18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 7 MART 2011 PAZARTES [email protected] 10 DIŞ BASIN Halkların ilkbaharı Arap dünyası, her şeyin yönetimine sahip, onlarca yıldır Atlantik Okyanusu’ndan Hint Okyanusu’na kadar hükmeden reis modeline karşı çıkıyor BERNARDO VALL it gide daha kanlı bir siyasi baskı var Libya’da. Tarihin yeni açılan sayfasında bir tek siyaset tiyatrosundaki ülkeler yok. Cezayir’den İran’a kadar uzanan bölge, dünya petrol üretiminin yüzde 36’sının sağlandığı bir coğrafyayı temsil ediyor. Hukuki, ideolojik ve siyasi bir düzlemde yaşananlar, Batı’nın Müslüman Arap dünyası üzerindeki önyargılı yaklaşımını, uygarlıklar çatışmasını yıkacak görünüyor. İlk değişim demokratik bir devlet yapısında vatandaşlık haklarına sahip çıkan erkek Risk ve ütopya... PREDRAG MATVEYEV C rap dünyası ve çevresinde bugünlerde süregelen olaylar Sovyetler Birliği ve ona bağlı uyduların yıkılmasını körükleyenlerle karşılaştırılabilir mi diye soralım? Bir açıdan anlamlı ve yerinde benzerlikler gözlense de bir başka açıdan bazı farklılıklar dikkat çekiyor. Kuzey Afrika siyaset sahnesine çıkan bir Gorbaçov görmediğimiz gibi, ne “ayrılıkçı” Vaclav Havel’li Prag baharından ne de Lech Walesa ve Karol Wojytla’dan bir iz var. Batı kültüründen özellikle bilim ve teknoloji alanlarında kazanım sağlayan, ülkelerinin tarihi izin vermediği için doğrudan nüfuz edemedikleri bir tür laik sistemle iletişim kuran çok sayıda genç, öğrenci ve aydın var. Doğu Avrupa ve Arap dünyası ise şüphesiz ortak noktalar yansıtıyor ve her ikisi de karşılaştırılabilir iki farklı gerçek sunuyor. Küresel nitelikte bir depremle karşı karşıyayız. Çağdaş ve modern dünyaya kaydedilen sismik bir hareketlilik gündemde. Ayrıntıda kimi benzerliklerden söz ederken sakıncalı davranmak gerektiğini biliyoruz. Yirmi yıl “Öteki Avrupa” diye adlandırılan deneyimleri anımsamakta yarar var. O günlerde her türden boyutun yitirildiği bir ortamın içinde buluvermiştik kendimizi ve “Ex Dünya” (Eski Dünya) diye tanımladığımız bir ortamdı bu. Exİmparatorluk, Exİdeoloji, ExSosyalizmin bazı türleri. Ve ExYugoslavya trajedisinin karşısında “Ex” olmanın ne anlama geldiğini sormak hakkına sahiptik. G A kadın herkesin sokağa dökülmesiyle yaşandı. Halk, her şeyin yönetimine sahip ve yeri doldurulamaz, onlarca yıldır Atlantik Okyanusu’ndan Hint Okyanusu’na kadar hükmeden reis modeline karşı çıkıyor. Tunuslu Bin Ali ve Mısırlı Mübarek’in ardından şimdi de Kaddafi’nin tahtı sallanıyor. Tarihçiler Arap halklarının protestosunun 1848 yılı “Halkların İlkbaharı” hareketini çağrıştırdığına dikkat çekiyor. Avrupa’da 1848’de birkaç ay içinde Viyana Kongresi’nde ana hatları çizilen siyasi sistem dağılmıştı. Sicilya’dan Paris’e birbiri ardı sıra gerçekleşen devrimci hareketler iflas etmişti. Sansür aşılıyor Akdeniz’de izlediğimiz halk hareketleri de iflas etmeye mahkum olabilir mi? 19. yüzyıl Avrupası’nda otoriter monarşiler ve yeni imparatorluklar doğmuştu. Arapların kurtulmaya çabaladığı reisler de böyle dönerler mi geriye? Birçok soru işareti kalıyor, ancak bizler her şeyin hızla aktığı bir çağın içindeyiz. Demokratik modeller, protestocu halkların gözü önünde. Görüntü ve enformasyon ağı sınır tanımadığı gibi her türden sansürü aşıyor. Arap dünyası tarihçisi Henry Laurens’in çizdiği ikinci değişim Arapların kendileri hakkında sahip olduğu imaja dayanıyor. Avrupa Gıda Güvenliği Ajansı Bir Kez Daha Çıkar lişkileri çinde Olmakla Suçlanıyor... AB yönetiminin transjenik “Mon 810” mısır ve soya üretimi ve tüketiminde sorun olmadığı ile ilgili kararı konusundaki kuşkular, bu yöndeki yeni gelişmelerle çok daha net bir biçimde ortaya çıkmış bulunmaktadır. Aslında ajansın GDO’lu ürünlerle ilgili kararına karşın Birliğin aralarında Yunanistan, Avusturya, Macaristan, Lüksemburg ve son olarak Almanya gibi üye ülkeler GDO’lu ürünlerin üretim ve tüketimini yasakladıkları bilinmektedir. GDO’lu tohumlar ve ürünler konusuyla ilgili önceki yazılarımızda da değinildiği gibi genetiği değiştirilmiş tohum kaynaklı ürünlerden mısır ve soya Birleşik Devletler başta olmak üzere Arjantin, Brezilya, Hindistan, Kanada, Çin, Paraguay ve Güney Afrika’da yoğun biçimde üretilmektedir. Oysa Almanya’da ve yukarda sayılan kimi Avrupa ülkelerinde GDO’lu tohum kaynaklı ürünlerin üretilmesi ve tüketilmesine yeşil ışık yakılmasına karşın çok sayıda Avrupa ülkesi GDO’lu tohum kaynaklı ürünlerin üretilmesi ve tüketilmesini yasaklamıştır. Bu eğilim şu sıralarda giderek daha da yaygılaşmaktadır. O kadar ki büyük oranda Birleşik Devletler’in etkisi altında bulunan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) AB’yi, başta Fransa olmak üzere, GDO’lu ürünleri yasaklayarak dünya ticaretinin temel kurallarını çiğnedikleriyle suçlamaktadır. Ne ki sayılan AB üyelerinin GDO kaynaklı tohumlardan üretilen ürünlerin üretimini ve tüketimini yasaklamaları nedensiz değildir. Nitekim Almanya’da Bavyera eyaletinin Tarım Bakanı İlse Aigner’in açıklamalarına göre, çevre ve halkın sağlığının korunması için ülkesinde transjenik ürünlerin üretilmesi ve tüketilmesi yasaklanmıştır. Alman Tarım Bakanı yasaklamaya gerekçe olarak iki yeni bilimsel raporu göstermektedir. Söz konusu raporlar transjenik tohumların gelinböceği, kelebek gibi bazı böcek ve sinekleri yok ederek biyoçeşitlilik için ciddi tehdit oluşturmasının yanı sıra çocuk mamaları dahil bin altı yüzü aşkın yiyecek ve içecek maddesinde katkı olarak kullanımıyla da insan sağlığı için büyük tehlike yaratmaktadır. Ancak, kuşkusuz, transjenik tohumların insan sağlığı ve çevreye yönelik tehditleri salt bunlarla sınırlı değil. Örneğin dünya tohum devi Amerikan firması Monsanto’nun ünlü ‘Mon 810’ kod adlı mısırı yiyecek ve içecek sektöründe yoğun biçimde katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Bu tohumdan üretilen mısır ve soya ile beslenen fareler üzerinde yapılan araştırmalarda, söz konusu canlıların üç dört nesil sonrasında üreme yeteneklerini kaybettikleri, kan yapılarında ve sindirim sistemlerinde ciddi sorunlar yaşadıkları, bağışıklık sistemlerinin çöktüğü, organların giderek küçüldüğü saptanmıştır. Transjenik tohumlardan milyarlarca dolar kazanan Monsanto, ayrıca ABD’nin desteği güçlü lobileri ve onların yerel işbirlikçilerinin etkisiyle dünya tohumculuğunu ele geçirmeyi amaçladığı kimse için sır değil... Monsato’ya bakılırsa transjenik tohumlar yüksek randımanı sayesinde dünyadaki açlığın sonunu getirebilecek tek çaredir. Oysa bilimsel veriler yüksek randıman savının efsaneden ibaret olduğunu çoktan ortaya koymuştur. Ama Monsanto ve destekçisi ABD tohumlarını dayatmak için ‘açlık sorununu sonlandıracağı’ gerekçesiyle Vatikan’ı bile iknaya çalışmakta, dahası kimi ülkelere yapılan ekonomik yardımlara Monsanto tohumlarını kullanma koşulunu dayatmaktadır. Ülkemiz ise bu sorunlu tohumlar için yol geçen hanı konumundadır. Bu sorunlu tohumların ülkeye elini kolunu sallayarak girmesi için salt bu tohumların ithalatçı firma tarafından transjenik olmadıkları beyanı yetmektedir. Ne ki daha sonra getirilen bazı kısıtlamalara karşın bu kez bizzat Tarım Bakanlığı, AB Gıda Güvenliği Ajansı’nın (EFSA) 2007 kararına ve hayvan yemi olarak kullanılmasının bu yemlerle beslenen hayvanların eti, sütü ve yumurtalarının insanlara zarar vermeyeceği güvencesiyle, önemli miktarda üç çeşit soya fasulyesi ve Alman kimya devi BASF’nin amflora patates çeşidinin ithaline izin vermiştir. Oysa zaten tartışmalı olan söz konusu karar bu kez, Le Monde gazetesi ve Fransız resmi haber ajansı AFP’nin 4 Mart 2011 tarihli haberine göre izin veren AB Gıda Güvenliği Ajansı’nın yönetim kurulunda yer alan dört üyenin Avrupa’nın önde gelen agro endüstri devleri ve lobileriyle içli dışlı ilişkiler içinde oldukları kuşkusu doğrulanmış bulunmaktadır. Bakanlığın EFSA’ya dayanarak ithaline izin verdiği transjenik ürünlerin insan sağlığı için tehlikeli olmadığına gelin de inanın! Not: Bu yazının hazırlanmasında değerli katkıları için İstanbul Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Sayın Ahmet Atalık’a teşekkür ediyorum. slami akımlar yönlendirmedi Kahire’de Tahrir Meydanı’nda, Tunus’ta Burgiba Bulvarı’nda ya da Libya’da Kaddafi rejimine karşı gösterilerde sokağa çıkanlar, fanatik terörist imajının yerini aldı. 1848 yılının Avrupalıları, ama aynı zamanda 1940’larda faşizme karşı mücadele verenler ve 1989’da Berlin duvarının yıkılması sonrasındaki dönem gibi… Tarih tekrarlıyor... Bilgisayarlar ve türevleri, reislerin her türden baskısına karşı kontrolü olanaksız bir mücadele alanı sağlıyor, düşünce trafiği hızla hareket ediyor. Çok kere askerleri de fethediyor. Mübarek ve Bin Ali’nin güvenlik güçleri ile Kaddafi’nin uçaklarına meydan okuyan yaşıtlarının haykırışlarına duyarsız kalmıyorlar. Bu kargaşadan reisler kadar radikal İslami akımlar da yenik çıkıyor. Çünkü hayali kurulan ayaklanma onlar tarafindan yönlendirilmedi. Tersine Arap dünyasındaki ayaklanma İran’ı da sardı. Teokratik hükümete karşı gelenler, İran’da da, Tunus, Mısır ve Libya’da dile getirilen özgürlükleri istediler. İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal (La Repubblica, 23 Şubat 2011) Pehlevi’den Kaddafi’ye, diktatörlerin ‘sosyal’ gafleti HÜSEY N AM R Halklara ortak bir proje önermek gerek Umutları ve hayal kırıklıklarıyla bu eski dünyanın yıkılması öncesi ve sonrasında gözlenen ve yaşanan bazı deneyimler, bugün Fas’tan Mısır’a Akdeniz coğrafyasındaki Arap dünyasında yayılan ayaklanmalarda yeniden üretilebilir, eski Yugoslavya’nın çökmesinin ardından Arap dünyasına yaptığım çeşitli seyahatlerde bunu hep anımsadım. Dostların ve müttefiklerin yanı başında yapılan itiraflardı: Şimdiki zamanı fethetmemiz gerektiğine inandık, geçmişi kontrol etme şansımız yoktu: Özgürlüğün doğuşuna tanıklık ettik ama nasıl davranacağımızı bilemedik ya da suiistimal ettik. Ulusal mirası savunduk ardından ona karşı kendimizi savunmak zorunda kaldık. Tarih hakkında suç duyurusunda bulunduk ama onun tarafından istila edilmeye devam ettik. Bölünmelere zorlanıyorduk ama geriye bölünecek bir şey kalmıyordu; geçmişi koruma altına almayı istedik ama bütün yaşananlardan sonra geçmiş bizi cezalandırdı… Böylece geçmişin ve şimdiki zamanın yeni basımları karşısında mirassız mirasçılar durumunda kaldık. Zaman içinde mücadele devam ediyor, böyle olmalıydı. Bugün meydanlarda toplanan halklara demokrasinin gelişimini sağlayacak olumlu ve ortak bir proje önermek yararlı olacaktır diye düşünüyorum. İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal (La Repubblica, 24 Şubat 2011) D iktatörlerin çöküşüyle ilgili bir nokta müşterektir. Bu da, yaygın faaliyetle onların düşmesine yol açacak sosyal ağ ve grupları görmezden gelme gafletinde bulunmalarıdır. Sosyal ağ kavramı, günümüzde yeni icat edilen bir terimdir. Bu kavram, insanların düşüncelerini yansıtabildiği internet siteleri için kullanılmaktadır. Günümüzde Facebook, Twitter, Youtube vs. gibi bu ağların etkisini kimse inkâr edemez. Ancak bu arada söylenmeyen bir nokta var ve o da bu ağların yeni bir olgu olmadığı ve sadece işlevselliklerinin form değişiklikliğine uğramasıdır. Bu konuyu aydınlatmak için tarihsel bir örneğe değineceğim. ‘Cami’ faktörü Birçok kişi İran İslam devrimini Ayetullah Humeyni destekçileri tarafından yurtdışında hazırlanan ve ülkeye getirilen “ses kasetlerine” borçlu olduğunu düşünüyor. Bu düşünceyi reddetmiyoruz, ancak birinci önceliği bu yönteme vermek, dönemin en büyük sosyal ağ ve şebekesi olan, şahın görmediği, “camileri” görmezlikten gelmektir. “Camiler” görünürde farklı tabakadan kişilerin ibadet için bir araya geldiği yerlerdir. Ancak bu sosyal üsler, tüm zamanlarda, ikinci ve kilit bir rol olan haberleşme ve bilgilendirme ağı görevi yapmışlardır. O dönemde, İran’ın en ücra köşelerinde bile bulunan bu ağın, internet, bilgisayar ve günümüzdeki diğer gereksinimlere ihtiyacı yoktu. Tahran veya dini Kum şehrinden kalkıp da ülkenin en uzak noktasına giden bir din adamı, aslında o bölge halkına İslami devrimin mesajını taşıyan sosyal bir ağdı. O dönemde, herhangi bir medya veya devlet olanağı, böylesi geniş bir menzil ve çapa sahip değildi. Pek çok kişi, bu ağın Muhammed Rıza Şah’ın düşüşünü sağlayan önemli faktörlerden biri olduğuna inanıyor. Bugün de durum aynı şekildedir. Geleneksel bu ağın yanında teknolojinin sağladığı yeni sosyal ağlar da var. Bugünlerde Libya ve Bahreyn’de halk çok şiddetli biçimde katliama uğramakta ve bu ülkelerin liderleri bu facialardan bir yansımanın dışarıya sızmaması için çalışmaktalar. Tarihten ders almayan bu tip liderler, yeni ve geleneksel ağların muazzam etkisinden habersizler. Bu süreç bu ağların rolünü küçümseyen diktatörler için düşmekten başka bir sonuç getirmeyecektir. Farsçadan çeviren: Ekber Karabağ (İran Mehr Haber Ajansı, 23 Şubat 2011) TC İZMİR 20. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI DOSYA NO: 2007/25471 Esas Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: İzmir İli, Karabağlar İlçesi, Tapu Sicil Müdürlüğü’nün Yeşilyurt Mahallesi, 3042 ada, 26 parsel, 30 cilt, 2896 sayfa No’da tapuya kayıtlı zemin alanı 111,25 m2 olan üzerinde kat irtifakı kurulu 6 katlı betonarme binanın zemin katında bulunan 4/60 arsa paylı, 9032 Sokak 3/B sokak kapı numarasını alan 30 m2 alanlı duvarları sıvalı ve badanalı alüminyum doğrama ve file kepenkli, yerleri seramik kaplı, boş halde bulunan, altyapı ve belediye hizmetlerinden faydalanan % 10 yıpranması bulunan 6 bağımsız bölüm No’lu dükkân vasfındaki taşınmaz mahallen takdir olunan 55.000,00 TL muhammen bedelle, 3042 ada, 26 parsel, 30 cilt, 2896 sayfada tapuya kayıtlı, 6/60 arsa paylı 9032 Sokak 3/A sokak kapı numarasını alan yerleri karo plaka kaplı, alüminyum doğrama ve file kepenkli duvarları sıvalı ve badanalı, altyapı ve belediye hizmetlerinden faydalanan içerisinde wc mahalli olan halen kapalı depo olarak kullanılan 50 m2 alanlı, % 10 yıpranması bulunan 7 bağımsız bölüm No’lu dükkân vasfındaki taşınmaz mahallen takdir olunan 85.000,00 TL bedelle aşağıda belirtilen tarihlerde ve yerde ipotek borcundan dolayı açık artırma suretiyle satılacaktır. Satış Şartları: 1 Satış 19.04.2011 salı günü (6) bağımsız bölüm No’lu dükkân saat 10.00 10.10 arasında, (7) bağımsız bölüm No’lu dükkân 10.20 10.30 saatleri arasında İzmir 20. İcra Müdürlüğü’nde açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen değerin % 60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartıyla ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak şartıyla 29.04.2011 Cuma günü (6) bağımsız bölüm No’lu dükkân; saat 10.00 10.20 arasında (7) bağımsız bölüm No’lu dükkân 10.20 10.30 saatleri arasında ikinci arıtmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da rüçhanlı alacaklıların alacağını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir. Alıcı isterse (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Tellaliye resmi ile tapu satım harcı malı satılan borçluya, % 18 KDV ile %o4,95 ihale damga vergisi, tapu alım harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İki ihale arasındaki farktan ve % 10 faizden alıcı ve kefilleri mesul tutulacak ve hiçbir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsil edilecektir. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 İşbu taşınmaz açık artırma ilanı tebligat yapılamayan ilgililere tebliğ yerine geçerlidir. 7 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2007/25471 Esas sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 15227 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle