15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 N SAN 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ 9 Yayınevi baskını PEN’i alarma geçirdi Uluslararası PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Marian Botsford Fraser: MELTEM YILMAZ Yeni Dünya Düzeni ve Anayasası (2) Geçen yazımda, küresel sermayenin dünyaya kabul ettirdiği ekonomik ve siyasal düzenin, tüm ülkeleri etkilediğini ve bu yeni statükonun, Türkiye’ye de kabul ettirildiğini söylemiştim. Bu yeni düzenin, birinci boyutu ekonomik idi. Yani ekonomik alandaki anlayış ve uygulamalar. Özelleştirmeleri daha doğrusu “yabancılaştırmaları”yla , tarımın, hayvancılığın tamamen bitirilmesiyle, sıcak paranın bir şekilde ülkeye çekilip borçlanmanın olağanüstü boyutlara ulaştırılmasıyla tanımlanan bir ekonomik boyut. Ne kadar büyürse büyüsün işsizliğine çözüm bulamayan, istihdam yaratmayan bir ekonomi. Yoksulluğu önleyemeyen, gelir artışını, yandaşlar dışında halka yansıtamayan bir ekonomi. Ancak bu “yeni düzen”, bu ekonomik boyutla, sınırlı değil. Bunun yanı sıra hiç kuşkusuz bir de siyasal ve hukuksal bir boyutu ve yapısı da var. Bu yeni düzenin birtakım “anayasal ilkeleri” var. Hatta doğrudan doğruya “sisteme özgü anayasası” bile var. Pekiyi küresel sermayenin, birçok ülke gibi, Türkiye’ye de kabul ettirdiği bu ekonomik düzenin kendi “anayasası” gerçekten de var mı? Ve varsa ilkeleri, kuralları neler? İlk önce hatırlayın; hani AKP, 2007 seçimlerinin hemen öncesinde Ergun Özbudun’u çağırmış ve ona bir anayasa sipariş etmişti. İşte o anayasa, “yeni düzenin anayasası olacaktı”. Yeni ekonomik düzene, yeni statükoya uygun bir anayasa olacaktı. Sakın Sayın Başbakan’ın, o anayasayı kendi istediği için sipariş ettiğini de sanmayın. O anayasa, “birilerine” ya da “bir yerlere” verilen sözler sonucu idi. Ama o dönemde olmadı, olamadı. İşte o taslak, “yeni düzenin anayasası” idi. Neden mi? Çok basit! Bunu açıkça gösteren üç özelliğe dayanıyordu da ondan. 1) 2007 anayasa tasarısında, sosyal haklar tamamıyla göz ardı edilmişti. Yani kısaca “sosyal devlet” ilkesi göz ardı edilmişti. Son derece doğal, çünkü “yeni düzen” öyle güvence filan istemiyordu. Öyle sendika, emeğin hakları filan istemiyordu. Öyle iş güvencesi, sosyal hakların güvenceleri filan istemiyordu. Öyle memur güvencesi, güvenceli statü filan istemiyordu. Tam tersine, 4/B, 4/C, sözleşmeli memur, geçici işçi statüsünde, güvencesi olmayan, her daim emre hazır çalışan statüleri istiyordu. 2) 2007 taslağında, iktidarı sınırlayan tek bir kurum, tek bir düzenleme yoktu. Ne özerk kuruluş, ne bir sınır. Tam tersine, halkın oyunu alan iktidar partilerinin önündeki tüm engeller kaldırılıyordu. Artık size “YÖK’ün üyeleri”, taslakta, “Bakanlar Kurulu tarafından seçiliyordu” diyeyim gerisini siz anlayın. 3) Taslakta, yargı tamamen güçsüzleştirilmiş, tamamen iktidar partisinin insafına terk edilmişti. Anayasa Mahkemesi’nin 17 üyesinden 9’u iktidar partisi tarafından seçiliyordu diyeyim siz anlayın. Böylece 2007 taslağı açıkça ortadaydı. Neden ve nasıl “yeni düzenin”, statükonun taslağı olduğu da! Sonra 12 Eylül’de hakoylamasına sunulan ve kabul edilen anayasa da, “yeni düzenin” AKP’den ısrarla istediği “anayasal düzenin” nasıl olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Neden mi? Onda da, sosyal haklar hiç yoktu. Sözüm ona “memurlara grev, toplusözleşme, kadınlara pozitif ayrımcılık”! Hani ne oldu onlara? Ve sosyal haklar yokken, iktidarı sınırlayıcı tek bir madde bile yoktu. Hatta bırakın denge ve fren kurumlarını, yargı bile tamamen iktidarın eline bırakıldı. Ve uygulamaları da, sonuçları da hep birlikte gördük. “Yetmez ama evetçilerin” itirafları ve “silahşorların” destek atışları altında. Üstelik AKP, kendi tasarısının, tamamıyla “yeni düzenin” kendisine sipariş ettiği anayasa olduğunu, kendi propaganda kitapçığında bile, açıkça itiraf ediyordu. O propaganda kitapçığında, aynen şöyle yazmışlardı: “Kamu yararı gibi kavramlarla, özelleştirmeler iptal ediliyor, buna küresel sermaye çok kızıyor, bu nedenle yargı, bu gerekçeyle iptal kararı vermemeli”. İşte aynen böyle diyordu kitapçık. AKP anayasasının, neden “yeni düzenin” istediği anayasa olduğunu, bundan iyi anlatan örnek olabilir mi hiç? Şimdi gelin son TÜSİAD anayasasını da bu gözle değerlendirin. Neden Ergun Özbudun’a yaptırıldığını da! Ve Özbudun’un, “hukuksal, siyasal, ekonomik, toplumsal birçok sorunun en azından temellerini anayasada çözmek varken, güvenceler sağlamak varken”, neden sadece “ilk üç maddenin değişmesi” ile ilgilendiğini ve tabii ki bir de “kimlerin, bu ilginç görüşe sahip çıktığını”. İşte bunları bir değerlendirin. Sonra tekrar konuşuruz. ugün Türkiye, Uluslararası Basın Enstitüsü’nün raporuna göre, hapisteki gazeteci sayısı en yüksek ülke. 1960’ta Londra’da kurulan ve o günden bu yana hapse atılan, işkence gören, görüşlerinden ötürü öldürülen yazarların haklarını savunan, ifade özgürlüğü uğrunda mücadele veren PEN’in, yazar ve gazetecileri birlikte ele alan raporuna göre ise Türkiye, yazarlarını en çok yargılayan ülkelerin başında geliyor. Uluslararası PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Marian Botsford Fraser, “Uzun süren yargılamalar ve karmaşık duruşmalar Türkiye’nin temel sorunu” derken, gazeteciyazar Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” adlı kitabını basmayı planlayan İthaki Yayınevi’ne polis baskınının ise PEN’i alarma geçirdiğini söylüyor. Fraser’ın üstünde durduğu bir başka nokta da, dünya genelinde baskıcı hükümetlerin yalnızca yazarlarına değil, yurttaşlarına karşı da baskılarını giderek arttırdığı yönünde. Tüm bu olumsuzluklara karşın, yazarlara yönelik kişisel davaları aynı titizlikle izlemeyi sürdüreceklerini belirten Fraser, Hrant Dink davası konusundaki duyarlılığını da vurgulamadan geçemiyor: “Öldürülmesinin ardındaki sürecin aydınlatılması için çalışıyoruz ve bir 50 yıl daha çalışmaya devam edeceğiz!” Öncelikle Brüksel izlenimlerinizden başlayalım. 2427 Mart tarihlerinde Brüksel’de gerçekleştirilen PEN konferansı tatmin edici bir deneyim miydi? PEN üyesi yaklaşık 40 ülkenin katıldı B Hapisteki Yazarlar Komitesi, Ahmet Şık’ın kitabını yayınlayacak yayınevine polis baskınının ardından alarma geçti. Şık ve meslektaşı Nedim Şener yalnızca yazdıkları nedeniyle tutuklu olarak yargılanıyor. Bu durum, Avrupa nsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere tüm uluslararası insan hakları sözleşmelerine aykırı.’ Uluslararası PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi Başkanı Marian Botsford Fraser (sağda) ve Uluslararası PEN Başkan Yardımcılarından ve Türkiye PEN Onur Üyesi Eugene Schoulgin. blog yazarlığı yaptığı için İran’da 19.5 yıl hapis cezası alan yazarlar oldu. l konması kaygı verici E Türkiye’de, “darbecileri yargılama” iddiası ile başlatılan ve halen devam eden Ergenekon davası kapsamında, çok sayıda gazeteci, yazar ile akademisyen, tutuklu olarak yargılanıyor. Geçen günlerde ise Ahmet Şık adlı gazeteci yazar, henüz yayınlanmamış bir kitabı nedeniyle, kitabın iddia olunan Ergenekon terör örgütü dokümanı olduğu gerekçesiyle cezaevine gönderildi. Yanı sıra, kitabın taslağına el konularak yayınevlerine, “kitabı basmamaları, basmaları halinde terör örgütüne yardım etmiş sayılacakları” gerekçesiyle bildirimde bulunuldu. Tüm Yazar suskun kalamaz Düşünce suçunun suç olmaktan çıkabilmesi için, atılması gereken adımlar neler? Tek başına yasalar yeterli mi? İfade özgürlüğü bir insan hakkı sorunudur, böyle bakmak gerekir. En baskıcı hükümetler bile insan haklarını korumaya alan uluslararası koşulları kabul ettiğini açıklamıştır, ama buna karşın bazı ülkeler bu koşulları kendi yurttaşlarına uygulamamaktadır. Bir ülkenin ifade özgürlüğünü güvence altına alması, eğitim, sivil toplum, yazma eylemi dahil yaşamın her alanında hayati bir sorundur. Yazarların gözaltına alınması, cezaevine gönderilmesi, kaybolması ya da öldürülmesinin temel nedeni onların cesur ve ilkeli olmalarıdır, çünkü onlar suskun kalmayı kabullenemezler. PEN, bu nedenle, 100 ülkede, 144 noktada 10 binin üzerinde yazar üyesi ile dayanışma içindedir. Uluslararası PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi’nin bundan sonraki plan ve projeleri nedir? Tüm dünyada kişisel davaları izlemeyi sürdüreceğiz. İfade özgürlüğünün sağlanması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Dijital medyada ifade özgürlüğü konusuna ağırlık vereceğiz. Çünkü baskıcı hükümetler son yıllarda baskılarını giderek artırır hale geldiler. Yalnızca yazarlarına karşı değil, yurttaşlarına karşı da… PEN’in Brüksel konferansı yerinde Dünyanın pek çok asındaki ağırlıklı yazarların yargılanm mak’. Özellikle ıla neden, ‘devleti aşağ lamda sıra dışı an Çin’de… Meksika bu ciler kaçırılıyor zete bir örnek. Orada ga er Ve ne yazık ki faill ya da öldürülüyor. mıyor. asla buluna ı en sık “Türkiye, yazarlar asında bulunuyor rgılanan ülkeler ar özgürlüğü ya e ve bu durumun ifad kisi var. bir et üzerinde olumsuz sorun, yargılama Türkiye’deki temel r. Uzun süren sürecindeki sıkıntıla n çıkılmaz de yargılamalar ve için mel sorunu e’nin te duruşmalar Türkiy yor.” gibi görünü ğı, oldukça canlı bir konferanstı. PEN olarak kendi içimizde yaptığımız toplantıların yanı sıra, Avrupa Parlamentosu İnsan Hakları Alt Komitesi üyelerinin de aralarında bulunduğu, AB yetkilileriyle de bir araya gelme olanağı bulduk. Komite başkanı olan Heide Hautala ile, başta Çin, Belarus, Türkiye ve İrlanda gibi ülkelerle ilgili olarak dinsel aşağılama, ifade özgülüğü, dijital medya gibi can alıcı konularda ayrıntılı görüşmeler yaptık. Uluslararası PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi’nin başkanlık görevini yürütüyorsunuz. Komitenin kuruluş dönemiyle karşılaştırırsak, dünya, ifade özgürlüğü açısından bugün nerede? Uluslararası PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi hapisteki yazarları savunmak amacıyla 1960’ta kuruldu. Kurulduğumuzda 3 üyemiz vardı, gündemimizde ise hapisteki 25 yazarın davası bulunuyordu. Geçen yıl ise 50. yılımızdı. 50. yıla geldiğimizde gördük ki, 70 PEN üyesinin gündeminde 700900 arasında yazar, gazeteci, blog yazarı ve editörün davası bulunuyor. Bu davalar üzerinde, Londra’daki ofisimizde, üye ülkelerle bağlantılı bir biçimde tam zamanlı çalışma yürütüyoruz. Aynı zamanda resmi danışmanlık statümüzün bulunduğu Birleşmiş Milletler ile birlikte ifade özgürlüğü çalışmaları yürütüyoruz. Komite 1960’ta kuruldu 700900 arasında dava Rakamlarla örnek vermek gerekirse, dünya genelinde kaç yazar hapiste? Bu konuda en ‘sabıkalı’ ülkeler hangileri? Türkiye bu sıralamada nerede? Gündemimizde, dönem dönem değişmekle birlikte, 700900 arası dava bulunuyor. Bu davalar yalnızca hapisteki yazarlarla değil, aynı zamanda öldürülen ve kaybolan yazarlarla da ilgili. Son yıllarda bu anlamda karneleri en kötü ülkeler Çin, İran ve Meksika. Türkiye, hapisteki yazarları açısından karnesi en kötü ülke olmamakla birlikte, yazarlaazarlar için fon rı en sık yargılanan ül Bugüne kadarki keler arasında bulunugözlemlerinize göre, yor ve bu durumun ifade düşüncelerinden dolaözgürlüğü üzerinde yı hapis cezası alan yaolumsuz bir etkisi var. zarların yazarlığı cezaNeyse ki bu yargılamaevinden çıktıktan sonların çoğu hapis cezası ra ne yönde, ne kadar ile sonuçlanmıyor. Şu etkileniyor? an Türkiye’de 20 kadar Her şey yazarın koşulyazar gazeteci hapiste larının nasıl olduğuna ve bunlardan 2’si bağlı. Hapishane koşulPEN’in ana gündeminlarının yanı sıra, bu yade. zarların kendi ülkelerinGeriye kalan, Türkiden başka bir yerde olup ye’de hapisteki yazar ve Aralık 2010, Norveç. Nobel ödüllü, Çinli aydın, insan hakları savunucusu olmadıkları, bulundukgazetecilerin büyük bir Liu Xiaobo için düzenlenen PEN eyleminden bir kare. ları ortamda konuşulan çoğunluğu terör yasaları dil, bunların hepsi yazanedeniyle alıkonuluyor, rın üreticiliğini etkiliyor. yor. ancak bu davalar PEN’in alanına girmiUluslararası PEN Hapisteki Yazarlar yor. Benzer biçimde, bazı yazarlar da Komitesi olarak biz, bu yazarlar için bir in ve Meksika örnekleri Ergenekon davası kapsamında yargılanıfon oluşturuyoruz. Birçok PEN üyesi ül Yazarlar ne tür düşünce suçlarınyor. Bu yargılamalara bizim PEN olake, sınır dışı edilen yazarları için etkin dan dolayı yargılanıyor? Sizce en dikprogramlar yürütüyor. Aynı zamanda sıkat çekici olanlardan, örnek verir minır dışı edilen yazarlar için kısa süreli siniz? Bir de, bir karşılaştırma yapyerleşim olanağı sağlamayı amaçlayan “Uzun ve sabır gere mak gerekirse, hangi ülkeler özellikle ktiren bir programımız var. Diyeceğim, bu sosüreçlerden geçiyo hangi konularda daha “duyarlı”? ruz. Ama bir runuzun yanıtı kişiden kişiye ve koşullaDünyanın pek çok yerinde, yazarların yazar salıverilene ra göre değişiyor. kadar asla yargılanmasındaki ağırlıklı neden vazgeçmediğimizi Bugüne kadar Uluslararası PEN “devleti aşağılamak”. Özellikle söyleyebilirim. Hapisteki Yazarlar Komitesi’nin şu Hrant Dink örneğind Çin’de, yazarlara açılan davaların büyük e ya da bu biçimde aracılığıyla, kaç yabir çoğunluğunun nedeni bu. Meksika öldürülmesinin ardı olduğu gibi, zarın cezaevinden tahliyesi gerçekleşbu anlamda sıradışı bir örnek, çünkü aydınlatılması için nda sürecin ti? çalışıyoruz ve bir orada gazeteci ve yazarlar yargılanmıTam bir rakam vermek olanaksız. Sa50 yıl daha çalışm yor, siyasi karmaşaya neden oldukları lıverilenlerden o kadar çok teşekkür aya devam gerekçesiyle kaçırılıyor ya da öldürülümektubu alıyoruz ki... Düşünce ve ifade edeceğiz!” yor. Ve ne yazık ki failler asla bulunaözgürlüğünü savunan daha başka örgütmıyor. ler ve PEN üyesi ülkelerin hükümetleKuşkusuz, yazarlara verilen hapis ceriyle birlikte çalışıyor olmamız, kaç yazalarının çok ehemmiyetsiz nedenlerden zarın bizim aracılığımızla tahliye oldukaynaklandığı durumlar da oluyor. rak, kesin bir dille ifade özgürlüğünün ğunu bilmemize engel oluyor. Azerbaycan’da holiganizm suçlamasıyçiğnendiğini söyleyecek kadar yeterli Karşılıklı işbirliğine dayanan, uzun ve la, Gürcistan’da bir sokak levhasına zakanıtımız yok. sabır gerektiren süreçlerden geçiyoruz. rar verdiği için cezaya çarptırılan yazarİran ya da Çin kadar kötü bir karneye Ama bir yazar salıverilene kadar asla lar da oldu. Panama ve Fas’ta “çevre sahip olmasa da Türkiye’deki temel sovazgeçmediğimizi söyleyebilirim. Hrant hakkında yazdığı için” hapis cezası run, yargılama sürecindeki sıkıntılar. Dink örneğinde olduğu gibi, öldürülmealan yazarlar oldu. Kamerun’da şarkı Demek istediğim, uzun süren yargılasinin ardındaki sürecin aydınlatılması malar ve içinden çıkılmaz duruşmalar sözü yazdığı için üç yıl, Tibet’te blog için çalışıyoruz ve bir 50 yıl daha çalışTürkiye’nin temel sorunu gibi görünüyazdığı için 5 yıl ceza alan, aynı şekilde maya devam edeceğiz! bu yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? Hapisteki Yazarlar Komitesi, Ahmet Şık’ın kitabını yayımlayacak yayınevine polis baskınının ardından alarma geçti. Polisin, yayıncının elindeki kitaba el koyması gerçekten kaygı verici. Basılmış olsun ya da olmasın hiç fark etmez. Şık ve meslektaşı Nedim Şener, yalnızca yazdıkları nedeniyle tutuklu olarak yargılanıyor. Bu durum Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere tüm uluslararası insan hakları sözleşmelerine aykırı. Y Ç Bosna’da ‘Türk Filmleri Haftası’ Kültür Servisi Bosna Hersek’te bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Türk Filmleri Haftası”, bugün Nuri Bilge Ceylan’ın yönetmenliğini yaptığı “Üç Maymun” filminin gösterimiyle başlıyor. Saraybosna Kültür ve Tanıtma Müşavirliğince düzenlenen “Türk Filmleri Haftası” kapsamında ayrıca Semih Kaplanoğlu’nun yönetmenliğini yaptığı “Bal”, Onur Ünlü’nün “Polis” ve “Beş Şehir”, Yeşim Ustaoğlu’nun “Pandora’nın Kutusu” ve Yüksel Aksu’nun “Dondurmam Gaymak” filmleri, 16 Nisan’a kadar sinemaseverlerin izlenimine sunulacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle