşmüyor. Genel politikalarını öğrenmek amacıyla konu dışında soru izni alıp “New York Times, Türkiye’de ABD’deki Yahudi lobisinin sesi olarak görülüyor. Siz, ABD’deki cemaatlerle ve topluluklarla ilişkilerinizi nasıl düzenliyorsunuz” diye soruyoruz. Purdy, bir gazeteci rahatlığıyla sorumuzu yanıtlıyor. Gazetenin büyük ortağının Yahudi kökenli Sulzberger ailesi olduğunu belirtiyor; ardından kendilerinin hem Yahudi sempatizanlarının hem de karşıtlarının hedefi durumunda olduklarını, ele aldıkları konuların iki tarafı da tatmin etmediğini belirterek sözlerini tamamlıyor. ‘Sorumluluk’ vurgusu ABD’nin savunma bakan yardımcılarından Alexander Vershbow, seçimlerin hemen sonrasında yaptığı “Washington’da Türkiye’nin özel bölgesel bakış açısının ve çıkarlarının her zaman Amerika’yla tam olarak uyuşmayacağını daha net anlıyoruz. Hemen hemen her konuda aynı stratejik hedefleri paylaşsak bile bazen bu amaçlara nasıl ulaşacağımız konusunda görüş ayrılığımız olabiliyor. Bunun yanında Ankara da bölgesel çıkarlarını gözetirken stratejik olarak müttefiklerine olan sorumluluklarını da gözden çıkarmaması gerektiğini anlıyor” açıklamayı da dikkatle not etmek gerekiyor. TEROR ZM N F NANSMANI Basın özgürlüğünün sıfırlandığı an Ancak toplantı sonunda hiç beklenmedik bir gelişme yaşanıyor. Bizimle aynı toplantı salonunda bulunan Dışişleri Bakanlığı görevlisi olan bürokrat, bizim sorduğumuz soru nedeniyle Purdy’den özür diliyor, bu sorunun sorulmasına engel olamadığını, kendilerini affetmesini isteyip bizim adımıza özür dileme çabası içine giriyor. O dakikada ABD’li yetkililerin kendi ülkelerinde basın özgürlüğü olduğu yönünde dile getirdiği bütün her şey sıfırla çarpılıveriyor. Kendisine gerekli tepkiyi gösterip salondan ayrılıyoruz. Bizim adımıza özür dileme hakkını ona kimin verdiğini, böyle bir şeyin hangi basın özgürlüğü ile açıklanabileceğini soruyoruz. Tabii ki yanıt alamıyoruz. Söylem ve uygulama arasındaki bu keskin farklılığın verdiği şaşkınlıkla New York Times’dan çıkıyoruz. Popülist söylem zarar verir AKP’nin seçimlerde kazandığı başarı, Atlatik’in öbür kıyısında farklı farklı değerlendirmeleri beraberinde getirmiş durumda. Basın özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar ve Erdoğan’ın “Başkanlık Sistemi” ısrarı ciddi anlamda kaygı yaratsa da, Türkiye’nin geleceği ve demokratik, laik yapısı açısından yaşamsal önem taşıyan bu iki konu; ABD’nin küresel yaklaşımları içinde maalesef oldukça geri planda kalıyor. Washington yönetiminin Türkiye’deki basın özgürlüğüne ilişkin eleştirel tutumundaki tonlamanın çok güçlü olmaması, ABD’nin AKP’ye eleştiri zeminini kullanıp bölgesel konulardaki pazarlık gücünü arttırdığı yorumlarına neden oluyor. ABD’de 2012’deki Başkanlık seçimi, Türkiye’deki yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ile anayasa yazımı konuları nedeniyle, gelecek dönem AnkaraWashington ilişkilerinde yine popülist söylemlerin öne çıkmasına da kesin gözüyle bakılıyor. Ancak TürkiyeABD ilişkilerinin karşılıklı çıkar üzerine kurulması gerektiğini savunan kesimler, ilişkilere en büyük zararı popülist söylemlerin vereceği görüşündeler. Ezcümle, Türkiye Atlantik ötesi dinamiklerin etkisiyle farklı bir dönemin eşiğine gelmiş durumda. Bu geçiş döneminin sonuna ilişkin öngörüde bulunmak ise ne Washington’dan, ne de Ankara’dan çok olası görünüyor. Ricciardone’den üstü kapalı uyarı BARKIN ŞIK ANKARA ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardone, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i ziyareti sırasında, Türkiye’yi kara para ve terörün finansmanı konusunda üstü kapalı uyardı. OECD, bir süre önce terorizmin finansmanı konusunda Türkiye’yi “kara gri” listeye alırken gerekli yasal düzenlemerin yapılması için 20 Haziran’a kadar süre vermişti. Büyükelçi, önümüzdeki yasama yılında terorizmin finansmanı ile ilgili yasal düzenlemenin Meclis’ten geçirilmesini istedi. Türkiye, gerekli yasal düzenlemeyi yapmazsa, Kuzey Kore ve İran’ın bulunduğu kara listeye alınacak ve pek çok yatırım bu durumda engellenebilecek. TBMM Başkanı Cemil Çiçek, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardone’yi kabul etti. Basına kapalı gerçekleşen görüşmeden sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ricciardone, Çiçek’e nezaket ziyaretinde bulunduğunu belirterek Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde 13 askerin şehit olmasından ötürü başsağlığı dileklerini tekrar sunduğunu anlatttı. Ricciardone, “Sayın Çiçek ile birlikte yasal alanda nasıl daha da terorizme karşı işbirliği yapabileceğimizi konuştuk” dedi. Ricciardone, “Yasal anlamda derken neyi kastettiniz” sorusuna, 23. dönem parlamentosunun çok önemli iki konuda çalıştığını belirterek şöyle konuştu: “Bunlardan biri terorizmin finansmanına karşı çok önemli bir düzenleme... O hazırdı. İnşallah yeni dönemde o çıkabilecektir. Ayrıca hükümetiniz ve 12 diğer Güneydoğu Avrupa’daki ülkeler, uluslararası suça karşı işbirliği yapmak için anlaşmışlar. Bu düzenleme imzalandı ama daha onaylanmadı. Hepimiz de terorizme, suça karşı daha derin ve verimli işbirliği istiyoruz.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle