18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 TEMMUZ 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA 13 bir hukukçudur. Son kitabı, “Yazamadığım Romanın Öyküsü”* günümüzden 20 yıl kadar önce İsviçreli bir firmanın Türkiye’nin büyük KİT’lerinden birine açtığı tazminat davasıyla, Cenevre’de başlıyor: “Avukatlığını yaptığım KİT’in ilgili ilgisiz bir sürü personeli de gelmiş. Amaç, davayı izlemek değil. Devlet parasıyla turizm. Bunlardan biri vardı ki, burnumdan getirdi. Hem dangalak, hem ukala. Yarım saatlik yemek molasında gelip karşıma oturuyor, başlıyor akıl vermeye: İsviçre şirketinin ne kadar ahlaksız olduğunu göstermelisiniz, diyor. Şirketlerin ahlakı yoktur, diyorum. Yani şirketler ahlaksız mıdır? Hayır, ahlak insanlara özgü bir erdemdir. Şirket de insan değildir. Kafası karışınca, tutturuyordu: Karşı tarafın avukatı bağıra bağıra konuşuyor. Siz bağırmıyorsunuz. Bağırmadan dava kazanılır mı? Bir sefer şöyle dedi: Dikkat ettiniz mi, karşı tarafın avukatı konuşurken avuçlarını açıp şaap diye masaya yapıştırıyor. Siz de masaya yumruk atın. Yumruk haklılığın ifadesidir! Davanın dördüncü günü aklım başıma geldi. Yemeği otelin dışında yedim. Bu kez oturum salonunun kapısında yakaladı: Efendim, adam konuşurken bağırdıkça, hakemler başlarını kaldırıp ona bakıyorlar. Siz bağırmıyorsunuz, hakemler de size bakmıyorlar. Önlerine bakıp bir şeyler yazıyorlar. Ben diyorum ki, bu adam konuşmaya başlayınca, bizim çocuklar da gürültü yazarı değil, pek çok Yiğit Okur, yalnız iyi bir romaniyi uluslararası davanın kahramanı, yaşadıklarını pek anlamlı “Herşey Dahil!”* başlıklı kitapta topladı. Yiğit Okur’un romanındaki eşek Margörit’e musallat olan gariban işçi nasıl bir Türkiye resmiyse, Alpaslan Işık’ın her şey dahil anılarında bir sayfa var ki, o da “Netekim Türkiye” tablosu: 12 Eylül 1980 darbesi, Turban Marmaris Tatil Köyü’nü de vurur. Otelden o gün ayrılmaları gereken yabancı turistler, kapısına asker dikilen köyde mahsur kalır, üstelik zoraki alıkondukları sürece ücret ödemeyi reddederler. Otelin de faturayı Milli Güvenlik Konseyi’ne gönderecek hali yoktur, herhalde. Müdür, bedavacılığa karşıdır. Mahsur tutulanları bahçede yatırmaya kalkışır. Neyse ki bir orta yol bulunur, zaten iki gün sonra da turistlere izin çıkar, ülkelerine dönerler. Otelin başına asıl büyük felaket, ertesi yıl ekim ayında gelir. Kenan Evren, kuvvet komutanları ve bazı Danışma Meclisi üyeleri, yani 12 Eylül cuntası topluca Marmaris Tatil Köyü’ne teşrif edeceklerdir. Otelin boşaltılması talimatı alınır. Neyse ki sezon sonudur, az sayıda müşteri civar otellere yerleştirilip otel boşaltılır. Beklenen günün sabahı, Kenan Evren’in yaveri gelip “Otel niye boş” diye sormasın mı? “Talimat böyleydi…” yanıtını alınca, “Nasıl olur? Boş otel olur mu? Hangi aklıevvel verdi bu talimatı? Buraya müşteri bulun, çabuk!” demesin mi? Bir talimatla hakiki müşterileri boşaltılan otel, bir talimatla sahte müşterilerle nasıl dolduruldu, Alpaslan Işık’ın “Herşey Dahil!”* anılarında acı acı gülerek okuyabilirsiniz. *Beyaz Yayınları, 2011 “Bir aslanın komuta ettiği geyikler ordusu, bir geyiğin komuta ettiği aslanlar ordusundan daha güçlüdür.” KABRİAS (Atinalı General / İÖ. 4. yüzyıl) GÖRÜŞ ALTAY GÜNDÜZ Prof. Yüksek İnşaat Mühendisi, İTÜ, YTÜ Emekli Öğretim Üyesi ki Kitap, Bir Türkiye ‘Yeni Osmanlı’ Deyimi Üzerine… Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana doğrulukla bağlı kalmazsa, değişmeyen gerçek insanlığı şaşırtıcı bir nitelik kazanır. M. K. Atatürk Bugünlerde görsel ve yazınsal medyada ‘Yeni Osmanlı’ deyimi sık sık yer alıyor. Yeni Osmanlıların ve 1990’larda ortaya çıkan İkinci Cumhuriyetçilerin oluşturduğu grup Büyük Ortadoğu projesinin yaptırıma geçmesini; sivil siyaset üzerinde ordu vesayetinin ortadan kaldırılmasını, Türkiye’nin, etnik yapılarına göre federal devletlere bölünmesini, velhasıl Türkiye Cumhuriyeti’nin haritadan silinmesini istiyordu. Ne var ki bu istem yeni değildi. Daha Birinci Dünya Savaşı yıllarında ABD Başkanı olan Woodrow Wilson (18561924) Amerika’yı şöyle tanımlamıştı: “Kaderin dünyayı kurtarmak için seçtiği ülke.” Sâhibi kerâmet(!?) Wilson’ın bu sözünün anlamı şuydu: Yeryüzünün tüm doğal zenginliklerinin yegâne sahibi biz olmalıyız. Kısaca Amerika dünyaya egemen olmalı. Bunun için de kalubeladan beri var olan “böl ve hükmet” yöntemini kullanmalıyız. Bu amaçla Wilson, Türkiye’yle ilgili bir harita çizdirdi ve mühürleyip imzaladı. Haritada Türkiye, aralarında Ermenistan, Kürdistan ve Lazistan’nın da bulunduğu beş etnik parçaya bölünmüştü. Ama Wilson’ın hevesi kursağında kaldı. Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Türkler, Wilson’ın çanına ot tıkadı. Ne yazık ki, Atatürk’ün ölümünden sonra gelen iktidarlar, ABD’ye ve Avrupa Birliği’ne (AB) kasıtsız ya da kasıtlı ödünler verdiler ve bu yüzden Türkiye’nin, 2011 yılında içinde bulunduğu kaosu yarattılar. Böylece, Wilson’ın haritasının bir benzerinin gündeme gelmesine neden oldular. Gerçek Yeni Osmanlılar ise II. Abdülhamit döneminin aydınlarıydı. Sultanın despotluğundan kaçmışlar, Paris’te yaşıyorlardı. O dönemde Genç Osmanlılar ya da Genç Türkler (Jön Türkler) olarak adlandırılmışlardı. Bu aydınların başında şair Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Suavi ve Ahmed Rıza geliyordu. 1789 Fransız Devrimi’nin Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik ilkesini benimsemişlerdi kısaca Yeni Osmanlılar; Tanzimat Batıcılığına karşı vatan, Tanzimat istibdatına karşı hürriyet, Tanzimat teslimiyetçiliğine karşı istiklal ve hâkim sınıf reformculuğuna karşı devrimcilik istediler. Yeni Osmanlıların programları “meşrutiyet ve bağımsızlık” ve ideolojileri “özgürlük ve vatan” kavramlarıyla ifade edilebilir. Gerçek anlamda yurtseverdiler, Yeni Osmanlılar. Tanzimatçılar; Osmanlı egemen sınıfının bir parçasıydılar… Yeni Osmanlılar ise Tanzimat’ın uzantısı olmak bir yana, onun karşısındaydılar… Yeni Osmanlılar ideolojileri ve programlarıyla, Türk tarihinin burjuva demokrat karakterdeki ilk oluşumu, Türk milli demokratik devrim sürecinin ilk halkasıdır… Tanzimatçıların halka yönelim gibi bir düşünceleri yoktu. Halk egemenliği, siyasal katılım ve demokrasi fikirlerinden çok uzaktılar. Devlet işlerinin dar ve seçkin bir zümre tarafından yürütülmesi gerektiğine inanıyorlardı. Liberal bir ekonomi ve buna yönelik bir yönetim modeli anlayışına sahiptiler. Kendilerini Türk değil Osmanlı sayarlardı. Dilleri de Türkçe değil Osmanlıcaydı. Buraya dek yaptığım açıklamalar, günümüzün Yeni Osmanlılarıyla II. Abdülhamit dönemi aydınları Yeni Osmanlıların hiç mi hiç ilgisi bulunmadığını göstermektedir. Fotoğraf : AL AR F ERSEN N O K T A S I ‘ G ’ Ekmek kavgaları, sevdalar şehirler ayıramadı bizi Bir gün aniden kayboldu Yılmaz’ın küçük gölgesi Kayboldu Yılmaz İyice küçüldü gölgelerimiz İlkokula giden dört çocuktuk Geceleri kar sürüleri yıldızları kovalardı Ölümlerden kaçarken herkes biz yollarda dikildik Geldi girdi koynumuza Yılmaz’ın gölgesi Zafer, Nurullah, Yılmaz, ben birbirimize saklandık biz” AHMET KADRİ ERGİN ski bir tren “Ezamanlar sesi gibi geçti yapmaya başlasınlar!” Davayı elbette Yiğit Okur, hem de bağırmadan kazanır. Ama tam da mahkeme sürecinde, kendisine bir roman kurgusu esinleyecek gazete haberine rastlar. İsviçre’nin önemli gazetelerinden “Journal de Geneve”e göz attığı bir sabah, birinci sayfanın sağ alt köşesinde, “Beraat” başlığı altında yayımlanan kısa bir haberdir bu: “Bale şehrinin hayvanat bahçesindeki eşeğe cinsel tecavüzde bulunan Türk işçi beraat etti. Yargıç, eşekle cinsel ilişkiye girmek sanığın örf ve âdetinde olduğu gerekçesiyle beraatına karar verdi.” Yiğit Okur’u önce güldürüp sonra düşündüren haber, olaydan tam yirmi yıl sonra, bir roman kurgusuna dönüşür. Ve yazara, İsviçreli eşek Margörit’le gariban bir Türk göçmenin Bale’deki hayvanat bahçesinde kesişen kaderini, “Yazamadığım Romanın Öyküsü”nde sil baştan yazdırır. Can Yayınları, 2011 Alpaslan Işık, turizm sektöründe Türkiye ile dünya arasında köprü kurmuş deneyimli bir işletmeci. Yerli ve yabancı işverenlerle çalıştığı uzun yıllarda lezzetli anılar biriktirmişti, K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK Gerçek Yeni Osmanlılar [email protected] ‘Avrasya Tüneli’ Yargıda hatta yasal olarak zorunlu koruma amaçlı imar planı bile onaylanmadan temelinin atılması, hukuk ve bilim tanımazlığın yeni örneğidir. Kazancı devlet garantili olan projede, kamunun zararı pahasına yatırımcının kâr sağlaması garantilenmiştir. İhale şartnamesine göre 25 yıl süre ile yıllık 29 milyon araç geçişi garanti edilerek yüklenici firmaların zarar olasılığını da ortadan kaldırmıştır.” Bu nedenlerle iptal davası açılan Avrasya Tüneli için davacı olan Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası, Çevre Mühendisleri Odası ve İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul şubelerinin ortak açıklamalarında ise bakın neler vurgulanıyor: “İstanbul’un bütüncül ulaşım ve planlama geleceği bakımından geri dönüşü mümkün olmayacak etkileri olan ve Boğaz geçişi için kalıcı çözüm sağlamayan proje, İstanbul’un üst ölçekli planlarında ve tarihi yarımada planında öngörülmemiştir. Tarihi dokuda yaratacağı olumsuz etkiler nedeniyle de ulaşım uzmanları, ilgili meslek odaları, STK’ler, tarih ve arkeoloji çevreleri Tehdit altındaki Cankurtaran ile UNESCO tarafından endişeyle izlenmekte, eleştirilere konu olmaktadır. davasına geçmeden önce, Mesleki bilgi birikimimiz bazı bilgilerini özetleyelim: ve İstanbul’un geçmiş “İstanbul Boğazı Karayolu deneyimleri dikkate Geçişi” projesi, Anadolu alındığında, Avrasya Tüneli yakasında Göztepe ile Avrupa Projesi’ni ve benzer başka yakasında Kazlıçeşme arasını projeleri övmek, kentimiz ve 15 dakikaya indirecekmiş… tarihi mirasımız açısından Bunun için Cankurtaran semti kabul edilebilir değildir. ile Haydarpaşa arasında 2023 hedefli politik planlanan karayolu tüneliyle, programlara bilimsellikten iki köprüdeki yoğunluk yoksun projelerle varılmaya azalacakmış… Avrupa çalışılan bu günlerde, İstanbul yakasındaki 6 şeritli sahil yolu için insan odaklı ve 8 şeride çıkarılarak sürdürülebilir çözümlerin otomobillerin tünelden çıkış ve varlığını kamuoyu ile her girişleri rahatlatılacakmış... fırsatta paylaşmak, bu ilkeye Tünel, 1.1 milyar dolarlık aykırı projelere karşı haklı yatırımla 55 ayda mücadelemizi kamu adına tamamlanacakmış… Yapımcı sürdürmek, meslek ATAŞ tarafından 26 yıl odaları olarak anayasal işletildikten sonra DLH’ye devredilecekmiş. görevimizdir.” Sözün kısası hükümet Dava gerekçeleri “ustalık” dönemine şehirciliğin en “acemi” projeleriyle Peki, bu tünele hem başlıyor. Büyükşehir’deki mimar ve İptal davasının sonucunu şehirciler, hem de meslek merakla beklerken, meslek odaları neden karşılar? odalarının özerkliğini ortadan Yanıtını, Şehir Plancıları kaldıran yeni yasaların hangi Odası’nın iptal davasıyla ilgili amaçla düzenlendiği de açıkça açıklamasından özetleyerek ortaya çıkıyor… bakalım “ileri aktaralım: demokrasi”de İstanbul’un “Tarihi Yarımada’yı tarihi yapısını gözeten bilim ve onarılamaz şekilde tahrip kamu yararı mı kazanacak, edecek olan karayolu tüp geçiş yoksa rant amaçlı uydurma projesinin hiçbir hukuki ve projeler mi? bilimsel dayanağı olmadan, Seçim öncesinde “hayali” projeleriyle oy isteyen Başbakan, 26 Şubat’ta temelini attığı “Avrasya Tüneli”nden neden az söz etti? Yanıt olur mu bilmem ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki AKP’li teknik kadroların bile karşı çıktıkları bu projeden kendisi de rahatsız olmalı... Çünkü “sadece otomobil”lerin geçeceği tünelin Avrupa yakasındaki çıkışı Tarihi Yarımada’ya rastlıyor! Yani tüm imar kararlarına göre trafik yükünden arındırılması gereken Suriçi’ne 24 saat binlerce otomobil pompalanıyor… Başbakan “çanak çömlek” dese bile, kentin antik ve tarihi dokusu karayolu trafiğiyle çiğnenmiş oluyor. Bu “kültür yoksunu ve plansız” projeye meslek odalarının açtıkları iptal Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N [email protected] 1/ Tüle benzer 1 ince ve saydam bir ku 2 maş. 2/ Top 3 rak, kum ve 4 saman eleme5 ye yarar iri delikli kalbur... 6 Senaryosunu 7 Yılmaz Gü 8 ney’in yazdığı ve Şerif Gö 9 ren’in yönettiği, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1982 Cannes Film 1 Ç I T A K L A R Şenliği’nde Altın 2 İ R EM AMU T Palmiye ödülünü ka 3 MA R A S P O L İ zanan film. 3/ Şarap 4E K E İ A R E mahzeni... Usulle il5C K İ L O T O gili olan, düzenli, F İ E F K sistemli. 4/ Utanç 6 E R 7K A L A L O T A duyma... Kâğıtları R E B A P bir arada tutmaya 8 T E 9Ş E H R EM İ N İ yarar çengel. 5/ Dünyanın ilk nükleer denizaltısının adı. 6/ Tabut... Bir noktanın seçilen bir karşılaştırma yüzeyine göre yükseltisi. 7/ Miskin, tembel... Fas’ın plaka imi. 8/ Bir işte bir kimse ya da şeyin üstüne düşen görev... Pembemsi turuncu renk. 9/ Doku teli... Zırhlı ve paletli bir savaş aracı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Geko” da denilen bir sürüngen türü. 2/ Saban demiri ya da pullukla açılan su yolu... “Eğil bir öpeyim / Ay karanlık görmezler” (Türkü). 3/ Yılanın deri değiştirirken attığı deri... XVI. yüzyılda yaşamış bir tasavvuf şairi. 4/ Güzel sanat... Mersin yakınlarında kurulu olan petrol arıtım tesisi. 5/ Jules Verne’in, “Deniz Altında Yirmi Bin Fersah” adlı romanındaki düşsel denizaltının adı. 6/ Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinde bir yayla... Giysi yapılan bir tür pamuklu kumaş. 7/ Bursa yöresine özgü bir peynir cinsi... Eski dilde su. 8/ Yapmacıklı davranış... Eti lezzetli bir balık. 9/ Siirt ilinde bir kaplıca... Metal sarnıç. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle