19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 MAYIS 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Ziraatçılar Türkiye’nin bu yıldan buğday, et, süt, şeker gibi stratejik ürünlerde stoklama yapmasını istedi Et ve sütte yeni kriz Ekonomi Sevrisi Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı İbrahim Yetkin, Türkiye’nin bu yıldan itibaren buğday, et, süt, şeker gibi stratejik ürünlerde stoklama yapması gerektiğine dikkat çekti. Yetkin, süt konusunda Türkiye’de üretim sorunu bulunmadığını ifade ederek Türkiye’de 12.6 milyon ton süt üretimi, 8.6 milyon ton süt tüketimi gerçekleştiğini anlattı. Sütte 4 milyon ton gibi bir fazlalık olduğunu ifade eden Yetkin, “Devletin süt fazlalığını sübvanse etmesi gerekiyor. Aksi TZD Başkanı Yetkin, devletin süt fazlalığını sübvanse etmemesi halinde 2008’de yaşanan 900 bin damızlık havyanın kesilmesi gibi bir krizin yeniden gündeme gelebileceğini, bunun hayvancılık sektörünün çökmesi anlamına geleceğini vurguladı. takdirde 2008’de yaşanan 900 bin damızlık havyanın kesilmesi gibi bir kriz yeniden gündeme gelebilir. Bu da hayvancılık sektörünün çökmesi anlamına gelir” dedi. Yetkin, ortaya çıkan kriz karşısında süt tüketiminin ülke çapında sistemli bir biçimde arttırılması gerektiğini söyledi. Et ithalatı sürecinin kötü yönetildiğini, bunun yerine yerli üreticilerin desteklenmesi gerektiğini bildiren Yetkin, bu et ithalatı için yüzde 30’a kadar düşürülen gümrük vergilerinin üreticiyi korumak adına mayıs ayı başında yüzde 60’a çıkarıldığını, ithal edilen etin fiyatının 15 lira olduğunu, bu durumda ithalatın durdurulması gerektiğini aktardı. Yetkin, son yıllarda dünyada iklimsel anlamda çok ciddi değişiklikler yaşandığına dikkat çekerek düzensiz yağışların tarım sektörünü olumsuz yönde etkilediğini vurguladı. Yetkin, Türkiye’de yıllardır buğday konusunda verim ve kalite sorunu yaşandığına, bu nedenle buğday ithalatı yapıldığına işaret ederek ya ğışlar nedeniyle buğdayda pas, mantar gibi hastalıklar oluşabileceği konusunda uyarıda bulundu. Yetkin, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) bu yıl piyasaya aktif olarak girmesi ve alabildiği kadar buğday alması gerektiğini kaydederek “Dünyada gıda krizinden ve fiyatların artacağından söz ediliyor. TMO’nun elinde 1.8 milyon ton buğday stoku var ancak bunu satamaz. 2011’de stratejik ürünlerde elini güçlü tutması lazım. Stoklarda planlamaya gitmesi gerek” diye konuştu. Siyasetin Kaset Kısırlığı Seçimlere üç haftadan daha az bir süre kalmasına karşın siyasetin bir türlü temel sorunlar ve bunların çözümüne yönelmediği görülüyor. Tersine, siyaset kaset olaylarıyla oyalanmaya devam ediyor. Partilerin mitinglerine katılımın büyüklüğü ne olursa olsun, siyasete kaset kısırlığı damgasını vuruyor. Oysa yalnızca kaset bağlamında bile yapılması gereken çok iş var. Geçen yıl CHP Genel Başkanı ile başlayan, son haftalarda da MHP yöneticilerine yönelen kaset olayları, özellikle iki boyutuyla büyük önem taşıyor. Bunlardan birincisi, olayın siyasette yarattığı yıkımdır. Kaset olayları bir görünmez elin siyaseti derin bir biçimde etkilemesine, giderek biçimlendirmesine neden oluyor. Üstelik bu görünmez elin niteliği bilinmiyor; in mi cin mi olduğu açıklık kazanmıyor. Gerçekte, kaset olayında, geçmişte yaşanan ve işleyenleri bir türlü açıklık kazanmayan faili meçhul cinayetlere benzer bir olgu var. Önce ana muhalefet partisi genel başkanı, şimdi de Meclis’teki sandalye sayısına göre ülkenin üçüncü büyük partisi, faili meçhul bir eylemin kurbanı yapılmak isteniyor. Bu durumda siyasetin ilk işi, kaset olaylarının tüm boyutlarıyla açıklık kazanmasını sağlamak olmalıdır. Burada asıl görev ve sorumluluk hükümete, daha doğrusu AKP’ye düşüyor. AKP’nin kaset olayları karşısında, önce olağan dışı suskunluğu, sanra da sorunu hiçbir sorumluluk üstlenmeden ahlak düzlemine çekme girişimi tüm boyutlarıyla sorgulanmalıdır. Ancak, diğer bütün partilerin de, kaset olaylarının kaynaklarının açıklık kazanmasına odaklanması mutlak bir zorunluluktur. Önceki faili meçhul cinayetlerin açıklık kazanmasını başaramayan siyaset, hiç olmazsa, son bir yıldır partileri vuran failleri, yalnız göstermelik tetikçileriyle değil, bütün derinliği ve genişliğiyle ortaya çıkarmalıdır. Eğer siyaset bunu da başaramazsa kendi varlık nedenini yok eder. Kaset olayının ikinci boyutu ise, kanımca, Türk’ün teknoloji ile sınavı olarak adlandırılabilir. Toplum, en ileri teknoloji ürünlerini yadsımıyor; tersine kapışırcasına satın alıyor ve kullanıyor. Ancak, kullanılan teknolojilerin içeriği, yani, nedeni ve özellikle de nasılı konusunda, kullanmadaki hızlı artışa koşut bir gelişme, daha doğrusu toplumsallaşma yaşanmıyor. Bu konuda bilgisayar iyi bir örnek oluşturuyor. Bilgisayarın önyüzü kullanılarak her gün bir yenisi piyasaya sürülen yeni ürünler ve iletişim olanakları kolayca yakalanabiliyor. Buna karşılık, bilgisayarın önyüzüne gelinceye dek neler olduğu ve hangi süreçlerin devreye girdiği, yalnız geniş kullanıcı kitlesi için değil, konunun uzmanlarının büyük çoğunluğu için de, esas olarak bilinmezliğini koruyor. Oysa, orada, başta tıp olmak üzere, tüm alanlarda, her saniye, yeni bir yaratıcılık ve eskinin yok olması ya da yıkıcılık olgusu yaşanıyor. İletişimdeki baş döndürücü gelişmelerin iki yönü var; bunlardan biri, teknolojik değişme ve ilerlemedir; ikincisi de bu alanın yasal ve kurumsal olarak düzenlenmesidir. Türkiye, gerek iletişim teknolojisinin özümsenmesi ve içselleştirilmesi alanında, gerekse bu alanla ilgili yasal ve kurumsal düzenlemeler konusunda, dünyadaki gelişmelerin hızla gerisine düşüyor. Ülke, en son uluslararası sayısal verilerin de kanıtladığı gibi, giderek internete erişim özgürlüğü yönünden dünyanın geri kalmış ülkeleri arasında yer alıyor. Ülke olarak, küresel gidişe damgasını vuran teknolojik ve özgürlükçü gelişmeyi birlikte yakalamak da, yine siyasetin hiçbir biçimde savsaklamaması gereken bir konudur. Özel yaşamın sınırlarının tam olarak çizilemediği bir ortamda yeni teknolojinin yarattığı olanaklar, özgürlük düşmanlarının kokutucu ve vurucu silahına dönüşebiliyor. Siyaset; bilgisayar dünyasını, düşünceyi açıklama ve bilgi edinme özgürlüklerini koruyan ve geliştiren bir tutumla, önce yasal olarak nasıl düzenleyeceğini ve bu konudaki kurumsal yapılanma önerilerini, somut projeler olarak seçmene sunmalıdır. Siyasetin kendisinin faili meçhul olmaması için de böyle bir çözüm süreci gereklidir. Siyasetin, hiç olmazsa seçimlere gidilirken özenle üzerinde durması gereken teknolojik ilerleme sorunu ise ayrı bir yazının konusudur. Yabancı işçinin sigortası 2 Haziran’a dek yapılmalı Ekonomi Servisi Sigortasız çalışan yabancı uyruklu işçilerin sigortalılıklarının 3 Haziran’da başlaması gerekiyor. Sosyal Sigortalar Genel Müdürü İbrahim Ulaş, Türkiye’ye geçici olarak çalışmaya gönderilenlerin sigortasız çalışabilecekleri üç aylık sürenin 2 Haziran’da sona ereceğini söyledi. Çalışmaya başlayanların sigortalı işe giriş bildirgelerini en geç bu tarihe kadar SGK’ye vermesi gerekiyor. Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nde 2 Mart 2011’den geçerli olmak üzere yapılan değişiklikle yabancı bir ülkede kurulu herhangi bir kuruluş tarafından, o kuruluş adına Türkiye’ye bir iş için en fazla üç ay süreyle gönderilen ve yabancı ülkede sosyal sigortaya tabi olduğunu belgeleyen kişiler sigortalı sayılmıyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle