19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 23 MAYIS 2011 PAZARTES [email protected] 12 DIŞ BASIN Merkel’in ‘Tembel Güney Avrupalılar’ masalı yoksul ülkelerinde Alman karşıtlığı yayılıyor DANIEL BAX ortekizliler çok mu erken emekliye ayrılıyor? İspanyolların izin dönemi çok mu uzun sürüyor? Yunanlılar, içe içe sarhoş olurken buradaki annneannemizin küçük evini de mi bitiriyor? Hayır, bunların hepsi aslı astarı olmayan klişeler. Peki, olan biteni çok daha iyi bilmesi gereken Almanya Başbakanı, neden bu klişeleri ısıtıp duruyor? Ve neden şimdi? İsteyen, işe yaradığını kanıtlamış bir modeli hemen teşhis edebilir. Başbakan Merkel, önce, Sarrazin (ç.n. Müslüman göçmenleri eleştiren SPD üyesi) histerisi doruk noktasındayken “çokkültürlülük” (“multikulti”) projesinin başarısız kaldığını açıklamıştı. Sonra eski Savunma Bakanı Guttenberg’in doktorasındaki intihal ortaya çıkınca bu en popüler bakanına göstere göstere destek çıktı. Şimdi de Yunanlıların, İspanyolların ve AB’nin Gelecek Yenilenebilir Enerjinin.. Mayıs başında “En iyisi Nükleer Sevdadan Vazgeçmek” başlıklı yazımızda Sayın Enerji Bakanı, Ukrayna’da düzenlenen uluslararası ‘Enerji Konferansı’na katılmak üzere gittiği Kiev’de, “Avrupa’da nükleer enerji tesisine sahip hiçbir ülkenin nükleer enerjiden vazgeçmediğini; Türkiye’nin de nükleer santrallardan vazgeçmesinin söz konusu olmadığını” yinelemişti. Sayın Bakan’ın kararlı bir nükleer taraftarı olarak söyledikleri özellikle Fukuşima faciasından sonra gerçeklerle ne ölçüde bağdaşmaktadır? Çernobil faciasının 25. yılında ve Fukuşima faciasının yangını sürerken Avrupa ülkelerinde zaten var olan nükleer karşıtlığı yok saymak, konuyla ilgili gerçeklerin üstünü örtmeye çalışmak, kanımızca boşuna çabadır. Zira Fukuşima faciası nükleer için ölümcül bir darbe niteliğindedir. Efsanenin çöküşü, nükleerden enerji üretmenin miadının dolduğunun şaşmaz işaretidir. Biraz da bu yüzden Sayın Bakan’ın hiçbir Avrupa ülkesinin nükleerden vazgeçmek niyetinde olmadığıyla ilgili sözlerini, doğrusu şaşkınlıkla izlediğimizi söylemeliyiz. Nitekim gerçekler Sayın Bakan’ın söylediklerini doğrulamaktan uzaktır. Çernobil faciasından Fukuşima’ya gezegende hiç de hafife alınmayacak düzineyle irili ufaklı facia yaşanmış, nükleerden enerjinin güvenilir, hele ucuz ve temiz olmadığını açık ve net bir biçimde ortaya koymuştur. Üstelik radyoaktif atıklarının kapatılması ve santralın sökümünün uzun zamana ihtiyaç gösterdiği ve milyarlarca dolara malolması da cabası. Özellikle de Fukuşima’dan sonra dünya kamuoyunda nükleere karşı tepkiler ivme ve güç kazanmış, yönetimleri nükleerden vaçgeçmeleri açısından baskı altına almışlardır. Bu konuda somut gelişmeler ortadadır. Örneğin Türkiye gibi ille de nükleer diyenlere karşı nüklerden önemli oranda yararlanan ülkeler bile bu tehlikeli kaynaktan uzaklaşmanın yollarını aramaktadır. Tersine davrananlarınsa inatlarının bedelini ağır bir biçimde ödemek zorunda kalmaları olasıdır. Örneğin Fukuşima’nın sahibi Tepco’nun faciadan zararı dokuz milyar Avro’yu aşmaktadır. İnsanlara verdiği zararların karşılanması da bir o kadar milyar gerektirmektedir. O kadar ki şirketin bunları ödemesi için hükümet yardımı gerekmektedir. Ancak Japonlar Fukuşima’yı başka Fukuşima’ların daha izleyebileceğinden endişe etmektedirler. Nitekim deprem riskli bölgelerde konuşlanan Hamaoka santralı’nın kapatılmasına karar verilmiştir. Japonya Başbakanı Naota Kan’a göre sismik bölgelerde konuşlanan Hamaoka santralının 1970’te yapılan beş reaktöründen 1 ve 2 numaralı reaktörlerinin sökümüne başlanmıştır. Başbakan’a göre bu karar halkın güvenliği için alınmıştır. Japonya Başbakanı nükleerden uzaklaşma kararındadır. (Le Monde,12 Mayıs 2011). Güçlü bir antinükleer karşıtlığıyla ünlü Alman kamuoyunun baskısıyla şansölye Merkel bugünden 2019 yılına kadar nükleerden vazgeçip otuz termik santralı devreye sokacağını açıklamıştır. Bütün bu gelişmeler Almanya’nın çok yakın gelecekte elektrik üretiminde nükleer yerine kömüre geçeceği anlamına gelmektedir. Bunun yanı sıra enerji üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının harekete geçirilmesi için projeleri de hazırdır. (Le Monde,14 Nisan 2011). Aslında Japonya ve Almanya yenilenebilir enerji konusunda atılım yapan ülkeler arasında yalnız değildir. Aklı başında tüm ülkeler çoktan bu yönde somut adımlar atmışlar, çalışmalarına hız vermişlerdir. Bugün dünyada petrol, kömür ve gaz kaynaklı enerjinin oranı yüzde 87’dir. Yenilenebilir enerjinin payı ise şimdilik sadece yüzde 7’dir. Nükleerden elde edilen enerji ise yüzde 6 dolayındadır. Uluslararası Enerji Ajansı GIEC’in verilerine göre karbon kökenli enerji yüzde 78’e inerken rüzgâr (eolien), biyoenerji ve diğer yenilenebilir enerjinin payı yüzde 14’e ulaşacak, nükleerse yüzde 8’de kalacaktır. BM’ler iklim gelişmeleriyle ilgili uzmanlar grubu GIEC’in son raporuna göre 2050 yılında dünya enerji ihtiyaçlarının yüzde 80’i yenilenebilir enerjiden karşılanacaktır. Aklımızı başımıza devşirelim. Nükleer karasevdadan vazgeçerek artık vakit kaybetmeden yenilenebilir enerji yarışına katılalım. Almanya Başbakanı Merkel, seçmenlerine ve vergi yükümlülerine her şeyi açıkça Portekizlilerin Almanların sırtından tatlı hayat yaşadığı önyargısına el atmış bulunuyor. Bild gazetesinden alacağı alkışlardan emin olabilir. Bu gazete daha önce “Yunanlılar, size zırnık yok” diye manşet atmıştı. İrlandalıları ise Merkel tedbir olsun diye anmadı, çünkü bu ülke “Tembel Güneyliler” klişesine uymuyordu. P söylemek yerine, yani böylesi finansal yardımların tembel müflislere cömertçe saçılan bir armağan değil, gayet iyi bilinen o ünlü Alman çıkarlarına uygun bir şey olduğunu ilan etmek yerine, popülist bir retoriğe oynuyor. yıl Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki seçimlere kadar geciktirmesine rağmen (ki bu da hiç işine yaramadı), sonunda onay verdi. Başbakan Merkel şimdi yine Yunanistan için bir kurtarma paketi oluşturulmasının şart olduğunu biliyor. Ama Merkel, seçmenlerine ve vergi yükümlülerine her şeyi açıkça söylemek yerine, yani böylesi finansal yardımların tembel müflislere cömertçe saçılan bir armağan değil, gayet iyi bilinen o ünlü Alman çıkarlarına uygun bir şey olduğunu ilan etmek yerine, popülist bir retoriğe oynuyor. Böyle bakınca da yan etkilerle çevrede yaratacağı hasarı sineye çekmiş bulunuyor. Çünkü böylesi ifadeler pek Sağ popülistlerin işine geliyor Merkel, sonuç olarak her şeye karşın, yine de bir rota tutturduğu için affedilebilir. AB kurtarma şemsiyesine onay vermeyi geçen tehlikelidir. Şu anda Yunan hükümetinin yurttaşlarını sırtına yüklediği tasarruf programı vahşi bir şey. Merkel’in değerlendirmeleri, Yunanistan’dan Portekiz’e kadar geniş bir alanda Alman karşıtı duyguları kışkırtmaya yarıyor sadece. Öte yandan tecrübeyle sabit olan bir şey var: Böyle sloganlara el atmak, sadece sağ popülistlerin işine gelmektedir. Angela Merkel’in partisi, şimdiye kadar sağında bir partiye yer bırakmamayı başardı. Muhtemelen, Merkel’in, güneylilerin çalışmayı sevmeyen zihniyeti üzerine toptancı lafları, bu sağcı ve Avrupa’ya kuşkuyla bakan seçmenleri CDU/CSU’ya bağlamayı amaçlıyor. Bremen ve Berlin eyaletlerindeki seçimler, bu hesabın tutup tutmadığını ya da sağ popülist partilerin bu işten kârlı çıkıp çıkmayacağını gösterecektir. Almancadan çeviren: Osman Çutsay (Tageszeitung, Almanya, 19 Mayıs 2011) UKRAYNA’DA KARŞIT SESLER ‘Türk kanalını engellemeliyiz’ OLEKSANDR KRAMAR eçen günlerde, Türkiye’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Karadeniz’le Marmara Denizi’ni 2023 yılına kadar birbirine bağlayacak olan bir kanal inşasını planladıklarını açıkladı. Erdoğan’ın söylediğine göre, İstanbul Boğazı’ndaki trafik neredeyse sıfıra inerken geçişler kanala yönlendirilecek. Bu projeye gerekçe olarak, İstanbul Boğazı’nın trafiğinin gün geçtikçe yoğunlaşması gösteriliyor. Fakat bu projenin asıl amacı Boğazlar’ı kendi tekellerine almak. Türkiye uzun zamandan beri Montrö Antlaşması’nın yeniden gözden geçirilmesini savunuyor. Erdoğan’ın bahsettiği bu projenin gerçeğe dönüşüp dönüşmeyeceği konusunda net bir yorum yapmak mümkün değil. Türkiye’de de muhalefet bu projeye karşı çıkıyor. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bu projenin sadece iktidarı destekleyen iş çevrelerini zengin edeceğini ve çevrenin büyük zarar göreceğini savunmakta. Fakat dünyadaki diğer kanalların boyutlarıyla karşılaştırdığımızda, İstanbul Kanalı’nın bu açıdan, inşa edilmeye müsait olduğunu görüyoruz ki bu durum, ürkiye’nin gerek jeopolitik gerekse ekonomik açıdan büyük Boğazlar’ı kendi tekeline sakıncalar doğurur. Boğazlar’dan geçişin kısıtlamaya tabi tutulması alma çabası, durumunda Ukrayna’nın dış Ukrayna ticareti, bundan büyük zarar görecek. Zira, Ukrayna’nın metal açısından ürünleri ihracatının tamamına tehdit yakını, Boğazlar üzerinden oluşturuyor. gerçekleşiyor. Ayrıca, Ukrayna’nın enerji alanında bağımsızlığını sağlayabilmesi, yani kaynakları çeşitlendirebilmesi de, büyük ölçüde, bu kanallardan yapılacak olan ithalata bağlı olacak. Ukrayna’nın limanları kapasite açısından Bulgaristan, Gürcistan ve Romanya’nın limanlarının toplam kapasitesinden daha üstün durumda olmasına karşılık, teknik açıdan hâlâ 1960’lı70’li yıllarda kaldıkları için, günümüzde ciddi bir ekonomik krizin içindeler. Bu durumda bir de Boğazlar’da kısıtlamanın olması limanları daha da büyük zarara uğratacak. Bu nedenle, Türkiye’nin Boğazlar’ı, inşa edilecek bir kanal aracılığıyla kendi tekeline almasını önlemek bizim için çok büyük önem taşıyor. Ukrayna, bu durumda, Montrö Sözleşmesi’nin ve Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin ilgili hükümlerine dikkat çekerek Boğazlar’dan gemilerin serbest geçiş hakkının olduğunu gündeme getirebilir ve gayet haklı biçimde kendisini savunabilir. G Tahran’da Bin Ladin çatlağı üvenlik ve istihbarat meseleleri ile belge ve bilgilerimiz mevcuttur” ilgili resmi makam Enformasyon demiş. Bakanlığı iken, ülkedeki üst düzey ç mesele değil... yetkililer tarafından yapılan bazı Ahmedinejad’ın bu konu ile ilgili açıklamalar bu ulusal kurumu ifadesi ise şöyle: “Bin Ladin ölmeden zayıflatabilir. Tuhaf bir şekilde önce Amerikan askerlerinin görevinden azledilen İstihbarat Bakanı elindeydi ve onlar tarafından Haydar Muslihi, “güçlü bir şekilde” öldürüldüğüne dair kesin bilgilerim işine devam etmesini isteyen dini lider var. Amerikalıların öldürdük Ayetullah Ali Hamaney’in tarihi dedikleri gün Bin Ladin kararı ile görevine geri döndü. Liderin ellerindeydi. Bin Ladin hasta bu hızlı kararıyla, bazı grupların olmasına rağmen İstihbarat Bakanlığı ve özellikle politik amaçlar Bakan Muslihi’nin bürosuna girişi doğrultusunda ve sızması engellenmiş oldu. onlar tarafından Cumhurbaşkanı Mahmud öldürüldü.” Ahmedinejad’dan Velayeti Bu iki ifadeye dikkat Fakih’e (dini lidere) bağlılığı edildiğinde iki sloganını yerine getirerek İstihbarat Bakanlığı’na yardımcı Ahmedinejad ile önemli farklılık gözüküyor. olmada öncü olması bekleniyor. Muslihi. 1 İstihbarat Bakanı, Ancak Ahmedinejad’ın Usame bin Bin Ladin’in hastalık nedeni ile Ladin’in ölümü, şekli ve zamanı ile öldüğünü söylüyor halbuki ilgili sarf ettiği sözler, İstihbarat Ahmedinejad, onun ABD askerleri Bakanı Muslihi’nin bu konu hakkında tarafından öldürüldüğünü ifade söylediği sözlerle açık şekilde etmekte. çelişiyor. Hüccetül İslam Haydar 2 Muslihi, Bin Ladin’in daha önce Muslihi, geçen haftaki Bakanlar öldüğünü belirtiyor ancak Kurulu’ndan sonra gazetecilere yaptığı Cumhurbaşkanı onun Amerikalıların açıklamada, “Amerikalıların öldürdüğünü iddia ettikleri gün öldürdük diye iddia ettikleri Bin öldürüldüğünü söylüyor. Ladin, hastalık nedeni ile daha önce Bu iki resmi ülke yetkilisinin ölmüştü. Bunu kanıtlayacak kesin T G söylediklerindeki ortak nokta her ikisinin de kesin ve güvenilir bilgilerinin olmasıdır. Burada güvenlik ve istihbarat meseleleri ile ilgili resmi ve yasal mercinin Enformasyon Bakanlığı olduğu ve bu kurumun daha kesin ve güvenilir kaynakları bulundurduğuna dikkat edildiğinde Ahmedinejad’ın neden İstihbarat Bakanı ile çelişkili ifadeler kullandığı soruluyor. Cumhurbaşkanı’nın güvenlik bilgilerini aldığı kaynak İstihbarat Bakanlığı değil mi? Bin Ladin meselesi, üzerinde her türlü söz söylenecek, bir iç mesele değil. Uluslararası yankı ve belki yükümlülükleri olan bir konu. Acaba, Bin Ladin’in ölümü ile ilgili dünyada geniş yankısı olan, ülkenin resmi istihbarat yetkilisinin açıklamasından birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı’nın bunun aksini söylemesi yakışıksız değil mi? Bin Ladin öldü, öldürüldü veya diridir, yeni öldü veya daha önce vs. Bunlar önemli değil, önemli olan milli itibarımızdır ve bu tür çelişkili ifadelerle onu kirletmememizdir. Hatta eğer bu Cumhurbaşkanı tarafından yapılsa bile. Farsçadan çeviren: Ekber Karabağ (İran’ın Asriran haber sitesi, 16 Mayıs 2011) Ukraynacadan çeviren: Deniz Berktay (Ukrayinski Tijden Dergisi, Ukrayna, 13 Mayıs 2011) T.C. TEKİRDAĞ 1. İCRA DAİRESİ TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI DOSYA NO: 2009/14084 Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: 1 Tekirdağ Merkez Yavuz Mah. (l00.Yıl Mah.) Nurettin Ersin sk. No: 26 D: 6 adresinde, tapunun 2122 ada, 193 parsel No’sunda kayıtlı 579,31 m2 yüzölçümlü arsa üzerine betonarme karkas tarzında bodrum+zemin+4 katlı olarak inşaa edilmiş apartmanın 2. normal katta, 4460/62906 arsa paylı (6) nolu bağımsız bölüm olan meskendir. Taşınmaz üzerindeki borçlu hissesi tamdır. (6) nolu meskenin brüt yüzölçümü 110 m2 olup 3 oda, l salon, mutfak, banyo, tuvalet ve holden oluşmaktadır. Salon ve odaların yer döşemeleri ahşap laminant parke, ıslak hacimler seramik, yer döşemelidir. Duvarlar plastik badanalıdır. İç kapılar ahşap, pencereler PVC plastik doğramalıdır. Kaloriferli ve asansörlü olup, yeni bir inşaattır. Taşınmazın bu haliyle alım satım değeri değeri 100.000,00.TL’dir. Satış saati: 11.20 11.30 arası İMAR DURUMU: Tekirdağ merkez Yavuz Mah. 2122 ada, 193 parsel imar planında, ayrık nizam (A5) 5 kata imarlı olup, köşebaşı parsel konumundadır. SATIŞ ŞARTLARI: 1 Satış 04/07/2011 günü saat: 11.20 11.30 arasında TEKİRDAĞ l. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDE açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmin edilen değerin %60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok arttıranın taahhüdü saklı kalmak şartı ile 14/07/2011 günü saat: 11.20 11.30 arasında TEKİRDAĞ 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDE ikinci arttırmaya çıkarılacaktır. Bu arttırmada da tahmin edilen değerin %40’ını, rüçhanlı alacaklıların alacağını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok arttırana ihale olunur. 2 Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin %20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler, tellaliye resmi, satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İki ihale arasındaki farktan; ve %10 faizden alıcı ve kefilleri mesul tutulacak ve hiçbir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsil edilecektir. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir.6 Satışı iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2009/14084 sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 05/05/2011 (İİK. m.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. *: Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 64’e karşılık gelmektedir. (*) Tebliğ yapılamayan ilgililere İİK.’nin 126 ve 127. maddelerine göre ilanen tebliğ olunur. (Basın: 34206) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle