17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 20 HAZ RAN 2011 PAZARTES 6 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ Füsun Akatlı Saygı Ödülü’nü alan Leyla Erbil ile ödül, edebiyat, yeni yapıtları ve Türkiye üstüne ‘Ne kafalarla çarpışmışız...’ ZEYNEP ALTIOK AKATLI Seçimlerin Dinamiği 3 AKP, bu seçimlerde MHP dışında bütün sağ partileri silip süpürdü ve sağı “birleştiren” ana parti oldu. Aldıkları yüzde 49.9, yine de geçmiş süreç içinde en büyük oran değildir... (Bakınız dünkü yazım). 1950’de DP’nin 52.67’si, 1965’te Demirel’in AP’sinin 52.87’si vardır. AKP’nin bu seçimlerdeki ana programı MHP’yi bitirerek her türlü sağın en büyük birlikteliğini gerçekleştirmekti.. AKP’nin başarısındaki cila, eskinin “merkez sağı” partilerinden hiçbirinin ortalıkta kalmamış olmasıdır. Anavatan Anonim Şirketi, Doğru Yol neredeler? DYP seçime katılmış da haberim yok (0.15); DP diye de bir parti (0.65). HAS (0.76), BBP (0.74), en babayiğitleri Saadet (1.25).. Anavatan AŞ ve DYP, 1994 sonrasındaki krizlerle, soygun, talan, kayırmalarla, özellikle de 2001 iflası ile Türkiye’yi çökerttikten sonra (bu noktada DSP’yi de ekleyelim), ülkeyi büyüttükleri AKP’ye teslim ettiler... Seçmen affetmedi, bitirdi hepsini.. AKP de göreceli bir ekonomik istikrarla yürüyüp gitti. AKP+FGH iktidarı, tarihten silinen merkez sağ partileri değildir. AKP+FG ötekilerden farklıdır; kısmen merkez sağdır, ekonomi politik açıdan onlarla aynı ama ideolojik olarak onlardan farklıdır. AKP’ye şimdi “merkez sağ” diyecekseniz, o zaman AKP’yle birlikte “merkez sağ”ın niteliği/içeriği değişmiştir... Demirel’ler/ Özal’lar, iktidarları için dini şüphesiz ki kullandılar, AKP ise kullanmakla kalmıyor, adım adım gereklerini yerine getirme gayretini de gösteriyor. İnançlarını uygulayıcı bir koalisyon var karşımızda. Siyasal kökenleri tamamen dine dayalıdır, zaten FG cemaatinin iktidara tırmanmasının açık anlamı, Türkiye’yi dini cemaat(ler)in yönetmeye başlamasıdır.. Arınç adındaki siyasetçi ne diyordu: Sadece Zaman okuyun yeter!.. Eskinin merkez sağı ile şimdinin dinci merkez sağının önemli farkı daha var: İlki, parlamenter düzenin/oyunun asli parçasıydı... İkincisi ise parlamenter sistemi tamamen kendisi için kullanan, değiştiren, eğip büken, altından girip üstünden çıkan, gerekirse onun yerine kendi amaçlarına daha uygun olanını geçirmekte olan veya tamamen geçirecek kafa yapısındadır. Düzenin “asli parçası” değildir! Erdoğan+FGC için, kendilerine uygun bir parlamento yapısı ve biçimi, demokrasi anlayışı, medya bakışı, muhalefet tanımı, işadamı tipi vb. vardır. Tabii ki adalet sistemini yeniden yapılandırırken gördüğümüz, bağımsızlık ve tarafsızlık anlayışı da! Eğer bir “karşıdevrim”den söz edeceksen, aslında tam da bugünlerden bahsediyor olabiliriz! “Helalleşme”nin anlamını burada arayınız! “Hadi bana eyvallah” diyor iktidar, yani! Yaşanan onca kepazelikten sonra, varlığını korumak isteyen hangi siyasetçi, elini uzatacaktır? Şüphesiz “helalleşme” taşlarından cehenneme yürüyenler her zaman olacaktır! Ama Devlet Bahçeli’ye bakıyorum, son açıklamasıyla MHP durumu tamamen kavramış gibi!.. Ya var olacaklar önümüzdeki dönem ya da yok! CHP’ye gelince... Ayrıca yazacağım. Bu önemli konu çünkü, şimdilik (içerideki zırvalıkları) dinliyorum.. Seçimlerden önce, 9 Haziran’da şunu yazdım: “Türkiye tarihsel bir dönemece giriyor. Erdoğan+Gülen (ve Gül) iktidarı (hepsi tamamen aynileşmiştir) bekledikleri ‘sürpriz’i bulur ve tek başlarına anayasa yapacak sayısal çoğunluğa ulaşırlarsa, 1923 Cumhuriyeti’nin üzerine tamamen bir sünger çekilecek, ErdoğanFethullah Cumhuriyeti kesinleşecektir.” Ahmet Hakan, bu tespitteki, ErdoğanFethullah Cemaati kaynaşmasını/birleşmesini doğruladı, bir bilen olarak... Şüphesiz tam aynı değiller, iktidar onları şimdilik hemen hemen aynı yaptı. Anayasayı istedikleri gibi yapacak bir gücü elde edememeleri, Türkiye’nin şansıdır! Şimdilik bence ErdoğanFG Cumhuriyeti’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine geçmesi için, almaları gereken epey mesafe var. Seçim planları tutmamış, hatta çökmüştür (Bak: “Galiptir Bu Yolda Mağlup” yazısı..) Türkiye, ekonomik ve siyasi yapı olarak, (ve coğrafi yeri açısından) istikrarsızlıklar üretme potansiyelinden bir şey kaybetmemiştir.. Ve iktidarın antidemokratik, ezici/yok edici, karşıdevrimci polisiye yapısı da, ülkede daha büyük istikrarsızlıklar üretme potansiyelini taşımaktadır. eçen yıl “zamansız” yitirdiğimiz plumunu av, Doğu to tırken bu Hil felsefeci, edebiyat eleştirmeni, deini anla nemeci Füsun Akatlı anısına Dodespotizm orkunun, onunla a ‘k ğuş Üniversitesi tarafından düzenlenen ve Fütoplumlard ortaya çıkan sun Akatlı’nın çok yönlü entelektüel kişiliğini birlikte nın, bir iç yansıtacak şekilde her yıl kültür, felsefe, edelüğün, yala da dikkat biyat, tiyatro alanlarından birine verilmesi ikiyüzlü ’ varlığına planlanan Füsun Akatlı Kültür ve Sanat Ödühlaksızlığın u saptamanın ne a lü’nün ilki Füsun Akatlı Saygı Ödülü adıyla B çekiyordu. olduğunu bugün Leyla Erbil’e verildi. ru kadar doğ aktıkça daha iyi Ödülün birinci yılı olması nedeniyle, ülkeb mizin kültür ve sanat yaşamına ömür boyu çevremize yoruz. anlı katkı göz önüne alınarak bir defaya mahsus olmak üzere bir “saygı ödülü” olarak tanımlanan bu ödülün Doğan Hızlan, Dilek Doltaş, Fazıl Say, Gülriz Sururi, Selim İleri, Yekta Kopan ve Zeynep Oral’dan oluşan Bizim kuşa ğım seçiciler kurulunun oybirliği ile seçimi, “külustalarımız ız, bizden önceki tür, sanat ve düşünce alanında ürettikleri la tanık başkaldırıy ve duruşuyla” Leyla Erbil oldu. a. Sonra b oldu ak solumuz k Sevgili Leyla Erbil, (benim sevgili Leyla an gölü. G tık sağımız ünümüzde Teyze’ciğim), Füsun Akatlı adına verilen değişen bir de bu ilk ödülü sizin kazanmış ve kabul etmiş başkaldıra şey yok. Kendisine na b olmanızın anlamı çok büyük. Doğan Hızdiye diş bil edelini ödeteceğim lan, jüri başkanı olduğu bu ödülün töree sindirme, b yen kafalar. Açık nindeki konuşmasına “Eğer Füsun Akatlı astırma yö yaşasaydı bu ödülü Leyla Erbil’e verdiğintemle sonsuzca ç mizi görseydi çok mutlu olurdu. O ada bu eşitleniyor. ri kadar yakışan başka adı anımsamak, bulmak zordur” sözleriyle başladı. Doğrudur ve bunun en yakın tanığı olarak bugün sizinle bu ödül, edebiyat, düşünce ve ilkeler Leyla Erbil, Zeynep Altıok Akatlı’yla birlikte (2004). üzerine konuşacak olmak beni duygulandırıyor ve onurlandırıyor. Doğan Hızlan ödül gerekçesini “Yazarın yazmanın ötesinde direnen, irdeleyen, ülkesinin ve dünyanın sis çanı olduğunu gösteren çalışmaları için” cümlesiyle özetledi. Sizin ödüllere ve yarışmalara mesafeli bir duruşunuz olduğu bilinir. Bu konuda ilkeleri olan birisiniz. Bu nedenle yakın dostuKendi nuz olmasının ötesinde, yaşamı yorumladüşüncelerine yışınız, toplumsal olkarşı gelenin gulara bakışınız, kül‘kız mı, kadın tür ve sanat dünyasındaki duruşunuzun mı?’ olduğuna paralellikleri ile Füdokunabiliyor sun Akatlı ödülü size kürsülerden bir verildiğinde tereddüt başbakan! Ve etmediğinizi ben biliyorum. Bu ödüle babilinçsiz kışınızı ve ödülü kabırakılmış bul etmenizin ardınzavallı daki düşünceyi sormak istiyorum size. halkımız, Sevgili Zeynep, Yaratım ile yaşam arasındaki gerçeklik ve özellikle başı önce güzel sözlerin uzaklık dengesi nerede size göre? bağlı için teşekkür edeyim. Annen, ne kadar zarif sözcüklerle tarif etSoruların karşısında mütedeyyin miş beni! Zeynep’ciğim az ürün verdiğim belleğimi yoklarken doğrudur ama, ben gene de ne kadar çok ürün hanımlarımız Füsun Akatlı’dan alıntı verdiğime inanıyorum! “Yaratım ile yaşam bu ‘kız mı, yaptığım bir makalemi arasındaki gerçeklik ve uzaklık dengesi” kadın mı’ anımsadım. Adı, “Hügibi zor bir sorunun altından kalkabileceğimi manizm Yeniden Ele ise sanmam. Ancak bu konularda söyleyebilesözlerinden Alınırken”. (Yeni A ceğim şeylerin başında maddeci diyalektiğin hicap Dergisi, Haziran “aşma” kavramını hep göz önünde tuttuğumduyacağına 1973). Orada zamanın dur. Yani, “olumsuzlamanın olumsuzlansevinç çığlıkları eleştirmenlerinden bi ması ve sentez”, bu bakış açısı sanki benim rinin, muhtemelen iliklerime işlemiş! Değiştirmek istesem de atıyor! benim için? söyledibilmem değiştirebilir miyim! ği, “…sevmedim, inİnsanoğlu her gerçekliğe düşman egemen san sevgisi yok onda, sınıfın tutucu güçleri tarafından ele geçirilmiş sümüklü bir çocuğun yanağını öpemez olarak doğuyor. Ve kendini insansallaştırmak o…” sözünü kaydetmişim. Makalenin annen adına uğraşlar veriyor. Yazarın, hele İslam le ilgili bölümü ise şöyle: topluluklarında bu egemen güçlerin elinden “…Füsun Altıok, art arda sürdürdüğü sıyrılarak yaratım alanını yenilemesi, yükseltönemli yazılarından birinde hümanizmin mesi kolay okunacak bir şey değildir. Bizimne olmadığını açıkladı: Gözyaşları coşkunki gibi felsefe geleneğinden de yoksun, düLeyla Erbil 2005’te Paris’te Füsun Akatlı ile birlikte. luklar içinde insan sevmenin ‘philanthropis şünsel temeli uyduruk bir “Doğu toplume’ olduğunu, insanın ‘ne için sevileceği ve mu”nda, sözünü ettiğin soruyu kesin çizgilersevilince ne yapılması gerektiği bilinçlendiril le yanıtlamak olanaksız görünüyor. Hilav, “Doğu toplumunu ve despotizmedikçe…’ hümanizmin hümanizm olSelahattin Hilav gibi, Füsun Akatlı, Nermi”ni anlatırken bu toplumlarda, “…korkumaktan çıkacağını… belirten bir yazısımi Uygur gibi felsefeden edebiyata bakan nun, onunla birlikte ortaya çıkan ikiyüzlünı…” (Dost Dergisi, Kasım 1972.) eleştirmenlerin önemi burada da çıkıyor karlüğün, yalanın, bir iç ahlaksızlığın” varlığıKültür olaylarına bakışımızdaki ilke birlikşımıza. Yanlış anlaşılmasın “Doğu toplumu” na da dikkat çekiyordu. Bu saptamanın ne teliğine başlangıç olarak güzel bir örkadar doğru olduğunu bugün çevremize nekmiş. Böyle olaylar karşısında birilebaktıkça daha iyi anlıyoruz. riyle iyi dalga geçerdik Füsun’la ama Sizin giderek öykülerden novella’ya, bugünden bakınca dünyayı değersizleşromana kayan bir seçkiniz var. Öykü ve tirmeye uğraşan ne kafalarla çarpışmışız roman arasında nasıl bir ayrım yapıyordiyorum. sunuz ya da yapıyor musunuz? Burada Benim ödüllere katılmadığım bilinen bir evrilmeden söz edebilir miyiz? bir şey. Bu ödül de katılınan değil sunu Hayır öyküden romana geçiş diye bir lan bir ödüldü. O yüzden ilke çiğnenmeevrilme sürecine inanmam… Bu iki ayrı tüsi falan söz konusu değil. Hele Füsun rün de “kendi için evrilmiş” yetkin örnekAkatlı gibi sevdiğim, can dostum bir inleri vardır. Roman piyasası her vakit önde san adına konulan ödül gerçekten mutlu olmuştur. Ama yerli ve yabancı öyle roetti beni. manlar okuruz ki Sait Faik’in herhangi bir Füsun Akatlı sizin için “duru, sayhikâyesinin eline su dökemez! Ben bir yadam olduğu kadar çok katmanlı, dezarın ‘roman dili’, ‘öykü dili’ diye birbirinlikli bir yazar” diyordu. Yaratma rinden başka dillerle yazacağını düşünemisürecinde de yaşamdaki duruşunuzun Leyla Erbil (ortada) 2005’te, Paris’te Güzin yorum. Her yazarın kendine has bir dili, paralellikleri var sanki. Edebiyata Dino ve Füsun Akatlı’yla birlikte. roman ve öykünün bilinen ölçütleri içinde adanmış ömrünüze baktığımızda pek kendini gösterir. Tanpınar, şiir diliyle çok yazardan daha az ürün verdiğiniz söydenildiğinde, anlaşılması gereken, çeşitli nedüzyazı dilinin, düzyazı diliyle de şiir dilinin lenebilir. Seçiciliğiniz, sadeliğiniz ve ilkeledenlerle, örneğin sanayi devrimini tamamlaeş olduğunu söylerken haklıydı bence. riniz derinlikle yazdıklarınıza yansıyor. yamamış, işçi sınıfını, dolayısıyla burjuva sı “Üç Başlı Ejderha”nın ardından geleAma bu asla tutuculuk ya da hantallık olanıfını geliştirememiş, din baskısıyla da bicek yeni çalışmalarınızdan söz eder misirak değil modern, diri ve net bir söylem reyleşememiş sürü toplumlarının tümünü niz? Sizi özledik. olarak geliyor karşımıza. Üretim sürecini anlamak gerek. Yoksa doğuda yaşayan Türk Yeni çalışmalarımdan birini yakınlarda de yaşam gibi ciddiye aldığınızı görüyoruz. ve Kürtleri değil. yayınevine teslim ettim. Eylülekim gibi ya G ve yımlanacakmış. Türü belli değil; ne roman, ne hikâye, ne şiir! Adı, “Kalan”. Bu metne başlarken bir roman yazacağım diye başlamadım. Bakalım ne yazacağım dedim kendime ve zihnimi sonsuzca özgürlüğe koyverme çabasına girdim. Denetimden iyice yoksun bir dil olsun istedim bu kez, ta ki bilinçdışına, en derine yakalansın. Bakalım nasıl oldu! Şimdiki çalışmam ise “Tuhaf Bir Erkek” adlı, belki novella boyutlarında bir kitapçık. Doğan Hızlan, ödül töreninde yaptığı konuşmanın sonunu, “Leyla Erbil, başkaldırının bir motif değil bir yaşama biçimi olduğunu öğretti bize” diyerek getirdi. Bu tanım benim çok hoşuma gitti. Çünkü sizi yakından tanıma şansı bulan biri olarak bu başkaldırıyı paylaşmış, sizden öğrenmiş ve benimsemiş biriyim. Toplumsal ve siyasal sorunlara karşı duyarlığı olan bir yazarsınız. Bu yaşama biçiminin, yani bir anlamda seçimin size getirisinin de ağır olduğunu düşünüyorum. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Giderek erdemsiz, ilkesiz bir toplum mu oluyoruz? Ne yapmalıyız? Ben, başkalarına, “başkaldırının bir motif değil bir yaşama biçimi olduğunu öğrettiğim” düşüncesine katılamıyorum! Çünkü bir yazarın etkinlik alanı oldukça sınırlıdır, başkaldırı alanı da. Ne kadar o alanı delip geçsek de çok azımız sonuna kadar gidebilmiştir. Bizim kuşağımız, bizden önceki ustalarımızla, Nâzım, Rıfat Ilgaz, Ahmed Arif, Sabahattin Ali’yle; Korcan’lar, Dinamo’lar, Beşikçi’lerle tanık oldu başkaldırıya. Sonra baktık sağımız solumuz kan gölü ve bu hep böyle sürüyor; günümüzde de değişen bir şey yok; kendisine başkaldırana bedelini ödeteceğim diye diş bileyen kafalar. Eskisi kadar işkence görülmüyor ortada ama gizlisi mevcut! Açık sindirme, bastırma yöntemleri sonsuzca çeşitleniyor. Kendi düşüncelerine karşı gelenin, “kız mı kadın mı?” olduğuna dokunabiliyor kürsülerden bir başbakan! Ve bilinçsiz bırakılmış zavallı halkımız, özellikle başı bağlı, mütedeyyin hanımlarımız bu “kız mı kadın mı” sözlerinden hicap duyup meydanlardan kaçacağına, sevinç çığlıkları atıyor! Böyle bir Müslümanlık biçimini anlamak mümkün mü? 21. yüzyılda bu toplumu, Tanrı’nın iradesinin kendisine verildiğini sananların yönetmeleri ne kadar acıklı… “Giderek erdemsiz, ilkesiz bir toplum mu oluyoruz” diyorsun. Yazık ki öyle görülüyor! Ben, ötekiler gidip bunlar geldiğinde umuda düşmüştüm. Onların hoyratlığı, özgürlük düşmanlığı, kibiri, kayırmacılıkları, yolsuzluğu, uğursuzluğu Müslümanlarda olmaz diye… Daha önce de yazdım; tam bir “arabesk dekadans”ın ağına düşürüldük. Bir ulusun bu kadar derin kültür düzeyi farklarının yıllardır devlet politikası olarak bile bile manipüle edildiğini anladık artık. Sağcı iktidarlara rahatlıkla oy ve iktidar yollarını açan bir yöntem bu! Kendi geri bıraktırılmışlığından habersiz, bilinçsiz halkın çektiği ve çekeceği çilenin, onlara biçilen nice acımasız projelerin yanında bizim entelektüel içlenmelerimizin neden olduğu hastalıklar aslında solda sıfır kalır. Ancak annen, sevgili kardeşim Füsun’un da bu toplumun aç çocuklarını, Ulucanlar’ını, Madımaklar’ını, 1 Mayıs’larını seyretmeye dayanamayarak hasta olduğunun tanığıyım. Değişim mümkün mü? Değişim için kimlere rol düşüyor? Değişim elbette mümkün. Başrol ABD’ye düşüyor gene! İkinci üçüncü sınıf roller ise kalan gerçek aydınlara, kalan devrimcilere, kalan işçi sınıfına, senin gibi gençlere. Kendini rahatsız hisseden herkese. smail Hakkı Tonguç anılıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Köy Enstitülerinin kurucusu, kuramcısı ve uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç, ölümünün 51. yılında düzenlenecek etkinliklerle anılacak. Tonguç için perşembe günü saat 13.00’te Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki gömütü başında anma etkinliği düzenlenecek. Saat 15.00’te ise “Tonguç’u yeniden düşenmek” konulu bir açık oturum yapılacak. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı TonguçYücel Salonu’nda, Ali Kınacı’nın yönetimindeki açık oturumun konuşmacıları, yazar Talip Apaydın ve Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yıldız olacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle