16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 N SAN 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Deniz Banoğlu, tarihi evlerimizin ‘koruyucu meleği’nin yaşamöyküsünü yazdı Perihan Balcı ‘efsanesi’ stanbul’un her “seng”inde tarihin okunduğu Cankurtaran semtine gidin; Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği’nce (TÜRKEV) 1984’te restore edilen Hammamizade İsmail Dede Efendi Evi’ni ziyaret edin... İki efsanevi kişilikle tanışırsınız. Biri, 1825’ten sonra bu evde yaşayan ünlü bestekârımız Dede Efendi (17781846); diğeri “yaşarken efsaneleşen” ve 26 Mart’ta “yaş günü”nü aynı evde kutladığımız, kültür sevdalımız Perihan Balcı… İnsan “yaşarken efsaneleşir” mi? Perihan Hanım’ın tarihi evlerimizi geleceğe aktarmak için yurt düzeyindeki özverili çabalarını Deniz Banoğlu’nun kaleminden okuduğunuzda, eminim siz de “efsaneleşebilir” diyeceksiniz... Nitekim o gün, “cumhuriyetle yaşıt” bir cumhuriyet kadınımızın yarım asırdır neler neler yapabildiğini bilenler, belki de “destan” denebilecek yaşamını sadece alkışlamadılar, adeta “kutsadılar”... Aynı yaşamın “kitabı”nı yaş gününe armağan eden Banoğlu ile Gürer Yayınları’na ise teşekkürlerini ifade edecek sözcük bulamadılar… İ 1 Seçici kurul başkanı Jale Parla, Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü alan Şavkar Altınel’in şiirinde iki kavramı vurguladı: Çalınan Gelecek... Kamu Vicdanı... Yargı... Sait Faik... vs... Yara için için kanıyor. İşkence sürüyor… Bakın kaç gün oldu, hâlâ tartışılıyor. Her tartışma, her yazı, her yalan, televizyonda her program, her belirsizlik, yeniden ve yeniden bunalıma sokuyor onları. Yeniden yeniden öldürüyor onları. Sınava giren 1 milyon 700 bin genç… Gelecekleri çalındı. Hakları yendi. Adalet duyguları yok edildi. Oysa YGS’de şifre rezaleti ortaya çıktığı an yapılacak ilk ve tek şey, başta ÖSYM Başkanı olmak üzere, sınavlarda rol alan herkesi bir yana çekmek, soruşturmayı öyle sürdürmekti. Bunu yapmak yerine, en önce ve çok erken Cumhurbaşkanı açıkladı her şeyin yolunda olduğunu. (Öyleyse niye soruşturma başlatıldı???) Derken Cemil Çiçek, ardından gecikmeli olarak Milli Eğitim Bakanı, ÖSYM Başkanı’nın açıklamalarından ne denli tatmin olduklarını açıkladılar. Onlar tatmin olmuşlar, ama biz olmadık! Peki kim giderecek kafamızdaki soruları, endişeleri, kuşkuları, tehditleri? Sakın yargı demeyin. Açık açık söylüyorum: Yargıya güvenim kalmadı! Yalnız benim değil, milyonlarca insanın kalmadı! Hükümet daha baştan, “Biz tatmin olduk. Hepsi bu kadar, uzatmayın!” tavrına girerse, nasıl hâlâ yargıya güvenelim? Sadece 1 milyon 700 bin genç ve gözbebeklerini çerden çöpten korumaya çalışan onların aileleri değil söz konusu olan. Bugün en çok kanamakta ve işkencede olan kamu vicdanıdır. Ne çok duyar olduk, düşünür olduk kamu vicdanı sözlerini şu son zamanlarda! Rastlantı bu ya, genellikle yargıya ilişkin olarak duyduk! Üç yıldır hapis yatan gazeteciler, yazarlar, bilim adamları… Ergenekon’u araştırdıkları için içeri alınan gazeteciler… İşte Ergenekon’un kasasıdır, tüm servet ondadır dedikleri insanın hapiste ölüme terk edilişi ve parasız olduğunun ortaya çıkması… Hizbullah terör örgütü üyelerinin salıverilmesi… Deniz Feneri hırsızlığının buharlaşması… KPSS hırsızlarının ortadan yok olması… Ve şu son günlerde süregelen, “zavallı suça sürüklenen minik yavrucuk” Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın, “arındırılma” çabası… Bunlar ilk aklıma gelenler… Bu ne biçim kamu vicdanı ki, kamunun bir bölümünün, yandaşların vicdanını hiç ama hiç etkilemiyor! Bu hükümetin en büyük başarısı nedir diye soracak olursanız, bence toplumu böylesi ayrıştırmalarıdır! Ahlak sorunlarıyla, vicdan sorularıyla ne zaman karşılaşsam, Sait Faik’in çok sevdiğim, “Kriz” öyküsü gelir yerleşir içime. Öykü çok kısaca şöyle: Paris’te, Louvre Müzesi yanmaktadır. Bir adam kendini alevlerin arasına atar, ‘La Jakond’ tablosunun bulunduğu odaya koşar. Tam tabloyu kurtaracak, karşısında küçük bir zenci çocuk görür. Ya tabloyu kurtaracaktır ya çocuğu... Meyhane sofrasında Necmi sorar: “Sizce hangisini kurtarmalı?” Masadakilerin çoğu “Elbet La Jakond’u” der. Ve akla gelecek tüm nedenleri sıralarlar… İçlerinden biri, “Çocuğu” der … “Çünkü o gelecektir, belki nice La Jakond’lar yaratacaktır...” Bir başkası ,“Çocuğu” der ve ekler “Sadece insan olduğu için...” Kamu vicdanını, sadece ve sadece insan olduğumuz için kollamamız gerekir. Çocuklarımızı da, gençlerimizi de… Onlar geleceğimiz olduğu için… Bari onların adalet duygusunu yok etmeyelim. 2 4 3 Yolculuk ve yabancılaşma Kültür Servisi Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nün bu yılki sahibi Şavkar Altınel’e ödülü, önceki gün Pera Müzesi’nde düzenlenen törenle verildi. Türk edebiyatında 50 Kuşağı’nın önde gelen yazarlarından, Can Yayınları’nın kurucusu Erdal Öz’ün anısını yaşatma amacıyla ailesi tarafından kurulan Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nün töreni, önceki gün Pera Müzesi’nde yapıldı. Törende ilk olarak konuşan Erdal Öz’ün oğlu ve Can Yayınları Genel Müdürü Can Öz; “Erdal Öz ile kendi hayatını edebiyata bırakmış bir edebiyat emekçisi, yazar ve çevirmen olan Şavkar Altınel’le buluşturduğu için, gelinen nefis nokta için seçici kurulu tebrik ediyorum” dedi. Ardından konuşan, seçici kurul başkanı Jale Parla, Şavkar Altınel’in şiirleri, kitaplarında önemli yeri olan iki sözcük üzerinde durdu; “Yolculuk ve yabancılaşma”. Parla, Altıner’in şiirlerinde bu iki kavramın değiştiğini, genişlediğini, özelleştiğini vurguladı. Ödülü Jale Parla’dan alan Altınel ise mutluluk ve onur duyduğunu dile getirerek, “Erdal Öz adını taşıyan bir ödülü almak gurur verici. Diğer yandan da 4 yıl gibi kısa bir ömrü olan bu ödülün, başarısı gerçek Dede Efendi Önce Hammamizade İsmail Dede Efendi’yi anımsayalım... Babasının mesleği nedeniyle bu lakabı alan bestekârımız, Osmanlı müziğindeki “klasik” üslubun son temsilcisi. İlk “mektep”teyken etkileyici sesiyle “ilahici başı” olması; ardından Yenikapı Mevlevihanesi’nde ney üflemeyi öğrenmesi; derken “Dede” unvanını aldığı “çile” yıllarındaki besteleriyle ün yapması, Padişah III. Selim’in “himaye”sine almasına neden olmuştu... Eğer yolunuz bir cumartesi Cankurtaran’a düşerse, halk ve sanat müziğimizden örnekler sunan genç müzisyenlerden, Dede’nin eserlerini de çalmalarını rica edebilir; örneğin “semai” usulündeki şu ünlü “Rast Şarkı”yı özgün şekliyle dinleyebilirsiniz: “Yine bir gülnihâl aldı bu gönlümü Sîmten, goncafem, bîbedel ol güzel âteşin ruhleri yaktı bu gönlümü Püredâ, pürcefâ, pek küçük, pek güzel..” İşte bu “şarkıların evi”ni kurtarmakla yetinmeyip “müze ve kültür merkezi” olarak yaşatılmasını da sağ 1 Hammamizade smail Dede Efendi Evi bugün TÜRKEV merkezi ve müze... 2 Yıllardır dur durak bilmeden süregelen çalışkanlığıyla Perihan Balcı görevde... 3 Efsanevi özverinin kitabı. 4 Perihan Balcı tarihi evlerimizi tanıtan sayısız fotoğraf sergisiyle birlikte kitaplar yayımladı, etkinliklere önder oldu... layan Perihan Hanım, kurucusu olduğu TÜRKEV’in 30 yıl başkanlığını yaptıktan sonra, aynı zamanda evi restore eden mimar Prof. Dr. Cengiz Eruzun’a görevini devretti. Kendisi ise “Onursal Başkan” olarak hemen tüm etkinliklere katılıyor, söz “şarkı”lardan açılınca da güftesi Hayri Mumcu’ya ait olan Gültekin Çeki’nin semai usulündeki “Eski Dostlar”ını bakın nasıl söylüyor: “Unutulmuş birer birer / Eski evler, eski evler, Ne bir selam, ne bir haber / Eski evler, eski evler, Unutulmuş isimlerde / Bilinmez ki nasıl, nerde Şimdi yalnız resimlerde / Eski evler, eski evler...” Deniz Banoğlu’nun “eski evler” peşindeki bu tanımlanamaz emektarlığı “kitap”laştırdığını duyunca düşündüm: “Başka kim yazabilirdi ki yurt değerlerimize karşı böylesine duygu yüklü bir yaşamın öyküsünü?” İstanbul Kız Lisesi’nden mezun olup ‘Birikimli Kalem’den İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdikten sonra Köln Üniversitesi’nde bursla okuyan Deniz Hanım, gazeteciliğe 60’larda Hürriyet grubunda başlamıştı… Dönemin ünlü Hayat Mecmuası’nda ve Tercüman gazetesinde kültürsanat haberlerine imza attı; Almanya’daki Türk çocuklarının eğitimini irdeleyen araştırmasıyla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “1975 başarı ödülü”nü aldı. Akbank Kültür Sanat Danışmanı’yken on yıl “Akkadın” dergisini hazırladı. Çevirileriyle dünya kitaplarını Türk okurlarla buluşturdu. Bugün de “cumhuriyete bağlı” sivil toplum kuruluşlarının en çalışkan üyelerinden... Böylesine birikimli bir kalemin “Yok Olan Bir Mirasın Tanığı: Perihan Balcı” kitabına şükran borçluyuz. Kitapta sadece kültürel mirasa adanmış yılların inanılmaz serüvenini değil, 50’lerde eski evleri fotoğraflamakla başlayan, ilerleyen yıllarda onların korunması için kurduğu dernekle Türkiye’yi ayağa kaldıran bir “efsane”leşmenin gizlerini de okuyacaksınız. (Gürer Yayınları 0212 224 1633) Şavkar Altınel’e gecede tasarımını Handan Börüteçene’nin gerçekleştirdiği ödül heykelciği verildi. olan kişilere verilmiş olması benim için gurur kaynağı oldu” dedi. Ahmet Muhip Dıranas’ın “Kardır Yağan Üstümüze Geceden” şiiri ve “Allı Turnam” şarkısını seslendiren Leman Sam da belleğinden silinmeyen Erdal Öz’ü anlattı. Törene Öz ailesinin yanı sıra, Doğan Hızlan, Cevat Çapan, önceki kültür bakanlarından Ercan Karakaş, Nursel Duruel, Adnan Binyazar, PEN Başkanı Tarık Günersel, İnci Aral, Osman Şahin, Ali Sirmen, Turhan Günay, Feyza Hepçilingirler, İrfan Sancı, Raşit Çavaş, Kamil Masaracı, Ercan Akyol, Tan Oral’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda yazar, yayıncı, editör, gazeteci katıldı. Ne ilk ne de son Sait Faik öyküsü Mona Lisa’nın esrarı çözülecek mi? Floransa kentindeki Sant’Orsolo Manastırı’nda mezarı ve kemikleri araştırılacak ASLI KAYABAL MİLANO Leonardo da Vinci’nin “Mona Lisa” diye de bilinen “La Gioconda” yapıtına modellik eden Lisa Gherardini’nin mezarı ve kemiklerini bulmak amacıyla bir grup bilim insanı Floransa’daki Sant’Orsola Manastırı’nda araştırma yapacak. Floransalı tüccar Francesco del Giocondo’nun eşi olan Mona Lisa’nın, eşinin ölümü sonrası yaşamının son birkaç yılını bu manastıra kapanarak geçirdiği öne sürülüyor. Araştırmacılar Lisa Gherardini’nin yaşadığı dönemde ölülerin kilise ya da manastırda taban altına gömüldüklerini anımsatsalar da, Lisa’nın yaşamı konusunda araştırma yapan bir İngiliz gazetecinin 2010’da öne sürdüğü gibi Gherardini’nin kemikleri, 1980’li yıllarda Floransa’da manastır alanında yapılan temel kazısı çalışmalarında çöplüğe atılmış olabilir. Roma’da bir basın toplantısı düzenleyen araştırmacılar, tüm iddialara karşın, 15 Temmuz 1542’de 63 yaşında yaşama veda eden Lisa’nın mezarını ve kemiklerini bulmak amacıyla bugün yıkıntı halindeki Sant’Orsola Manastırı’nda kazı yapacaklarını duyurdu. Sanat tarihçileri, (151174) yılları arasında yaşayan ve Lisa’nın çağdaşı olan ressam, yazar, tarihçi ve mimar Giorgio Vasari’nin biyografilerindeki bilgilere dayanarak Vasari’nin Lisa Gherardini’den ilk söz eden kişi olduğuna vurgu yapıyor. Ayrıca araştırmacılar Lisa Gherardini’nin doğum ve ölüm yıldönümüne ait bilgilerin Floransa’daki San Lorenzo Kilisesi’nin arşiv belgelerinde kayıtlı olduğunu aktarıyor. Lisa’nın gerçekten yaşayıp yaşamadığı konusunda Floransa Tarih Arşivi’nde derinlemesine bir araştırma yapan ve biyografisini ayrıntılı bir biçimde kaleme alan Floransalı araştırmacı Giuseppe Pallanti de arşiv belgelerine dayanarak Lisa’nın Rönesans dönemi Floransası’nda gerçekten yaşadığını aktarıyor. Pallanti, Sant’Orsola’nın 300 yılından 1810’a kadar manastır işlevi gördüğünü, o dönemde ölülerin dini yapıların içine de defnedildiğini, bu manastırın 1810’dan sonra tütün deposuna dönüştürüldüğünü, 1940’lı yıllarda savaşa hedef olduğunu, ardından da kaderine terk edildiğini vurguluyor. nsanlık anıtını boyadılar KARS (Cumhuriyet) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Kars ziyaretinde “ucube” diye nitelendirdiği ve kaldırılmasına karar verilen Kars’taki İnsanlık Anıtı’nın zemin duvarı boyandı. Kars Belediyesi 7 Mart’ta İnsanlık Anıtı’nın yıkımı için ihaleye çıkmış ancak mahkeme yürütmeyi durdurma karar vermişti. Belediyenin bir üst mahkemeye yaptığı itiraz üzerine yürütmenin durdurulması kararı kaldırılmıştı. Türk Filmleri Festivali Kültür Servisi İzmir Sinema Derneği’nce, 1317 Nisan tarihleri arasında Hong Kong’da “2. Türk Filmleri Festivali” düzenlenecek. Türkiye’den yönetmen ve sinema oyuncularının da katılması beklenen festivalde, aralarında “Mahpeyker”, “Mustafa”, “Bal”, “40”, “Cosmos”un bulunduğu filmler gösterilecek. Kültür Servisi Amerikalı ünlü indie rock ve postpunk grubu Interpol, 1 Haziran’da Küçük Çiftlik Park’ta konser vermek üzere İstanbul’a geliyor. Türkiye’de de geniş hayran kitlesine sahip olan topluluğun geçen sene kendileriyle aynı adı taşıyan dördüncü albümleri çıkmıştı. C MY B C MY B Interpol ilk kez Türkiye’de
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle