16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 21 N SAN 2011 PERŞEMBE 2 bir oyunu izlemeye gelen Başbakan Erdoğan’ın kızı Sümeyye Hanım, durup dururken bir olay çıkardı. Sahnedeki bir oyuncu ona sataşmış, o da hemen kalkıp salonu terk etmiş, ardından da birkaç kişi onu izlemiş!.. Kültür Bakanı da böyle bir olayın suçlusu olarak sahnedeki oyuncunun maaşından bir aylık kesinti yaptırmış! Sümeyye Hanım ağzındaki sakızı çiğniyormuş, hem de ön sıradan. Tam karşısındaki oyuncu da, bir ara sakız çiğner gibi yaparak sanata karşı yapılan terbiyesizliği kınamış! Üstelik de rolü gereğiymiş yaptığı!.. AKP’nin Kültür Bakanı, CHP Genel Sekreterliği’nden AKP Bakanlığı’na gelmeyi başarmış Ertuğrul Bey, Devlet Tiyatroları’nı değiştirmeyi, kendi kafasına göre yepyeni bir tiyatro yönetimi kurmayı planlıyormuş! Ne gerek varmış birtakım sanatçılara para ödemeye, ne gerek varmış sanata, edebiyata, tiyatroya, resme! Başbakan’ın kızının tiyatroda sakız çiğnemesini de terbiye dışı bulmaya... Taksim’deki Kültür Sarayı yıllardır bomboş! Yıkılıp yerine cami mi yapılacak, ne olacak? İstanbul gibi bir şehrin en önemli bir sanat yuvası neden yıllardır görev dışı? AKP Kültür Bakanı neden böyle bir duruma seyirci? Sümeyye Hanım’ın sakız çiğneyerek tiyatro seyretmesi iyi de, sahnedeki aktörün bu çirkinliği görüp uyarmaya kalkması mı kötü? Seçimlere gidiyoruz!.. AKP ve CHP milletvekili adayları arasında bir tek gerçek yazar, bir tek gerçek sanatçı var mı? Menderes’in dediği gibi “Odunları göstersem seçimi kazanırım” kafası bir kez daha mı güncelleşti? OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kadınlar, Çocuklar İçin Şiddetsiz Bir Ülke Düşlüyorum Olumlu davranış kalıplarını öğreten ve pekiştiren bir toplumsal ortam ve kültürel yapılanmaya ihtiyacımız var. Bunun sistemli ve kurumsal olarak sağlanabileceği yer ise okullardır. Şiddeti reddeden bir eğitim politikası ve müfredat programı için bir an önce harekete geçilmelidir. Sonuçların uzun vadede alınacağı düşünülürse harekete geçmenin zamanı geldi de geçti bile. Prof. Dr. Coşkun TEC MER ir ülke düşlüyorum, kadınlarımızın geceleri sokaklarında çekinmeden, rahatça dolaşabildiği, çocukların parklarında gönüllerince oynayabildiği… Bir ülke düşlüyorum, erkeğin kadına karışmadığı, bunu yaparken kös bir ilgisizlik değil, ama saygılı bir içtenliğin, sevginin yaşandığı… Bir ülke düşlüyorum, kadınlar, çocuklar için şiddetin her türlüsünün sona erdiği… Bir ülke düşlüyorum, insanların korkusuzca konuşabildikleri, özgürce davranabildikleri… Politikacıların şiddet ve saldırganlık kokan hitabet ve tavırlarından arınmış, saygıyla birbirlerini dinlediği, olaylara önyargısızca yaklaştığı bir ülke düşlüyorum… Topluma örnek olabilecek kişilikler sergileyebildiği bir ülke… Çünkü araştırmalarla sabit ki toplumda bireyler gördükleri, gözledikleri davranış biçimlerini bilinçli ya da bilinçsizce örnek alıp taklit ediyorlar. Ülkemizde gün geçmiyor ki bir kadına ya da çocuğa şiddet uygulanmasın, tecavüz edilmesin, insanlar cinsel istismara ve tacidığının kişi tarafından hissedilmesi temel etken. Ancak o yöre kadının çaresizliği daha önce yaşanan intihar olaylarıyla birleşerek yeni intiharları motive etmiştir. İntihar saldırılarının da yine belli dönemlerde, belli toplumların kaotik ortamlarında yaygınlık kazandığını gözlüyoruz. Burada da önceki intiharların diğer insanlarca öğrenilmesi, bazı beyinlerde ‘demek ki intihar da yapılabiliyor, intihar da gerekiyor’ düşüncesini oluşturuyor. Çocuk pornosuyla ilgili internet sitelerinin kişiler tarafından izlenmesinin bile cezai sorumluluğa neden olabilmesinin ardındaki gerçek bu olsa gerek: İnsanlara bu tür uyaranları vermemek, model oluşumunu engellemek. Sümeyye Hanım’ın Sakızı! Vaktiyle, Muhsin Ertuğrul, Şehir Tiyatroları’nın dergisinde bir uyarı yayımlamıştı. Tiyatro seyircilerinin uyması gerektiği kuralları bir bir sıralamıştı... Tiyatro seyrederken sakız çiğnemek, fındık fıstık atıştırmak, düzeni bozacak hareketler yapmak, sahnedekilere laf atmak gibi hareketler yasaktı! Bir kez, kendini bilmez bir seyirci, “Düşman” adlı bir oyunu seyrederken ayağa fırlamış “Bu ahlaksızlık nedir?” diye bağırıp ortalığı karıştırmıştı. Yaka paça dışarı atılmıştı. Bu çirkin davranış uzun süre gazetelerde kınanmıştı. Sanata karşı saygılı davranmak uygar olmanın gereğidir. Bir resim sergisinde bir tabloya kızıp ya da bir operada karşındakini beğenmeyip oturduğu yerden ileri geri söylenmeye kalkışanlar, soluğu kapı dışında alırlar! Hele tiyatroda, balede, operada seyirci sırasına oturan kişi, perde kapanıncaya kadar yerinden kolay kolay kalkamaz... Bir belirli düzeni vardır tiyatro izlemenin. Atatürk bile oyunun başlama saatinden şaşmazdı. Muhsin Bey de büyük adamlar gelecek diye oyunu bekletmez zamanında başlatırdı... Hele hele ön yerlere oturup ağzındaki sakızı şaklata şaklata oyunu seyretmeye kalkışanların bir daha tiyatro salonunda yer bulabilmeleri olanaksızdı!.. Geçen gün Devlet Tiyatrosu’nda Kaptanı Çıldırmış Gemi ve Ambardaki Köleler... Liseliler eylem yapınca “Biz de karşılarına beş bin, on bin genci koyarız” diyen bir Başbakan, yönetim şuurunu yitirmiştir... Hemen oradan indirilmesi gerekir... Orada bir gün bile kalmamalı... Ne yapacağı belli olmaz... Tehlikeli... Bunu söylediğine göre, demek ki düşündü... Düşündüğüne göre, demek ki aklından geçti... Hani eski deniz filmlerinde vardır... Kaptan çıldırır... Bu önce kendi kendine konuşma ile başlar... Sonra ambardaki köleler şarkı söylemektedir... Kaptan fıçıyı düelloya davet eder... Tayfa bakar ki gemiyi batıracak, onu bağlayıp kamarasına kapatırlar... Arada bir kapının deliğinden bakarlar, kaptan ne yapıyor?.. Bunu devlet yönetimlerinde kim yapar bilmiyorum... Diyelim ki Başbakan sabah kalktı “Kılıcım nerede” diye sordu... Terliğinin tekini ararken “Şimdi hücuma geçiyoruz” dedi... (.........) Peki, abarttım diyelim... Yani iki bin kişilik salondaki kürsüde konuşurken, medyanın önünde, milletin gözünün içine baka baka şunu söyledi mi, söylemedi mi: “Biz de kalkarız onların karşısına beş bin tane, on bin tane genci koyarız...” Söyledi... Söylediğine göre tasarladı... Tasarladığına göre içinden geldi... İçinden geldiyse... Bu tehlikeli... Dünyanın en kötü demokrasisinde bile, gelecekleri çalındığı için eylem yapan çocuklarını düşman kuvveti gibi görüp “Biz de kalkarız onların karşısına beş bin, on bin genci koyarız” diyen devlet adamının aklını gözden geçirirler... Bakarlar aklı nasıl?.. Bilinç?.. Şuur?.. Çünkü “...karşısına beş bin, on bin genç koyarız...” iyi işaret değil... Böylesini bir gün bile orada oturtmazlar... (Ama böyle korkak, ödlek, sinmiş medyanın olduğu Afrika ülkelerinde ancak bu gibi şeyler olur da, kimse sesini çıkaramaz...) O çocuklar bizim... Bizim çocuklarımız... Sadece bizler gibi geminin ambarında köle olmak istemiyorlar... O kadar... B ze uğramasın. Olayların bu denli artışında önceki şiddet olgularının rolü olduğunu biliyoruz. Kişiler çevrelerinde, medyada bu tür olayları görüyorlar; bu yöndeki uyaranlar bir biçimde algılara ulaşıyor, fırsatını bulduğunda da gün yüzüne çıkıyor. Toplumsal davranışlar Sonuçta birçok erkek fiziksel olarak daha zayıf olana şiddet uygulamaktan kendisini alamıyor, taciz etmekte beis görmüyor. Sonra pişman olduklarını söyleyenler olsa da bu sıradan bir söz olmanın ötesine geçemiyor, bu tür davranış biçimleri de sürüp gidiyor. Toplumsal davranış kalıplarının bulaşıcılığı o denli bilinen bir gerçek ki bu durum intihar olaylarının artışında bile geçerli. Düşünebiliyor musunuz, ölüm bile örnek alınabiliyor. İntiharda, önceki intiharların yaygınlığı etkili oluyor. İntiharlar intiharları takip ediyor. Nitekim geçen yıllarda Güneydoğu’da sıkça gördüğümüz kadın intiharlarının önceki intiharların etkisiyle arttığını düşünüyorum. Tabii intiharda yaşam ve çözüm yollarının tamamen tıkan ocuğun sosyalleşmesi Örnek alarak, taklit ederek düşünce ve davranış geliştirme çocuklukta en belirgin biçimde yaşanır. Bir anlamda gelişim için gereklidir de bu. Çocuğun anadilini öğrenebilmesi, sosyalleşmesi bu şekilde olur. Çocuklardaki gibi yaygın ve derin olmasa da modelleme yöntemi yetişkinlerde de yaşanmakta. Üstelik bu birbirinden çok farklı davranış biçimlerinde gözlenebiliyor. Örneğin boşanmalar en çok anne ve babası boşanmış bireylerde görülüyor. İlginçtir ama araştırmalarla gösterilmiş ki kişisel ilişkilerimizdeki anlık davranışlar bile karşımızdaki kişiden kopyalanabiliyor. Örneğin ilişkide olduğunuz kişi ellerini göğsünde kavuşturmuşsa sizin de aynı hareketi yapma olasılığınız daha yüksek. Yanınızda esneyen biri varsa siz de esneyebiliyorsunuz. Tüm bunlar topluma sunduklarımızın, özellikle toplum önderlerinin ortaya koyduklarının ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Burada medyaya da büyük görevler düşüyor. Cinsel olsun ya da olmasın şiddet ve istismarı öne çıkarmayan bir yayın politikasının oluşturulması gerek. Hakaretlerle birbirini taciz etmeyen kalemlerin olduğu bir medyadır özlediğimiz. Bu anlattıklarımdan şiddete zemin hazırlayan sosyoekonomik koşulları göz ardı ettiğim düşünülmesin. Şiddetin önlenmesinde toplumdaki ekonomik adaletsizliğin giderilmesi ve kişinin kendisini mağdur hissetmemesinin önemli bir etken olduğunun bilincindeyim. Ancak bu her şeyi açıklamıyor. Örneğin insanların mağdur olduklarında bile ortaya koydukları davranışlar birbirinden farklılıklar gösterebilmekte. Bu nedenle olumlu davranış kalıplarını öğreten ve pekiştiren bir toplumsal ortam ve kültürel yapılanmaya ihtiyacımız var. Bunun sistemli ve kurumsal olarak sağlanabileceği yer ise okullardır. Şiddeti reddeden bir eğitim politikası ve müfredat programı için bir an önce harekete geçilmelidir. Sonuçların uzun vadede alınacağı düşünülürse harekete geçmenin zamanı geldi de geçti bile. Özgür, sakin ülke düşünün gerçekleşmesi bizim elimizde. Kadınları ve çocukları her türlü şiddet ve istismardan koruyup özgürlükleri daha ileriye taşıyacak olan da biziz, korkularımızla yeni yasaklar ve şiddet oluşturacak olan da biz. Tercih ve seçim bize ait. Ç C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle