19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 3 MAYIS 2011 SALI [email protected] 16 Thomas Vinterberg’in yönettiği ‘Dogma’ filminin tiyatro uyarlaması ‘Festen’ DOT’un ses getiren oyunlar zincirine yeni bir halka olarak eklendi KÜLTÜR Yeni Bir Güneş Kapıda iki sivil var. Hakkımda verilen idari para cezası bildirimini imzalamamı istiyorlar. Ceza, “Pen Yazarlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı” olarak adıma kesilmiş. Karar, geçen aralık ayında, derneğin bulunduğu Beyoğlu ilçesi yerine evimin bulunduğu Üsküdar Kaymakamlığı’nca alınmış. Ne suç işlemiş olduğum ise belirtilmemiş. Ancak 575 TL’lik cezayı on beş gün içinde ödersem yüzde yirmi beş indirim yapılacağı açıklanmış. Dava açarak cezayı reddetme olanağım da varmış. Avukatım, dernek başkanı olarak isme kesilen cezanın ve suçun niteliğinin bildirilmeyişinin usulsüz olduğunu söylüyor. Pen başkanlığım politik karmaşa nedeniyle zor bir döneme denk geldi. Her bakımdan yoruldum ve ocak ayındaki olağan seçimlerde yeniden aday olmayarak çekildim. Muhalif bir sivil toplum örgütünün aidatlarını bile ödemeyen yazar üyeleri tarafından yeterince sahiplenilmemesi nedeniyle yaşanan maddi güçlüklere ülke yönetiminin antidemokratik uygulamaları da eklenince bıçak sırtında iki yıl geçirdim. Alınan kararlar yedi kişilik yönetim kurulundan geçmiş ve imza ile sabit olmuşken başkan olarak bana kesilen ve derneğe değil, evime servis edilen cezayı anlamak kolay değil. Belki de çok konuşmuşumdur. İzleme, dinleme, fişleme kültürünün egemen olduğu “ileri demokrasi” örneği bir ülkede olur böyle şeyler! Emir kulu bir yobazca bıçaklanan bir ressam, kafası koparılan heykeller, kaderine terk edilen Atatürk Kültür Merkezi, yasaklanan basılmamış ya da basılmış kitaplar. Devlet Tiyatroları’nın tartışmaya açılma gayretleri. “İleri” sanat ve sanatçı düşmanlığı. Japonya’da yaşanan felakete karşın nükleer santral ısrarları. Çılgın kanal projesi ve kolayca ağza alınan milyar dolarlar! Kanal alanında arazisi olanların arsız yüzleri, aç gözleri ve pervasız, çılgın sevinçleri! Öte yanda yoksulluktan kırılan insancıklar. Açlıktan ölen bir bebek, sigortasız çalıştığı işte geçirdiği kazayla felç olan baba, gözleri yüzlerine sığmayan güzel, aç ve ürkmüş çocukları. İnsan yazmaktan, konuşmaktan bile acı ve utanç duyuyor. Türkiye, olağanüstü bir dönemden geçiyor. Toplum, ideolojiler, var olan yapı ve kurumlar bir altüst oluş ve dönüşüm süreci yaşıyor. Etkisi ve içeriği sonraki dönemde daha derin bir biçimde ortaya çıkacak sancılı, çatışmalı, kutuplaşmalı bu geçitte hukuk ve adalet ihlalleri ve toplumda “big brother” algısının yaygınlaşmasıyla belli ölçüde kabulü, seçim sonuçları açısından da umut vermiyor. Cahil kalabalıklar kurnazca taktik ve söylemlerle yönlendiriliyor, kültürel erozyon tehlikeli boyutlara varıyor. Gündem yoğun oysa TV’lerdeki Flash Şok Son dakika…spotlarına aşınmış duyarlıklarla bakan seyirlik toplumun vicdan ve aklını kullanma olanağı dumura uğramış. Kitleleri etkileme gücünden dolayı siyasal erkin kontrol altına aldığı medya, toplumsal yapıda da etkili bir düşünmeme aracı görevi yapıyor, siyasal yönelim ve tercihleri belirliyor. Örneğin ortada henüz somut bir girişim yokken, seçime çeyrek kala “Kanal” heyecanı ve tartışmalarıyla vakit öldürüyoruz. Bu yazıyı yazdığım sırada Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs, Emek ve Dayanışma Bayramı kutlanıyor. Tam da yurtdışında, büyük bir Türk inşaat firmasında çalışan yüksek mühendis oğlumun sigortasının olmadığını öğrendiğim akşamın sabahında ve yıllar sonra yeniden bir ağızdan söylenen 1 Mayıs Marşı’nı dinlerken hem hüzünlendim hem de her şeye karşın gelecek adına umutlandım. “Elbet bu böyle gitmez / Sömürü devam etmez / Yepyeni bir güneş doğar.” Bir gün. Bizler göremesek de. Yaşamın kara delikleri tir. Bu arada, bir süre önce kardeşlerden biriThomas Vinterberg, Mogens Rukov ve nin intihar ettiğini öğreniriz. Kutlama yemeBo Hansen’in 1998’de yazdığı ve Vinterği kısa sürede bir karabasana dönecek ve berg’in yönettiği “Dogma” filminden yola acıtan sırlar ortaya dökülecektir. Oyunda, çıkarak David Elridge’in 2004 yılında sahpsikolojik – sosyolojik ve ekonomik olmak neye uyarladığı “Festen” sinemadaki başarısını tiyatro sahnesinde de yakaladı. Çeşitli ödüller aldı. 2011’de de “Festen/Kutlama” yaşamın kara deliklerini, sosyal DOT’un ses getiren oyunlar zincirine yeni bir halka olarak eklendi. travma girdaplarını işleyen bir burjuva eleştirisi. Güçlü “Festen/Kutlama” yaşamın kara dramatik yapı bu yönleri iç içe ören tablolarla ve de deliklerini, sosyal travma girdaplarıtabloları çevreleyen iç ve dış mekãnlarla vurgulanıyor. nı işleyen bir burjuva eleştirisi. GüçBu anlamda, Dot Koleksiyon çadırı ve çevresi kuşkusuz lü dramatik yapı bu yönleri iç içe ören tablolarla ve de tabloları çevreetkileyici bir ortam oluşturuyor. leyen iç ve dış mekânlarla vurgulanıyor. Bu anlamda, Dot Koleksiyon çadırı ve çevresi kuşkusuz etkileyici üzere üç ayaklı bir oluşumdan söz etmek bir ortam oluşturuyor. Hakan Günday – mümkün. Bir yanda, Christian’ın (Cemil Uygur Yiğit’in müzikleri sıkışmışlıklara, Büyükdöğerli) ve ikiz kardeşi Linda’nın kükaçışlara bir sesleniş olarak algılanabilir. çük yaşta babaları tarafından uğradıkları taırılma noktaları ciz ve tecavüzün benliklerinde açtığı yaralar Ayrı şehirlerde yaşayan kardeşler ve aileirdelenir. Christian babasının aile üstünde nin yakın dostları, zengin bir işadamı olan oluşturduğu sindirme mekanizmasını kırmak babaları Helge’nin (Köksal Engür) 60. dove onu teşhir etmek üzere ilk adımı attığı ğum gününü kutlamak için bir araya gelmişnoktada bile tedirgindir. Sağlam basamaz ayaklarını yere. Kahya Kim (Murat Daltaban) durur arkasında ki bu da sınıfsal bir gönderme olarak değerlendirilebilir… Yine de Christian bir seçenek sunacaktır Helge’ye. Kâğıt çektirir… Öte yandan, Helene (Şebnem Bozoklu) için de geçerlidir söz konusu kaçış, tereddüt. Linda’nın mektubunu okumak istemez. Tercihi, hep olageldiği gibi, sessiz bir gözlemci olarak sürdürmektir yaşamını. Ne ki, esas kırılma noktası onun okuduğu mektup olacaktır, o ana kadar gelişmelere gözlerini ve kulaklarını kapatmayı yeğleyen herkes için… Güç ve baskı Kontrolünü hiçbir zaman kaybetmeyen, pişmanlık belirtisi göstermeyen Helge’nin davranış tarzının altında yatan, sağlıksız bir yapıya sahip olmasının ötesinde, ekonomik gücünü aile bireyleri üstünde bir baskı mekanizması olarak kullanmak, onları adeta kendi malı olarak görmek eğilimidir. “Tuhaf, arızalı bir ruh” olarak tanımladığı Christian’ı ve onun ikizi olduğu için Linda’yı böylesine sapkın bir yöntemle cezalandırmaya yönelmesini itiraf ettiği noktada da aynı baskıcı kişiliğin uzantıları gözlemlenir. Öte yandan kişiliğini kaybetmiş Else (İpek Bilgin) bir anne olarak nerede durur? Suskunluk, sessizlik, kabulleniş… Bir tür görmezden geliş… Helge’nin uyguladığı baskı ve sağladığı refah altında ezilmek ya da kimliğini yitirmek… Bunun bir uzantısı olarak da kızı Helene’nin Hintli sevgilisine (Umut Kurt) karşı takındığı küçümseyen ırkçı tavır dikkat çekicidir. Benzer bir çelişki çok daha sert bir biçimde, Helge’nin hiçbir zaman ciddiye almadığı küçük oğlu Michael’de (Rıza Kocaoğlu) gözlemlenir. Bastırılmışlıklarını saldırgan ırkçı söylemleriyle örtmeye çalışan Micheal’in babasına saldırması ise onun başkaldırısıdır. Çelişkiler Oyunda, bir yandan bir tür şiddet yaşanırken öte yandan konukların, bir noktaya kadar hizmetkârların ve de aile fertlerinin kutlama seremonisini sürdürmeleri oyunun sosyolojik anlamda içerdiği eleştiriyi de vurgular. Bir yanda yapılan itiraflar, saldırılar öte yanda dolup boşalan tabaklar, şerefe kaldırılan kadehler… Helene’nin okuduğu mektuptan sonra tırmanan şiddet ve ertesi sabahı kurulan sakin kahvaltı sofrası ve Helge’nin bu sofradan dışlanması belki de bir tür arınmanın, boşalmanın simgesidir. Yoğun bir ilişkiler ağıdır “Festen/Kutlama”da söz konusu olan. Murat Daltaban, bu ilişkiler ağını gerilimi sürekli ayakta tutarak işliyor. Dış mekânın oyuna dahil edilmesi olaya uzamsal bir zenginlik katarken çelişkileri, gerginlikleri daha da güçlendiriyor. Başta Köksal Engür ve Cemil Büyükdöğerli, Rıza Kocaoğlu, İpek Bilgin, Şebnem Bozoklu olmak üzere tüm ekip performanslarıyla bu bıçak sırtı içeriğe yorumlarıyla boyut katan oyuncular. K YAŞAR KEMAL’ N ‘RÖPORTAJ YAZARLIĞINDA 60 YIL’ ADLI K TABI YAPI KRED YAYINLARI’NDAN ÇIKTI ‘MEHMET ÇEV K KURUMSAL ÇEV R ÖDÜLÜ’ Çevbir’in ödülü Can Evren’e Kültür Servisi Çevirmenler Meslek Birliği (Çevbir) tarafından bu yıl ilk kez verilen “Mehmet Küçük Kuramsal Çeviri Ödülü”ne Can Evren değer görüldü. Sosyal ve beşeri bilimler alanında artan kaliteli çeviri talebini de göz önünde bulundurarak, çevirmen adaylarını teşvik etmek amacıyla verilen ödül için başvuran çevirmen adaylarından, İngiliz düşünür Simon Critchley’nin “What is the Instutitional Form for Thinking?” (Düşünmenin Kurumsal Biçimi Nedir?) başlıklı metninin çevirisi istenmişti. Beybin Kejanlıoğlu, Cem Soydemir, Sinan Kılıç, Tuncay Birkan ve Gürol Koca’dan oluşan jüri heyeti tarafından yapılan değerlendirme sonucunda Can Evren’in çevirisi, ödüle değer görüldü. Can Evren’e ödülü, yarın saat 18.00’de İstanbul Makine Mühendisleri Odası Nurettin Yalçın Dersliği’nde düzenlenecek törenle verilecek. Muhsin Ertuğrul mezarı başında anıldı Kültür Servisi Tiyatromuzun büyük ustası Muhsin Ertuğrul, ölümünün 32. yıldönümünde dün mezarı başında anıldı. Anmaya İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu, İBB Şehir Tiyatroları Müdürü M. Abdullah Kaplan, İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Yardımcısı Aliye Uzunatağan; Zihni Göktay, Hakan Arlı, Ragıp Yavuz, Taner Barlas, Metin Çoban, Uğurtan Atakan, Emin And, Metiner Ürer’in aralarında bulunduğu İBB Şehir Tiyatroları sanatçıları ve dostları katıldı. Fotoğraf: ARA GÜLER Yaşar Kemal’in tanıklıkları Kültür Servisi Türkiye’de modern rö 25 Gün”, “Görülmemiş Lüfer Akını”, “Sait Faik’le Görüşme”, “Mağara İnportaj yazarlığının öncülerinden sayılan sanları”, “Sahaflar Çarşısı”, “Füreusta yazar Yaşar Kemal’in 12 yıl boyunya’nın Çini Cenneti”, “Yanan ca Anadolu’yu dolaşarak kaleme alOrmanlarda Elli Gün”, “Peri dığı röportajlarınBacaları”, “Neden Geliyorlar?” dan oluşturulan bir ve “Bir Bulut Kaynıyor” başlıkseçki “Röportaj lı 12 röportajının yanı sıra kitapta Yazarlığında 60 yazarın Ağustos 1975’te Milliyet Yıl” başlığı altında Sanat dergisinin röportaj soruşYapı Kredi Yayınları turmasına verdiği yanıtlar da tarafından yayımlan“Röportaj Üstüne” başlığıyla dı. İlk röportajı 17 yer alıyor. Yaşar Kemal, “RöMayıs 1951’de gazeportaj bir edebiyat dalı mıtemizde yayımlanan dır?” sorusuna bu yazıda Yaşar Kemal’in röporaçıklık getiriyor. taj yazarlığının 60. yılı “İnce Memed neyse röşerefine yayımlanan kiportajlarım odur” diyen taba Ara Güler’in çoğu Yaşar Kemal, 1952 yılındaki ilk kez gün ışığına çıkan 26 Yaşar Kemal fotoğlk röportajı 17 Mayıs Erzurum depremi sonrasında yaşananları hatırlatan “Harafı da eşlik ediyor. 1951’de gazetemizde sankale Yerle Bir” röportaRöportaj yazarlığına yayımlanan Yaşar jında, Âşık Veysel’i Sıgönül verenler için bir vas’taki köyünde ziyaret et“ders kitabı” niteliği Kemal’in röportaj tiği sırada Erzurum’a bağlı taşıyan kitapta, Yaşar yazarlığının 60. yılı Pasinler’de büyük bir yıkıKemal’in 1952’de gazeşerefine yayımlanan ma yol açan depremi İstantemizde yayımlanan kitaba Ara Güler’in çoğu bul’a dönmeye hazırlanırken “Hasankale Yerle Bir” öğrenir ve hemen Hasankaadlı röportajı da yıllar ilk kez gün ışığına çıkan le’ye hareket eder. O günlersonra okurla buluşuyor. 26 Yaşar Kemal de Sıvas’ta bulunması, YaYazarın “Diyarbakır”, fotoğrafı da eşlik ediyor. şar Kemal’in deprem bölge“Kaçakçılar Arasında sine ulaşan ilk gazeteci olmasını sağlar ve deprem haberleri onun aracılığıyla Türkiye’ye duyurulur. Yazar bölgede yaklaşık bir ay kalır ve röportajlarını telefon aracılığıyla yazdırır. K A M İ L M A S A R A C I Ç İ Z İ K K Ü L T Ü R ECLIPSE BOĞAZ Ç ÜN VERS TES ’NDE asankale Yerle Bir’ röportajından bir bölüm Üç gündür zelzele bölgesinde idim. Zelzele bölgesi Pasin ovası... Pasin ovası dümdüz, kar altında... Kar 80 santimetre... Issız bucaksız ovada en ufak bir kara leke yok... Ağaçlar bile bembeyaz, donup kalmışlar. Yollar boyunca, tek tük, yolcular, birer kara nokta gibi... Burada dünya öylesine beyaz ki... Ovayı bir duman kaplamış, bu sebebden gökyüzü de bembeyaz. Bir soğuk, bir soğuk, hani havada kuşlar donup kalıyor derler ya, işte, öylesine öldürücü soğuk... Geldim geleli titriyorum. Öyle geliyor ki insana, güneş bile donmuş. Zelzele köylerinden birinde not alırken, ellerim donuverdi ve kalem yere düştü. Bu soğuk altında, çadır içinde insanlar... Tanrının kahrı diye, işte tam buna derler. Çadırları, yıkılmış evlerin aralarına yapmışlar. Dışarıdan bakınca, mahruti beyaz çadırlar bir acayib görünüyor. Çadıra benzer yerleri kalmamış. Çadırların üstüne ot, keçe, çul ne bulmuşlarsa yığmışlar... Yığmışlar ama gene de üşüyorlar... ‘H ‘Sevgilim çin Bir Elma’ Kültür Servisi İngiliz sanatçılardan oluşan “Eclipse” topluluğu yarın akşam saat 1930’da Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’de (Saatli Bina) bir konser verecek. “Sevgilim İçin Bir Elma” başlığı altında düzenlenen mevsimin bu konserinde Eclipse topluluğu, Antik Britanya geleneğini canlandıracak. Eski ve yeni üslupları harmanlayan farklı bir sentez sunacak olan Eclipse’in usta çalgıcıları, rengarenk giysileri ve dönem çalgılarıyla dramatik sahne teknikleri içinde masallar, şarkılar ve danslar sunacak. Eclipse topluluğu Joy Smith (Kelt ve Ortaçağ arpları), Layil Barr (blok flüt ve viyola), Bjarte Eike (keman), Nicholas HumdallSmith (tenor) ve Steve Player‘dan (dans ve barok gitar) oluşuyor. Başvuru için: 0212 359 66 48. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle