25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 14 N SAN 2011 PERŞEMBE 6 HABERLER AP Türkiye raportörü: 3 yıllık tutukluluk süresi akıl kârı değil ama sizin ülkenizde oluyor ‘Normal ülkede olmaz’ FIRAT KOZOK Milletvekili Adaylıkları “Ya milletvekili olurum ya da ben yokum.” Şu günlerde özellikle CHP’den listelere giremeyenler ve istifacılar bol bol konuşuyor. Mektup yazıyor, açıklama yapıyorlar; böylece CHP’nin nasıl artık Atatürk’ün CHP’si olmadığını, saptığını, işgal edildiğini, kendilerinin partinin gerçek sahibi olduklarını... öğreniyoruz. Hiç şüpheniz olmasın ki, seçilebilecek konumda olanlardan pek çoğu da, benzer durumda olsalardı benzer sözleri söyleyeceklerdi.. Herkes çok değerlidir! Bu tamam.. Ama çoğumuzun egosu tepelerde dolaşır. Bu ego, milletvekilliğine ve bakanlığa tırmanır. Fırsatı bulursa parti başkanlığına ve başbakanlığa da göz kırpar.. Yetkiyi bir ele geçirse, düzeltmeyeceği sorun yoktur.. Ama milletvekilliği olasılığını kaybedince partiye oy bile vermeyecektir, bırakın desteklemeyi.. Yerleşememiş, altüst içindeki partilerin karakteridir bu. Her seçimde kimi aday göstereceğini son anda neredeyse zar atarak belirler.. Şüphesiz ki partilerin aday listelerinde, daha çok düşünce birliği içinde olduğumuz veya ülkenin ve halkın çıkarlarını çok iyi savunabileceğine ve daha çok özgürlükler için savaşacağına inandığınız bazı kimseleri görmek istersiniz. Gönlü solda, özgürlüklerde ve demokraside olan ve bunların da kavgasını hayatı boyunca verenlerden bazı isimlerin Meclis’e gitmelerini.. çünkü orası vitrin ve mücadele alanıdır! CHP her zamanki gibi bir seçim vitrini kurdu! Solcular aleyhine, sağdan kişiler devşirdi! Bu öteden beri politik duruş kararsızlığının göstergesi olmuştur CHP için. Kararsızlık, iktidar yolunda yalpalamayı ve giderek başarısızlığı getirir... Bakıyorum vitrine, “sol” politikaları savunacak kim var?! Kimler var? Liberal ise bol.. CHP içinde güçlü bir sol kanat oluşmalıdır ki, partiyi “dengede” tutsun! Bu arada, Balbay’ı ve Haberal’ı listelere koyma cesaretini bulmalarına da şükür mü diyelim? Daha cesur davranabilirler, Tuncay Özkan’ı, Nedim Şener’i de alarak, haksızlıklara, hukuksuzluklara, adi tezgâhlara ve polis devletçiliğine karşı meydan okumaya kalkışabilirlerdi! Bu tavır CHP’ye sadece oy kazandırır! Atalay’ın basın özgürlüğü açıklamasına gönderme BRÜKSEL Geçen ay hazırladığı raporuyla hükümetin tepkisini çeken AP Türkiye Raportörü Ria Oomen Ruijten, “Bir ülkede normal işleyen bir mahkeme sistemi var ise kesinlikle 3 yıldan fazla mahkemesi görülmeden tutuklu tutulması akıl kârı değil, ama bu sizin ülkenizde oluyor” dedi. Türkiye’yi sık sık ziyaret ettiğini söyleyen Ruijten, “Ancak bu dönemde seçim sürecinin parçası olmak istemiyorum” diye konuştu. Basın özgürlüğüne vurgu Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’nun organizasyonuyla Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleşen toplantıda bir grup Türk gazeteciyle bir araya gelen Ruijten, sürecin başında Ergenekon davasıyla ilgili araştırmaların yapılmasına kendisinin de taraftar olduğunu, ancak gelinen noktada çok sayıda gazetecinin tutuklu olmasından endişe duyduğunu vurguladı. Ruijten, “Eğer modernleşmek ve çoklu bir toplum istiyorsanız, basının özgürlüğü bir ülkede en önemli noktadır” dedi. Başbakan Erdoğan’ın raporla ilgili olarak “Onların görevi rapor hazırlamak, bizim görevimiz de bildiğimiz yolda yürümek” sözlerinin anımsatılması üzerine eleştirileri anlayışla karşıladığını dile getiren Ruijten, Türkiye’nin 2004 yılında Kopenhag kriterlerini tam anlamıyla yerine getirmek için bir taahhütte bulunduğunu anımsattı. Bunlardan en önemlilerinin hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı olduğuna dikkat çeken Ruijten, “Adaletin bağımsızlığı çok önemli, sizin buna ihtiyacınız var” diye konuştu. Bir basın mensubunun tutuklanan gazetecilerin gazetecilik faaliyetleri nedeniyle değil, örgüt üyeliği gerekçesiyle tutuklandıklarını söyleyerek “ nsanların gazeteci olması onlara bu konuda imtiyaz mı tanıyor?” sorusu üzerine Ruijten, şöyle devam etti: “Herkes aynı kurallara tabidir. Fakat basın bağımsız serbest ve özgür olmalı. Eğer siyaset karışıyorsa bu toplum için sağlıklı değildir. Gazetecilerin uzun süre tutuklu kalması kesinlikle demokrasinin özü ile bağdaşmaz.” Bir başka gazetecinin OdaTv baskınında “ulusal medya planı” adlı bir belgenin ele geçirildiğini söylemesi üzerine “Sen mahkemenin parçası mısın, notları gördün mü?” diye yanıt veren Ruijten, “Dürüst, açık, bağımsız olmak ve sonuçları görmek istiyorum. Yüzlerce gazeteci var, suçları belli olmadan tutuklanan” dedi. Davayla ilgili somut sonuçların bir an önce ortaya konulması gerektiğinin altını çizen Ruijten, “Bu kadar insanın nezarethanede tutulması süreci daha da verimsizleştiriyor” görüşünü dile getirdi. Ruijten kendisinin “bireysel görüşünü dile getirmediğini” de vurguladı. Heyet tutuklu gazetecilerle görüşecek Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulu’na hitap etmek için Strasbourg’a giden Erdoğan, Avrupa Konsey Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ile bir araya geldi. Jagland basın özgürlüğü konusundaki gelişmelerle ilgili olarak Türkiye’ye bir heyet göndereceklerini açıkladı. Jagland, Erdoğan’ın Türkiye’ye bir heyet gitmesini önerdiğini kaydetti. Jagland, heyetin tutuklu gazetecileri de ziyaret edeceğini ifade etti. Ahmet Şık Lahana turşulu mesaj BAHADIR SEL M D LEK ANKARA ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, Ergenekon operasyonları kapsamında gazeteci tutuklamaları ve Ahmet Şık’ın yayımlanmamış kitabının toplatılmasıyla ilgili İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, “Türkiye basın özgürlüğü açısından ABD’den daha özgür bir ülkedir” yönündeki sözlerine gönderme yaparak “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” dedi. Büyükelçi, ifade özgürlüğü konusunun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşmede de gündeme geldiğini söyledi. Ricciardone, “Başbakan Erdoğan o görüşmede bana ‘İfade özgürlüğünün olmadığı bir yerde, demokrasiden bahsetmek mümkün değildir’ dedi. Kendisi, seçilmiş, en üst düzeyde görev yapıyor. Aynı mesajları Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, diğer hükümet yetkilileri de tekrarlıyorlar. Dolayısıyla prensipler konusunda aynı fikirdeyiz” dedi. Büyükelçiye ilk açıklamalarında, Türkiye’deki ifade özgürlüğü konusunda endişelerini ifade ettiği, daha sonraki açıklamalarında farklı bir üslup kullandığı anımsatıldı. Duruşmada arbede 22 kişinin yargılandığı davanın ana dava ile birleştirilmesi kararı salonu gerdi. Sanık avukatları birleştirme kararını skandal olarak değerlendirdi HÜLYA KESK N Cüppesini yere attı Mahkeme başkanı birleştirme kararını okuduğu sırada avukat Bahattin Özdemir, “Sizin kararınızı dinlemiyorum” diyerek cüppesini attı. Mahkeme başkanının olayı tutanağa geçirmesinin ardından bütün avukatlar “Bizi de yazın” diyerek cüppelerini yere attı. Mahkeme başkanı salonun boşaltılmasını istedi. Sanıklar salondan çıkmamak için direnince jandarma ile sanıklar arasında arbede yaşandı. Sanıkların döverek salondan çıkarıldığını belirten avukatlar, müvekkillerinin işkence gördüğünü söyleyerek heyetine tepki gösterdi. Devrimci Karargâh terör örgütüne yardım ettiği iddiasıyla tutuklu yargılanan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, dün ilk kez hâkim karşısına çıktı. 14’ü tutuklu 22 kişinin yargılandığı davada cumhuriyet savcısı Nuri Ahmet Saraç, Orhan Yılmazkaya’nın öldürüldüğü çatışmayı da kapsayan Devrimci Karargâh Ana Davası ile söz konusu davanın birleştirilmesini istedi. Avukatlar, ise sanıkların savunmalarının alınmadan böyle bir karar verilmesinin “hukuki bir skandal olacağını” belirterek tepki gösterdi. Ancak mahkeme iki davanın birleştirilmesine hükmetti. Kararın okunduğu sırada avukatlar cüppelerini yere attı, izleyiciler ile polis arasında da arbede yaşandı. Birleştirme kararının ardından ilk duruşma 11 Ağustos’ta görülecek. Tutuklu sanık Avcı’nın avukatı Refik Uçarcı, “Müvekkilimin birleştirilmesi istenen diğer davayla uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Yazdığı kitap yüzünden yargılanıyor” dedi. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Şeref Akçay’ın, Avcı’nın Ergenekon soruşturması kapsamında serbest bırakılması gerektiği yönündeki muhalefet şerhine de atıfta bulunan avukat Uçarcı, muhalefet şerhinin dikkate alınması halinde Avcı’nın suçsuz olduğunun ortaya çıkacağını savundu. Ulusalcılık Korkutmacası Doğrusu Deniz’in (Kavukçuoğlu) pazartesi günkü yazısında “ulusçuluk” üzerine yazdıkları tam bir “çok bilinmeyenli denklem” gibiydi benim için. Genel doğruları bir kenara bırakıp sadece iki nokta üzerinde kısaca duracağım ve konuyu araştırmış bir kişi olarak sorular soracağım: 1) “Ulusçuluk, tarihsel olarak kapitalizmin bir ürünüdür. Kapitalizm dünya ölçüsünde bütünleşip küreselleştikçe ulusçuluğun da içi boşalmaktadır... ” 2) “Ulusçuluk, ... siyasal İslamla birlikte Türkiye kapitalizminin en yakın iki müttefikinden biridir. Siyasal İslamcılar gibi ulusçular da küresel kapitalizmin (emperyalizmin) işbirlikçisi Türkiye kapitalizminin çıkarlarına hizmet etmekte...” Ulusçuluk ile neyi kastediyordu? Örneğin MHP ideolojisini mi? “Ulusçuluk” terimi ile “ulusalcılık” mı demek istiyordu? İkisi aynı şey miydi? Yoksa ulusçuluk ile ulusal devleti (ve ulus devleti savunmayı) mı nitelendiriyordu? Kapitalizm her şeyin ulus devletlerin dedışında ve üstünde bir kavram mıydı? Ulus devlet de, ulusçuluk gibi “içi boş bir kavrama” mı dönüşmüştü? Yoksa ulus devlet de mi yoktu? Kapitalizmin küreselleşmesi, ulusallığı ve ulusal devletleri mi ortadan kaldırmış veya en azından zayıflatmıştı? Artık kapitalist/emperyalist ülkeler de ulus devletler olmaktan mı çıkmıştı? Yoksa onlar ulus devlet ve ötede bir kapitalizm mi vardı? Sömürülen ve sömüren uluslar/ülkeler kavramı bu arada ne olmuştu? Ulus devlet kapitalizmin bir ürünüyse, ulusçuluğun da içi nasıl boşalmaktaydı? Bu bağlamda daha bir sürü soru... Bu konuyu tamamen analitik araştıran bir kitap Cumhuriyet Kitapları’ndan çıktı: Ulus Yıkıcılığı Zamanları.. Kitap, solcuların da günümüzde ulus/ulus devlet ve dünya ile ilişkili politikalarına yeni yaklaşımlar getirme savında.. Derim ki “somut konuşalım”.. ‘ şkenceciyle aynı davadayız’ Sanık avukatı Ercan Kanar da, “Davalar arasında isim benzerliği dışında en ufak bir benzerlik yok. Tamamen hukuka aykırı delillerle, emniyet komplosuyla bir cadı kazanı yaratıldı” diye konuştu. Kanar, sanık Avcı ile ilgili de “Birleştirirseniz despotik devlet anlayışına uygun bir karar vermiş olursunuz” diye konuştu. Sanık Tuncay Yılmaz ise davanın siyasi olduğunu anlatarak “ Polis ve savcı bir hata yaptı, bizi bu davaya soktu. İddianamenin bizim yaptığımız siyasi çalışmayla alakası yok. Buradakilerin hepsi devrimci, sosyalist ama Devrimci Karargâh’la alakası yok. İşkenceci ve devrimci katili Avcı ile alakamız yok. Avcı herkes tarafından bilinen bir işkencecidir. Cemaatten mi yargılanacak, nereden yargılanacaksa yargılansın” dedi. Tutuklu sanık Necdet Kılıç da, 12 Eylül döneminde gözaltına alındığını ve işkenye maruz kaldığını anlatarak “Gözaltına alındığımda beni 3.5 ay sorgulayan Avcı’dır. Ama benim kin ve nefretim Avcı’ya değil, sistemedir. Çünkü kendisi bunun bir devlet politikası olduğunu söylemişti. Bu davanın özü Avcı’nın yazdığı kitaptır. SDP üyesi değilim ama o görüşteyim. Devrimci Karargâh’la uzaktan yakından alakam yok. Devrimci Karagâh’ın da SDP ile hiçbir alakası yoktur. Avcı’dan dolayı bir itibarsızlaştırma söz konusudur” ifadelerini kullandı. ‘Geri düşmüş değiliz’ Gazetecilerin “Açıklamalarınızda bir geriye dönüş mü var” sorusu üzerine Ricciardone, “ABD olarak Türkiye’de ifade özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü destekliyoruz. Nokta. Tabii ki endişelerimiz var. Yaptığım açıklamadan geriye düşmüş değiliz” dedi. Basın özgürlüğü de dahil olmak üzere ifade özgürlüğünü koşulsuz desteklediklerine vurgu yapan büyükelçi, yabancı bir diplomatın işinin de bulunduğu ülkede ne olup bittiğini anlamaya çalışmak olduğuna dikkati çekti ve “Geçen hafta mükemmel bir deyim öğrendim: Bu ne perhiz, ne lahana turşusu. Bu deyimi çok sevdim” dedi. Ricciardone, “Bu ne perhiz, ne lahana turşusu” deyimini Türkçe söyledi. Ricciardone, “Ve biz de yabancılar olarak aynı bu deyimdeki gibi ‘Bütün bunlar nedir?’ diyoruz, sizin yönelttiğiniz bu soruyu biz de soruyoruz” diye konuştu. Büyükelçi, Ermeni sorunu konusunda ise Türkler ve Ermenilerin, üçüncü ülkelerin uzmanlarıyla birlikte, ortak tarihlerine ilişkin akademik çalışma başlatmasını istedi. Ricciardone’ye, Kürt sorunu da soruldu. Erdoğan’ın Erbil’i ziyaret ettiğini anımsatarak bu soruyu yanıtlayan Ricciardone, “Daha önceleri bu hayal bile edilemezdi. Türkiye’ye ilk geldiğim yıllarda Kürt kelimesi hiç kullanılmazdı. kinci gelişimde, Kürtçe kullanılır olmuştu. Şimdi ise, Kürtçe üniversitelerde okutuluyor” diye konuştu. Biber gazıyla müdahale Hanefi Avcı salon tamamen boşaltılıncaya kadar içeride bekletildi. Adliye çıkışında yaklaşık 500 eylemci ile polis arasında arbede çıktı. Polis eylemcilere biber gazıyla müdahale etti. Vardiya Bizde Platformu Hem AKP hem ordu benden rahatsızdı, AKP seçimde oy kaybetmekten korktu Silivri duruşmaları için 50 bin imza AL CAN ULUDAĞ Öz: ‘Terfim’ seçim yatırımı İstanbul Haber Servisi İstanbul Başsavcıvekilliği’ne atanan Zekariya Öz, “AKP’nin de ordunun kendisinden rahatsız olduğunu” belirterek “Ahmet Şık operasyonu hata değildi. Ama AKP, kamuoyu tepkisi nedeniyle seçimlerde oy kaybetmekten korkmuş olabilir. Zirve Yayınevi operasyonu da rahatsızlığı arttırmış olabilir. Gerisi gelebilir diye bir sıkıntı yaşanmış olabilir” değerlendirmesinde bulundu. Öz’ün, yakın çevresine de seçim yüzünden görevden alındığını söylediği belirtildi. Taraf gazetesinin, Zekeriya Öz’ün yakın çevresine dayandırarak verdiği habere göre Öz, yakın çevresine şunları anlattı: “Ahmet Şık’ın tutuklanmasına neden olan operasyondan sonra oluşan kamuoyu tepkisi nedeniyle hükümet seçim öncesi oy kaybetmeyi göze alamadığından ‘Bu savcıyla mı uğraşacağız’ diye düşünmüş olabilir. Eğer bu terfi olsaydı, Beşiktaş’taki Özel Yetkili İstanbul Adliyesi’ne ikinci başsavcıvekili olarak getirilebilirdim. Ancak bu yapılmayarak özel yetkilerim elimden alınıp düz başsavcıvekili oldum. Bir hata yaptığım düşünülüyorsa hakkımda bir inceleme yapılması gerekirdi. Bu da yapılmayarak Ergenekon soruşturmasından alınmam aslında bir anlamda bunun tam olarak terfi olmadığını da gösteriyor.” Öz, ordunun Balyoz davasından rahatsız olduğunu da belirterek şu değerlendirmeleri yaptı: “Ergenekon sürecinde dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Başbakan’a giderek tutuklanmamaları yönünde pazarlık yaptığı bilgisi de bize geliyordu. Soruşturmalarda hükümet de güçlendi. Türkiye bir huzura girdi. Artık faili meçhuller işlenmemeye başlandı, ekonomi güçlendi. Birçok örgüt eskisi gibi aktif değil. Ama tabii bir noktadan sonra hükümet de rahatsız olmuş olabilirler.” ANKARA Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda tutuklu askerlerin ailelerinin oluşturduğu Vardiya Bizde Platformu, Silivri yargılamalarının TRT’de yayımlanması için 50 binin üzerinde imza topladı. İmzaların yarın Adalet Bakanlığı’na teslim edileceğini belirten Platform Sözcüsü Rengin Gürdeniz, Genelkurmay Başkanlığı’nın Balyoz tutuklamaları hakkında “anlamıyoruz” açıklamasıyla ilgili de “Siyasi bir açıklama değil. Tamamıyla içimize su serpen, bizi rahatlatan, morallerimizi yükselten bir açıklamadır” dedi. Balyoz’dan tutuklanan Tümamiral Ramazan Cem Gürdeniz’in eşi Rengin Gürdeniz, kampanyanın geldiği nokta konusunda bilgi verdi. Şu ana kadar 50 binin üzerinde imza topladıklarını belirten Gürdeniz, “Türkiye’nin her yerinden katılım oldu” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle