26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 17 MAYIS 2011 SALI 6 HABERLER Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin 66. Olağan Genel Kurulu seçim mitingine dönüştü Başbakan’a eleştiri yağmuru ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB’nin 66. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümeti eleştiri yağmuruna tuttu. Başbakan’a “Hiç kimse kendi fikrinin en doğru olduğunu iddia edemez. Komşumuzu öteki diye görmeyelim. Geçmişle hesaplaşmaya takılıp kalmayalım” diye seslenen Hisarcıklıoğlu, anayasanın ilk üç maddesine de sahip çıkarken, Başbakan Erdoğan ise seçime ayırmayacağını söylediği konuşmasında CHP’yi hedef aldı. Hisarcıklıoğlu, TOBB Genel Kurulu’ndaki konuşmasına “Dün başka ülkelere bakıp imrenirdik, şimdi imrenilen bir ülke haline geldik. Bu değişim Mustafa Kemal’in ‘geldikleri gibi gidecekler’ dediği gün başladı” sözleriyle girdi. Özel sektörün 2001 krizi sonrası yeniden atağa geçerek 2010 yılında 1 milyon 57 bin kişiye istihdam sağladığını belirten Hisarcıklıoğlu “Bir başka önemli gelişme, 10 yıl aradan sonra, son bir yılda protesto edilen senet ve karşılıksız çıkan çek sayısının yüzde 26 azalmasıdır. Ancak zaman rehavete kapılma zamanı değil. İçerde cari açık daha tehlikeli hale geliyor. Dışarıdaysa Avrupa’daki finansal kriz büyüyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da kargaşa artarak devam ediyor” diye konuştu. Hisarcıklıoğlu artık 2023 vizyonunun siyasetin ve toplumun ortak hedefi haline geldiğini belirterek şu mesajları verdi: “Allah’ın kelamı dışında her şey tartışılır. Hiç kimse fikrinin en doğru olduğunu iddia edemez… Komşumuzu öteki diye görmeyelim. Türkiye’nin kavga, karmaşa ve belirsizlik ortamına sürüklenmesine izin vermeyelim… Geçmişle hesaplaşmaya takılıp kalmayalım… Demokraside de dünya standardına ulaşmalıyız. Bunu sağlamanın yolu, siyaseti tabana yaymaktır. Demokrasimizin kalitesini arttırmak istiyorsak, siyasi partiler ve seçim kanunlarını, seçenle seçilen arasındaki bağı güçlendirecek şekilde değiştirmeliyiz… Bir anayasaya ihtiyacımız var. Yeni anayasada toplumumuzun olmazsa olmazı, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti korunmalıdır…” Konuşmasında hükümetin ekonomik politikalarını da eleştiren Hisarcıklıoğlu, “Büyüme olsun da nasıl olursa olsun anlayışının önüne geçmeliyiz. Büyüme kadar sosyal adalete ve çevreye de özen göstermeliyiz. İşsizlikle, yoksullukla ve kayıt dışılıkla mücadelemizi sürdürmeliyiz” dedi. Hisarcıklıoğlu, gelir farklılıklarının azaltılmasını, teşvik mekanizmasının cari açık riskini dikkate alarak sanayideki ara malı ithalatını azaltacak şekilde kurulmasını ve tarım sistemiyle bütünleştirilmesini de istedi. ‘Özerk Bölge’ ve ‘Dil’ Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) yüzde 10 engel yüzünden seçimlere bağımsız adaylarla giriyor. Bu amaçla, biraz daha geniş bir cephe politikasıyla “Emek, Demokrasi ve Ögürlük Bloku” kurdu ve Kürt olmayan sosyalist adayları da seçilebilecek bölgelerden aday gösterdi. Bir seçim ittifakı! Kendilerini sosyalist olarak tanımlayan insanların Meclis’te seslerini duyurmaları özlenen bir şeydir! BDP olmasa bu gerçekleşmeyecekti! Geçen seçimde de “sosyalist” namlı insanları Meclis’e taşımışlardı! Hepsi hava cıva çıktı, genel olarak Kürt Meselesi’ni savunmakla sınırlı kaldılar! Şimdi de öyle bir durum söz konusu olabilir... Şüphesiz, ağırlıkla Kürt oylar tarafından seçilmenin getirdiği bir bağımlılık vardır. Ama, örneğin Ertuğrul Kürkçü, bu bir seçim ittifakıdır, diyor. “Sosyalist adaylar” şüphesiz bu ittifakla sınırlı değil. Doğu Perinçek İzmir’den aday, TKP adayları ve daha başkaları var! Hepsine başarılar dilerim... Bugün yine Kürt Meselesi’nden gideceğiz... “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku”nun seçim beyannamesini okudum. Bunu eleştirecek değilim. Ancak, daha önceki Kürt metinlerine kıyasla biraz daha “Türkiyeci/Türkiyeli” havasının olduğunu vurgulamakla yetineyim. Ama bu, kurulan ittifakın bir yansıması olabilir! Sebahat Tuncel ve diğerlerinde, her meseleye yaklaşımlarında, neredeyse mutlak olarak bir “Kürt vurgusu” veya bulgusu var. Demek istediğim, BDP bir “Türkiye Partisi” olmaktan çooook uzak. Olabilir mi, çok çok zor kendilerine biçtikleri rol, “Kürtleri yönetmek”. Etnik temeldeki bütün politikaları da bunun göstergesi. Bir etnik parti niteliğinden uzaklaşabilmeleri için tepeden tırnağa değişmeleri gerek. Temel meseleleri “Kürt” odaklı olduğu sürece, zaten bunu istemiyorlar demektir. Ne kadar beyannamelerini, “Türkiye partisi olma” eksikliklerini gidermede bir adım olarak gördüklerini sözlü dile getirseler de! Bu sadece görünüşte böyle! Çünkü, devlet ve iktidara karşı savaşları, kendilerini Türkiye partisi olmaktan uzaklaştırıyor. Türkiye toplumundan kopuyorlar ve toplumla aralarındaki mesafe büyüyor! Sanıyorlar ki devletle savaşarak istedikleri “hakları” elde edebilirler! “Devlet” (tabii ki iktidardaki siyaset) istediklerini verse bile, toplum bunu kabul etmeyebilir! Devlet= toplum, denklemi yanlıştır! Bu açıdan, BDP’nin bir Türkiye partisi olması bu haliyle imkânsıza yakındır. Seçim beyannamelerinde (BDP’nin sitesinde bakınız) “sol söylem” vardır. Özellikle ekonomide ve demokratikleşme boyutunda. Ama esası yine de Kürt Meselesi’ne çözüm bulma odaklıdır ve bu amaçla da Türkiye’nin 2025 yeni “özerk bölgesel yönetime” ayrılmasını öneriyorlar. (“Savunma, Dışişleri, Maliye merkezi; emniyet, adalet hizmetleri ise merkezi ve bölge meclislerince ortak yürütülecek.” Diğer bütün konular özerk bölgelerin sorumluluğunda, “kadın, gençlik, spor, eğitim, sağlık, kültür, tarım, sosyal hizmetler, turizm, telekomünikasyon”...)... Şüphesiz ki bu öneri, pratikte “Kürtlerin ihtiyacı ve amacı” için geliştirilmiştir. Gelelim dil konusuna: “Anadilde eğitim herkes için bir hak olarak kabul edilecek, eğitimin tüm aşamalarında resmi dil olan Türkçenin öğretilmesinin yanında, anadilde eğitim görme imkânı sağlanacaktır. Özerk bölge yönetimleri aracılığıyla bu talepler karşılanacaktır.” “Tüm ülkede geçerli olan resmi dil Türkçenin yanında, tüm ülkede geçerli, bölgeler kendi özgün ihtiyaçlarına göre başka dilleri de ikinciüçüncü dil olarak kullanabilecektir.” Utangaç bir ifade ile, Kürt bölgesinde eğitim dili Kürtçe olacak diyorlar. Ama Türkçe de öğretilecek, resmi dil olarak... Yanlış yorumladıksa, düzeltiriz! Tabii, diğer “özerk bölgelerde” de, istenirse, eğitim dili Kürtçe olacak... Bu, pratikte iki resmi eğitim dilini öngörür! Kürt öğrencilere “Türkçe de” öğretilmesini öngörür.. Dananın kuyruğunun kopacağı noktalardır bunlar... Türkiye gibi bir “ulusal devlet”te, (Dünkü yazımda yanlış olarak hep “ulus devlet” diye yazdım, bu yanlıştır, doğrusu ulusal devlet’tir), bölgesel ve tarihsel nedenlerden dolayı, böyle bir dil politikası, esas olarak ayrımcılığı geliştirir! (Perşembe, siyasi demokratikleşme ve kadın konusu.) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Genel Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Başbakan Erdoğan’a “Hiç kimse kendi fikrinin en doğru olduğunu iddia edemez. Komşumuzu öteki diye görmeyelim. Geçmişle hesaplaşmaya takılıp kalmayalım” diye seslendi. seçimlere ayırdı Erdoğan konuşmasını Erdoğan ise 27 gün kalan genel seçimlere yönelik değil, bir vizyon vermeye dönük konuşacağını belirtmesine karşın konuşmasının büyük bir bölümünü seçimlere ayırdı. Konuşmasında 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile DYP’nin eski Genel Başkanı Tansu Çiller’e de yüklenen Erdoğan, “Bu ülke ne çektiyse ‘Dün dündür, bugün bugündür’ anlayışından çekti. ‘2 anahtar veri yorum’ diyenlerden çekti” dedi. Ülkede devam eden yüksek enflasyonun, faizin, yolsuzluğun ve yoksulluğun en önemli nedeninin bu anlayış olduğunu söyleyen Erdoğan, “8.5 yıldır Türkiye, istikrar ve güven zemininde ilerliyor. Yatırımcı, üretimci, girişimci, artık önünü görüyor” dedi. Erdoğan’ın ekonomideki gelişmelerden bahsederken işsizliğin yüzde 11.5’e düşmesiyle ve yoksul sayısının 12 milyon 750 bin kişiye inmesiyle övünmesi de dikkat çekti. TOBB Genel Başkanı Hisarcıklı oğlu konuşmasının başlangıcında kadın ve genç girişimcileri ayrı ayrı selamlarken büyük alkış aldı. Erdoğan konuşmasında, Hisarcıklıoğlu’nun olumlu gelişme olarak verdiği çek ve senet rakamlarındaki iyileşmelere atıfta bulunurken Hisarcıklıoğlu’nun yazılı konuşma metninde söz konusu bölümünün olmaması dikkat çekti. ürşad Tüzmen ile ilginç diyalog Öte yandan Kılıçdaroğlu ile eski ba K kan Kürşad Tüzmen arasında genel kurul öncesinde Kılıçdaroğlu’nun AKP listelerinde yeniden aday gösterilmeyen isimlere yönelik sözlerine ilişkin ilginç bir diyalog yaşandı. Kılıçdaroğlu’nun partililer ile görüşmesi sırasında Tüzmen, Kılıçdaroğlu’nun yanına gelerek “25 sene bürokraside ben seni biliyorum, sen beni biliyorsun. Benimle ilgili bir şüphen mi var?” tepkisini gösterdi. Kılıçdaroğlu’nun ise Tüzmen’e herhangi bir yanıt vermediği öğrenildi. Ancak daha sonra gazetecilerin soruları üzerine Tüzmen, Kılıçdaroğlu’na “Sen benim için ne diyorsun” sorusunu yönelttiğini ileri sürerek “Sen de dürüstsün’ dedi. Bana bir lafı yokmuş” ifadelerini kullandı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin genel kurulunda bir araya gelen Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasındaki soğukluk dikkat çekti. (AA) CHP liderinin konuşması alkışlarla kesildi; ayakta alkışlarla uğurlandı TOBB’de Kılıçdaroğlu rüzgârı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) 66. Olağan Genel Kurulu’na CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu damgasını vurdu. Yaptığı konuşma sık sık alkışlarla kesilen Kılıçdaroğlu, konuşmasının sonunda da genel kurul salonundakiler tarafından ayakta alkışlandı. Kılıçdaroğlu’nun en çok alkış alan Türkiye’nin kendi otobüsü varken İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Avrupa’dan 1.2 milyon Avro’luk otobüs alımlarıyla ilgili sözleri ve “Bütçeden 100 lira harcamanın 2 lirasını yoksula ayırdığınız zaman bu ülkede küçük Kübra’lar açlıktan ölmeyecek” ifadesi oldu. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının alkışlarla kesilen bazı bölümleri şöyle:  Ekonomi iyi yönetilmiyor. Bir ekonomi iyi yönetilse 9 yılda 4 defa mali af ilan edilmez.  Eğer bir iktidar “TL çok de TWITT’E ANINDA YANIT: Ş FRE KIRILMIŞ Genel kurulun hemen ardından Hisarcıklıoğlu’nun twitter hesabından atılan twitt’ler ortalığı karıştırdı. Önce Kılıçdaroğlu’nun daha fazla alkış aldığı yazılan twitt’in hemen ardından “Anketler yanılacak gibi gözüküyor” denildi. TOBB’den yapılan açıklamada ise “Hisarcıklıoğlu’nun Twitter hesabına dışarıdan müdahalede bulunularak, şifresi kırılarak kendi bilgisi dışında gerçeği yansıtmayan birtakım twitt’ler yayımlanmıştır” denildi. ğerli” diye övünüyorsa, bilin ki o iktidar ekonomiden anlamıyordur.  Sanayiciyi perişan ettik. Ülkeyi Çin mallarının pazarı haline getirdik.  Sıcak paraya teslim olan bir ekonomi sağlıklı bir ekonomi değildir.  Hükümetin büyüme ve istihdam politikası yoktur. Ha, haksızlık etmeyeyim. Başbakan burada sizlere “Her işveren bir işsiz alsa, biz de işsizlik sorununu çözeriz” demişti. Bunu söyleyen Başbakan’ın ekonomiden haberi yoktur.  Size de bir sitemim olacak. İş dünyası sağlıklı eleştiri getirmekten ürküyor. Ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz neden olduğunu. Bu demokrasi, özgürlük olayıdır. Eğer iş dünyası sağlıklı eleştiri getirmiyorsa demokrasi sağlıklı işlemiyordur.  Bir ilde bir ticaret sanayi odası başkanı bana, “Bu toplantıyı medyaya kapalı yapmalıyız” dedi. “Neden” diye sordum. “Kapalı yapmazsak size söyleyeceklerimizi söyleyemeyiz, AKP’yi eleştiremeyiz. Eleştirirsek ertesi gün maliye memuru geliyor, ceza yazıyor” diye cevap verdi.  Türkiye Cumhuriyeti Avrupa’nın en büyük otobüs üretim merkezidir. Biz gittik, o krizlerin yaşandığı dönemde otobüsleri nereden aldık? Hollanda’dan ve Almanya’dan. (İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kastediyor.) Tanesine 1.2 milyon Avro ödeyeceksiniz ve bunun hesabını da kimse sormayacak.  Bizim milliyetçilik anlayışımız şudur; önce sanayicimiz, insanımız kazanacak. 1.2 milyon Avro ödediniz, bari otobüs de otobüs olsa. Hollanda dağı olmayan ülke. İstanbul 7 tepeli. Yokuş çıkamıyor.  2009 başından bu yana suya yüzde 15, elektriğe yüzde 40, benzine yüzde 30, mazota yüzde 35 zam yapıldı. Mersin’den buraya nakliye yapmak Çin’e yapmaktan daha pahalı.  Aile sigortasını açıkladık. Küçük Kübra’lar açlıktan ölmeyecek. BDP’nin desteklediği bağımsız sosyalist aday Ertuğrul Kürkçü, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı ‘Ezilenlerin sesi olacağım’ AYŞE SAYIN STANBUL BAĞIMSIZ ADAYI Ç ÇEK ‘Adaylığım hapisten çıkmak için değil’ İstanbul Haber Servisi İstanbul 1. bölge bağımsız milletvekili adayı Atılım Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Çiçek, milletvekilliğini cezaevinden bir çıkış yolu olarak görmediğini, Meclis’te işçilerin, öğrencilerin, şiddete uğrayan kadınların ve sosyalistlerin gerçek anlamda temsilcisi olmadığı için aday olduğunu söyledi. Eylül 2006’dan bu yana cezaevinde tutuklu bulunan Çiçek’in, yargılandığı davaya bugün Beşiktaş 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edilecek. Davayı Gazetecilere Özgürlük Platformu ve Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu da izleyecek. ESP tarafından İstanbul 1. bölgeden bağımsız milletvekili adayı olarak gösterilen gazeteci Çiçek adaylık sürecini ve projelerini açıkladı. Terörle Mücadele Yasası (TMY) sonucu yaklaşık 5 yıldır cezaevinde bulunduğunu belirten Çiçek, “TMY yasası ile her an farklı gazeteciler tutuklanabilir, suçunu bilmeden yıllarca cezaevinde yatabilirler. Türkiye’de basılmamış kitaplara dahi saldırı düzenlenirken ‘ileri demokrasi’ söylemi gerçeği yansıtmıyor. Parlamentoya seçilirsem TMY ve özel yetkili mahkemelerin kaldırılması için çalışacağım” dedi. Hummalı bir çalışma içinde olan Ertuğrul Kürkçü, Meclis’e girme konusunda temkinli konuşuyor. ANKARA BDP’nin desteklediği bağımsız adaylar blokundan Mersin’den milletvekili adayı, sosyalist hareketin önde gelen isimlerinden Ertuğrul Kürkçü, Meclis’e girmesi halinde “ezilenlerin sesi” olmayı hedefliyor. Kürt siyasal hareketi içinde yer almasının “sosyalistliğin gradosu”nu düşürmeyeceğini vurgulayan Kürkçü, “Ezilenlerin içinde en ezilenin yanında yer almadan nasıl sosyalistlik yapılabilir” diyor. Kürkçü’yle, “hummalı” bir seçim çalışmasının ortasında, kısa öğle yemeği arasında görüşme fırsatı bulduk. Kürkçü, her ne kadar seçmen tabanından büyük ilgi görüyorsa da Meclis’e girip girmeme konusunda “temkinli”. Öncelikle seçim sonucunu görmek istiyor. Kürkçü’ye merak edilen o soruyu da yöneltiyoruz, “Kızıldere’den Meclis’e geliyor olmak nasıl bir duygu?” “Bu bende özel bir duygu uyandırmıyor. Her zaman şöyle düşünegeldim, her zaman önüne yapılması gereken bir iş çıkıyor ve onu devrimci bir tarzda yapacaksın, ama dönüştürerek yapacaksın. Ben gazetecilik yaparken de, ansiklopedicilik yaparken de, diğer işleri yaparken de biraz dönüştürdüğümü düşünüyorum.” sunu düşürmediğine dair kanım olması. Çünkü böyle bir önyargı var, ben bunu her yerden alıyorum, yani ‘Bir sosyalistin ne işi var Kürt hareketi ile’ deniyor. Ben de diyorum ki, en önce bir sosyalistin işi var. Çünkü bütün ezilenler içinde, en ezilenin yanında yer almadan nasıl sosyalistlik yapılabilir, yapılamaz. O Ertuğrul Kürkçü, “En ezilenin yanında yer almadan sosyalist olunmaz. Barış uzun süreçler gerektiriyor, her iki tarafın da kendini taahhütlerle bağlaması gerekir” dedi. Peki Meclis’e neden girmek istiyor Kürkçü? “Başa gelen çekilir derler ya bu biraz başa geldi, biraz da kendi başıma açtığım bir şeydi” diyor. Son dönemdeki “özgürlükçü, barışçı söylem” bu konuda kendisine dönük bir talebin oluşmasına yol açmış. Kürkçü, “En önemlisi Kürt özgürlük hareketi ile birlikte çalışmanın, sosyalistliğin gradonedenle bunun içinde olmak, 1965’teki TİP milletvekillerinin Meclis’te antiemperyalizm yapmaları kadar önemlidir. İkincisi Kürt meselesiyle emeğin sorunları arasında dolaysız bir bağ var. Bugün Türkiye’nin batısında yaşayan Kürt nüfusun yarısına yakını, büyük kentlerin emekçilerdir. Tıpkı Kürtler gibi ötelenmiş, dışlanmış kadınlar, güvencesiz çalışanlar... Tüm bunların hakları arasında bağ kurmak, hem mümkün hem de gereklidir. Ben bu kesimlere sırtımı dayayacağım, onların sesi olacağım” diyor. Son olarak siyasi gündeme damgasını vuran ve MHP’yi hedef alan “kaset siyasetini” soruyoruz. Kürkçü bu konuda net ve tepkili: “İğrenç tek kelimeyle... MHP’nin ve MHP milletvekillerinin haklarını savunmanın da sosyalistlerin ve insan hakları savunucularının meselesi olduğunu söylüyorum. Çünkü Başbakan’ın bunu kullanma tarzına baktığımız zaman, bunun alenen bir hükümet tertibi olduğundan benim en ufak bir kuşkum yok. Sadece ispat edemem. Buradan üretilen çamurlar, ‘Bunlar senin özel hayatın değil ulan’ yaklaşımı kabul edilemez. AKP hükümetinin apaçık Türkiye’nin en büyük pornografik üretim merkezi haline gelmiş olduğunu söyleyebiliriz.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle