15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y B Y B B B B Y Y Y Y Y Y 16 22 18 18 22 22 21 15 13 18 15 14 17 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y B Y B Y Y Y Y Y Y K Y Y 15 15 13 19 21 22 16 19 10 13 6 8 8 HABERLERİN DEVAMI Oslo PB Helsinki B Stockholm Y Londra PB AmsterdamPB Brüksel PB Paris B Bonn PB Münih PB Berlin Y BudapeştePB Madrid B Viyana Y 13 5 10 19 15 15 19 15 17 14 15 26 16 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam PB Y B PB PB Y Y PB PB B Y PB Y 18 15 22 20 20 6 21 26 15 22 19 24 19 Ülke geneli çok bulutlu, Marmara’nın doğusu, Doğu Akdeniz, İç Anadolu’nun kuzey ve doğusu, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Kütahya ve Antalya’nın doğu ilçeleri yağmur ve sağanak, güney kesimler gök gürültülü sağanak yağışlı, Orta ve Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Kastamonu ve Ardahan çevreleri yağmur, yüksekleri kar yağışlı olarak geçecek. Yağışların kuvvetli olması bekleniyor. 8 N SAN 2011 CUMA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 8 Nisan GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada alıştık. Başbakanları ikide bir muhalefetin yapılan kimi hizmetleri takdir etmeyip sürekli eleştirmesinden yakınıyor, şikâyetçi oluyor. Ama muhalefetin belgelere dayanan haklı eleştirilerine hak vermeyi bırakın bir yana, inceletmeye bile rıza göstermiyor. Türkiye’de basın özgürlüğünü hükümetin kısıtladığı, medyayı nefes alamayacak duruma getirmek için elinden geleni esirgemediği ve… şu veya bu nedenle gazetecileri cezaevlerine tıktığını artık yalnız Türk medyası mı tartışıyor? Hayır! Avrupa’dan ABD’ye kadar Batı dünyası medyaya yönelik baskıları, basın özgürlüğünü bu hükümetin rafa kaldırdığını yazıyor, konuşuyor. İçeride de dışarıda da söylenen, yazılanların hepsi yalan, uydurma, yakıştırma. Zira RTE ve çevresindekilere göre Türkiye’deki basın özgürlüğü ABD’de bile yok! Hükümet tam bir aymazlık içinde. İşte taze örneği: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç; bir vesileyle Amerika’ya gitti. Washington’da bir düşünce kuruluşunda basın özgürlüğüyle ilgili irdelemelerle tartışmaları yorumlarken “basınla ilgili tartışmaların AKP’yi yıpratmak amacında” olduğunu savundu. Âlemi kör ve sağır yerine koyan kafalara layık bu konuşmayı, Bay Arınç; hükümetin basına karşı bağnaz tutumunu izleyen, basın özgürlüğünün simgesi ABD’de, medya huzurunda yapıyor. Arınç’ın bu konuşması; basın özgürlüğüyle ilgili olumsuzlukları inceleyip gerektiği ölçüde düzelteceklerini söyleme erdeminden yoksun olduğunun kanıtı! Hükümet de böyle, kimi kurumlara atadığı kişiler de... Son bir haftadır sınavlarda şifre fırtınası esiyor. Devletin başından hükümet sözcüsüne, ilgili bakanlara kadar iktidarın her kademesi koro halinde ÖSYM Başkanı Prof. Ali Demir’i savunmaya soyundu. Sınavlarla ilgili açıklamalar muhteremleri “tatmin etmiş!” Lakin eleştiriler keskin bıçak gibi… Cumhurbaşkanı, hükümet ve ÖSYM Başkanı’na kefil Milli Eğitim Bakanı’nı dinlemiyor. ÖSYM Başkanı profesör basınla konuşuyor. Ha AKP, ha başkan profesör. Aynı tornadan çıkmışlar. Prof. Demir de AKP’liler gibi kendini aklamak için suçu, sorumluluğu başkalarına ihale ediveriyor. Şifreler acemilikmiş. Matbaanın işgüzarlığıymış. Sınava giren öğrencilere giden kitapçıklarda bir eksiklik olduğu da, hata yapıldığı da doğruymuş. Bu doğrulara karşın sınavların iptali gerekmiyormuş! Sınav sorununu yüzüne gözüne bulaştıran; baştan sona hatayı kabul eden, başarısızlığı itiraf eden, ne ki herkesi suçlayan, sorumlu bulan ÖSYM Başkanı; AKP’nin himayesi, desteğiyle kendini mukaddes, dokunulmaz bir varlık sayıyor olmalı ki… …istifa etmeyi aklının ucundan geçirmiyor! Basına sempatik görün, gülümsemeyi yüzünden eksik etme demiş olacak ki büyükleri... basın toplantısında düzgün dişlerini sergiliyor ve sorana da ne gerek var istifaya der gibi bakıyor. Yok birbirinden farkları. Hükümet gibi ÖSYM Başkanı da sütten çıkmış ak kaşık. Hata yapan hatasız kul! Gerçeği söyleyen suçlu, işgüzar, acemi ve hatalı! CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gerek yurtiçi gerekse başta Brüksel olmak üzere yurtdışı temaslarının neredeyse tamamında Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda yaşanan sıkıntıları sürekli gündemde tutuyor. Sayıları günden güne artan tutuklu gazetecilerin durumlarının yanı sıra, Türkiye’de gazeteler ve gazeteciler üzerinde mesleklerini yapmalarını engelleyen baskıları da her fırsatta dünyaya anlatma çabasında. Hafta içinde, gazetemiz yazarı Bekir Coşkun ile eşi Andree Coşkun’un ev sahipliği yaptığı yemeğe eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile birlikte katılan CHP lideri, AB ülkelerinin büyükelçileriyle daha geçen hafta yaptığı iki saatlik görüşmede yine tutuklu gazetecilerin durumunu ayrıntılı olarak anlattığını aktardı. Gazeteci Ahmet Şık’ın basılmamış kitabının imhası yönündeki yargı kararını da büyükelçilerin gündemine getirmiş. Avrupalı diplomatların Türkiye’deki gelişmeleri nasıl değerlendirdiğine ilişkin ilginç bir gözlemini de bizlerle paylaştı: “Başbakan Erdoğan’ın ‘yargı bize karışmasın’ sözlerini aktardığımda, diplomatlar yüzlerindeki gülümsemeyi gizlemeye çalışmadılar bile...” Kılıçdaroğlu ile yaklaşan seçimler ve CHP’nin kampanyasını da konuşma fırsatı bulduk. Öncelikle ellerine ulaşan kamuoyu yoklamalarının yorumunu yaptı: “AKP iniş trendinde, CHP ise çıkış. Seçime iki aydan biraz fazla süre var. Halka yapacaklarımızı, politikalarımızı, projelerimizi anlattıkça aradaki fark kapanacak.” CHP’nin ‘aile sigortası’ ve ‘bedelli askerlik’ projeleriyle ‘taşeronlaşmaya karşı’ duruşunun bu farkın kapanmasında etkili olduğunu söyledi. Yeni söylemlerinin etkisini gösteren birkaç örneği de bizimle paylaştı. Emeklilerin ekonomik durumlarının iyileştirilmesi yönünde CHP’nin ata Kılıçdaroğlu: AKP ‘iniş’, biz ‘çıkış’ trendindeyiz cağı adımları anlattıkça o kesimde CHP’ye ilgi ‘yüzde 15’ artış göstermiş. Benzer biçimde, ana hedef kitlesi gençlere yönelik projelerini açıkladıktan sonra, CHP’nin internet sitesinde en fazla tıklanan “Gençler” ile ilgili bölüm olmuş. Kampanya 24 Nisan’da Samsun’dan başlayacak. Bekir Ağabey “Kurtuluş Savaşı’nı andırıyor” deyince Kılıçdaroğlu “Arkadaşlar programı öyle yapmış. İzmir’de son miting ile bitiriyoruz” diyerek benzetmeyi doğruluyor. Partisinin seçim stratejisiyle ilgili her türlü ‘kritik karar’ öncesinde küçük ölçekli kamuoyu yoklamaları yaptırıyor CHP lideri. Kampanyasının belkemiğini oluşturan ‘aile sigortası’ toplumun yüzde 72’si tarafından bilinir durumdaymış. Ancak bu rakamı yeterli görmeyen CHP lideri, kalan yüzde 28’e de ulaşmanın yollarını arıyor. Siyasi kampanyaların bilinen ilkesi vardır: “Halka mesaj vermek ‘çivi çakmak’ gibidir. Temel mesajı sürekli tekrarlamak gerek.” O yüzden mitinglerde, çıkacağı talkshow programlarında, gazete ve televizyon ilanlarında aile sigortasını ısrarla anlatmaya kararlı. Tüm siyasi partiler gibi CHP’de de büyük gün 11 Nisan. Aday listeleri o gün YSK’ye teslim edilecek. Kılıçdaroğlu bu konuya ilişkin soruları partisinin yetkili organlarıyla görüşüp karara bağlamadığı için yanıtsız bıraktı. Ancak parti içindeki tartışmalar CHP liderinin iki önemli kararla karşı karşıya olduğu yönünde: Birincisi Ergenekon davası kapsamında tutuklu ya da tutuksuz yargılanmakta olan aday adaylarının durumu. Partide Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum’un başını çektiği bir grup yönetici, ayrım yapılmaksızın başvuruda bulunan Ergenekon sanıklarının tümüne listelerde yer verilmesinin CHP’nin hukuksuzluklara karşı mücadelesinin gereği olduğu görüşünde. Meslektaşımız da olan Parti Meclisi üyesi Enver Aysever gibi isimler ise “Tüm adaylar yerine Mustafa Balbay gibi simge haline gelmiş ismin listeye konması, ancak CHP’nin bu davalardaki haksızlıkları dile getirmeye devam etmesi” görüşünde. MYK ve Parti Meclisi’nde yapılacak tartışmalarda orta yol bulunarak ‘sınırlı sayıda Ergenekon sanığının aday gösterilmesi’ sonucu çıkabilir. GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Kılıçdaroğlu’nun vereceği ikinci önemli karar ise CHP listesinde, geçmişte DP, AP, DYP ve ANAP çizgisinde siyaset yapmış isimlere yer verip vermeyeceği. Aysever gibi düşünen bazı isimler CHP liderine partiyi sol çizgide tutması gerektiği telkininde bulunuyor. Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in başını çektiği bir grup yönetici ise AKP’ye karşı başarının yolunun merkez sağ oyları CHP’ye çekmek olduğu görüşünde. Kılıçdaroğlu da daha önceki demeçlerinde bu görüşe daha yakın durduğunun sinyallerini vermişti. Merkez sağ oyların güçlü olduğu Bursa, Balıkesir ve bazı Karadeniz illerinde tabanı olan merkez sağ siyasetçilere CHP listelerinde yer verilmesi çok güçlü olasılık. başkanlığı koltuğuna oturan Başşar Esad; bugün 45 yaşında rejimi korumakla toplumun değişim istemlerine karşılık vermek arasında denge kurmaya çalışıyor. Bu tür arayışlara şöyle bir benzetme uygun düşer: Ceketi çıkarmadan gömleği değiştirmeye girişmek! Esad’ın geçen hafta parlamentoda yaptığı konuşmadan çıkan da buydu. Babasından devraldığı devlet çarkını yenileyeceğine ilişkin işaretler veren Esad, geçen 11 yılda devleti öğrendi, neyi ne kadar yapabileceğini gördü. Ortadoğu için şöyle bir söylem vardır: En kötüden en iyiye bütün seçenekler sıralanır; genellikle en kötüsü yaşama geçer! Değişim rüzgârları Şam’ı da etkisi altına almış görünüyor. Değişimin seyrini Esad’la Baas rejiminin köşe taşları arasındaki denge belirleyecek. Uluslararası etki ikinci planda kalacak gibi görünüyor. Olmak ya da olmamak tanımını Esad açısından şöyle formülleştirebiliriz: Şam piyon ya da şampiyon! 11 yılda neler öğrendiğini bu süreçte göreceğiz... Suriye bizim için Tunus, Mısır, Libya’dan öte, sınır komşumuz. En uzun sınırımız, 750 kilometre ile Suriye’yle. Aynı şey Suriye için de geçerli, en uzun sınırları bizimle. Bunun 510 kilometresi mayınlı. Soğuk Savaş döneminin “hatırası”! Dünya sahnesine bağımsız devlet olarak 1947 yılında çıkan Suriye, 20. yüzyılın ikinci yarısında Moskova ile birlikte hareket etmeyi yeğledi. Türkiye’nin de 1952’de NATO üyesi olmasıyla birlikte iki ülkenin arasına kutuplar girdi. Mayınlı arazilerin hâlâ istenen ölçüde iki ülke insanının kullanımına verilemediği dikkate alınırsa, Soğuk Savaş’ın izlerinin sürdüğünü söylemek abartma olmaz. Suriye ile ilişkilerimiz 1998’den itibaren adım adım iyileşti. Önceki hükümet döneminde başlayan olumlu adımlar 2000’li yıllarda da devam etti. Bütün dünya için genellenebilecek şöyle bir gerçek var: Ekonomisi rayında olan ülkelerin dış ticaretlerinin yarısı komşularıyla. Bizde bu oran dörtte bir bile değil. Yıllar önce bir GAP gezisinde, bölgedeki sulama kanallarının haritasını vermişlerdi. Bütün bölgeyi ağ gibi sarıyor, Suriye sınırında bıçak gibi kesiliyor. Haritaya bakıp şöyle düşünmüştüm: “Büyük düşünsek... Bu olanağı Suriye ile paylaşıp iki tarafta da bereketi arttırsak. Barış da büyür...” Hâlâ aynı düşüncedeyim. Dünyada savaş sonrası yapıldığı bilinen ilk anlaşma Kadeş Antlaşması. Kadeş, Suriye sınırları içinde, Asi Irmağı kıyısında. SuriyeLübnan sınırının hemen üç kısmında antik bir kent. İÖ 1286’da başlayan Kadeş Savaşı İÖ 1270’te antlaşma ile sona erdi. Savaş, Mısır’la Hititler arasındaydı. O dönem Mısır yönetiminde koca Ramses vardı. Tüm yazılı kaynaklar da onun elinde; en doğru ses Ramses, gerisi haram ses! O yüzden de uzun süre Kadeş Savaşı’nın galibinin Mısır olduğu sanıldı. Oysa Hitit kaynaklarına göre savaşın seyrini 4 Hititli değiştirdi. Hitit Kralı Hattuşili’nin kurmayları bu 4 askerin Mısırlılara esir düşmesini sağlıyorlar. Esir askerler, “Hitit ordusu dağıldı, kaçıyor, biz de kaçamadık, esir düştük” diyor. Ramses, bu numarayı yutuyor. Ertesi gün bir bakıyor, Hititler 5 kilometre ötede. İki taraf da savaşı biz kazandık diyor, anlaşma yapılıyor! Aradan 3281 yıl geçmiş... İnsanlık ne kadar ilerlemiş dersiniz? F tipinden mektup gönderen tutuklu: Haftada üç kez hücremiz aranıyor, özel eşyamız talan ediliyor, havalandırma hakkı kısıtlanıyor ‘ şkence tipi’ cezaevi Yurt Haberleri Servisi Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’ndeki siyasi tutuklu ve hükümlülerin, cezaevi yönetiminin ve gardiyanların keyfi müdahalelerine maruz kaldığı öne sürüldü. PKK’ye yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı’nda yer alan haberde bir tutuklunun mektubuna yer verildi. Mektupta tutuklu ve hükümlülere yönelik baskı ve antidemokratik uygulamalara yer veriliyor, cezaevi prosedürüne göre ayda bir kere aranması gereken hücrelerin bir haftada tam üç kez gardiyanlar tarafından aranarak, hücrelerin keyfi bir biçimde basılarak eşyalarının talan edildiği kaydediliyor. Uygulamaların son bulması için “kapı dövme” eylemi yaptıklarını aktaran tutuklu, bunun üzerine havalandırma haklarının gasp edildiğini belirtti. Mektupta ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırılan tutsakların cezaevindeki koşulların düzeltilmesi için 14 Ekim 2010’dan bu yana kapı dövme eylemi gerçekleştirdikleri belirtiliyor. 1 Nisan 2011’den itibaren bu eylemi yoğunlaştırma kararı alındığı ifade ediliyor. Daha önce de kapı dövme eylemini bahane eden cezaevi idaresinin keyfi bir biçimde 8 saat olan havalandırma haklarını 3 saate indirdiğini ifade eden tutuklu, 1 Nisan itibarıyla Cezaevi Müdürü Osman Demirel’in talimatıyla eylemlerine misilleme olarak gardiyanlar tarafından 2 No’luda bulunan tüm hücrelerin “arama” adı altında basılarak talan edildiğini öne sürdü. Üniversiteyi karıştıran fular Koç’tan WikiLeaks yanıtı: Terör örgütü PKK’nin renklerini çağrıştırdığı öne sürülen bir fular nedeniyle Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi kantininde çıkan kavgada 6 öğrencinin yaralanmasının ardından tırmanan gerginlik dün yaklaşık 1500 öğrencinin kentten üniversiteye yaptığı protesto yürüyüşüyle devam etti. Türk bayrağı açarak yürüyüşe geçen, tekbir getiren, sloganlar atan öğrenciler, şehitler için saygı duruşunda bulunarak, stiklal Marşı okudu. Bahçede slogan atan öğrenci grubu ‘ülkücü yemini’ ettikten sonra dağıldı. (AA) şadamı analiz yapar Haber Merkezi Taraf gazetesinin WikiLeaks belgelerine dayanarak önceki gün “Koç: Seçimde AKP iktidarı kaybeder” başlığıyla duyurduğu habere yanıt veren Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, “2009 krizinin en yoğun yaşandığı günlerde ABD Büyükelçisi James Jeffrey ile görüştüm, siyasi senaryorlardan ve koalisyonlardan söz ettim” dedi. Koç’un açıklaması şöyle: “Sonraki seçimlerde AK Parti’nin dışında nasıl bir oluşum olabilir veya senaryolarla ilgili yapılmış bir görüş alışverişi. Bir gazete, adı üstünde Taraf çıkıp kasıtlı bir şekilde böyle bir başlık atmasını çok çirkin buldum ama şaşırmadım, bunu sık yapıyorlar. Bugünkü koşullarda AK Parti birinci parti olarak duruyor.” Gazetede dün yer verilen bir kriptoya göre Genelkurmay, 19 Mart 2009’da yabancı elçilik görevlilerine PKK ile ilgili brifing verip “Çözüm için af dahil her seçenek masada” demiş. 27 Mart 2009’da ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeffrey’nin merkeze yazdığı “kişiye özel” telgrafın başlığı “PKK Affının YapıSökümü.” Metnin Ankara Büyükelçiliği ile Adana Başkonsolosluğu’nun ortak çalışması olduğu notu düşülmüş. Kriptoda bu bilgi, “Üst düzey bir J2 yetkilisi ‘af’ sorusunu şöyle yanıtladı: Her seçenek masada...” ifadesiyle yer aldı. Cenazeye katıldı, linç edilmek istendi MALATYA (Cumhuriyet) Malatya’nın Doğanşehir ilçesine bağlı Polat beldesinde kahvede televizyon izleyen vatandaşlar, Malatya merkezde PKK üyesi Zeki Durdu’nun cenazesinde, beldede yaşayan A.G’yi görünce ortalık karıştı. A.G. öfkeli grup tarafından linç edilmek istendi. A.G. sayıları 200’ü bulan kalabalığın elinden kaçarak markete sığındı. Jandarma, marketin çevresinde güvenlik kordonu oluşturdu. Kaymakam ve ilçe jandarma komutanının vatandaşları ikna etmesiyle 1 saat süren gerginlik sona erdi. Linç edilmek istenen A.G, zırhlı jandarma aracıyla beldeden çıkarılarak ilçe merkezindeki Jandarma Komutanlığı’na götürüldü. A.G.’nin jandarmaya, BDP’ye gönül verdiğini, PKK’li olmadığını söylediği öğrenildi. ‘Küfür ve hakaret ettiler’ CHP de TSK açıklamasına tepkili ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi Genelkurmay Başkanlığı’nın Balyoz davası ile ilgili açıklamasını “aşırı hassasiyet” olarak nitelendirirken “doğru bulmadığını” söyledi. Hamzaçebi, gazetecilerin Genelkurmay’ın açıklamasıyla ilgili soruları üzerine “Aşırı bir hassasiyet. Sonuçta işleyen bir yargı süreci var. İşleyen yargı içerisinde siyasetin yargıya müdahale ettiğini biz CHP olarak her zaman iddia ediyoruz, ifade ediyoruz. Ama Genelkurmay’ın, olayın tarafı olarak kendisini görüp açıklama yapmasını aşırı bir hassasiyet olarak görüyoruz” açıklamasını yaptı. TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin de “Ben Genelkurmay Başkanlığımızın, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına çok önem verdiğini biliyorum. Türkiye’de demokrasinin gelişmesi bakımından üzerlerine düşenleri yaptığını biliyorum. Keşke böyle bir açıklama yapılmasaydı. Bu, yargıya müdahale olarak değerlendirildi” dedi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de “Yargılama devam ettiğinde, doğal seyri içerisinde bu tutuklu insanlar yarın serbest bırakılsa ‘asker bastırdı, bunlar serbest bırakıldı’ denir. Bu kamu vicdanını kanatır. Keşke böyle bir açıklama yapılmasaydı” diye konuştu. Gardiyanların bu keyfi uygulamayı haftada tam 3 kez tekrarladığını söyleyen tutuklu, karşı çıkanların ise darp edildiğini iddia etti. Son olarak 6 Nisan’da üç kişilik hücrelerinin basıldığını anlatan tutuklu, “Öğlen saatlerinde bir tutukluya 4 gardiyan düşecek şekilde birden hücremizi bastılar. ‘Ne oluyor?’ dememize kalmadan kitaplarımızı, defterlerimizi, mektuplarımızı ve özel eşyalarımızı yerle bir ettiler. Tepki gösterdiğimizde ise ‘Susun lan, yoksa gebertiriz’ dediler” diyerek tehdit edildiklerini iddia etti. Cezaevi iç hukukuna göre cezaevi idaresinin sadece ayda bir kere hücrelere girip arama yapma yetkisi olduğunu hatırlatan tutuklu, mektubunda, “Bunlarınki arama da değil resmen talan. Bizi sindirmeye dönük bir uygulama, sinmeyeceğiz” dedi. Tekirdağ cumhuriyet savcısına ve cezaevi savcısına şikâyet dilekçesi yazdıklarını söyleyen tutuklu, insanlık dışı uygulamaların son bulması için insan hakları kurumları ve kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulundu. Finkel’in yazılarına son verildi Şık’ın tutuklanmasını eleştirdi, kovuldu Haber Merkezi İngilizce yayın yapan Today’s Zaman’da yazarlık yapan Andrew Finkel’in yazılarına 29 Mart’ta son verildi. Gazeteden kovulma nedeni olarak Finkel’in Ergenekon kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın kitabı İmamın Ordusu’na el konulma kararını eleştirdiği 27 Mart tarihli yazısı gösterildi. Gazete, Finkel’in daha sonra kaleme aldığı yazıyı hiç kullanmadı. Milliyet gazetesi yazarı Metin Münir, Finkel’in “kitabın yayımlanması için en yüksek sesle Gülen cemaatinin haykırması gerektiği” şeklindeki yazısının son iki paragrafı atılarak yayımlandığını belirtti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle