19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 MAYIS 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 19 Ödüller, Özgürlükler ve Yasaklar arasında Türkiye nereye? Bir hafta boyunca Türkiye gazetelerini okumamak, televizyon haberlerini izlememek insana acayip bir uçarılık, hafiflik, rahatlama ve bulutların üzerinde uçma duygusu veriyor. Ama sonra dönüş yolunda, hele benim gibi THY ile uçmayı ilke edinmişseniz, ne yapıp edip tüm gazeteleri ele geçirip, aç kurtlar (ya da kuzular) gibi Türkçe gazetelere saldırdığınızda, ayaklarınız yeniden yere basıyor. Bulutlar yok oluyor… Ama önce: Bu akşam Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin Onur Ödülü Derya Alabora’ya veriliyor. Türkiye’de bir gün mutlak öyküsü yazılması gereken eşsiz bir festivaldir Uçan Süpürge Festivali. Uluslararası arenada sonsuz bir saygınlığı ve ünlenmişliği vardır. Bu yıl Onur Ödülü tam isabet! Çoğu kimse Derya Alabora’yı sinemadan, televizyondan tanır, Zeki Demirkubuz’un “Masumiyet” filminden ona hayran olabilir… Benim ona verdiğim öncelik tiyatroda… İster Başar Sabuncu’nun sahneye koyduğu Jean Genet’nin “Balkon”u gibi görkemli bir tiyatro eserinde olsun; ister Naz Erayda’nın tasarladığı birkaç dakikalık “Yine Ne Oldu?” adlı sokak gösterisinde olsun, şu gerçeği gözden kaçırmamak gerek: Derya Alabora oyun alanında göründüğü an sizi etkisi altına alır. Önce “karizma” dediğimiz, sahne yaratıklarına özgü iletişim, yaydığı enerji ve izleyiciyle arasında oluşturduğu sinerjiyle sağlar bunu. Bu karizmanın üzerine oyunculuğunu, azar azar, inceden inceye işleyerek inşa eder. Sessizce… Canlandırdığı / oynadığı kişiyi içselleştirmiştir. Bu içselleştirdiği kişiyi de, öyle pattadak değil, sanki sadece sizinle paylaştığı bir giz, bir sır gibi ortaya çıkarır. Belli bir süreç, tam da gerekli süreç içinde… Bence sinemadaki başarısı da işte bu süreç içinde inşa ettiği oyunculuktan geliyor. Derya Alabora fenomeni başta gidiyoruz! Hani bizim şu hızla ileriye dörtnala koşan(!) ileri demokrasimiz(!) var ya: Uluslararası raporlarda açıklanıyor: 196 ülke içinde 116. sıradayız basın özgürlüğünde! Bir ironi daha: 3 Mayıs’tan iki gün sonra “Atılım” gazetesi eski sahibi ve yazı işleri Müdürü Hatice Duman müebbet hapis; aynı gazetede yazarlık ve editörlük yapan, ayrıca Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun sözcüsü olan Necati Abay ise 18 yıl 9 ay hapse mahkum oluyordu! nternet yasakları Derken... İnternet yasakları fırtınası! Oysa ben daha basın özgürlüğüne vurulan darbeleri hazmedememiştim. Ve de hiç ama hiç hazmetmeye de niyetli değilken! Şimdi de internet yasakları! İnternet dinamik mi dinamik bir iletişim aracı. Haberi o an uçuruyor. Çok hızlı. Anında insanları bir araya getirebiliyor. İnternet muhteşem ve çok güçlü bir örgütlenme aracı. Veee… İnternet muhalif! İşte bu nedenle korkuyorlar internetten! Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Te Derya Alabora “İstanbul’da Bir Dava”, “Tutku”, “Oyunu Bozun” gibi oyunlar, magazin dünyasıyla kendi arasına mesafe koymayı başarması; toplumsal sorunlar karşısındaki duruşu; kadın hakları, insan hakları savunuculuğu, düşüncelerinden ödün vermemesi… Bütün bu özellikler, onu benim için bir fenomen haline getiriyor. lekomünikasyon İletişim Başkanlığı... (BTK)… Bilmem kaçıncı maddeye göre kimi sözcükleri yasak ilan ediyor, onların geçtiği sözcükleri kullanan siteler yasaklanıyor… Zaten 7 bin site yasak… Zaten kim nasıl, ne zaman hangi siteye giriyor, hepsi denetlenebiliyor… Şimdi üstelik BTK filtre sistemi getiriyor, filtreli seçimlerden seçim yapılacak. Aile profili, standart profil ve yurtiçi profili adıyla üç filtre… Siz de birini seçecekseniz, sadece o grubun kullanıcı kodunu ve şifresini alıp interneti kullanabileceksiniz! Başka sitelere girmeye çalışırsanız, yasak! Cezası hapis! Haydi kolay gelsin! İleri demokrasimiz nereye? Bu soruyu yanıtlamadan önce, mutlak gazeteciyazar Zeynep Atikkan ve akademisyen Aslı Tunç’un, “Blogdan Al Haberi” adlı kitabını (Yapı Kredi Yayınları) okuyun! Demokrasi diye diye yasaklar getirenlerin dümnyanın hiçbir yerinde barınamadıklarını, dijital devrimin nelere kadir olabildiğini görün! [email protected] Onat Kutlar’dan Bir Edebiyat Dersi... Onat Kutlar’ın (19361995) ilk basımı 1959’da yapılan hikâye kitabı “İshak”, Yapı Kredi Yayınları tarafından “50 Kuşağı’nın ilk kitapları” logosuyla 2009’da yeniden yayımlanmıştı. Bu basımda, Kutlar’ın aynı eserin ikinci basımı için kaleme aldığı, 1976 tarihli “On Yedi Yıl Sonra” başlıklı önsöze de yer verilmişti. İşte bu önsözün bir yerinde yazarın şöyle bir saptamasıyla karşılaşıyoruz: “İyi öykücü, akıp giden zamanın ritmine onu durdurmadan kalemini uydurandır. Bir süre birlikte döner o çarkla. Ve ölü bir noktayı geçince bırakır…” İlk okuduğumdan bu yana hep kısalığına rağmen çok kapsamlı bir edebiyat dersi gözüyle baktığım bu alıntı üzerine uzun zamandır yazmak istiyordum. Ancak geçen salı günü, Bahçeşehir Üniversitesi’nde vermekte olduğum “Edebiyat Eleştirisi ve Eleştirel Düşünce” başlıklı derste bu alıntıyı tartışmamızın ardından, yazma işini geciktirmemeye karar verdim. Çünkü derste hazır bulunan öğrencilerimin yoğun katkılarıyla, özellikle de çok yerinde sorularıyla Onat Kutlar’ın saptaması, bu yazıyı tek başıma yazsaydım asla düşünemeyeceğim boyutlara vardı. Yeri gelmişken belirteyim: Yıllar önce, Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin son sınıfında, birkaç ay sonra öğretmen olacak öğrencilerime şöyle demiştim: “Mesleğinizde öğretebilme beceriniz, her zaman öğrencilerinizden öğrenebilme becerinizle doğru orantılı olacaktır.” Sonraki yıllarda ve aslında bütün üniversite hocalığım boyunca bu sözüm, benim açımdan hep doğrulandı. Geçen salı yaptığımız çalışma da bu durumun yeni bir kanıtı oldu. Bu nedenle okurlarımdan dileğim, bu haftaki yazıma öğrencilerimle birlikte yaptığımız çalışmanın kolektif bir ürünü gözüyle bakmalarıdır. Onat Kutlar: “İyi öykücü, akıp giden zamanın ritmine onu durdurmadan kalemini uydurandır…”, derken, edebiyatta kalıcılığın ve başarılı soyutlamanın çok önemli bir koşuluna değiniyor. Bu koşul, anlatıda ele alınan konunun (olayın, kişilerin…), yazarın yazma evresindeki ‘şimdiki zaman’ın duvarları arasına hapsedilmemesi, zamanın genel akış ritmi göz önünde tutularak geleceğe olası yansımaların da hesaba katılmasıdır. Aslında bu, Herakleitos’tan bu yana geçerliliğini koruyan “aynı suya iki defa girilemez” kuralının bir ifadesinden başka bir şey değildir. Zamanın sürekli bir akış olması, o zaman içerisinde gerçekleşen bir olayın da aslında durağanlık değil, fakat sürekli devingenlik temelinde gerçekleşmesi sonucunu doğurur. Dolayısıyla, herhangi bir olayı biricikliği ile kâğıda döken kalem, bu niteliği zamanın ritmine yedirmeyi de unutmamalıdır. Yazar, bu bağlamda olmak üzere zamanın ve olayın çarkıyla birlikte döner; ama olayın geleceğe yayılmasının artık bir yapaylık oluşturabileceği noktada da yani ölü nokta’da onu terk etmek durumundadır. Çünkü o ana kadar yapılması gereken yapılmış, kalem, olayı bitiş’i izleyecek zamandaki olası gelişmelere bağlamıştır. Onat Kutlar’ın bu kısa alıntıda, edebiyatta ve genel olarak sanatta tarihsellik olgusuna atıfta bulunduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. Dünyada, hayatta olup bitenlerin hep tarihsel bir akış içerisinde, yani sürekli dünbugünyarın yörüngesinde gerçekleştiğini unutmamak, gerçekçi bir sanatın ve dolayısıyla edebiyatın da temel taşıdır. ‘Klasikler’ diye nitelendirilen eserlerin sürekli okunma nedenlerinden birini de, o eserlerin yazarlarının ‘bir zamanlar’ın ‘şimdi’ ve ‘gelecek’te de yaşanabilip yaşanamayacağı gibi çok çekici bir soruyu oluşturmadaki ustalıklarında aramak gerekir. Yaşasın basın özgürlüğü Size sadece güzel şeylerden söz etmek isterdim ama imkânsız! Birkaç gün önce (3 Mayıs) Basın Özgürlüğü Günü’ydü. Bizdeki ne özgürlük! Uçakta, kucağımdaki Cumhuriyet’te Mustafa Balbay’ın köşesindeki boşlukta “790 gündür tutuklu; Hücrede tek başına 66. gün” yazıyordu. Bugün dünyada cezaevlerindeki gazetecilerin sayısı 145. Türkiye’deki tutuklu gazeteci sayısı ise 68. (Tuncay, Soner, Nedim ve Ahmet dahil olmak üzere) Ne müthiş, yine en Kültür Servisi Edebiyatımızda “50 Kuşağı”nın önde gelen yazarlarından, Can Yayınları’nın kurucusu Erdal Öz, ölümünün beşinci yıldönümü olan bugün, çeşitli etkinliklerle anılıyor. Öz için düzenlenen ilk etkinlik, son eserlerini hazırladığı ve mezarının da bulunduğu Şile’de gerçekleştirilecek. 75. Yıl İlköğretim Okulu’nda düzenlenecek “Erdal Öz Çocuk Edebiyatı Yarışması” ödül töreninin ardından Erdal Erdal Öz’ün aramızdan ayrılışının 5. yılı Öz’ün evinde, yazarın anısına ailesi, dostları, yakınları ve basın mensuplarının katılımıyla bir öğle yemeği verilecek. Bugün düzenlenecek bir diğer etkinlik ise Ayfer Tunç, Murat Gülsoy ve Yekta Kopan’ın birlikte hazırladığı ‘Ubor Metenga’ adlı öykü buluşmalarında gerçekleştirilecek. Tunç, Gülsoy ve Kopan; Salon İKSV’de saat 20.00’de Öz’ün “Kendi Gecesinde” adlı hikâyesini çözümleyecek. Turner Ödülü adayları açıklandı Kültür Servisi Çağdaş sanat dalında Avrupa’nın en prestijli ödüllerinden olan Turner Ödülü’nün adayları açıklandı. Jürinin seçtiği dört aday sanatçı Karla Black, Martin Boyce, Hilary Lloyd ve George Shaw oldu. Çağdaş İngiliz sanatında yaşanan yeni gelişmelerle ilgili açık bir tartışma ortamı yaratmayı amaçlayan ödül, 50 yaşın altında, İngiltere’de çalışan ya da İngiltere doğumlu olan ve son bir yıl içerisinde, üstün nitelikte çalışmalarını sergi ya da başka bir temsille sunan bir sanatçıya veriliyor. DOSTLARI USTA YÖNETMEN N ADINI TAŞIYAN STÜDYODAYDI Atıf Yılmaz anıldı Kültür Servisi Usta yönetmen Atıf Yılmaz dün Küçükçekmece’deki Atıf Yılmaz Stüdyosu’nda anıldı. Anma etkinliğine, geçen yıl ocak ayında açılan Atıf Yılmaz Stüdyosu’nun öğrencilerinin yanı sıra aralarında Türkan Şoray’ın da olduğu sinema dünyasından isimler de katıldı. Atıf Yılmaz’ın eşi Deniz Türkali, Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı İsmet Vildan Alptekin, Aydın Üniversitesi rektörü Mehmet Salih Çelikkale ve Türkan Şoray, Atıf Yılmaz’ı özlemle anan kısa birer konuşma yaptılar. Deniz Türkali, Atıf Yılmaz Stüdyosu’nda bu yıl çok verimli işler yapacaklarını belirterek Küçükçekmece Belediyesi ve Aydın Üniversitesi ile bir protokol imzaladıklarını duyurdu. Türkali, protokol kapsamında bu yıl “Çocuk ve C MY B C MY B Gençlik Filmleri Çalıştayı” yapılacağını, iki yıl sonra da çalıştayı bir festivale çevireceklerini söyledi. Türkan Şoray ise Atıf Yılmaz’ın meslek hayatında önemli bir yeri olduğuna değinerek, yakında çıkacak olan “Sinema Benim Aşkım” kitabında Atıf Yılmaz’ın da yer aldığını vurguladı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle