19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 25 MAYIS 2011 ÇARŞAMBA 6 HABERLER CUMHUR YET GÜÇB RL Ğ ‘ATATÜRK’TE B RLEŞT İstanbul Haber Servisi larını bağımsızlık ve demok“Atatürk’te birleştik” sloga rasi için birleştirecek bir ulanıyla genel seçimlere hazırlanan sal hükümetin kurulması önüCumhuriyet Güçbirliği’nin ba müzdeki birinci görevdir”değımsız adayları, hedeflerini diler. Güçbirliği adayları program“Ulus devleti yıkıcılardan kurtarmak, ulusu birleştirmek, larının Türkiye’yi Atatürk devvatanı bütünleştirmek, halkı rimlerinin bütün kazanımları ile özgürleştirmek ve zenginleş bugünlere getiren program ve ictirmek için güçlerini birleştir raatları olduğunu belirttiler. Adaylar, programlarını da şöymek” olarak belirlediler. Aralarında İstanbul 2. bölge le özetlediler: “Devlet ulusun bağımsız milletvekili adayı olacaktır. Yönetim halkındır. Vatanı bölünme emekli Orgeneral tehlikesinden kurÇetin Doğan, İstaracak ve birleştanbul 3. bölge batireceğiz. Etnik ve ğımsız milletvekili mezhepsel bölünadayı Cumhuriyet melere son vereGüçbirliği Sözcüsü cek ulusumuza Ümit Ülgen ve İskardeşlik, eşitlik tanbul 1. bölge bave özgürlük getiğımsız milletvekili receğiz. Türkiye adayı TGB önceki Cumhuriyeti’ni genel başkanı Oskuran Türkiye man Yılmaz’ın buhalkı olarak tek lunduğu Cumhurimilleti ve gönüllü yet Güçbirliği’nin birliği sağlayacabağımsız adayları Çetin Doğan ğız. Ordumuza 12 Haziran’daki geyönelik yabancı nel seçimlerde 31 devlet operasyonseçim çevresinde larına derhal son katılıyor. vereceğiz. KomRotalarının Musşularımızla sıcak tafa Kemal oldudostluk ilişkilerini ğunu belirten Güçcanlandıracak, birliği adayları, Türbüyük devletlerin kiye’nin tarihi ve projelerinde rol zorlu bir süreçten alınmasına son geçtiğini, karanlıkvereceğiz. Sıcak tan çıkış için Güçpara komisyonbirliği’nden uzak culuğuna son, padurmanın affedilranın giriş çıkışımez bir yanlış olana kontrol. Bölcağını vurguladılar. Ümit Ülgen geler arası denge İstiklal Savaşı ile kurulan ulus devletin bugün teh ve hizmet için kamu yatırımı. likede olduğuna dikkat çeken Herkese iş, aş, sağlıklı konut, Güçbirliği adayları, bütün halk parasız sağlık ve eğitim. Üreönderlerini ve yurttaşları genel timi esas alan milli ekonomi. seçimlerde sorumlu davranma Tarıma destek. Esnaf, zanaya davet ederek, “Bugün kilit atkâr ve girişimciye sermaye meselemiz, Türkiyemizin ve kolaylık. Türk çarşılarında uzaktan kumanda ile yönetil Türk tüccar ve Türk esnaf, mesine artık son vermek, Tür hakça bölüşüm. Kamu hizkiye’yi Türkiye’den yönet meti yapan ulusun emrinde mektir. Halkın bütün imkân güçlü devlet, özgür halk.” Kim Yapıyor Bu şleri? Nihayet siyaset sahnesinin güçlü, güçsüz, mağdur, muktedir, becerikli, beceriksiz tarafları arasında bir fikir birliğinden söz edebiliriz. Pek güzel dizayn edilmiş AKP’nin lideri de “CHP’den sonra MHP’yi de dizayn ediyorlar” dediğine göre, sorulması gereken soruya gelmiştir sıra. Kim dizayn ediyor? Bu soruyu yanıtlamak hem kolay, hem zordur. Kolaydır; 1980’lerden bu yana dünyada olup bitenlere bakar, yaşanan köklü değişimin hızlanan ivmesini de dikkate alırsanız “kim” sorusunun yanıtını da kolayca bulursunuz. Zordur, çünkü bu yaklaşımınıza taraftar bulmakta zorlanırsınız. 1980’lerde büyük bir güç birikimiyle harekete geçen neoliberal dalga, sistemleri değiştirmiş, rejimleri altüst etmiş, ülkeleri bölüp parçalamış, kısacası tüm dünyaya yeniden nizam vermek, onu bir kere daha dizayn etmek için elinde geleni yapmıştır. 2000’li yıllar emperyalizm için çok önemli bir bölgenin, Ortadoğu’nun yeniden elden geçirilmesi yıllarıdır. Zordur, çünkü “bilgi” ve “bilinç” değiştirilmiştir. Şimdi büyük ölçüde “ideolojik olarak yenilenmiş” dünyada ellerini çabuk tutuyorlar. Osmanlı’nın yıkılış sürecinde İngiltere ve Fransa tarafından hazırlanan iki diplomatın adıyla SykesPico planı olarak adlandırılan yeni düzenleme, Anadolu devrimi nedeniyle tam olmasa da, büyük ölçüde gerçekleşmişti. Ama eskimiştir. Kapitalizmin devre araları gittikçe kısalan krizleri 1980’lerde başlayan dönemin bu yeni evresinin hızla kapatılmasını gerektirmektedir. Bu genel bakışın bugün Türkiye’nin yaşadığı mikro ölçekteki politik krizi anlamayı kolaylaştıracağından hiç kuşku duymuyorum. “Kim dinliyor, kim çekiyor, kim servis ediyor” sorusuna bulacağınız yanıtlar, sizi tetikçiye götürebilir, ama önemli olan tetikçi değil, arkadaki güçtür. Bu gücü görmek istiyorsanız, bölgede hızlı bir gezi yapmanız gerekecek. En iyisi Irak’tan başlayın. Tunus’a, Mısır’a, Libya’ya ve şimdi Suriye’ye kısa zihinsel ziyaretler yapın. Kolay dizayn edilebilecek ülkeler manzumesini böylece geçtikten sonra İran’a da uzanın isterseniz. Elinde nükleer güç bulunduğu bilinen Pakistan’da neler olup bittiğini de kuşkusuz dikkate almalısınız. Ve sonunda dönün ülkenize. “Kim, kimi, neden dinliyor; kim film çeviriyor, kim çağımızın büyük icadı internet üzerinden servis ediyor” sorusunu da sormayın artık. Bütün bu tablo içinde o kahredici dönüşümün sonrasında siyaset sahnesinin dışına itilmiş solun, gerçek sol düşüncenin de başına gelenleri düşünmesi, güçsüzleştirme operasyonlarında canla başla hizmet veren, sol düşünce dünyasına sızmış, orada yuva yapmış, ideolog tetikçileri tanımasında yarar vardır. Eğer sol etrafına örülmüş “duvar”ı yıkacak, sokağı genişletecekse onları tanımalı ve onlardan kurtulmalıdır. Onlar için çok iyi tanımlar vardır siyaset ve edebiyat tarihinde. Tarih her devrinde onları bildi. Kitabına yazdı. Çünkü her devirde ve her yerdeydiler. Şöyle anlattı Nietzsche onları: “Bir zamanlar pervaneler ve genç şairler gibi kanat çırparlardı ışığın ve özgürlüğün çevresinde. Ama biraz daha yaşlanıp kanları biraz daha soğuyunca hemen karardılar, homurdanmaya başladılar ve ocak başlarına tünediler... ‘Biz yeniden sofu olduk’ böyle itirafta bulunurlar bu dönekler, bazıları ise hâlâ itirafta bulunamayacak kadar korkaktırlar. Onların gözlerine bakarım, onların yüzlerine ve kızaran yanaklarına konuşurum: Sizler yeniden dua edenlersiniz.” Sayfalar dolusu yazıyorlar. Hepsinin de meramı, krizlerden kurtulmak için debelenip duran, tüm coğrafyalarda kendi borusunun ötmesini isteyen sisteme solun boyun eğmesini sağlamaktır. Ancak herkes kendileri gibi olunca ruhlarını rahatlatacaklarını düşünen, insanı aşağılayan duacılardır onlar. KOMŞUDAN DESTEK Mustafa Balbay’a seçim çalışmalarında bir destek de eski komşularından geldi. Bornova Özkanlar semtindeki “Çağdaş Apartmanı” sakinleri, Balbay’ın zmir’de gazetecilik yaptığı dönemden Ankara’ya gidene kadar 10 yıl boyunca oturduğu dairenin balkonuna astıkları “Apartman sakinimiz Mustafa Balbay’a seçimlerde başarılar dileriz” yazılı pankartla başarı dileklerini ilettiler. Mektuplu siyaset Silivri’de tutuklu Mustafa Balbay, zmir’deki seçim bölgesindeki seçmenlere mektupla ulaşmaya çalışıyor HAKAN D R K İZMİR Gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın milletvekili adayı olmasıyla “mektuplu siyaset” ülke gündemine girdi. Silivri’de tutuklu bulunan CHP İzmir adayı Balbay, seçim bölgesindeki yerleşimlerde yaşayan seçmenlere mektupla ulaşmaya çalışıyor. 16 ilçe için ayrı ayrı mektup hazırlayan Balbay’ın mesajları CHP İzmir il örgütü aracılığıyla İzmirlilere ulaştırılıyor. Balbay’ın seçim bölgesinde İzmir’in Aliağa, Bayındır, Bayraklı, Bergama, Beydağ, Bornova, Çiğli, Dikili, Foça, Karşıyaka, Kemalpaşa, Kınık, Kiraz, Menemen, Ödemiş ve Tire ilçeleri yer alıyor. Her ilçe için ayrı ayrı mektup hazırlayan Balbay, bunlardan Bornovalılara gönderdiği mektuba, “Üniversitesinde okuduğum, Özkanlar semtinde oturduğum, Küçük Park’ında dostlarımla buluştuğum, Büyük Park’ın nikâh salonunda arkadaşlarımı ev lendirdiğim, ilk oy kullanma hazzına erdiğim Bornova’nın aydınlık insanları, lütfen beni aranızda biliniz” diye başlıyor. Balbay, “Bornova mektubunu” şöyle sürdürüyor: “Bu ayrılık gönül ayrılığı değil. Kendisinden olmayan herkesi çeteci, terörist ilan etmeye kalkan bir zorba zihniyetin dayattığı geçici ayrılık. Bu ayrılık acısını çıkaracağım, hepinize dokunup sarılacağım günleri dört gözle bekliyorum.” Ankara’nın çarklarını bilen bir gazeteci olarak hemşerilerine kapısının sürekli açık olacağını vurgulayan Balbay, “İşte bu yazılı mektubumla kalıcı bir şekilde söz veriyorum ki, gönül kapım ve oda kapım hep açık olacak. Kurtuluş Savaşımızın zaferle sonuçlandığının müjdesi Belkahve sırtlarından verilmişti. 21. yüzyılda da gerçek anlamda halkın iktidarının müjdesi yine İzmir’den Bornova sırtlarından verilecek. 12 Haziran’da doğacak güneşle birlikte buluşmayı dört gözle bekliyorum.” ‘ zmir Balbay’ı bağrına bastı Öte yandan CHP İzmir İl Başkanı Tacettin Bayır, Balbay’ın mektuplarına yanıt verdi. Uzun süredir parmaklıklar ardından mektup almadığını dile getiren Bayır, aynı şekilde kendisinin de yakın zamanda mektup yazmadığını kaydetti. Bayır, Balbay’a gönderdiği mektupta “Bilmenizi isterim ki İzmir halkı sizi bağrına basmakta hiç zorlanmadı. Çünkü sizi zaten tanıyor ve seviyorlar. Her mektubunuz ayrı bir heyecan yarattı. İzmir’i Meclis’te en iyi şekilde temsil edeceğinize, bizlerin Meclis’eki gözü, kulağı, sesi olacağına eminim” dedi. CHP SANDIKSAL DEMOKRAS YE GEÇ L Ş N LK Y RM YILINDA EZEL ANA MUHALEFET ROLÜ ZLEN M VERD AMA.. G enç kuşaklardan yaşı tutmadığı için elli küsur yıl önceki serüveni birebir hatırlamayanlar arasından sosyal tarih merakıyla bunları okuyarak öğrenmişler çıkabilmektedir. Bu satırların yazarının kuşağı ise çok genç yaşlarında olmakla birlikte bu dönemi yakından yaşamıştı. Orada, kırsal muhafazakâr kesimde ekonomik sıkışıklığın kendini hissettirmesi ve kentsel yörelerdeki aklı başında bir yurttaş kesiminin “tek adamlık” diktalığına dönüşen bu oyuna dur denmesi gerektiği ortaya çıktığından, normal zamanda bir sivil demokratik seçim yapılsaydı CHP’nin seçimi kazanabileceği inancı yaygınlaşıyordu. Ancak bilindiği gibi seçim yapılamadı. Çoğunlukla genç ateşli subayların planlayıp eyleme koyduğu bir askeri müdahale kendini gösterdi. Bu gelişmenin CHP ve o dönemlerde büyük prestije sahip lideri İsmet İnönü’nün dürtüsüyle ortaya çıkmış bulunduğu fikri toplumun çeşitli kademelerinde kuvvetle dolaştırıldı. Böylece CHP’nin DP iktidarının antidemokratik bir çizgideki bariz hatalarından kaynaklanan merkez sol güçlenmesinin önü kesildi. Altmışlı yıllar boyunca merkez sağın ve daha katı sağın kol kola girmesiyle yeni sağ cephe oluşumlarına tanıklık edildi. CHP sandıksal demokrasiye geçilişin bu ilk yirmi yıl boyunca böylece ezeli olduğu izlemini veren bir ana muhalefet partisi pozisyonuyla yetindi. 1971 askeri müdahale eyleminin her türlü serbest düşünceye ve özellikle sol düşünceye karşı güçlü birer hareket olarak ortaya çıktığı artık herkesçe kabul edilmektedir. Ülkeler arası ilişkilerin kolaylaştığı ve geliştiği bir dönemde, ABD ile kol kolalağını arttırmış olan bir Türkiye’de, sivil yönetimlerin ve askeri üst mercilerin bu ülkenin ilgili kurumlarıyla kol kola gelmesinin daha kolay olacağı da aşikârdı. Dünyadaki 1968 Hareketi’nin Türkiye’deki yansımalarının beklendiğinden daha süratli, yoğun ve yaygın yandaş tepkiler buluşunun uluslararası ilişkilerin gittikçe belirleyici olduğu bir ülkede bu tepkilere dur diyebilmek için bir asker deste CHP: 1970’lerin umut kalesi ğinin ortaya çıkmış bulunması kolaylıkla açıklanabilmektedir. Yakın tarihi ciddiyetle incelemiş çeşitli yazarlar ve sosyopolitik alanı araştırmacıları bu konuda görüş birliği halindedir. CHP içinde, Bülent Ecevit’in sol özlemler taşıyan aydın kişiliğinin simgesiyle kendini gösteren “orta sol” değişim 68 dünya gençlik hareketlerinin düşündürttüğü evrensel sol tehlikeye ek bir başka unsur yaratıyor gibiydi. Dolayısıyla 1971 askeri müdahalesi, on bir sene öncekinin aksine kısmen CHP’ye karşı ya da en azından onun gelişmesini ve onun da daha solunda kalan gençlik coşkusu dolu devinimleri durdurucu bir çerçevede yorumlanabiliyordu. Toplumda bu tür bir yorumlamayı bir biçimde benimsemiş aklı başında ve yurtsever insanlar belli bir düşünce cephesi oluşturabiliyordu. Dolayısıyla 1973 Genel Seçimleri’ne yurttaşların üçte biri aşkın bir kesiminin bu düşüncesi ve duygularıyla giriliyordu. Ancak bu oluşum tek başına CHP’yi güçlendirmeye yetecek bir olay değildi. 1965 ve 1969’da AP (Adalet Partisi) adıyla ortaya çıkmış ve Süleyman Demirel gibi genç bir politik yıldızın lanse edilişiyle bir taze rüzgâr yakalamış bir sağ düşünce oluşumu mevcuttu. Bunun bir biçimde ufalanma yoluna girmesi gerekiyordu ki CHP sağ kesim içindeki oy ayrımından yararlanıp öne sıçrayabilsin. Beklenmedik bir biçimde bu gerçekleşti. şu dolayısıyla 1971 askeri müdahalesinin karşısına dikiliyordu. Böylece AP’nin, DP’nin ve MSP’nin toplam oyları sırasıyla yüzde 29.8 + 11.9 + 11.8 = %52.8 olmakla birlikte sadece yüzde 32.3 olan bir CHP, 1973 seçimlerinden birinci parti olarak çıkabiliyordu. Onun birkaç ay arkasından gelen yerel seçimlerde de CHP büyük bir başarıyla ileri yürüyüş çizgisini sürdürüyordu. Bu yürüyüş çizgisi Kıbrıs çıkarmasının yarattığı hamasi duyguları okşama özelliğiyle de birleşerek CHP’yi yetmişli yıllar boyunca bir umut kalesi haline getiriyordu. Hatırlanacağı gibi, ilk dönemlerde MSP ile denenmiş olan kısa süreli bir koalisyon denemesinden sonra Meclis’teki sağ partiler Süleyman Demirel’in kanadı altında henüz o dönemlerde geride olan bir MHP’nin de katılmasıyla bir Milliyetçi Cephe koalisyonu oluşturup yollarında yürümüşlerdi. Ekonomik darboğazlarla uğraşıyor olmanın yarattığı olumsuzluklarla birlikte CHP, hatırlanacağı gibi, 1977 seçimlerinde yüzde 42’ye yaklaşan bir oy oranıyla birinci parti olarak çıkıyordu. An 1973’te birinci parti Günümüzde dönüp dolaşıp bir biçimde AKP’de ve daha el değmemiş koyu kıvamıyla SP’de devamını bulan Milli Selamet Partisi (MSP) bu sağ içi bölünmede belli bir rol oynamış bulunacaktı. Öte yandan, Süleyman Demirel ile esen genç muhazafakârlık rüzgârına karşı klasik Adnan Menderes çizgisinin bir devamı olan DP oluşumu da askerlere karşı olmanın bir duygusal mecburiyet olu SÜRECEK C MY B C MY B cak seçim sisteminde 1961 Anayasası döneminde kabullenilmiş olan “d’Hondt” milletvekili sayısı belirleme yöntemi ile hareket edildiğinden ve bu yöntemin öngördüğü dağılımın uygulanması için herhangi bir oy yüzdesi barajı uygulanmadığından CHP o tarihteki mutlak çoğunluk milletvekili sayısı olan 225’e ulaşamıyordu. Bu yüzden, ülke garip bir şekilde yeni bir sağ koalisyonlar yönetiminin pençesine düşüyordu. Arkasından gelen oluşumlar CHP’nin bazı bağımsız milletvekilleriyle kurduğu ve bir yarı koalisyon biçiminde oluşan hükümet, 70’li yıllara damgasını başmış olan toplumdaki sağsol uzlaşmazlıklarına, çatışmalarına, ayrıca SünniAlevi ayrımcılığına çare bulmakta zorlanıyordu. Bunun üzerine o dönemdeki dünyanın ve Türkiye’nin ekonomik sıkıntıları da ağırlıkla gelince CHP o yarım yamalak iktidar denemesinde kendi ihtiyarıyla istifa ederek yeniden muhalefete geçmek durumunda kalıyordu. Sonrasını da okurların artık büyük bir bölümünün hatırlayacağı gibi 12 Eylül 1980’deki ve bu sefer tam ve kesin bir biçimde kendini gösteren askeri müdahale ortaya çıktı. 1983’ten itibaren girilen yarı demokratik sivil sandıksal dönemde ise CHP çizgisi SODEPSHP ve sonra yeniden CHP başlıklarıyla devam ederken Bülent Ecevit’in kişisel prestijinin izleyiciliğini ve sahipliğini yapan bir DSP oluşumu da orta sol oyları bölerek 2000’lere kadar uzandı. Sağ kesimde MHP ve MSP’nin ikisinin birden güçlenerek gittiği ve giderek AKP’nin ortaya çıkmasına yol açacak bölünmelerin ve buluşmaların yer aldığı bir çizgi izlenegeldi. Dinsel ve kafatasçı bir tutum yerine daha klasik bir ekonomik muhafazakârlığın temsilcisi ve Turgut Özal çizgisinin devamı olan ANAP ile Süleyman Demirel’in yeniden güçlenmesini çerçeveleyen YTP, sağda geniş bir çizgi oluşturarak orta sol oluşumları gittikçe gölgesine alıyordu. Ortalama yurttaş dikkatinin daha yoğun biçimde tüketim olgusuna yönlendirilişi ise AKP eliyle gerçekleşti. Okula molotofkokteyli atıldı VAN (Cumhuriyet) Van’da bir ilköğretim okuluna molotofkokteyli atılması nedeniyle yangın çıktı. Şabaniye Mahallesi’ndeki Şehit Nurettin Türkmen İlköğretim Okulu’na, gece saatlerinde, kimliği henüz belirlenemeyen kişi ya da kişilerce molotofkokteyli atıldı. Kütüphaneye düşen molotofkokteyli nedeniyle çıkan yangını fark eden okulun bekçisi, durumu polise ve itfaiye ekiplerine bildirdi. İtfaiye ekipleri, yangını kısa sürede söndürdü. Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri de bölgede inceleme başlattı. Kılıçdaroğlu hakkındaki suç duyurusu ZONGULDAK (Cumhuriyet) Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Zonguldak mitinginde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik “Benim adımı anarsan ana... a...” sözleri üzerine, Zonguldak’lı Ahmet Kurt isimli yurttaşın, Kılıçdaroğlu’nun Başbakan’a hakaret ettiğini öne sürerek suç duyurusunda bulunmasını karara bağladı. Başsavcılık, Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin hakaret içermediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Savcılık, cümlenin yarım kaldığı ve hakaret suçunun tamamlanmamasını gerekçe gösterdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle