15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 N SAN 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA [email protected] EKONOMİ 13 Kredi kartı ücreti ve komisyonundan şikâyetçiyiz hbar ve şikâyetlerde 2 bin 112 başvuruyla kredi kartları birinci, 1383 başvuruyla bireysel krediler ikinci, 867 başvuruyla mevduat ve katılım fonu üçüncü ve 678 başvuru ile faiz, masraf ve komisyonlar dördüncü sırada yer aldı. Ekonomi Servisi Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 2010’da 7 bin 627 adet talep ve şikâyet hakkında işlem yaptı. Şikâyetler konusunda 2 bin 112 ile en yoğun başvuru kredi kartları konusunda yapıldı. Kredi kartı ücret ve komisyonları en çok ihbar ve şikâyet edilen konu oldu. Bu konuda BDDK’ye 376 başvuru geldi. BDDK’nın 2010 faaliyet raporuna göre, bunu sırasıyla 310 adet borcun yeniden yapılandırılması, 236 adet kredi kartının bankaca iptal edilmemesi, 181 adet sigorta sorunları, çalıntı, kayıp, dolandırıcılık ve 162 adet müşteriden habersiz kart tanzimi konularında yapılan şikâyet başvuruları izledi. Kurum, ihbar ve şikâyetlerin değerlendirilmesi sonucunda muhtelif bankalarla ilgili olarak sorumlulukları tespit edilen kişiler hakkında toplam 12 adet suç duyurusunda bulundu. BDDK, 12 kişinin bankalarda imza yetkisini geçici olarak kaldırırken, daha önce imza yetkisi kaldırılan 10 kişinin imza yetkilerini iade etti. Muhtelif faktoring şirketleri ve izinsiz faktoring işlemleri ile ilgili olarak sorumlulukları tespit edilen kişiler hakkında toplam 8 adet suç duyurusunda bulunulurken, kalkınma ve yatırım bankaları hakkında 24, finansal kiralama ve faktoring şirketleri ile ilgili kişi ve kurumlar hakkında ise 13 adet idari para cezası uygulandı. Kamu Yönetimi Çöküyor! AKP iktidarı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın benzetmesiyle, kalfalık ve çıraklık dönemlerini geride bırakarak ustalık aşamasına ulaşmış. Ancak ortada bir gerçek var. AKP ustalaştıkça kamu yönetimi çöküyor! Devletin çöktüğünün ürkütücü örneklerinden bugüne dek sonuncusu geçen pazar günü yapılan YGS sınav depremiyle yaşandı. Uygulaması tam bir bilimsel ve toplumsal yıkıma dönüşen sınav, yalnızca 1 milyon 648 bin 229 gencin, bugününü karartıyor; geleceğine gölge düşürüyor; bununla da kalmıyor, onların ailelerini ve yakın çevrelerini de kuşkulara boğuyor; böylelikle, toplumun, devlete ya da kamu yönetimine güvenini de yerle bir ediyor. Ekonomik ve siyasal bunalımlar veya krizler, şöyle ya da böyle, atlatılır. Toplumun geleceği yönünden asıl çok tehlikeli olan bunalım devlete güveninin çökmesidir. AKP, diğer kamu kurumları gibi ÖSYM’yi de ele geçirmeye çalışırken toplumun kamu yönetimine güvenini de yerle bir etmiştir. Daha önce çok sayıda ÖSYM sınavı üzerine gölge düşmüş, o kadar ki, geçen yıl kamu personeli sınavı tümüyle iptal edilmiş, on binlerce kişinin hakkı yenmiştir. ÖSYM yönetimini AKP tümüyle ele geçirdikten sonra yanlışlar artarak sürmektedir. Aristo’dan bu yana sınavlarda bir ana kural vardır. Sınava girenlere eşit işlem ilkesinden hareketle, aynı soru/sorular sorulur. Sınavları nesnel ya da objektif yapan birincil özellik budur. Sınava girenler, yalnız ve ancak, sorulara verdikleri yanıtlara göre farklılaşır ve sıralanır. Sorularda eşitlik, yanıtlarda farklılık esastır. ÖSYM, geçen hafta yaptığı YGS sınavında her öğrenciye ayrı soru kitapçığı uygulamasıyla bu temel ilkeyi çiğnemiştir. Soruların aynı olduğu, yalnızca şıklarının yer değiştirilmesi yoluna gidildiği mantıklı bir savunma değildir. Ayrıca soruların yerleri de değiştiği için kolaydan zora ilkesi de çiğnenmiş olabilir. ÖSYM, soruları kişiselleştirerek, sınavın soru aşamasını öznel duruma getirmiştir. Soru aşaması öznelleşen bir sınavın, sınava girenlere eşit uzaklıkta olmasına olanak yoktur. ÖSYM, her şeyden önce, her öğrenciye ayrı soru kitapçığı uygulamasının nedenlerini açıklamak zorundadır. Eğer neden sınav güvenliği idiyse, asıl bu uygulamayla güvenin yok olacağı, AKP’nin tamamını ele geçirdiği söylenen ÖSYM yönetiminin, nasılsa aklına gelmemiştir! Kimi yerlerde haremselamlık gibi çağdışı ve son derece kuşkulu uygulamaları da göz ardı etmemek gerekir. ÖSYM’nin YGSYükseköğretim Geçiş Sınavı konusunda açıklama üstüne açıklama yapmasına karşın hiç de inandırıcı olamadığı, AKP sözcülerinin bu konuda konuşurken kekelediği bir ortamda, Cumhurbaşkanı’nın, hiçbir araştırma yaptırmadan, acele ile “ikna oldum” demesi, gerçekte, devletin içine düşürüldüğü çöküntüyü yansıtıyor. Yürütmenin başı Başbakan, sınav skandalı konusunda bir haftadır susuyor. Aynı Başbakan, ülkenin yönetim biçimi olarak başkanlık sistemini istediğini, bu konuyu halkoylamasına götüreceğini, çok uzaklarda, Londra’da açıkladı. Görev süresinin ne zaman dolacağı tartışmalı ve belirsiz olan Cumhurbaşkanı da başkanlık sistemine mesafeli durduğunu, ülkeden uzaklarda, Uzakdoğu gezisinde açıkladı. Yürütmenin üçüncü kişisi sayılan bir başbakan yardımcısı da, çok sayıda diğer tutuklular yanında onca gazetecinin de üç yıldır yargılanmalarının sonuçlanmasını beklediğini yeni keşfetmişçesine, geçen günlerde Washington’dan seslendi: Tutuklu gazetecilerin yargılanması bir an önce sonuçlanmalı! AKP iktidarı iyice şaşırdı. Başbakan, başkanlık sistemini övmek için, bir krallığı değil, bu sistemin işlediği ABD, Fransa hatta belki daha uygunu Rusya gibi bir ülkeyi seçmeliydi. Cumhurbaşkanı bu sisteme uzaklığını, Başbakan’ın yer seçiminden sonra yapmalıydı; son olarak Başbakan Yardımcısı da açıklamasını Washington’da değil, Silivri’de yapabilmeliydi. AKP’nin en üst yöneticileri çok önemli konularda açıklama yapmak için toplumdan çok uzaklarda yer seçedursun, milyonlarca yurttaş çocuklarıyla, üniversiteye geçişin kendilerini derinden yaralayan sınav sarsıntısını yaşıyor. AKP’nin iktidarda ustalaşmasıyla kamu yönetiminin çökmesi iç içe geçmiş bulunuyor. Seçim sandığından bu gidişi durduracak bir sonucun çıkması gerekiyor! TOBB işletmelere TTK checkup’ı yapacak Ekonomi Servisi Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile Deloitte, 1 Temmuz 2012’de yürürlüğe girecek olan “Türk Ticaret Kanunu” için işletmelerin ne kadar hazır olduğunu ölçümleyebilecek. TOBB ve Deloitte’un internet sayfasında yer alacak “TTKmetre” adlı uygulamayla şirketler, yeni kanuna ne kadar hazır olduklarını görebilecek. TOBB, ayrıca Türkiye genelinde kitapçık dağıtacak. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB ve Deloitte’un yeni Türk Ticaret Kanunu’nu Türkiye genelinde düzenlenecek seminerlerle anlatacağını söyledi. Hisarcıklıoğlu, ücretsiz seminerlerin ilkinin 14 Nisan Perşembe Ankara’da gerçekleştirileceğini belirtti. TOBB ve Deloitte’un başka bir çalışma daha yaptığını ifade eden Hisarcıklıoğlu, TTKMetre adı verilen uygulamanın 6 ana konu başlığı altında toplanan 44 sorudan oluştuğunu belirtti. Hisarcıklıoğlu, önümüzdeki hafta başından itibaren TOBB ve Deloitte’un web sitelerinde yer alacak ankete katılan firmaların, Türk Ticaret Kanunu’a ne kadar hazır olduklarını ve ne yapmaları gerektiğini görebileceğini anlattı. Cari açık kâbus gibi Mustafa Süzer: Cari açık sorununu çözemeyen bir ülke sağlıklı büyüyemez. Borç ve ithalatla büyüyoruz, bu tehlikeli. Türk parasının değeri, daha düşük olmalı. Ekonomi Servisi Süzer Grubu Onursal Başkanı Mustafa Süzer, Doğu Avrupa’da bir banka satın almak üzere olduklarını belirterek, “Yakında duyururuz. Türkiye’de bir banka sahibi olma konusunda ise BDDK ile görüşmelerimiz devam ediyor. Onun da bu yıl içinde olabileceğini düşünüyoruz” diye konuştu. Süzer, Okan Üniversitesi öğrencilerine “Girişimcilik” konusunda bir ders verdi. Dersten sonra AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Süzer, grup şirketlerinin geçen yılı başarıyla kapattığını, hedeflerinin büyük bölümünü tutturduklarını söyledi. Süzer şu değerlendirmeleri yaptı: konusunda ise BDDK ile görüşmelerimiz devam ediyor. Henüz yüzde 100 anlaşmaya varmış değiliz. Bazı ufak tefek detaylarımız kaldı. Onun da bu yıl içinde olabileceğini düşünüyoruz. Kentbank için yol kazası diyelim. Bazen gittiğin yolda arabayı kendin iyi kullanıyorsun ama başka bir araba gelip sana çarpıyor. Biz çok şükür ölümsüz kurtulduk. Ama hasar aldık. İşler her zaman iyi gitmiyor, bazen iyi bazen kötü olabiliyor... Bankacılık konusunda biraz inat ediyoruz. Doğu Avrupa’da Arnavutluk’ta bir banka kurduk, oranın en iyi bankası oldu, daha sonra da Çalık Holding’e sattık. Orada bir başarımız var, tekrarlamak istiyoruz. Bu yıl planlarımız arasında halka açılmak da var. Çok açıksözlü bir adamım. Hem dayak yerim, hem korkarım. Korkusuzluğumdan epey dayak yedim ama hiç yalan söylemedim. Ama yapılan doğruları da söylemek gerekir. Hükümeti başarılı buluyorum, özellikle dış ilişkilerde, ekonomide. Ama cari açık konusu gerçekten bir kâbus. Bu sorunu halledemeyen bir ülke sağlıklı büyüyemez. Çünkü biz büyüyoruz ama ithalatla, borçla büyüyoruz. Kendi paramızla büyümemiz lazım. Bunun da en uygun şekli Türk parasının değerini düşük tutmak olur. Bir işadamı olarak bu sorunun bir an önce halledilmesi gerektiğini düşünüyorum. Cari açık gerçek anlamıyla geceleri rüyama giriyor. TÜS AD’a üye olmadım TÜS AD içinde olduğu tartışmaların hatırlatılması üzerine şunları söyledi: “TÜS AD’a hiç üye olmadım. Rahmetli Sakıp Sabancı’nın bu konuda bana çok ısrarı oldu. Girmedim. TÜS AD’ı Türkiye’nin gerçeklerinden biraz uzakta kalmış bir grubun derneği olarak görüyorum. Ben de soğuk bakıyorum. TUSKON’un başarısını ise önemsiyorum.” Bankacılıkta ısrarlıyız Bu yıl enerji projelerine ağırlık vereceğiz. Akdeniz’de ithal kömüre dayalı bir santral kuracağız. İzinleri aldık. İstanbul yakınlarında da elektrik santralı kurma çalışmamız var. Özellikle finans ve enerjiye yoğunlaşmak istiyoruz. Turizm ve gıdada ise fırsat olursa yatırım yaparız. Doğu Avrupa’da bir banka satın almak üzereyiz. Türkiye’de bir banka sahibi olma Sakıp Sabancı anıldı Ekonomi Servisi Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı merhum Sakıp Sabancı vefatının yedinci yıldönümünde kabri başında yapılan törenle anıldı. Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki anma törenine Sakıp Sabancı’nın kızları Dilek ve Sevil Sabancı, torunu Melisa Sabancı Tapan, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanvekili Erol Sabancı, Sabancı Holding CEO’su Zafer Kurtul, Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi ve Dilek Sabancı Ticaret Lisesi öğrencileri, iş dünyasının önde gelen isimleriyle Sabancı Topluluğu üst düzey yöneticileri katıldı. Sabancı Holding CEO’su Zafer Kurtul törende yaptığı konuşmada, “Sabancı Topluluğu olarak, Sakıp Bey’in hatırasını canlı tutmak için yapılması gerekenin, her gün ülkemizin ekonomisini ve toplumsal yaşantısını geliştirmek olduğunun bilinciyle çalışmaya devam edeceğiz” dedi. Geçen hafta dünya ekonomisindeki enflasyonist eğilimlere ve Avrupa Birliği’nin geleceğine ilişkin tartışmalar yeniden alevlendi. Bu tartışmaların merkezinde, aynı güne rastlayan iki gelişme vardı: Perşembe günü Avrupa Merkez Bankası (ECB) faizleri yüzde 1’den yüzde 1.25’e yükseltti, Portekiz teslim olarak bir kurtarma paketi için AB’ye başvurdu. Soros, ECB’nin hata yaptığını söyledi. Kimi yorumculara göre kriz sırasında gelişmiş ekonomilerin merkez bankaları arasında oluşan mutabakat bozulmuştu, bol likidite dönemi artık bitiyordu. ECB’nin, dünya ekonomisindeki toparlanma belirtilerinin kalıcılık kazanmaya başladığı sırada bu faizleri arttırması, enflasyon korkusunun gündemi belirlemeye başladığını da gösteriyordu. Ama kimi analistlere göre de ECB’nin bu adımı, AB’nin kriz içindeki üyelerinin yüklerini daha da arttırıyor, birliğin çözülmesine giden süreci resmen başlatıyordu. Emtia fiyatları, Japonya Gerçekten de, geride bıraktığımız yıl boyunca dünya ekonomisinde toparlanma henüz yeni başlarken emtia piyasalarından çok ilginç eğilimler gözleniyordu. Örneğin brent ham petrolünün varil fiyatı bir yıl içinde yüzde 49 yükseldi. Aynı dönemde bakır, altın ve gümüş fiyatları sırasıyla ve yüzde olarak, 25, 28 ve 125 arttı. Gıda ürünlerinde de benzer bir eğilim gözleniyordu. Mısırın yıllık fiyatı yüzde 120 artarken buğday, soya fasulyesi, şeker ve pamuk fiyatlarında artış bir yılda sırasıyla yüzde olarak 120, 70, 35, 63 ve 156 oldu (Financial Times 09.04.11). Yılbaşından bu yana bakır fiyatlarında bir duraklama görülüyor olsa bile, ülkelerin ekonomilerinin genel olarak emtia fiyatları üzerinden gelen güçlü bir enflasyonist basıncın altına girmeye başladığı söylenebilir. Altın ve gümüş piyasalarında bir arz daralması sorunu yaşanmazken (Financial Times, 08.04.11) altının ve gümüşün fiyatlarının, 1474 doları ve 40 doları aşması da fiyat artışlarını, enflasyon ve dolarda gerileme bekleyen yatırımcının güvenlik arayışından kaynaklanan sermaye hareketleriyle açıklamak gerektiğini düşündürüyordu. Bu beklentileri destekleyen başka gelişmeler de var. Örneğin, Japonya’da yaşanan üçlü (deprem tsunami, radyasyon) felaket dünya ekonomisine ek enflasyonist basınçlar getirecek gibi görünüyor. Birincisi, Japonya’daki yıkım, bu ülkenin gıda, enerji ve hammadde ithalatını arttırarak ilgili piyasalardaki fiyatlar üzerine ek basınçlar getirecek. İkincisi, dünya piyasalarında, özellikle gelişmiş ülkelerde, otomotivde ve yedek parça sektöründe, Japonya’daki üretimin aksamasına bağlı olarak yaşanan tedarik sıkıntıları fiyatları yukarı doğru itebilecek. Üçüncüsü, Japonya dünya piyasalarında en önemli kredi kaynaklarından, gelişmiş ülkelerin devlet borçlanma kâğıtlarının önde gelen alıcılarından biri. Şimdi Japonya’nın kaynaklarını ülke içinde kullanma eğilimi güçleneceğinden, bu kâğıtlara olan Avrupa Merkez Bankası’nın ‘Enflasyon Korkusu’ I talepte bir daralma olacak. Bu daralmanın yaratacağı açığı merkez bankalarının para basarak kapatmayı denemeleri, böylece artacak olan para arzının ek bir enflasyonist basınç yaratması da söz konusu olabilir (Daniel Amerman, Financial Sense, 08.04.11). düzeyi dünyanın geri kalanının muazzam bir emek arzı şokundan yararlanmasına, enflasyonun kontrol altında tutulmasına olanak sağladı. Bu dönemde, Çin’in dünya ihracatı içindeki payı yüzde 1’den 10’a yükseldi; gelişmiş ülkeler açısından Çin’den yapılan ithalatın önemi de arttı... Şimdi Çin sanayiinde üretkenlik ve işçi ücretleri artmaya başladı” (Financial Times 08.04.11). Önümüzdeki dönemde, hem Çin işçisinin gittikçe artan tüketim kapasitesinin ve talebinin, hem de Çin mallarının artmaya başlayan fiyatlarının etkisinden kaynaklanan enflasyonist basınçlardan gelişmekte olan ülkelerin kendilerini kurtarmaları çok zor olacak. edecek Çin artık enflasyon ihraç Ve ECB’nin kararı... Tüm bunlar enflasyonist baskılar, ancak yine de ECB’nin faiz arttırma kararını açıklamaya yetmiyor. Bunlar maliyet üzerinden gelen ve kaçınılmaz olarak kâr oranlarını, birikimi ve nihai olarak ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyecek enflasyonist basınçlar. Bunların üzerine gelen yeni faiz oranları kredi maliyetlerini arttırarak sanayi sektörü ve tüketici talebi üzerinde olumsuz etkiler yapacak. Dahası yatırım kurumu MKM’nin başekonomisti, piyasa stratejisti Michael Darda’nın Wall Street Journal’da işaret ettiği Avro bölgesinde nominal gayri safi hasıla (kabaca nominal gelir ve vergi Yakın zamana kadar, dünya piyasalarına, düşük fiyatlı mallar üzerinden deflasyon (fiyatları düşürme eğilimi) ihraç eden Çin ekonomisi geliştikçe, emek piyasasının özellikleri değiştikçe enflasyon ihraç etmeye başlamış gibi görünüyor. Hong Kong merkezli, 16 miyar dolar sermayeli, küresel tedarik şirketi Li & Fung’un direktörü William Fung’a göre; “Çin, 1980’den bu yana dünya emek gücüne en az yüzde 20 oranında katkı yaptı. Çin dünyanın fabrikası oldu. Çin işçisinin düşük ücret tabanı) köpük öncesi ve sonrası trend eğrisinin yüzde 10 altında seyrediyor. Bu aslında hâlâ genişlemeci politikaların gerekli olduğunu gösteriyor. Uzun ve kısa dönemli faiz oranları arasındaki farkın kapanmakta olması gelecekte bir ekonomik yavaşlamaya işaret ediyor. Bu sırada Avro bölgesinde geniş para arzının büyüme hızı yüzde 2 ile ECB’nin referans aldığı yüzde 4.5’in altında seyrediyor. Dar anlamda para arzı da daralma eğilimi gösteriyor (Wall Street Journal 07.04.011). Eurostat, perakende ticaret hacminin Avro bölgesinde, AB27 bölgesinde, bu yılın ocak ayında yıllık temelde yüzde 0.1 gerilediğini söylüyor. Diğer bir deyişle neoliberal / monetarist paradigma içinde kalarak dahi faiz arttırımını gerekli kılacak koşullar en azından şimdilik yokmuş gibi görünüyor. “Öyleyse ECB faizi neden arttırmakta ısrar etti” diye sormak gerekiyor. Bence bu sorunun cevabını düşünürken ekonomik ve siyasi gücün AB üyeleri arasındaki dağılımına bakmak yararlı olabilir. Bu yıl ekonomik büyüme oranlarının, Yunanistan, İspanya ve Portekiz için yüzde olarak sırasıyla 4, 0.5, 1.2 olması, Avro bölgesinin de yüzde 1.7 oranında büyümesi bekleniyor. Buna karşılık geçen yıl yüzde 3.6 oranında büyüyen Almanya’nın bu yıl da yüzde 2.7 oranında büyümesi bekleniyor (The Economist). ECB’nin yeni faiz oranları da, AB üyelerinin değil Almanya’nın gereksinimlerine uygun gibi görünüyor. (Çarşamba günü devam ediyorum.) MERKEZ BANKASI KURLARI DÖVİZ CİNSİ ALIŞ SATIŞ 1 ABD DOLARI 1,4955 1,5027 1 AVUSTRALYA DOLARI 1,5722 1,5825 1 İSVİÇRE FRANGI 1,6343 1,6448 1 İNGİLİZ STERLİNİ 2,4494 2,4622 1 KUVEYT DINARI 5,3582 5,4288 1 S. ARABİSTAN RİYALI 0,39998 0,4007 1 AVRO 2,155 2,1654 1 KANADA DOLARI 1,5676 1,5747 1 DANİMARKA KRONU 0,28895 0,29037 100 JAPON YENİ 1,7508 1,7624 1 NORVEÇ KRONU 0,27565 0,27751 1 İSVEÇ KRONU 0,2383 0,24078 11 NİSAN 2011 EFEKTİF ALIŞ SATIŞ 1,4945 1,505 1,565 1,592 1,6318 1,6473 2,4477 2,4659 5,2778 5,5102 0,39698 0,40371 2,1535 2,1686 1,5618 1,5807 0,28875 0,29104 1,7443 1,7691 0,27546 0,27815 0,23813 0,24133 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle