17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 27 HAZ RAN 2011 PAZARTES 2 yapıcıları bağlayan metinlerle bir tür toplum sözleşmesine dönüştürme çabası oluşudur. Osmanlı Meşrutiyetleriyle anayasacılık akımını tatmaya başlayan bizim toplum bu yolda pek yaya kalmış sayılmaz. Kurtuluş mücadelesini bile bir Meclis’le ve Teşkilatı Esasiye yasasıyla başararak kurulan Cumhuriyetin anayasacılık sicili birçok ülkeninkinden daha iyi. 1924 ve 1961 anayasalarının da doğuştaki eksikleri giderip yeni kurumlar ve kurallarla gerekli çağdaşlaşmayı sağladığı yadsınamaz. Kusurların çoğu 1982 metninden kaynaklanıyor. Büyükçe bir bölümü yakın geçmişteki anayasa değişiklikleriyle düzeltildi; düzeltilmemişleri düzeltmek de güç olmasa gerek. Anayasa düzeltmeyi abartmanın başka nedenleri var. Asıl sorunlar, AKP iktidarının ulus kavramını pekiştirecek ekonomik ve yapısal reformlar yerine etnik açılımlar batağına saplanmasından ve yargı kurumlarındaki “icraat”ıyla kadrolaşma tutumundan kaynaklanıyor. Bu şaibelerin yarattığı durum ortadayken, aynı iktidarın “yeni anayasa” vurgusu böyle bir durumu anayasayla kalıcılaştırma ve başkanlık sistemi ucubesini bir an önce gerçekleştirme niyetinden başka türlü yorumlanabilir mi? OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘Henüz Vakit Çok Erken...’ En başta sosyalbilim okuyan üniversiteli gençlere sesleniyorum: Jakobenlere karaçalanların maskesini indirin! Jakobenlerin, Kuvayı Milliyecilerin başkaldırı ruhunu yitirmeyin... Asla umutsuzluğa kapılmayın. Eleştirel aklın süzgecini kullanıp geleceği kuracak olan sizlersiniz. Cavlı ÇULFAZ Siyaset Bilimci talya Başbakanı Berlusconi ateş püskürüyor: “O savcılar, o yargıçlar yok mu? Hepsi birer jakoben... Demokratik olarak seçilmiş bir başbakana karşı cadı avı yürütüyorlar.” Recep Tayyip Erdoğan’a göre de “bağnazların, çapsızların, jakobenlerin en büyük kaygısı özgürlüklerin gelişmesidir... Darbe olunca alkış tutan, demokrasiye tahammül edemeyen totaliterlik özlemcisi jakobenlerdir”. Mümtaz’er Türköne, İhsan Dağı, Ali Bulaç, Taha Akyol, Hasan Celal Güzel, Hadi Uluengin, Mustafa Karaalioğlu, Mehmet Metiner de “Jakobenlik” diyorlar, “demokrasiye tahammül edemeyen, tek tipçi, bürokratik, elitist, tepeden inmeci ceberrut bir zihniyettir”. Ama acaba jakobenlik onların dediği gibi midir? Jakobenlerden önce kamu yaşamında yer alan ve medeni cesaret sahibi yurttaş kavramı yoktu. Ancak birer cemaat olabilen ve kendilerinden mutlak itaat beklenen tebalar vardı. Ne var ki jakobenlerin dayandığı sosyal tabakalar rakiplerinin direnişini kırabilecek ölçüde güçlü değildi. Ancak çok sonra anlaşıldı ki eşitlik olmadan özgürlük bir azınlığın ayrıcalığından başka bir şey değildir. Toplumsal eşitsizlik var olduğu sürece; büyük çoğunluk aç, yoksul ve eğitimsizken siyasal eşitlik sadece bir yanılsamadır. Jakobenlik sürekli hareket halinde bir devrimci ruh, tükenmez bir enerji, dürüstlük, ilkellik, emekçilerin çıkarları için savaşım kararlılığı demektir. Kesinlikle tepeden inmecilik, komploculuk, çoğunluk üzerinde azınlığın diktatörlüğünü kurmak demek değildir. Asıl dayatmacı, zalim, terörist ve ceberrut olanlar bağnaz papalık rejimiydi, despot krallardı. Jakobenlerin devrimci terörü düşmanlarından öç almayı değil, baldırıçıplak yoksulların kendi haklarını almak için doğrudan şiddete başvurmasını caydırma amacı güdüyordu. Danton kalabalıkların kendiliğinden yayılan linç kültürünü, kısasa kısas anlayışını frenleme amacıyla “halk yapmak zorunda kalmasın diye biz dehşet salalım” diyordu. (Simon Schama, Citizens, 1989, s. 706707) Tarihte bir dönem ancak bir önceki dönemle, bir rejim bir önceki rejimle ya da çağdaşlarıyla kıyaslanırsa sağlıklı bir sonuca varılabilir. Günümüzün görme üstünlüğüne yaslanıp Jakobenler acımasızca yargılanabilir mi? “Ben jakobenliğe karşıyım” demek, özünde cumhuriyete karşı krallığı, aristokratları, soylular zümresini, padişahlığı, saltanatı destekliyorum demektir. Anayasa Yanıltısı YENİ anayasa lafından geçilmeyen bir dönemde anayasa konusunun geçmişini, anlamını ve geleceğini düşünmeden kolları sıvayıp masaya oturmak olmaz. Hele yazılacak metnin, önüne “yeni” sıfatı kondu diye gerçekten yeni gereksinmeleri karşılayarak bütün sorunları çözeceğini sanmak büyük saflıktır. İyi bilinmelidir ki, toplumun tarihsel gelişme çizgisine sağlam oturtulup daha önceki aşamaların doğal olarak gösterdiği geleceğe yönlendirilmemiş her anayasa geçersiz kalmaya mahkum sayılır. nayasalar, Onsekizinci Yüzyıl sonlarında Batı Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da ortaya çıkıp “anayasacılık” diye adlandırılan bir akımın ürünüdür. İnsanları özgür yaşatmanın ve keyfi zorbalığı önlemenin ilkelerini derli toplu ortaya koyarak yöneticileri o metinle bağlamak diye özetlenir bu akımın amacı. Akımın doğduğu ülkelerin önceki dönemlerinde de ilan edilen ya da baştakilere kabul ettirilen benzer metinler hep olmuş. Anayasacılığın özelliği, onlardaki ilkeleri bütün toplumu, hatta yasa akobenlere karaçalanların maskesini indirin! Başta bizim büyük Anadolu ihtilalimiz olmak üzere, bütün devrimlerde birer jakoben damar vardır. Jakoben henüz işçi sınıfının şekillenmediği dönemde başı çeken devrimci demokrattır... Bizde özgürlük savaşçısı Namık Kemal’dir, Karl Marx’ın deyimiyle “anayasacı, püritan devrimci Mithat Paşa”dır... Aydınlanmacı Tevfik Fikret’tir, devrimci Mustafa Kemal’dir. 1960’larda gözünü budaktan sakınmayan bütün bir gençlik hareketidir. Çin Başbakanı Çu En Lai Fransız Devrimi’nin anlam ve önemine ilişkin bir soruyu 1953 yılında şöyle yanıtlamıştı: “Henüz sağlıklı bir yanıt vermek için vakit çok erken.” Kimse bugün gençlere ille jakobenlere öykünün demiyor. Ama jakobenliği karalamaya, küçük düşürmeye kalkışanlar, despotluğa karşı gençlerdeki uyanışı, devrimci direniş ruhunu kaynağında köreltmeye, bastırmaya, yok etmeye çalışıyorlar. En başta sosyalbilim okuyan üniversiteli gençlere sesleniyorum: Jakobenlere karaçalanların maskesini indirin! İsyan duygusunu devrimci geçmişten alırken tarihten gerekli dersi çıkarmaya çalışın. Devrimci romantizmi, Jakobenlerin, Kuvayı Milliyecilerin başkaldırı ruhunu yitirmeyin... Asla umutsuzluğa kapılmayın. Eleştirel aklın süzgecini kullanıp geleceği kuracak olan sizlersiniz. J İ A arbeci değil, devrimci halk hareketi Jakobenler Fransız devrimcileridir ve en baştan söyleyelim... Darbeci değil, devrimcidirler. Jakobenlik dünya tarihinde yeni bir çağ açan 1789 Büyük Fransız Devrimi’nin en radikal evresidir. Jakobenler de devrimci halk hareketinin en köktenci kanadıdır. Jakobenliğin temeli Rönesans ve Reform hareketleridir; özgürlük, eşitlik, adalet ülkülerine dayalı Aydınlanma felsefesidir. 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hak D ları Bildirisi dünyada bütün insanlığı kucaklayan ilk kapsamlı insan hakları bildirisidir. Buna göre; insanlar, haklar yönünden özgür, eşit doğar ve yaşarlar. Özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnme temel insan haklarıdır. Egemenlik ulusundur. Hiçbir kuruluş ulustan kaynaklanmayan bir iktidarı kullanamaz. Hiç kimse yasaların gösterdiği durumlar dışında suçlanamaz, tutuklanamaz. Suçlu olduğu kanıtlanıncaya kadar herkes masumdur. Patenti Jakobenlere ait olan bu bildiri dünyada bir ilktir. Jakobenlerin başını çektiği 1789 Fransız Devrimi krallığı devirdi; bölünmez, birleşik bir ulus yarattı; utanç verici köle sahipliğine son verdi. Derebeylik, doğuştan soyluluk (aristokrasi) tasfiye edildi... Demokratik bir cumhuriyet Jakobenlerin açtığı yoldan kuruldu. Oysa 1688 İngiliz Devrimi krallığı kaldırma cesaretini gösteremedi; 1776 Amerikan Devrimi ise köle sahiplerine bile dokunamadı. Dünya tarihinde ilk kez genel oy hakkı kabul edildi. Herkese eğitim hakkı jakobenler sayesinde tanındı. Bütün Fransa çapında sosyal güvenlik planı yürürlüğe girdi. Daha önce nerede vardı? Mutlak monarşi döneminde dünyanın neresinde halklar için bu hakların hangisi vardı? NoktaÇizgi Öyküsü Prof. Dr. R. Ruşen DORA nce, çizgi değil, nokta vardı. (*) Ayrıca şu noktanın eniboyu da yoktu. Ortada uçuşan noktaların doğru olanları bir de baktılar doğru çizgiler olmuşlardı. Artık noktaların boyları vardı. Aradan uzun zamanlar geçmişken birileri çizgileri itelemişti. Noktalar bu itilme sonucu en’lere kavuşmuş yüzeylere yayılmışlardı. Gene onları itenler kimler ise, rahat durmuyormuş. Şu yüzeylerin altında ne var, diyerek onları karıştırmaya başlamışlar. Aaa!.. Noktalar böylece hacim olmuşlar. İşte o zaman nereden çıktığı bilinmeyen, adına sonradan insan denen primatlar ortada gezinmeye başlamışlar. Bu meraklı iki ayaklı dolaşanlar noktaçizgihacimler ile oynamaya başlamışlar. Derken bu işi iş edinenlere sanatçı denmeye başlanır olmuş. Ancak bu oyunbazlar da çeşitli idiler. Kimine ressam, berikine yontucu, ötekine mimar ve pek çoğuna da çeşitli isimler verilişi de çok çok sonralarının deyişleri idi. Onlar için; nokta, çizgi, hacim henüz eksikti. Bunlar ne işe yarayacaktı? “Biz yaşamı kurgulayacağız...” savları ile bu kavramlar ile jonglörlük yapmaya başladılar. Mimar yaşam mekânlarını örgütlerken, ötekiler de kültür ortamlarında uçuşur oldular. Bu ortamda; gelenek, kültür, eğitim ve yetenekler, toplumlarını lokomotifler gibi çekiyordu. Bu çekmeler; zaman içinde doğru yollara ya da yanlışların yanılgılarına gittiler ve gitmekteler. Zavallı vagonlar, kendilerini çekene ne yapabilirlerdi? Şansa kalmışsa Tanrı yardımcı mı olacaktı? Sizler şu yaşamınızda; çeken mi, çekilen misiniz? Sizi nerelere çektiler? Yoksa size inananları çekip güzelliklere mi götürdünüz. Ö Siz kimilerini yanıltıp kandırıp, onların güvenini aldatmacalar ile şaşırtıp mı, yoksa sözünüzün eri olarak mı çekerdiniz? Eğer çekilenseniz gözünüzü, aklınızı, gönlünüzü uzak çıkarlara kaptırmadan, neyin ne olduğuna bakarsanız götürüleceğiniz yolun ucunu algılayabilir misiniz? “Kendi düşen ağlamaz...” sözü belki çok doğru. Ama düşerken çevresini de düşürene ne denir? “Ahmak mı, hain mi, gafil mi...” Söyleyin ne denir? Yazıklar olsun mu denir? Yoksa hâlâ alkış mı tutulur? (*) Turhan Selçuk, Önce Çizgi Vardı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle