25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 6 MAYIS 2011 CUMA 2 DEĞİLDİYSE, niçin böyle yollandı öbür tarafa? Naaşı yeterli ağırlığa bağlayarak dalgalara bırakmak, çürümeyi geciktirici kimyevi olanakların sınırlı olduğu çağlarda sık uygulanan bir yöntemdi. Ama, dualı, törenli olmalıydı. Gerçi bunda da “İslami gerekler”in yerine getirildiği söyleniyor, ama aynı olay için söylenen pek çok şey gibi pek inandırıcı gelmiyor öylesi. İnceden inceye çok iyi planlandığı kesin bir operasyonun son aşamaları da çok önceden düşünülmüş ve en doğru yöntemin bu olacağı kararlaştırılmış olmalıdır. Gerekçe, “denize atmayalım da besleyelim mi” düşüncesi değildir herhalde. Operasyonun o bölümü “maaile” seyredilmiş olmasa bile, çok çabuk davranılıp yakalananın icabına hemencecik bakıldığı kızının ifadesinden anlaşılıyor. ünkü yakalanan kişi vaktiyle Afganistan’a giren Sovyet askerlerini öldürüp geldikleri yere dönmelerini sağlamak üzere tutulan, büyük olasılıkla “ihsana ve silaha gark edilen” biridir. Kim bilir, belki de bu tür hizmetler için OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sıçramalar, uluslararası hukuk kurumlarındaki gelişmeler, tıptaki yeni ilerlemeler, çevre bilincinin yaygınlaşması gibi etkenler bir ara yaygın bir iyimserlik havası yaratmıştı. Ülkemizdeki gelişmeleri pek sevindirici bulmasak, hatta bazı tasalara kapılsak bile, genel iyimserliğin etkisiyle eninde sonunda bunları da aşacağımıza inanabiliyorduk bizler. Ama devletler arası politikadaki gidiş, özellikle dünya düzenine hükmeden ve bir kısmı müttefikimiz ya da dostumuz olan birkaç büyük devletin tiksindirici, iğrenç, hatta vahşice davranışları mide bulandırıcı olmaya başladı. İnsanlar arasındaki ilişkilerin kötüleşmesi nasıl kimimizi bencilliğe ve hiç değilse bireyler olarak ayakta kalma yolları aramaya itiyorsa, devletler arası ortam iğrençleşince, hiç değilse biz kendi ülkemizi ve toplumumuzu kurtarmak için olağanüstü bir şeyler yapmayı düşünmeliyiz gibi gelmez mi size? Karamsarlıktan kurtulmanın başka çaresi yok galiba. Komedide Konu Seçim... Nusret ERTÜRK Bin Ladin Denizci miydi? seçilenler gibi o da ideolojik olarak beyni yıkanmış, öldüreceklerinin zararlı mahluklar olduğuna inandırılmıştı. Herhalde, kurbanlarının da Rusya kasabalarının birinde ya da Asya steplerinin bir köşesinde ağlayan anası, çocukları, kardeşleri olmuştu. Şimdi sıra onun yakınlarında. Dünyayı yiyip yutmaya azmetmiş tek dişli canavarların umurunda mıdır bütün bunlar? ısacası ve kıssadan hisse: Şaka maka değil, düpedüz acı gerçek şu ki, dünya, daha doğrusu dünya düzeni, genellikle yazılıp söylenenin aksine, iyiye değil kötüye gidiyor. Son yıllarda, önemli teknolojik S Ç K eçim ve komedi. Sarmaş dolaş iki arkadaştır bizde. Komedinin başyapıtları seçimden esinlenmiştir. Örneğin Aziz Nesin’in ölümsüz yapıtı Zübük. Romanı da, filmi de türünün en önünde yer alır. Kemal Sunal’lı bir film ise o her gün izleseniz sıkılmazsınız. Neden mi? Sokaktaki zübüklerle filmdeki birbirine karışıyor. Ortalıkta zübükten geçilmiyor da ondan. Biz zübükleri alkışladıkça, kim bilir neler göreceğiz… Seçimle ilgili fıkra gibi birçok anımız var. İsmet Paşa ile ilgili olanlar önde gider. Atatürk’e dil uzatamayanlar, seçim mitinglerini Paşa’ya sataşmakla geçirirmiş. “İsmet Paşa, asker kaçağıdır!” sözü, uzun uzun alkışlanırmış. “Ama, hem paşa diyorsunuz, hem asker kaçağı?” sorusuna, “Siz alkışa bakınız!” yanıtı verilirmiş. Demokrat Parti Ağrı Milletvekili Halis Öztürk’e yargıç sorar: “Anayasayı çiğnemişsiniz?” “Vallahi çiğnememişem! Bu anayasa nedir? Görmemişem. Tanımamişem. Bilmemişem.” Halis Ağaların yönettiği ülkede, Aziz Nesin bakınız ne diyor: ‘Kendi adımla yazamıyordum. Kendi adımla yazamadığım için Çinceden, Fransızcadan çevrilmiş gibi yazıyordum. ’ Ya bugün? O günler arkada kaldı ama neredeyiz? Bir seçim öncesi. Heykelin kafası koparılıyor… Olamaz… İnsan tükenmiş olmalı ki, ‘İnsanlık Anıtı’nın kafası koparılıyor… Dram mı? Trajedi mi? Komedi mi? Komediden trajediye mi geçtik? Vazodaki Terlik Ben söylemiştim, İzmir’e yakışmazsın... Hani vazodaki çiçeklerin arasına terlik sokmuş gibi... Bu yüzden sevmiyorsun İzmir’i... Kemeraltı esnafının, sabahları sulayıp süpürdüğü çarşıda toprak kokusunu çekip... Alsancak’ta eğlenip... Konak’ta zenginleşip... Göztepe’de kalabalıklaşıp... Kadifekale’de kavga edip... Kordon’da sarhoş... Karşıyaka’da âşık olamazsın çünkü... “Denizi kız, kızı deniz, sokakları hem kız hem deniz kokan şehirdir İzmir” diyorlar... Kalamar... Midye... Rakı... Eeee sen rakı bardağına benziyor diye TBMM’deki su bardaklarını değiştirdin ya ilk iş olarak badem... İzmir’in trafo direklerine selam ver, alır... El salla gelip geçen teknelere, faytonlara, otobüslere... Banktaki senin gibidir, otur yanına... Aç yüreğini... Takıl... Kadın, erkek fark etmez... Hepsi insandır... Ama sen, “Oval cisimlere bakmak haramdır” dedin... O günden bu yanadır; araba çamurluğu, damacana, benzin bidonu, karpuz gördüğümde yüzüm kızarır... Senin adına... Sanayide olsun, finansta olsun, sermaye babalığında olsun, ticarette olsun, çok gelişmemesinin nedeni, İzmirlinin fazla paragöz, cambaz, cin, cingöz olmayışıdır aslında... İzmir’in bir palmiye ağacı, bir fabrika bacasından daha değerlidir... Yeşil parkları ise aynalı gökdelenlerden... Bu yüzden zaten; kargoya verip de sana İzmir’in “ihalelerdeki kirli rüşvet kayıt defterini” göndermediler... Yine de çöktün boğazına... İzmir’i sevmiyorsun... Çünkü İzmir Türkiye’nin yüz akıdır... Sen ise yüz karası olursun ancak... Ve kaçınılmazdır... “Türkiye İzmir olacak...” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle