17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 16 N SAN 2011 CUMARTES 2 HAFTA sonları, çoğu zaman, bizi eğlendirmek için yorulanları seyrederek yorgunluk attığımız günlerdir. Hoş vakit geçirmemiz için yorulanlardan söz açılınca, elbet en başta fizik olarak yorulan futbolcuları, yani yeşil sahalarda meşin top peşinde koşanları düşünmeden olmaz. İyi oynanan bir maçı seyretmek, hem de bağırıp çağırarak, sevinip üzülerek, beğenip kızarak seyretmek kadar gerilim giderici bir vakit geçiriş fırsatı az bulunur. İnsanı ani sinirleniş ile sevinçli boşalış arasında sürekli gidiş gelişlerle oyalayıp her şeyi unutturan futbol gibi pek az oyun var. Gerçek yaşama benzeyen emek ve şans karışımıyla, centilmenlik ve adalet duyarlılığı isteyen kurallarıyla harika bir sportif oyun seyridir futbol maçı. Yeryüzünde milyonlarca insanın futbol tutkunu olması boşuna değil. u, işin eğlence yanı. Ama öte yanda artık profesyonel bir kazanç alanına dönüşen futbolun öyle sorunları var ki, ülkelerin ekonomik düzenlerinden eğitim felsefelerine kadar bambaşka bir yığın OLAYLAR VE GÖRÜŞLER görevlendirilen genç çalıştırıcılara dış ülkelerdeki yabancı ustalar yanında staj ve yetişme fırsatları verseydi, yerli direktörler çoğalıp onların arasından sivrilenlerle yerli teknik direktör kadroları kurulamaz mıydı? u yerlileşme, yabancı direktörlerle şimdiye kadar ancak çevirmenler sayesinde yürütülen bir işi, yani iyi bir teknik direktörle oyuncuları aracısız ve yerli kültür çerçevesinde kurulmuş sıcak bir ilişkiye kavuşturmayı kolaylaştırır. Böyle bir ilişki, hep söylendiği gibi sportif başarının temeli olan moral ve içtenlikli ortamı daha kolay yaratmış olmaz mı? Kendi yetiştiricilerimizi yetiştirip onları edilginlikten kurtararak etkin görevlere bir an önce sokmak, doğru dürüst denemeden muazzam paralarla getirdiğimiz ve kısa zamanda ayrılıp giden yabancılar yerine hep burada kalan ve kazandığı uzmanlığı kendi ülkesinin hizmetine sunan kadrolar oluşturmak demektir. Böyle kalıcı kadrolar oluşturmayı beceremediğimiz sürece gerçek anlamda sporcu bir ulus yaratmış sayılmayız. Umutlarımızı Işıtan... Erdal ATICI Yazar B Öğretici Yetiştirme boyutu gündeme getirmeden onları çözemezsiniz. Örneğin teknik direktör sorunu. O konuda güncelliğini sürdüren en önemli tartışma, “yerli mi, yabancı mı” ikileminde yoğunlaşmışa benziyor. Birkaç yabancı deneyimin başarısızlığından sonra ibrenin yerliye dönüşüyor olması, şimdiye kadar ihmal edilen bir sorunu gündeme getirebilir: Teknik direktörlerin yetiştirilmesi. Yabancı futbolcu getirme furyasına akıtılan paraların hiç değilse bir kısmı bu amaç için harcanmış olsaydı Türk futbolu daha sağlam ve kalıcı adımlar atmış olmaz mıydı? Kulüpler zaten kendi içlerinde bulunan ve şimdiye kadar yabancılara yardımla D B ünya demokrasi tarihinde; zaman zaman insan özgürlüklerinin kısıtlandığı, baskı, zulüm, işkence ve haksızlığın topluma egemen olduğu korku dönemleri yaşanmıştır. Bu olağanüstü dönemlerde, bin yılların birikimiyle oluşturulan “adil yargılanma”, “masumiyet karinesi”, “savunma hakkı”, “tutuklu hakkı” gibi evrensel hukuk ilkeleri yerle bir edilmiş; hukuk sistemi, adalet dağıtmaktan çok iktidarların baskı aracı haline dönüştürülmüş, ucu açık soruşturma ve davalarla aydınlar, yazarlar, sanatçılar uzun yıllar tutuklu kalmıştır. Böyle süreçlerin asıl amacı toplumu korku içine sürüklemektir. İnsan soyu; zulüm karşısında susmayı yeğleyen, egemene boyun eğen sanatçı, yazar ve aydınların yanında, düşüncelerini yazı ve sözle korkusuzca ortaya koyan, zulmün karşısında dimdik duran çok kahramanlar görmüştür. Uğur Mumcu’lardan İlhan Selçuk’lara, dimdik duranların, eğilmeden kırılmayı yeğleyenlerin tarihidir, demokrasi tarihimiz… Ülkemizin demokrasi tarihi, düşünce tarihi yazılacaksa gelecekte onların bu direnç ve bilincini, namuslu kalemlerin simgesi olarak kayıtlarına geçirecektir… Vicdan dediğimiz; insanın hiç yok olmayan ışıltılı bilinci, cesur insanların uğradıkları haksızlıklara karşı en büyük direnci ortaya çıkaracaktır… Dün Gece de Çocuklar Uyumadılar... Mutfaklardan tıkırtılar geldi... Buzdolaplarının kapıları açıldı, kapandı... Henüz “ah”, “of”, “vah” çekmeyecek yaştalar... Çocuklar bir uykusuz gecede daha, evlerin içinde mutsuz, huzursuz, uykusuz, hayalet gibi dolandılar... Bu millet sekiz senedir başına geleni anlamadı... Ama çocuklar farklılar... Bu nedenle sokaklara dökülüp ÖSYM’deki haklarını arıyorlar, büyükler televizyonda Cumhurbaşkanı’nın nasıl “tatmin olduğunu” bön bön dinlerken... Sorsanız büyüklere: “Beyefendi nasıl buldunuz?..” “Tatmin olduk tabii...” “Nasıl?..” “Şimdi üst üste koyuyorsun... Üstteki alttakine denk geldi mi, ya da denk gelmedi mi, ona göre tatmin olunuyor... Zaten büyükten küçüğe göre sıraya koyunca, en büyük Cumhurbaşkanı... O tatmin olduğuna göre bir bakıma...” Ne bakıyorsunuz Cumhurbaşkanı’na?.. O okudu anlamadı... ÖSYM Başkanı’na sordu. “Dinledim, şifre olmadığına tatmin oldum” dedi... TBMM Başkanı; Cumhurbaşkanı tatmin olduğu için “tatmin” oldu... Milli Eğitim Bakanı; baktı ki Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı tatmin olmuş... “Ben de tatmin oldum” dedi... YÖK Başkanı... “Bir tatminsizliğinin olmadığını” söyledi... Demek ki ÖSYM Başkanı, Başbakan’ı bekliyormuş... Başbakan tam “Tatmin oldum, gizli şifre yok...” dedi ki... ÖSYM Başkanı açıkladı: “Gizli şifre var...” O zaman dünyanın her yerinde yapılanı yapmalı... Bir: ÖSYM Başkanı ve ÖSYM kadrosu olduğu gibi oradan uzaklaştırılır... İki: Sınavlar iptal edilir... Üç: Yeniden güven duyulan bir kadroyla sınav yapılır... Dört: Olmadı, 1 milyon 700 bin dava açarsınız ÖSYM’ye... Yoksa... Bu çocuklar uyumazlar... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle