16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 N SAN 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA 15 Arınç, Gazeteci izlettirecek Meslektaşımız Yılmaz Polat, Washington’da Başarılı milletvekili Komisyonu’ndaki çabalarım CHP’nin kimi illerde yaptırdığı önseçimlerde dikkat çekmiş. Ergenekon davasının izlenmesi, İlhan milletvekilleri resmen döküldü. Yaprak dökümüne uğramayan ender milletvekillerinden biri Sivas’taki önseçimde yine birinci sıraya yerleşen Malik Ecder Özdemir’di. “Başarınızın gizi nerede” diye sorduk, alçakgönüllüce “Ortada çok büyük başarı yok” dedi: “Muhalefet milletvekili olarak gündelik sorunlara çözüm bulmada çok zorlandık. Ama sanırım, özellikle İnsan Hakları Cihaner soruşturmasının takibi olsun, haksızlıklara karşı çıkmamız partili olsun, partisiz olsun insanlarımızın yakın ilgisine yol açmış.” Özdemir, sürekli göç veren Sivas için umutlu konuştu: “Sivas sürekli göç veriyor. 6’dan 5’e düştü çıkardığı milletvekili sayısı. Ama, CHP Türkiye’de yakaladığı ivme ile en az 2 milletvekili çıkaracak bu kez. Bu konuda çok samimiyim.” düzenlediği basın toplantısı sırasında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a, Fethullah Gülen ile görüşüp görüşmeyeceğini sordu. Arınç, her nedense soruya çok sinirlendi: “Ben size bugün ne yaptığınızı, hangi sokaktan geçtiğinizi veya kiminle görüşüp çayını içtiğinizi soruyor muyum? Sormuyorum. Böyle bir ihtiyaç duymuyorum çünkü.” Arınç, hızını alamamıştı, toplantı bitiminde Yılmaz Polat’a bir kez daha döndü: “Sen Türkiye’ye gel de ben sana nerelere uğrayıp uğramadığını soracağım. HALKÇI TARIM RAPORU seçim CHP’nin hazırladığı öncesi “Tarım” raporundan: Güneydoğu’da hiçbir tarımsal kuruluş özelleştirilmeyecek ve kapatılmayacak. Et ve Balık Kurumu’nun bölgedeki faaliyetleri etkinleştirilip yaygınlaştırılacak. Mayınlı araziler temizlenip çiftçimize dağıtılacak. Tarım raporundakiler hiç de “yeni CHP” önerilerine benzemiyor. Epeydir unutulmaya yüz tutan kamucu, halkçı CHP söylemleri bunlar... Yeni kurulacak Arazi Edindirme Ofisi çalışmalarıyla topraksız ya da yeterli toprağı bulunmayan köylüye toprak dağıtan yeni bir toprak reformu anlayışı hayata geçirilecek. Üretken kamusal yatırımlar arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri ile başlatılacak. Doğu ve Bu Yurt, Bu Yurdu Sevenlerindir Bu köşede zaman zaman “ulusçuluk” ile “yurtseverlik” kavramlarını karşılaştırdığımda ilkinin dayandığı zeminin “ulus” yani ait olunan belli bir milliyet, ikincisinin ise “yurt” yani üzerinde yaşanan belli bir toprak parçası olduğunu vurgulamıştım. İnsan ulusunu seçemez, belli bir ulusa ait olarak doğar; etnik köken büyük ölçüde belirleyicidir. Yurt ise seçilebilir. Örneğin 19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın başlarında yurtsuzlaşan milyonlarca Boşnak, Gürcü, Çerkez, Abhaz, Çeçen ve daha başka uluslara ait insan Trakya ve Anadolu’ya göçerek yurtlanmışlar ve belli bir süreçten geçerek Türk ulusunun parçaları olmuşlardır. Yurt, üzerindeki farklı etnik kökenlerden insanlarıyla; hayvan ve bitki tüm canlılarıyla; denizleri, ırmakları, gölleri, denizleri, dağları tüm doğasıyla; yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla, tarihsel zenginlikleriyle, kültür birikimleriyle; kentleri, kasabaları, köyleri, fabrikaları, limanları... Kısacası sahip olduğu her şeyiyle sınırları belli olan bir toprak parçasıdır. “Ulusçuluk” belli bir ulus aidiyetinden kaynaklanması nedeniyle “ayırımcı” bir nitelik taşırken “yurtseverlik” belli bir yurt aidiyetinden kaynaklanıyor olması nedeniyle “birleştirici” bir nitelik taşımaktadır. Ulusçuluk, tarihsel olarak kapitalizmin bir ürünüdür. Kapitalizm dünya ölçüsünde bütünleşip küreselleştikçe ulusçuluğun da içi boşalmaktadır. I. Dünya Paylaşım Savaşı (19141918) ve II. Dünya Paylaşım Savaşı (19391945) dönemlerinde kapitalist güçlerin halkları seferber etmekte bir araç olarak kullandıkları ulusçuluk bugün demagojik nutuk malzemesi olmanın ötesinde bir anlam içermemektedir. 1950 sonlarıyla 1970 başları arasında üçüncü dünya ülkelerinde görülen ve çoğu başarıya ulaşan ulusal kurtuluş hareketlerinde motor işlevi gören ulusçuluk, bir ikisi dışında bu ülkelerin dünya kapitalizmiyle bütünleşmesi sonucu yerel işbirlikçi kapitalistlerin egemenliklerini sürdürmelerine hizmet eden bir araca dönüşmüştür. Türkiye’deki gelişme de dünyadakinden farklı değildir. Ulusçuluk 1960’lı yılların sonlarından bu yana siyasal İslamla birlikte Türkiye kapitalizminin en yakın iki müttefikinden biridir. Siyasal İslamcılar gibi ulusçular da küresel kapitalizmin (emperyalizmin) işbirlikçisi Türkiye kapitalizminin çıkarlarına hizmet etmekte, ideolojik payandalık yapmaktadır. Her iki ideolojik akımın da Türkiye’nin geleceğine ilişkin, insanı ve doğayı hedef alan, ülkemizi daha yaşanabilir bir duruma getirmeyi amaçlayan projeleri yoktur. Biri yıkım planlarının uygulayıcısı iken öbürü bu planların suskun destekçisidir. Türkiye’de benzeri görülmemiş bir doğa yıkımı uygulamaya sokulmuştur. Yurdumuz talan edilmekte, doğal servetlerimiz kapitalizme peşkeş çekilerek yok edilmektedir. Çokuluslu maden şirketlerine satılan ormanlarımız ağaçsızlaştırılmakta, kel topraklara dönüştürülmektedir. Derelerimiz hidroelektrik santrallarına (HES) kurban edilerek kurumaya mahkum edilmektedir. Göllerimiz, sulak alanlarımız yanlış su çekimleriyle kurutulmaktadır. AKP iktidarının gözünü nükleer enerji hırsı bürümüştür. Önce Rusya Çernobil’deki, sonra Japonya Fukuşima’daki deprem ve tsunami felaketleri ortadayken biri Sinop’ta, öbürü MersinAkkuyu’da olmak üzere iki nükleer enerji santralı kurulması için iktidar harekete geçmiş, ilk imzaları atmıştır. Bu santralların yapımının Ruslar ve Japonlar gibi iki “nükleer sabıkalı” ülkenin şirketlerine verilmesi kara mizahtır. Bu talana, yıkıma karşı çıkanlar yine yurtseverler olmuştur. Kafileler halinde Artvin’den, Hasankeyf’ten, Orta Toroslar’dan, Bodrum’dan, İzmir’den, Edremit’ten, Edirne’den yola çıktılar. “Anadolu’yu vermeyeceğiz” sloganıyla 40 gün 40 gece yürüyerek Ankara’ya varacaklar. İktidar yetkililerine bu yağmanın, talanın, yıkımın Türkiye için ne anlama geldiğini anlatacaklar. “Biliyoruz ki” diyecekler, “her şeyimizi kaybettiğimizde çalışıp yeniden ayağa kalkabiliriz, ancak doğamızı kaybettiğimizde asla!” Bu yurt, bu yurdu sevenlerindir. Sahip çıkalım... İzlettirip senin bütün açıklarını ortaya çıkaracağım.” Demek ki, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç istediği anda herkesi izlettirebiliyor. Söylendiği gibi, mahkeme kararı filan hikâye... Açıklamanın anlamı Genelkurmay’ın ve tutuklu muvazzaf emekli subaylar için yaptığı “Anlamakta güçlük çekiyoruz” açıklaması zamanlama açısından, tam da savcı Zekeriya Öz’ün Silivri’deki davalar için “Askerler de müsaade etti” sözlerinin hemen sonrasına denk geldi. Savcı Öz, bu sözleriyle ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın WikiLeaks Genel Başkanı Alper Taş, AKP’nin ÖDP seçimlerdebundan önceki “mağdur” Deniz bitti toplumun her kesimi tarafından hücrelerine kadar hissediliyor. Toplumda AKP’nin mağdur ettiği geniş bir kesim var.” Deniz bittiği için de önümüzdeki seçimlerin farklı olacağını düşünüyor Alper Taş: “AKP bu kez ‘iktidar’ olmak değil, ‘mutlak iktidarını’ yeni bir anayasa ve başkanlık sistemi ile pekiştirmek istiyor. Bunun için de milliyetçimuhafazakâr tarihsel sağ çizgiyi referandumda olduğu gibi kendi etrafında birleştirmeye çalışıyor. İlk kez bu seçimlerde AKP’nin kendi gerçekliği ile yüz yüze kalınacak. Bu gerçeklik de ülkemizin AKP eliyle emperyalizme bağımlılık içinde dini muhafazakârlık temelinde bir piyasa diktatörlüğüne doğru götürülmesidir.” ÖDP’nin seçime dönük görüntüsünü kullandığını, “iktidar olamadığını, elinin kolunun bağlandığını” öne sürerek, hep mazlum rolü oynadığını anımsattı. ÖDP liderine göre, artık bu rolü oynamasının hiçbir inandırıcılığı yok. Çünkü: “AKP artık devlet ve aynı zamanda zalim oldu. ‘Darbedemokrasi’, ‘statükodeğişim’ ikilemleri bunun üzerinden kuruldu, ancak artık bu deniz bitti. AKP’nin iktidarı beklentisine gelince: “Bizim sözümüz direnme kararlılığımızdır. Seçimlerde işçilerin, gençlerin, kadınların, yoksulların, direnenlerin, devrim ve sosyalizmin kürsüsünü kuracağız, devrimciler var diyeceğiz. Devrimcileri yıllarca ezenler bugünkü karanlık, çürümüş, kalbi köreltilmiş, her yanından lime lime dökülen düzeni kurdular. Biz bu ülkeyi aşkla, umutla, dirençle yeniden kurmaya adayız. Bu anlamda ÖDP’ye verilen oy geleceğe bir umut ışığıdır.” belgelerine yansıyan “...ordunun, soruşturmayı yüksek komuta kademelerde ‘ev temizliği’ yapmak için kullandığı” yolundaki saptamasını bir anlamda doğrulamış oldu. Zaten Ankara’daki fısıltılara bakılırsa, son Genelkurmay açıklaması yalnızca “olası iç tepkilere karşı ön alma” anlamına geliyor. Kolay Cemaatin kurguladığı şifreli sınav için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Aldığım bilgiler beni tatmin etti. Öğrencilerimizin güvenle kendilerini ikinci sınava hazırlamaları gerekir” dedi. Çocuğu Harvard’da okuyan bir baba için bu sözleri söylemek çok kolay... K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] Nüfus Artışı ve İşsizlik Nüfusun dünya genelinde (özellikle gelişmemiş, azgelişmiş ve gelişmekte olan) ülkelerde ve Türkiye’de olması gerekenden çok daha hızlı bir artış gösterdiğine sıkça değinmekteyiz. Dünyanın gelişmiş ülkelerinin, nüfus artış hızını dengeleyen ülkeler olduğu açıkça görülmektedir. Nüfus artış hızını sürekli dengeleyen çağdaş eğitim veren nitelikli bireylerden oluşan toplumların, aşırı nüfus artışına sahip toplumlardan çok daha zengin ve güçlü olduğu da gözlenmektedir. Aşırı doğurganlığın olduğu ülkelerde işsizlik bir sorun olmaktan çıkıp giderek bir “tehlike” konumuna gelmektedir. Bu konuda Türkiye’nin yetkin uzmanlarından Prof. Nusret Fişek, Türkiye’de nüfusun olağandışı “tehlikeli bir artış” sürecine girdiğini 1960’lı yıllarda görmüş ve gereken yerlere gerekli uyarıları da yapmıştır. (*) “Beş yılda bir yapılan nüfus sayımları, nüfus artışının anormal bir eğilim gösterdiği işaretini ilk kez 1950’de verdi; nüfus artış oranı binde 22’ye çıkmıştı. 1955 sayımı sonucu ise durumun tehlikeli bir hal aldığının kanıtlarını veriyordu. Üzülerek belirtmek gerekir ki, ülke idaresinden sorumlu olanlar bu önemli gözlemleri değerlendirememiş ve zamanında gerekli önlemleri almamışlardır. (…)” Yıl 1927 1935 1940 1945 1950 1955 1960 1965 Nüfus 13.648,000 16.158,000 17.820,000 18.790,000 20.947,000 24.064,000 27.754,000 31.391,000 Yıl 1970 1975 1980 1985 1990 2000 (*) 2010 Artış Nüfus 35.605,000 40.347,000 44.736,000 50.664,000 56.473,000 60.890,000 73.723,000 60.075,000 HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN (*) 12 Eylül 2010 Anayasa Oylamasında seçmen Kütüğüne 7 milyon kişi eklenmiştir. OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ Nüfus 2 Milyar 3 Milyar 4 Milyar 5 Milyar 6 Milyar 7 Milyar 5 Milyar [email protected] Dünya Nüfusu Yıl 1927 1961 1971 1987 1999 2010 Artış Yukarıya aldığımız tablolardaki sayıların, ülkemizin yanı sıra dünyada da bir “nüfus patlaması” yaşandığını gösterdiği görüşündeyiz 1927 yılında 13 milyon olan Türkiye nüfusu 84 yıl sonra 2011 yılında 60 milyon kişi artarak 73 milyon nüfusa ulaşmıştır. Aynı dönemde dünya nüfusu da 2 milyardan 5 milyar artarak 7 milyara yükselmiştir. Doğal kaynakları hızla tüketen bu tehlikeyi, dünya ülkeleri, “nüfus planlaması” ile geç kalmadan çözmek zorundadır. Bu nüfus artışı işsizliğe çıkarılan bir “davetiye” görüntüsü vermektedir. Ve üzerinde düşünülmesi gerekir... UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Yemek yapmak 1 ta mahir kadın. 2/ Telli bir çalgı... Bit 2 kilerden elde edilen 3 ilaçlarla bir hastalı 4 ğı iyileştirmek. 3/ “Akaju” da deni 5 len bir ağaç... De 6 nizli’nin bir ilçesi. 4/ 7 Sayıları göstermek için kullanılan işa 8 retlerden her biri. 5/ 9 Yüce, yüksek... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Cennet bağı. 6/ Bir tür ince meşin... “ gerdan 1 H A Ç İ V A N A K üstüne bir de ben gerek” 2 A R A L NO T A (Karacaoğlan). 7/ Tuzağa 3 Y E N P O K U T düşürülen şey... Japonya ve 4 A N K O R U Çin’de yetişen, şifalı bir 5 T A K A A L T O mantar cinsi. 8/ Öğütülmüş 6 E R E K A L susamın koyu sıvı duru7B İ L A R A R A mu... Eski Türklerde ölüler A Y A S için yapılan tören. 9/ Fut 8 E F E S bolda topa yapılan sert vu 9 K A P U Z B A Ş I ruş... Kısa bacaklı bir köpek cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sıcak bölgelerde yetişen, portakala benzer bir meyve. 2/ Yunan abecesinde bir harf... İnce pide halinde ekmek. 3/ Soy, sülale... Derviş selamı. 4/ Ordu’nun Perşembe ilçesinin eski adı... Müsavi. 5/ Bir gıda maddesi... Eklembacaklıların ve kabukluların örteneğini oluşturan organik madde. 6/ Yinelenen dize. 7/ Din adamlarının simgesi sayılan başlık... Avuç içi. 8/ “İçimde renkler uçuşur/ yanar, yeşil tutuşur” (B.R.Eyüboğlu)... Uğursuz, kötü. 9/ Güldürü türünde kısa oyun... Çam kozalağı ya da meyve toplamak için dalları eğmeye yarayan ucu çengelli ağaç. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle