25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 MAYIS 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA emek@cumhuriyet.com.tr EMEK 9 3.5 yılda 26 eylem yaptıklarını söyleyen Kumlu’ya göre, hükümet itirazlara kulak tıkadığında zararı halk çekiyor Emekçinin itirazı var Başkanlar Kurulu’nun aldığı kararla seçimleri ülke için bir fırsat olarak gördüklerini anlatan Türk ş Başkanı Kumlu, üyelerine oy verirken partilerin vaatlerini dikkatle inceleme önerisinde bulundu. enel seçimler öncesi temsil ettikleri kesimlerin, son hükümet döneminde ne kazandıklarına, ne kaybettiklerine bakıldığında yalnız saldırı, hak kaybı, emeğin ucuzlaştırılması ve benzeri saldırılar gördükleri noktasında birleşen emek örgütleri, son 3.5 yılı değerlendiren konfederasyon başkanları, her hatanın bir bedeli olduğunun ve bu bedelin bir gün mutlaka ödeneceğini belirttiler. Son 3.5 yılda 26 eylem kararı aldıklarını dile getiren Türkİş Başkanı Mustafa Kumlu, “Niçin bu kadar çok eylem yaptık? Çünkü emek ve emeğin kazanımları hep saldırı altında oldu. Sağlık ve sigorta haklarının budanmasıyla başlayan süreç, özelleştirmelerde hak ihlalleriyle, 4C gibi uygulamalarla devam etti. Krizin yükü emekçilere yüklenmeye çalışıldı, emeğin daha güvencesiz hale getirilmesi için sürekli fırsat gözlendi. Kuralsızlık kural haline, emek daha da ucuz hale getirilmeye çalışıldı. İşsizlik, açlık aldı başını yürüdü. Kıdem tazminatlarımıza göz dikildi, işsizlik sigortası fonu amacı dışında kullanıldı. Asgari ücret sefalet ücreti olmaya devam etti, bölgeselleştirilmeye çalışıldı…” diye konuştu. Türkİş olarak gerekli durumlarda tavırlarını koyduklarını, ülkeyi idare edenlerin yapması gerekenin, bu taleplere duyarlı olması olduğunu belirten Kumlu’ya göre, bu talepler kulak ardı ediliyorsa o noktada, sorumluluk hatada ısrar edenlerin olur, işçinin değil... Çünkü her hatanın bir bedeli vardır ve bu bedeli hata yapan mutlaka bir gün öder. Bu ülkenin emeğin en yüce değer olduğunu, emeği ve haklarını en üst düzeyde korumak ve geliştirmek zorunda olduğunu artık fark etmek zorunda olduğunu vurgulayan Kumlu, üyelerinin Başkanlar Kurulu’nda alınan kararlar doğrultusunda oy kullanması gerektiğinin altını çizdi. Öncelik, grevli sendikal hak KESK Başkanı Döndü Taka Çınar’ın yeni hükümetten beklentileri şunlar: Öncelikle, uluslararası normlar ışığında, kamu emekçilerinin toplusözleşmeli ve grevli sendikal hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmalı ve kamu emekçileri lehine sendikaya üyelik kapsamının genişletilmesi ile ilgili yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalı. Siyasi iktidar, sendikalar ve konfederasyonlar arasında ayrım gözeten, “yandaş” yaratan politikalarına son vermeli. Başta sözleşmeli personel olmak üzere kamuda çalışan tüm kesimler kadroya alınmalı. İnsanca yaşayacak bir ücret ve güvenceli iş koşulları yaratılmalı. Özelleştirme uygulamalarına son verilmeli, daha önceki özelleştirmeler sonucunda mağdur edilen on binlerce emekçi kadrolu olarak çalışma yaşamına kazandırılmalı. Esnek ve güvencesiz istihdam biçimlerine son verilmeli, buna imkân tanıyan yasal düzenlemeler iptal edilmeli. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere sayısı yüz binleri bulan kadro açığı derhal giderilmeli, kadro bekleyen yüz binlerce genç daha fazla mağdur edilmemeli. Toplumsal barış tesis edilmeli, bir arada kardeşçe yaşama kültürüyle yoğrulmuş bir ülke yaratılmalı. Her türden etnik, dini, cinsiyet kimliklerin özgürce yaşanmasının koşulları yaratılmalı. Farklı kültürlerin ve düşüncelerin kendini ifade etmesinin önündeki engeller kaldırılmalı. Çok Gizli Çekimler Parti yönetimlerinin gizli çekimlerle değişiyor olması Türkiye’de siyasetin kimler tarafından kurgulandığı tartışmasını gündeme getirdi. Önce CHP’nin sonra da MHP’nin üst düzeyinde değişiklikler yaratan bu gizli çekimlerin profesyonelliği ve yapanların ortaya çıkartılamaması bu tartışmayı körüklüyor. Son çıkan çekimler zaten MHP’de parti yönetiminin değişmesi hatta genel başkanın istifa etmesi talebiyle başladı. Genel başkanın rest çekmesi üzerine eldeki öteki kasetler de yayımlanmaya başlandı. O yüzden de herkes aynı soruyu soruyor: Bu kasetleri kim hazırladı? Gerçekten partinin değişmesini isteyen başka ülkücüler mi? Yoksa “yeni derin devlet” mi? Türkiye garip bir süreçten geçiyor. Uzun bir süredir, özelleştirmeye karşı olan, antiAmerikan politikalar savunan, Kürt sorununda, Kıbrıs konusunda, Ermeni sorununda, Avrupa Birliği konusunda milliyetçi, ulusçu görüşler savunan herkes bir biçimde susturuluyor. Bu konularda eskiden en etkin görülen ordu artık anlaşılan görüşlerini söylemekten vazgeçti. En azından kamuoyuyla paylaşmıyor. Büyük medya bu konularda son derece dikkatli ve çekingen. Bu görüşleri savunan, kitaplar yazan, dernekler kuran, gösteriler yapan, konferanslar düzenleyen pek çok kişi zaten hapse atılmış durumda. Üstelik MHP ne bu davalara ne de milliyetçi, ulusalcı duruşlarıyla hükümetin ve liberallerin tepkisini çeken insanlara pek de öyle sahip çıkmıyor. Bu kesimlerin eskisi kadar gücü olmamasına karşın operasyon devam ediyor. Şimdi sıra anlaşılan MHP’de... Ulusalcı, milliyetçi söylemlerin aslında geçmişe oranla son derece dikkatli dile getirildiği, aşırılıktan olabildiğince kaçınmaya çalışan MHP’nin bu hali bile anlaşılan onları kurtarmaya yetmiyor. İlginç olan bu. G Oylar emek yanlısı adaylara İSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, emekçilerir oylarını, temel yaşam ve sosyal haklarına ilişkin çözümler üreteceğine inandığı emek yanlısı adaylara yönlendirmeleri gerektiğini söyledi. Sosyal devletin tasfiye edildiği; barış, demokrasi, iş ve özgürlük taleplerinin görmezden gelindiği dönemler sonrasında yaşanan kamplaşmaların kitlelerin gerçek talepleri doğrultusunda değil, empoze edilenler doğrultusunda oy kullanılması sonucunu doğurduğunu söyleyen Görgün’ün, 12 Haziran’da yapılacak genel seçimlere ilişkin değerlendirmesi şöyle: Seçim barajının yüzde 10 varlığı, toplumun seçim sürecine eşitsiz D koşullarda girmesinin temel kaynaklarından biri. Diğer taraftansa ırkçılık, etnik ve dinsel ayrımcılık üzerinden toplumu ayrıştırmak ve çatıştırmak çabalarının, bir arada yaşama umudunu tehdit ettiği kadar soygun ve sömürü gerçekliğini de gizleyen, tehlikeli boyutları da bulunuyor. Deniz işletmelerinden enerji santrallarına, hastanelerinden madenlerine tüm değerleri soygun ve sömürünün menzilinde. Emekçilerin, sorunlarına bütünlüklü çözümler üretmek yerine, “Çılgın Proje”lerle sömürü düzenine yeni rant alanları yaratılmak isteniyor. Başkentin nüfusunu geçen oranıyla işsizlik had safhada. Sendikal hak ve özgürlükler 21. yüzyıl dünyasının çok uzağında. Emeklilik, sağlık ve eğitim sorunu, kayıt dışı çalışma, güvencesizlik, örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller, kadınlara yönelik baskıların giderek artması, çevre tahribatının kâr hırsıyla sürmesi acil önlem alınması gereken sorunlardan. En temel hak ve özgürlüklerin sağlanacağı, sosyal hakların korunacağı, bir arada yaşama umudunu güçlendirecek eşitlikçi ve özgürlükçü yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Bu nedenle emekçiler, temel yaşam ve sosyal haklarına ilişkin çözümler üreteceğine inandığı emek yanlısı adaylara oylarını yönlendirmeliler. 490 PETROL Ş ÜYES ŞBAŞI YAPTI Taşerona başkaldıranlar şenlikte buluşuyor Sağlıkta güvencesiz çalıştırmaya karşı yıllardır mücadele yürüten Devrimci Sağlık İş Genel Kurul’a gidiyor. Adana Balcalı Hastanesi başta olmak üzere birçok hastanede taşeron çalıştırmaya karşı önemli başarılar elde eden sendika, 28 Mayıs’ta Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde genel kurula gidiyor. Sendika üyeleri ve dostları, Genel Kurul akşamı da “Taşerona Başkaldırıyoruz! Güvenceli İş, İnsanca Yaşam” şenliğinde Caferağa Spor Salonu’nda saat 17.00’de buluşacaklar. Memleket seçime gidiyor, herkes siyaset konuşuyor, sendikalar ise tam siper. Emeğin hakları söz konusu olduğunda son 2025 yılın en agresif politikalarını izleyen, seçimlerden güçlü çıkması halinde kıdem tazminatı başta olmak üzere emeğin, kolektif ve bireysel haklarını tasfiye planları hazırlayan AKP karşısında, sanki başka türlüsü ellerinden gelmezmiş gibi sessizliğe gömülmüş vaziyetteler. Ne sosyal/siyasal bir güç olarak emekçilerin varlığını hissettirecek en küçük bir çaba var, ne de yaşanan mağduriyetleri, hak kayıplarını dile getirmek; emeğin taleplerini siyasetin konusu yapmak gibi bir dert. Sendikalar; emek örgütü kimliğine, misyonuna, işlevlerine uygun bir rol oynamayı tercih etmiş olsalardı, siyasete müdahil olur, sekiz yıllık iktidarı döneminde emek karşıtı uygulamalara imza atan AKP’nin karşısında, pozisyon tutarlardı. Hükümetin uygulamalarını teşhir ederek, AKP’ye oy verilmemesini sağlamaya çalışırlardı. Böyle bir tutum, hem AKP’ye yaptıklarının kefaretini ödetmek, hem de Mutlu Akü grevi anlaşmayla sonuçlandı Tuzla Tepe Ören mevkiinde faaliyet gösteren, İstanbul 2 No’lu şubemiz kapsamında bulunan ve sendikamız üyesi 490 işçinin çalıştığı Mutlu Akü’de önceki sabah başlayan ve 5 saat süren grev, Mutlu Akü işvereni ile yapılan görüşmelerden sonra anlaşmayla sonuçlandı. Yapılan anlaşma ile 2 yıl süreli toplu iş sözleşmesinde, ilk yıl Mutlu Akü işçilerinin aylık ücretlerine 190 TL zam yapıldı. İkinci yıl da ücretlere enflasyon oranı + 20 TL’lik miktarda zam uygulanacak. Sosyal haklarda ise yüzde 7.2 oranında artış sağlanacak. Mevcut sosyal yardımlara ilave olarak 37 TL’lik gıda ödentisi de toplu iş sözleşmesine girmiş oldu. sayesinde gelecek. Siyasete müdahil olmak, sendikal faaliyetin en temel unsurudur. Emeğin haklarını korumanın yolu da, büyük ölçüde buradan geçiyor. Siyasetten uzak durup, işçi lehine gelişmeler beklemek gerçekçi değil. Çalışanların sorunları çözüme kavuşsun, emeğin talepleri karşılansın isteniyorsa, sendikaların sosyal/siyasal dinamik olarak gücünü hatırlamasından ve devreye sokmasından başka bir yol yok. 1989 yerel ve 1991 genel seçimlerinde Türkİş tarafından gündeme getirilen emek karşıtı bir partinin gücünün azalmasında, iktidardan uzaklaşmasında son derece etkili olan “ANAP’a oy yok” tutumu gibi siyasal bir tutuma ihtiyaç var. Emek örgütünün en tepesinde oturanlar böyle bir tutumun gerekliliğini, hayatiyetini kavrayamamış, tutum almaktan kaçınıyor diye bu ihtiyacın sahipsiz kalması düşünülemez. Aydın, Kristalİş Sendikası Eğitim Uzmanı şçiler Kefaret Ödetmeyecek mi? saldırı ve tehdit altındaki hakları koruma kararlılığının bir göstergesi olurdu. Ne var ki böyle bir siyasal tavır sergilemek yerine, sessizliğe gömülmek tercih edildi. İster “partiler üstü politika” denen apolitik zihniyetle, siyasetten uzak durma isteğinden kaynaklansın; isterse başka gerekçelerle dayandırılsın, bu tavırsızlığın somut sonucu, AKP’nin uygulamalarına zımnen onay vermektir. Maliyeti daha da yüksek yeni hak kayıplarına kapıyı ardına kadar açmış olmaktır. Son dönemde Çalışma Bakanlığı koridorlarında yapılan hazırlıklar, seçimden sonra kolayca gündeme gelirse, biraz da bugün yapılması gerekeni yapmaktan uzak duranlar C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle