17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 20 HAZ RAN 2011 PAZARTES [email protected] 10 DIŞ BASIN Meclis’te üçte ikilik çoğunluğu alamayan Erdoğan şimdi muhalefetle uzlaşmaya gitmek zorunda Türklerin akıllı seçimi Erdoğan mevcut siyasal sistemi, DANIEL HAUFLER kendisini gelecek seçimlerde Türkiye’nin çok güçlü devlet başkanı olarak seçtirmek için bir başkanlık demokrasisine dönüştürmek istiyordu. Kısmeti yokmuş, seçmen halk demokratikleşmesinde o kadar ileri gitmiş durumda ki, Başbakan’a sadece basit bir çoğunluk armağan edebildi. Halk, ona, daha fazla iktidar olanağı bahşetmedi. B azen bir seçim zaferi, bir yenilgi halini de alabilir. Bunu, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan da öğrenmek zorunda kaldı. Erdoğan, gerçi oyların hemen hemen yüzde 50’sini topladı, ama asıl hedefine ulaşamadı: Toplam milletvekili sayısının üçte ikilik çoğunluğunu alamadı. Erdoğan’ın, böyle bir çoğunluk üzerinden, ülke anayasasını tek başına reforme etmesi mümkün olabilecekti. Yapamadı. Burada söz konusu olan, sadece zamanı çoktan gelmiş bir demokratikleşme değildi. Sonuç olarak, bu anayasa askeri diktatörlük döneminde karara bağlanmıştı. Hayır, Tayyip Erdoğan mevcut siyasal sistemi, kendisini gelecek seçimlerde Türkiye’nin çok güçlü devlet başkanı olarak seçtirmek için bir başkanlık demokrasisine dönüştürmek istiyordu. Kısmeti yokmuş, seçmen halk demokratikleşmesinde o kadar ileri gitmiş durumda ki, Başbakan’a sadece basit bir çoğunluk armağan edebildi. Halk, ona, daha fazla iktidar olanağı bahşetmedi. Avrupa’ya ilgi hızla geriliyor Tayyip Erdoğan şimdi muhalefetle uzlaşmaya gitmek zorunda. Bu uzlaşma da sadece onun değil, tüm ülkenin çıkarlarına uygun olmalı. Burada merkezi bir rolü, seçimlerden iyi bir sonuçla çıkan Kürt azınlık da oynamak zorunda. Ama, bütün bunlara karşı, bir başka konu daha var ki, bu, Türk söyleminden hemen hemen kaybolmuş gibidir: AB’ye üyelik. Ekonomi ne kadar gelişirse, ülke bir bölgesel güç olarak ne kadar çok nüfuz kazanırsa, Avrupa’ya yönelik ilgi de o kadar hızlı geriliyor. Hıristiyan Batı’nın savunucuları, Nicolas Sarkozy ve Angela Merkel, buna sevinmeliydi aslında. Almancadan çeviren: Osman Çutsay (Der Tagesspiegel, Almanya, 14 Haziran 2011) Sayıların Ağırlığı ya da Aşırı Nüfus Kaygısı Üzerine... Ülkemizin özellikle de dokuz yıllık AKP iktidarı döneminde ciddi bir nüfus politikasına sahip bulunduğunu söylemek zor. Bu önemli sorun, çoğunca “üç çocuk”, “beş çocuk isteriz” türünde düzeysiz yaklaşımlarla idare edilmeye çalışılmıştır. Oysa sorun salt ülkemizi değil, gezegenin tümünü yaşamsal önemde ilgilendirmektedir. Tarih boyunca olduğu gibi şu sıralarda da bilim insanları gezegenin bugünkü ve yakın gelecekteki nüfusunun kaygı verici olup olmadığını tartışıyorlar. Aylık Le Monde Diplomatique gazetesinin Haziran 2011 sayısı, sözü edilen çok yönlü nüfus sorununu irdeliyor. Aşağıda yerimiz elverdiğince bu geniş incelemeyi okurlarımıza özetle aktarmak istiyoruz. Sözü edilen inceleme, aslında, tarihçi Georges Minois’nin son eseri “Sayıların Ağırlığı, Aşırı Nüfusun Tarihsel Kaygısı” kitabından özetlenmiş. Aşırı nüfusun hayaleti çevrenin hızla kirlenmesinin ardından dünyanın besin stoklarının erimesiyle 2008’de bir kez daha gündeme gelmiştir. Bu bağlamda bazı rakamlara şöylece bir göz atmak pek iç açıcı olmasa da yukarıda sözü edilen aşırı nüfus kaygısı hakkında ipuçları vermektedir: Dünyada, Tanrı’nın her günü 218 bin yeni ‘ağız’ devreye girmektedir. Bu yılda 80 milyon ek nüfus artışını ifade etmektedir ve toplamda yılda tüketici sayısını 7 milyara çıkarmaktadır. Gerçek şu ki nüfus artışları gezegenin gıda kaynaklarını en ağır şekliyle etkilemektedir. Ne ki insanlık aşırı nüfus ve onun yarattığı sorunlarla salt 21. yüzyılda karşı karşıya gelmemiştir. Milattan dört asır önce nüfusunun 200 milyon olduğu dönemlerde Platon ve Aristo devletlere doğum kontrolü yapılmasını öneriyorlardı. Kutsal kitapların ‘çoğalın’ buyruğundan bu yana nüfus artışı taraftarlarıyla, doğumların denetlenmesini isteyenlerin karşı karşıya geldikleri görülmektedir. Birinciler nüfus artışının bir kuruntudan ibaret olduğu savunurken, ikinciler aşırı nüfus artışının sonuçları hakkında uyarıda bulunma yolunu seçmişlerdi. Uzun yıllar konuyla ilgili istatistiklerin zerresi yoktu. Elde güvenilir rakamlar olmayınca da tartışmalar felsefi, dinsel ya da politik çerçevede yapılmak zorundaydı. Otaçağda savaşlar, veba salgınları aşırı çocuk ölümleri nüfus artışını akla bile getirmiyordu. Zira ölüm her an hazır ve nâzırdı. Ne var ki, ne denli şaşırtıcı olsa da söz konusu dönemlerde de göreli olarak kimi aşırı nüfus patlamaları hiç olmuyor da değildi. Nüfusun beslenme zorluklarıyla karşı karşıya geldiği dönemlerde din mensupları bile konuyla ilgili katı tutumlarında bazı tavizler bile veriyorlardı. İffet ve ahlak ya da bakireliğin üstünlüğü zamanın tarşımaları arasında yer alıyordu. Bir tür nüfus planlaması olarak aslında yasak sayılan istimna bile hoş görülüyordu. Kırk bin yıl önce gezegenin nüfusunun 500 binin altında seyrettiği dönemlerde nüfus artışından söz edildiği yoktu. Aşırı nüfus kaygısı kullanılabilir besin kaynaklarına göre değişken bir geometriye bağlı görünüyordu. Platon Cumhuriyet ve Yasaları eserinde nüfusun besin kaynaklarına bağlı olduğu görüşünü öne sürüyordu. Aristo konuyla ilgili görüşlerini “Politikası”nda “Bir kentin büyüklüğünün nüfusunun çok olmasından kaynaklanmadığına işaret ediyordu. Çok sayıda nüfusun düzene uyum sağlaması zordur. Bu ise suçları arttırır” diyordu. 18. yüzyılın ve 19. yüzyılın kavşağında ortaya çıkan Thomas Robert Malthus’un eseri demografik kuramlar tarihinin önemli bir evresini oluşturmaktadır. Ekonomist İngiliz papazı, nüfusun çok daha hızlı ve çabuk artmasına (geometrik dizi) karşılık gıdaların aynı hızda artmadığı (aritmetik dizi) görüşündedir. Bu da kaçınılmaz biçimde büyük açlıklara neden olmaktadır. Durum öylece bırakıldığında ise sonuçları ağır ve acılı olacak ve doğa nüfus fazlasını ya ortadan kaldırmanın yolunu bulacak ya da doğum denetlenecek aynı zamanda da yoksullara yardımların kaldırılmasıyla nüfus artışları kontrol altına alınarak nüfus konusunda sorumlu ve hesaplı davranılması sağlanacaktır. Bu konuda sorumlu davranış ise çocukları doyuracak ve eğitimlerini sağlayacak imkânlara sahip olmadan evlenmekten uzak durmakla gerçekleşebilecektir. Malthus’a göre yoksulluğun hızla artması insanlık için risktir, dolayısıyla da önünün kesilmesi gerekmektedir. PierreJoseph Proudhon’a göre ise aşırı nüfus sorunu diye bir sorun yoktur. Yoksulluk yaygınlaşıyorsa bunun nedeni haksız bir biçimde kimilerinin baskı altında tutulmasını sağlayan mülkiyet sistemidir. Marx, demografi sorunlarıyla fazla ilgilenmemiş olsa da Malthus’u işçi sınıfının düşmanı olarak görüyor, onu bilime karşı utanmasız bir muhbir olarak insan soyuna karşı çıkmakla suçluyordu. Marx’a göre Malthus’un nüfus yasası soyutlamadan ibarettir. “Aslolan insanların sayısı değil, zenginliklerin dağılımıdır.” İnsanlık 1960’larda 3 milyar, 2000’de 6.1 milyar nüfusa sahipti. Yapılan hesaplara bakılırsa dünyanın nüfusu 2050’de 9 milyar, 2150’de 10 milyara ulaşacak. Bu ise doğum kontrolunü gerekli kılmaktadır. Bütün bu gerçeklere karşın doğumları teşvik edenler milyonlarca insanı açlığa mahkum ettiklerinin acaba farkında mıdırlar? OLIVER STONE TAORMINA F LM FEST VAL ’NDEYD ‘Amerikan siyaseti televizyon dizisi gibi’ Büyük skender’den söz ederken baba figürü Bush’la karşılaştırarak şu ifadeleri “ skender de Bush gibi Stone, altında yaşıyordu. Oğulkullanıyor: baba Bush’unçevresinde sürekli baba baskısı Bush’tan başladığı görevi sonlandırması istendi. Irak’ı düşünürsek babasından daha güçlü ve mücadeleci olması gerekliydi. Baba Bush, bir kahraman değildi. Oğul Bush zayıftı, bu yönüyle Büyük skender’e daha yakın buluyorum oğul Bush’u. Büyük skender’in kurmakla görevlendirildiği imparatorluk, gerçekte bir sömürge hareketiydi.” CRISTINA SABATINI bama ve Berlusconi’den konuşmak istemiyor, “Her ikisi de projelerimin dışında” diye anlatıyor. Hemen hepsi gençlerden oluşan dinleyicilere yönelttiği ilk soru, “Referandumda (*) oy kullanmaya gittiniz mi? Hemen gidin”. Oliver Stone Taormina Film Festivali’nde (*) sahneye çıktığında İtalya’da referandum için oy verme işlemi sürüyordu. Ünlü yönetmen bir önceki gece “Alexander Revisited”in tanıtımına katıldı. Stone’un yönettiği “Alexander Revisited: The Unrated Final Cut” ABD’de DVD ve Blue Ray olarak piyasaya çıktı. İtalya’da ise film Mediaset Premium ve yeni televizyon kanalı Chili TV’de yayımlanacak. geçmeyi denedim” diyor ünlü yönetmen. Kennedy’nin öldürülmesi, genç bir askerin kimliğinde şahsen açısından çok önemli. Elbette yaşadığı Vietnam Savaşı, Wall kişi genetik, duygular, ilişkiler Street ve onun tehlikeli oyunları gibi başka birçok etkenin de gibi Amerikan tarihinin karanlık sonucunda şekilleniyor. Benim koridorlarında gezmeyi seven annem de filmlerimde sıkça Stone’un filmleri hep hedefte yer alıyor. Çocukken annemin oldu ABD’de. Stone şimdiki dünyanın en güzel kadını zamanda konuşurken geçmişin olduğunu düşünürdüm!” Peki kapısını açacak anahtarın peşi Stone nasıl bir baba? “Üç sıra giden yönetmenlerden biri: çocuğum var. Onlardan hep en İskender’deki gibi bu yol, mükemmeli başarmalarını mitoloji olabilecegi gibi güncel istedim. Beklentilerim olaylar da olabilir. Stone’a göre gerçekleşmediği zaman önemli olan, tarihi güncel kılarak kızıyorum. Kaplan bir bugüne uyarlamak. babayım.” İskender’e dönersek ABD’de Stone ondan söz ederken kablolu TV baba figürü çevresinde Showtimes Bush’la karşılaştırıyor. için çektiği ve “İskender de Bush gibi on bölümden sürekli baba baskısı oluşan altında yaşıyordu. televizyon Oğul Bush’tan dizisinin baba Bush’un odağında da başladığı görevi tarih var. “The sonlandırmasi Untold istendi. Irak’ı History of talya, Irak, Libya ve düşünürsek United States Afganistan’ın babasından ABD’nin daha güçlü ve bombalanması amacıyla Anlatılmayan mücadeleci Tarihi” başlıklı planlanan askeri olması dizi, II. Dünya operasyonlara katıldı. gerekliydi. Baba Savaşı’nın talya, kendini dünyanın Bush, bir bitiminden kahraman polisi gibi ortaya koyan Soğuk Savaş’ın değildi. Oğul başlangıcı, ABD’ye karşı gelebilecek Bush zayıftı, bu CIA’nın Avrupa ne güce sahip ne de yönüyle Büyük ve tüm dünyada İskender’e daha bu konuda sesini üstlendiği rol ve yakın buluyorum operasyonlara kadar yükseltebilir.” oğul Bush’u. Büyük Amerikan tarihinin İskender’in kurmakla son 60 yıllık döneminin görevlendirildiği izini sürüyor. “Amerika imparatorluk, gerçekte bir iki okyanus arasında kapalı sömürge hareketiydi.” kaldığı için tarihini farklı Baba ve oğul, Stone’un bakış açılarıyla yorumlamaya sinemasında sıkça karşımıza çalışmak pek kolay değil. Bu gelen bir olgu. “Anne babalar on bölüm içinde İtalya’dan da ile çocukları arasındaki tüm söz edeceğiz. ABD II. Dünya ilişkiler çok önemli. Anne Savaşı’nın sonunda Avrupa’yı babayı tanımaya çalışmak tuzağa düşürdü. Almanya’yı herkesin birbirini tanıması ikiye böldüler, İtalya’yı da O kuzey ve güney İtalya olmak üzere bölebilirlerdi. Kuzey İtalya daha organize, güney ise çeşitli kültürlerin kaynaştığı bir ülke olabilirdi.” talya ABD’ye karşı gelemez Stone şu ifadeleri kullanıyor: “On bölümden oluşan dizi boyunca oldukça geniş bir ufka yer veriyoruz. Bu coğrafyada Avrupa, Asya ve Afrika var. CIA’nın bu kıtalarda üstlendiği rol, operasyonlar, bazı ülkelerde öngörülen askeri darbelere dikkat çekiyoruz. 1948 seçimlerinde İtalya’nın kaderi de bir şekilde ABD’den ‘yönetiliyordu’. Komünistler ve sosyalistlerin iktidarı ele geçirme olasılığı engellenmişti. Bu ilk başarının ardından CIA faaliyet alanını başka birçok ülkeye ve Yunanistan’a yönlendirdi. Enrico Mattei’yi anımsamak yeterli. Mattei, OPEC ve Rusya bağlantılı petrol ticaretinin kurallarını değiştirmişti. Mattei’nin yaşamını yitirdiği uçak kazasının ardında CIA’nın rolü olduğu tartışılıyordu. ABD zaman içinde bizim hukuk sistemimizle örtüşmeyen askeri üsler ve nükleer merkezlerini kurabilmek için NATO ve İtalya’nın da içinde yer aldığı Batılı Ülkeler Birliği’ni kurdu. Aynı senaryo bugün de sürüyor. İtalya, Irak, Libya ve Afganistan’ın bombalanması amacıyla planlanan askeri operasyonlara katıldı. İtalya, kendini dünyanın polisi gibi ortaya koyan ABD’ye karşı gelebilecek ne güce sahip ne de bu konuda sesini yükseltebilir.” Amerika’da politik sinema Benim çılgın projem Büyük skender Stone, “Francis Ford Coppola ya da Abel Garcia’nın yönettiği ‘Napolèon’u düşünürsek bir sanatçının yaşamında her zaman çılgın projelere yer olduğunu söylebilirim. Benim çılgın projem Alexander (İskender). Çok eleştirilse de ve birçok engeli göğüslemeye çabalasam da bu projeden vazgeçmeyi hiç düşünmedim. Keşfedilmeyi hak eden olağanüstü bir yaşamöyküsü” diyor. Stone’un sarışın kahramanı İskender’in (Colin Farrell) yaşamı, bir aldatma nedeniyle cinayete kurban giden babası Makedonyalı II. Philip’in haşmeti ve geçmişinden ve babasını aldattığını anlattığı için nefret ettiği güzeller güzeli annesi yüzünden altüst olmuştu. “Büyük İskender’in savaşları anne babasının yaşadığı topraklara yaptığı bir seyahattir ve ben bu yolculukta Yunan mitolojisinin ötesine “ yapmanın güçlükleri nedir sorusuna ünlü yönetmenin yanıtı ise şöyle: “Birçok güçlük var. Bush üzerine çektiğim filmi stüdyoların dışında bağımsız bir şekilde gerçekleştirdim. İlerici bir film çekebilmek çok zor, belki bir tür dramaturji, Hitchcock ve Marx katkılı bir öykü aracılığı ile bir şeyler yapmak mümkün. Vatandaş kimliğimle düşüncelerimi farklı biçimde iletebilirim, sanırım aşmamamız gereken bir nokta da var. Sanat ve sinemanın vatandaşların düşünceleri üzerinde etkili olmak amacıyla kullanılmaması gerekir.” Önümüzdeki aylarda Oliver Stone “Savages” adlı yeni filmi üzerine çalışmaya başlayacak. Çekimlerine 3 hafta içinde geçmeyi tasarladığı film, Kaliforniya ile Meksika sınırındaki uyuşturucu trafiğine değinen bir film. Filmin kadrosunda Aaron Johnson ve Benicio del Toro var. (*) Geçen 12 ve 13 Haziran günlerinde nükleer enerji, su kaynakları yönetiminin özelleştirilmesi ve dokunulmazlık yasası konusunda yapılan referandum. Referandum sonucu, İtalya nükleer enerji ve suyun özelleştirilmesine veda etti. (*) Taormina Film Festivali: Sicilya Adası’nda düzenlenen tarihi film festivali. İlk kez 1955’te Messina ve Taormina Film Festivali adı altında düzenlendi, 1970’ten sonra festival her yıl Taormina’da gerçekleştirildi. Bu yılki 57. Taormina Film Festivali 1118 Haziran günlerindeydi. İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal (Il Manifesto, 14 Haziran 2011) FELAHİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN İLAN 2007/76 Esas 2011/36 Karar Davacılar Hasan Dumrul, Fikret Dumrul tarafından Davalılar Ahmet KARAKUŞ mirasçıları aleyhine açılan Kadastro (Tespite İtiraza İlişkin) davasının yapılan yargılaması sonunda davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmekle davalılardan Ahmet Karakuş mirasçılarından olan Yılmaz KARAKUŞ’un tebligata yarar adresi bilinemediğinden hüküm safhasının ilanen tebliğine karar verildiğinden, Davanın Kısmen Kabul Kısmen Reddine, Kayseri ili Felahiye İlçesi Cumhuriyet Mahallesi Sazlık Mevkiinde bulunan 345 ada 61 parsel sayılı taşımazın davalı adına olan Kadastro tespitindeki 3875.54 m2’lik kısmının iptali ile 1/2’sinin davacılar adına Tapuya Kayıt ve Tesciline, Kayseri ili Felahiye İlçesi Cumhuriyet Mahallesi, Sazlık Mevkiinde bulunan 345 ada 61 parsel sayılı taşınmazın 3155,60 m2’lik kısmının davalı adın adına Tapuya Tespit gibi Tesciline karar verilmiş olup, ilan tarihinden itibaren 15 gün içerisinde temyiz edilmediği takdirde kararın kesinleştirilerek Tapuya işletileceği hususu İlanen tebliğ olunur. (Basın: 41096) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle