15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 N SAN 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 stanbul Kültür Üniversitesi’nden yayın atağı: Daha çok tiyatro kitabı “Bugün toplumun kanaat önderlerinin bile göğsünü gererek tiyatronun sıkıcı olduğunu beyan ettiği ve açıkça tiyatro düşmanlığı yaptığı ortamda, bir üniversitenin tiyatroyu desteklemeyi kendine iş edinmesi çok değerli bir çaba. Tiyatroya gönül vermiş tüm sanatseverleri İKÜ’nün başlattığı bu sürece katkıda bulunmaya çağırıyoruz.” Birkaç gün önce Refik Erduran çevresindekilere böyle sesleniyordu. İstanbul Kültür Üniversitesi’nin gerçekleştirdiği İKÜ Yayınevi’nin “Tiyatro Açılımı” kitabı toplantısındaydık. nu değerlendirememesinin nedenleri üzerinde duruluyor. Söylenenlere katılırsınız ya da katılmazsınız ama önemini yadsıyamazsınız. Eğer gerçekten tiyatro sanatına ilişkin bir bilinçlenme amaçlanıyorsa, bu söyleşilerin mutlak devam etmesini ve ardından kitap olarak yayımlanmasını dilerim. Aynı toplantıda, Rektör Prof. Dursun Koçer’den, üniversitenin bu yıldan başlayarak üniversiteler arası bir tiyatro festivali düzenleyeceğini ve Cüneyt Gökçer’in adını taşıyacağını öğreniyorum. Bu da çok güzel bir haber. 60’lı yıllarda, tiyatro ateşini yakan gençlik festivallerini; sonra 12 Eylül faşizminin ezip geçtiği, yok ettiği şenlikleri ve birikimi anımsamadan edemiyorum! Şu sıralar İKÜ Yayınevi’nde Cüneyt Gökçer’in tiyatro yaşamını anlatan bir kitap çıkmak üzere… Tiyatro, seyirci karşısında var olan canlı yapılan bir sanat. Düne ait bilgiler yazılmadıkça uçup gidecek. Bakmayın bugün çeşitli oyunların filme çekilmesi, fotoğraflanması elbet olası ama aynı şey değil. O nedenle gelecek kuşaklara kalacak daha çok, daha çok tiyatro kitabı diyorum. Bu utanç verici durumu, üstelik “Avrupa Kültür Başkenti İstanbul” olarak bir güzel de sineye çekmişiz! Gerçekten yuh olsun bize! Öfkemi yeniden kabartan üç ciltlik dev bir eser oldu. Avrupa Kültür Başkenti desteklemiş, Yapı Kredi Yayınları basmış: Üst başlık: “Geleceğe Perde Açan Gelenek”. Adı “Geçmişten Günümüze İstanbul Tiyatroları”. Yazarımız, tiyatro eleştirmeni, arkadaşım Dikmen Gürün’ün önerisiyle, onun başlattığı bir eser. 1. cilt Suriçi İstanbul’u, Bakırköy ve çevresini (yazan: Kerem Karaboğa); 2. cilt Beyoğlu, Şişli, Beşiktaş ve çevresini (Yavuz Pekman); 3. cilt Anadolu yakasını kapsıyor (Fakiye Özsoysal ve Metin Balay). Öneren, yazan, emeği geçen herkese sonsuz teşekkür ve canı gönülden kutlama! Dört dörtlük bir araştırma. Çarpıcı saptamalar… Çok değerli bir belge olmaktan öte, geleceğin araştırmacılarına sonsuz katkıda bulunan bir çalışma! Mekânlar aracılığıyla tiyatro yaşamımızı yeniden keşfediyoruz bu eserde. Aynı zamanda, tiyatromuzun neden kurumsallaşamadığını da görebiliyoruz... Ama ötesi var; kent ve yaşamın dönüşümünü de ortaya koyuyor, kentimizin, yaşantımızın tarihi, coğrafyası, kültürel ve toplumsal birikimini de… Tiyatro ve tiyatro dışı kayıplarımız, tüketimimizi, yıkıcılığımızı da… (Dünkü Cumhuriyet Kitap Eki’nde Sadık Aslankara bu eserle ilgili harika bir yazı yazmıştı, kaçırmayın.) Yapı Kredi Yayınları bir süre önce yine çok değerli bir tiyatro kitabı yayımladı: Emre Aracı’nın enfes bir araştırması “Naum Tiyatrosu 19. Yüzyıl İstanbul’unun İtalyan Operası”, dilimizde benzersiz bir eserdi. Dilerim bu tür kitapları yayımlamayı sürdürürler. Yıllardır tiyatro kitapları basmakta kahraman şampiyonumuz “MitosBoyut” yayınlarını tek başına bırakmazlar! Murathan Mungan, ‘Şairin Romanı’ ve ‘Vergilius’un Ölümü...’ Başlık şaşırtabilir. Çünkü bugün perşembe, ama Murathan Mungan’ın “Şairin Romanı” adlı romanı Metis’ten yarın çıkıyor. Kitap daha önce özel olarak elime geçmiş falan da değil. O halde, daha okumadan mı bu roman üzerine bir şeyler yazmaya kalkıştım? Elbette yok öyle bir şey. Yukarıdaki başlık, gerçekten inanılmaz bir rastlantının ürünü. Bu yazının başına geçmezden önce, ‘Radikal’in sayfalarını karıştırırken, “Şairin Romanı”nın yarın çıkacağı haberiyle karşılaşıyorum. Kitaba ait ilk röportajı yarınki ‘Radikal Kitap’ için Cem Erciyes yapmış. Röportajdan yazarın roman üzerine tanımına ilişkin şöyle bir alıntı var: “Şiirin, romanın, edebiyatın öldüğü, giderek yazılı kültürün bile tükenmekte olduğu, her şeyin görselliğe indirgendiği bir çağda, dilin kadim sanatı şiire, roman aracılığıyla bir saygı duruşu…” Peki ama, ben dün, gecenin yaklaşan sabahın etkisiyle artık grileşmeye başladığı saatlerde, Hermann Broch’un başyapıtı “Vergilius’un Ölümü” ile boğuşurken ve üçüncü bölümdeki AugustusVergilius söyleşisinin derinliklerinde kaybolmak üzere iken, yukarıdaki alıntıyı çağrıştıran bir şeyler çevirmemiş miydim? Söyleşinin en kritik noktasında, hayatının son saatlerini yaşamakta olan Latin dünyasının en büyük şairi ve “Aeneis” destanının yazarı Publius Vergilius Maro, bu destanı yok etmesini engellemek isteyen, Roma’nın ve dünyanın efendisi İmparator Augustus ile çok çetin bir tartışmaya girer. Vergilius, “Aeneis”i yok etmek istemektedir, çünkü ona göre içinde yaşadıkları zamanda artık şiirin yapabileceği bir şey kalmamıştır: “Ah, Augustus, sen sadece artık şiir sanatına ait bir görevin bulunmadığını görmek istemiyorsun, kabullenmek istemiyorsun, bütün mesele bu…” Augustus, buna itiraz eder ve itirazına gerekçe olarak beş yüz yıl öncesinden bir örnek verir. Antikçağ Yunan tragedya yazarlarının en büyüklerinden olan Aiskhilos da kargaşalarla dolu bir zamanda yaşamıştır, ama buna rağmen eser vermeyi sürdürmüştür ve eserlerini küçümsemeye veya yok etmeye de kalkışmamıştır. Fakat bu karşılaştırma için de Vergilius’un cevabı hazırdır: “O yıllar hakiki sanat eserinin ebediyetini kanıtlar, ondan fazlasını değil, Octavian … Aiskhilos, geçerliliğini ebediyen koruyan eserler yaratabildi, çünkü böylece kendi zamanından kaynaklanan görevi yerine getirdi ve bu yüzden de onun sanatı, aynı zamanda bilgiydi … görevlerin yönünü zaman belirler ve bu yönlere karşı çıkan, başarısızlığa uğramaya yargılıdır … bu tür yönlerin dışında yaratılan ve dolayısıyla hiçbir görev yerine getirmeyen bir sanat, ne bilgidir ne de yardımdır, kısacası, artık sanat değildir ve varlığından söz edilemez.” Vergilius’un roman boyunca süren, kendine yönelik eleştirisi, gerçekten acımasızdır. Şair, türlü kargaşalarla dolu bir çağda başyapıtını kaleme alırken gerçekte nelerin olup bittiğine ilişkin ‘bilgi temeli’nden yeterince yararlanmadığını, olupbitenleri gerçek bilginin rehberliğinde eleştirmek yerine sadece güzelleştirmekle ve yüceltmekle yetindiğini söyler; ona göre şiirin artık söyleyebilecek bir şeyi kalmadığında, sırf ‘toplumsal görev’ bilinciyle ve bu görevin de ne olabileceğine ilişkin yeterince bilgi edinmeden şiir yazmaya kalkışmak, ancak sahte bir sanatın doğumuna yol açabilir: “Fakat sanata zorla böyle görevler verilemeyeceğini biliyorum … çünkü böyle yapmak, sanatı yalnızca sahte sanat kılar, ve eğer insanın görevleri, tıpkı bugün olduğu gibi, artık sanatın alanının dışında ise eğer, o zaman onun önünde, sanata duyulan saygının da gereği olarak, sanattan elini çekmekten başka seçenek yoktur…” Evet, “dilin kadim sanatı şiire, roman aracılığıyla bir saygı duruşu”nu amaçlayan iki roman, ve aralarındaki iki bin yıl… Bir karşılaşma, bir romanı karşılama yazısı. ‘Tiyatro Açılımı’ Refik Erduran, “Kültür”ün sadece İKÜ’nün adında kalmadığını, üniversitenin tüm etkinliklerine sinmiş olduğunu belirtiyordu yayınevi yönetmeni olarak. Daha önce Thomas Moore’dan Roland Barth’a, Ülkü Tamer’den Erdal Atabek, Atila Dorsay, Selçuk Erez’e çeşitli yazarlardan örnekler yayımladılar. 12. kitap “Tiyatro Açılımı” başlığını taşıyor. Yıldız Kenter, Ali Poyrazoğlu ve Kenan Işık gibi üç değerli sanatçının, Refik Erduran’ın moderatörlüğünde, iki gün süren tiyatro buluşmaları söyleşisinden oluşan bu kitap bir belge niteliğinde. Nostalji tuzağına düşmeden dünden bugüne Türk tiyatrosunun çeşitli sorunları, farklı açılardan irdeleniyor, enine boyuna tartışılıyor. “Tiyatronun bir toplumun kendini incelemesine, kişiliğini bulmasına, bilinçlenmesine yarayacak çok önemli bir kültür aracıyken”, Türkiye’nin bu Türkiye’nin girişimiyle ‘Dünya Sanat Günü’ Leonardo Da Vinci’nin doğum günü olan 15 Nisan artık ‘Dünya Sanat Günü’ Kültür Servisi Meksika’nın Guadalajara kentinde düzenlenen 17. Dünya Sanat Dernekleri (A.I.A.P.) Genel Kurulu’nda, Türkiye’den Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin önerisiyle Leonardo Da Vinci’nin doğum günü olan 15 Nisan, “Dünya Sanat Günü” olarak ilan edildi. Öneriyi, Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği adına Bedri Baykam sundu. Genel Kurul Divan Başkanı’nın oylamaya sunduğu önerinin oybirliğiyle kabul edilmesiyle ilk olarak 15 Nisan 2012, tüm ülkelerin ulusal sanat dernekleri komitelerinin ortak kararıyla tüm dünyada “Dünya Sanat Günü” olarak kutlanacak. İsveç Delegasyonu Başkanı Anders Liden, Guadalajara’da alınan kararın dünya sanatı için tarihi bir an ve bir mihenk taşı olduğunu söyledi. Avrupa A.I.A.P. Başkanı Christos Symeonides de bu karar sayesinde A.I.A.P’ın evrensel planda öneminin artabileceğini ve çok daha görünür hale gelebileceğini belirtti. Bu arada Bedri Baykam, Dünya Plastik Sanat Dernekleri Yürütme Kurulu’na seçildi. Geleceğe perde açan gelenek Tiyatro denilince… Günümüzde tiyatronun karşılaştığı en önemli sorunlardan biri bence mekânsızlık, salonsuzluk. Sadece 19. yüzyıldan kalanları değil, birkaçı dışında tümünü yok etmişiz… Tiyatroyu, marketlere, apartman dairelerine, alışveriş merkezlerine sokmuşuz… Baterist Başeğmez yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası Vurmalı Sazlar Grubu bateristi Cezmi Başeğmez (65) önceki gün yaşamını yitirdi. 34 yıldır İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası Vurma, Sazlar Grubu’nda çalışan Başeğmez’in, TRT Eurovision Şarkı Yarışmaları’nın da değişmez bateristi olduğu belirtildi. Sanatçının cenazesi bugün 11.00’de, Paşalimanı Eski Tekel Binası İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası Müdürlüğü’ndeki törenin ardından, Şişli Camisi’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazından sonra Feriköy Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Athol Fugard’a ‘Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ Kültür Servisi Güney Afrikalı oyun yazarı Athol Fugard, 2011 Tony Ödülleri’nde, “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” ile ödüllendirilecek. Diğer yandan ABD’li oyun yazarı Eve Ensler de “insani çabaları” nedeniyle onurlandırılacak. Tony Ödülleri’nin 2011 adayları 3 Mayıs’ta açıklanacak. Depardieu Rasputin’i canlandıracak Kültür Servisi Fransız aktör Gerard Depardieu, Grigory Rasputin rolü için Rusya’da. Fransız Rus ortak yapımı filmde, bu Çarist mistik adamın hikâyesi konu ediliyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle