23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 MART 2011 CUMARTES CUMHUR YET HABERLER Türkiye bir hukuk devleti (?) olduğu için yargı alanındaki ayrıntılar da önem kazanıyor. İçinden geçmekte olduğumuz süreçte yargı kararları ve uygulamaları üçe ayrılıyor. 1 İktidarı kızdıran yargı kararları. 2 İktidarın işine gelen yargı kararları. 3 İktidarın ilgisini çekmeyen yargı kararları. Şayet bir mahkeme (düzeyi ne olursa olsun) yasaları gerekçelerine uygun biçimde yorumlayarak bir karar vermiş ve bu karar iktidarın tekerine çomak sokan bir sonuç doğurmuşsa, ortada “saygı duyulması gereken bir yargı kararından” söz etmek mümkün değildir. Yapılan açıklamaları çoğu zaman eleştiri sınırlarını da aşan nitelemelerle değerlendirmek iktidarın hakları arasındadır. Düzeyi de tartışılacak açıklamalar birbirini izler. Ama yargının verdiği kararlar iktidarın işine geliyorsa durum değişir. Kararlar da “bağımsız yargının saygı duyulması gereken kararları” sınıfına girer. Her iki konuda da sayısız örnekler verilebilir. Verilirse de Evliya Çelebi’nin tanımıyla uzun bir tomar olur. Silivri davaları kapsamındaki 18’inci dalga yine gazetecilere vurdu. 10 meslektaşımız, meslek örgütlerinin değerlendirmesiyle gazetecilik faaliyetlerinin Bakanı Atalay, mikrofonlara yaptığı açıklamada kolluk kuvvetlerinin “adli kolluk” sıfatıyla yargı kararlarını uyguladıklarını vurguladı. Mahkemelerin, önlerine gelmeyen konularda karar vermeleri mümkün değildir. Peki konu önlerine nasıl gelir? Savcılar gönderirler. Savcılar bu dosyaları nasıl hazırlarlar? Herhalde makamlarında otururken ya da gece rüyalarında gördüklerine dayanarak değil. Kolluk kuvvetleri çalışırlar, savcılara belge ve bilgi verirler, onlar da bunları hazırladıkları dosyalarla yargıçlara sunarlar. Kolluk güçleri bu kez de adli kolluk olarak çalışmalarını sürdürme olanağına kavuşurlar. Bu nedenle de siyasal iktidarlar yıllardır “adli kolluk kurulması önerilerine” sıcak bakmazlar. “Kurulursa ne olur” sorusuna bu süreçte olumlu yanıt verebilmek de zordur. Türkiye’de siyasal iktidarlar, bazı girişimleri “nasıl olsa kontrol ederim” diye hoşgörüyle yaklaşır ya da desteklerler. Bu yanlış yaklaşımın miladı ve en acısı yaşım nedeniyle benim için 67 Eylül olaylarıdır. Şimdi siyasal iktidar da farkına varmış mıdır bilemem. Ancak şunu söyleyebilirim. Yaşayacağı sıkıntıların belirtileri giderek yoğunlaşmaktadır. Yargı Kime Göre Bağımsız? terör suçu sayılmasıyla gözaltına alındı. Ne hikmetse 17’Nci dalgadan başlayarak yeni bir suç türü daha iddialara eklenmeye başlandı: “Halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek.” Gazetecilerin gazetecilik faaliyetleri nedeniyle değil, terörist (!) oldukları için gözaltına alındıklarını savunanlar, nedense bu suçlama bölümünü görmezden gelmeyi yeğliyorlar. Bu suçun, sadece iktidarı ve bir cemaatin devlette örgütlenmesini eleştirenler tarafından işlenmekte oluşu da ayrı bir konu. Gözaltı uygulamalarını değerlendiren İçişleri Gazetecilerin gözaltına alınmasına ABD, AB ve uluslararası basın örgütlerinin tepkisi sürüyor ‘Endişe duyuyoruz’ Dış Haberler Servisi Ergenekon soruşturması kapsamında gazetecilere yönelik gözaltılara dünyadan tepkiler sürüyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley’nin gelişmeleri kaygıyla izlediklerini açıklamasının ardından, TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu (KPK) Eşbaşkanı Helene Flautre, gelişmelerden “derin endişe duyduğunu” bildirdi. AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle, gazetecilerin gözaltına alınmasını Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştü. Davutoğlu, görüşmede Füle’ye “Yargı bağımsızlığı içinde herhangi bir uygulama yapıldığında bunu Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bir uygulaması gibi göstermek veya basına yönelik bir baskıymış gibi yansıtmak modern hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmaz” dediğini ifade etti. KPK Eşbaşkanı Flautre, yaptığı açıklamada, gözaltına alınanlardan Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın yaptıkları araş GÖZALTILAR DIŞ BASINDA ‘Tek suçları AKP’ye karşı çıkmak’ ABD’de yayımlanan New York Times gazetesi “hükümeti eleştirenler, soruşturmanın muhalifleri cezalandırmak için bir bahaneye dönüştüğünü söylüyorlar” diye yazdı. Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın gözaltına alınırken televizyon kameraları önünde “meydan okuduklarını” yazan gazete, özellikle Şık’ın “dokunan yanar” diye bağırmasına vurgu yaptı. İngiliz Economist dergisi de Başbakan Erdoğan’ın son günlerde AB ile ilgili ifadelerinin, “endişe verici bir biçimde 10 yıl önceki Erbakan’ın söylemlerini anımsattığını” belirttiği yazısında, Ergenekon soruşturmasına da değindi. Dergi, yargılananlarla ilgili olarak “Hiç kuşku yok ki onların arasında darbe planlayıcıları da var ancak yargılananların arasında, tek suçları AKP’ye karşı çıkmak olan masum insanların da olduğu yönünde yaygın bir kaygı bulunuyor” diye yazdı. tasha Butler da Avrupa Komisyonu’ndaki olağan basın toplantısında komisyonn Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğünün durumuna ilişkin düşüncelerini yetkililere açıkça ilettiğini söyledi. Butler, “AB’ye katılmak istediler bu yüzden de değerlere uyum sağlamak zorundalar” dedi. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) medya sorumlusu Dunja Mijatovic, “Türk makamlarını, gazetecileri yıldırmaya ve tehdit etmeye son vermeye” çağırarak, gözaltına alınan gazetecilerin “derhal ve koşulsuz” serbest bırakılmalarını istedi. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Direktörü Alison Bethel McKenzie de, gazetecilerin tutuklanma, gözaltına alınma, bezdirme ve yıldırmaya maruz kalmaması gerektiğini belirterek gözaltına alınanların bırakılmasını istedi. ‘Kara Perşembe’ Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) de gazetecilerin gözaltına alınmasını “Kara Perşembe” olarak niteledi. Yapılan açıklamada, Türkiye’de son bir aydaki tutuklamaların dünyada endişeyle izlendiğini söyledi. Gözaltına alınan gazetecilerin, serbest bırakılmaları talep edilen açıklamada, gazeteciler hakkında “terör örgütü üyeliği suçlaması getirilmesi” kınandı. tırmacı gazetecilik çalışmalarının uluslararası düzeyde kabul gördüğünü belirterek, bu isimlerin “Ergenekon darbe planlayıcıları gibi ulusalcı hareketlerle bağlantılı olabileceklerine inanmanın zor olduğunu” söyledi. AB Komisyonu genişleme ve komşuluk ilişkileri masası basın sözcüsü Na GÖZALTILAR KUŞKUYLA KARŞILANDI Yazarlardan farklı yorumlar İstanbul Haber Servisi Ergenekon soruşturması kapsamındaki gazeteci ve aydınların gözaltına alınmasını köşe yazarları farklı yorumlandı. Ahmet Altan (Taraf): “Ergenekon’un medya bacağını yakalıyoruz” diye gidip Odatv’nin elemanlarıyla, polisle ilgili kitaplar yazmış muhabirleri yakalarsanız, kuşkulu sorular yaratırsınız. Ergenekon Türkiye’nin en tehlikeli örgütü. Bu örgütün üyeliğinden gözaltına alınabilmek için, bu örgütle ilişki kurmuş, bu örgütün talimatları doğrultusunda darbeye altyapı hazırlayan yayınlar yapmış olmanız gerek. Böyle bir iş de öyle muhabirlerin yapabileceği bir iş değil. Şık, Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte Ergenekon konusunda en dürüst, en kapsamlı, en açıklayıcı kitaplardan birini yazmış bir gazeteci. Nokta dergisinde, “darbe günlüklerini” ortaya çıkartan ekibin önemli bir parçası. Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak): Şık ve Şener’in başına gelen, fiilen kabul edilemez, sembolik açıdan anti demokratik bir durumdur. Bu iki gazeteci, gazetecilik faaliyetlerinden ötürü, bu çerçevede yayınladıkları ya da yayınlamaya hazırlandıkları kitaplar, kurdukları ilişkilerden dolayı gözaltına alındılar. Durum açıklanmaya muhtaçtır. Bu kişilerin hangi somut suç unsuruyla gözaltına alındıkları açıklanmazsa, gitgide artan “polis devleti” iddiaları karşılıksız kalmaz ve Ergenekon davası “iflas” eder. Adem Yavuz Arslan (Bugün): Şener ve Şık’ın neyle suçlandığını bilmiyoruz. Önümüzdeki günlerde detaylara vakıf olunca belki büyük resmi daha net görebiliriz. Şu anda kesin hüküm vermek doğru olmaz. Yargı sürecini beklemekte fayda var. Ahmet Kekeç (Star): Tanıdığım ve çalışmalarını bildiğim Nedim Şener’in darbecilerle, antidemokratik çevrelerle, çetelerle, manipülasyon odaklarıyla hiç işi olmadı. Gözaltına alınmadan birkaç gün önce konuşmuştuk. Soner Yalçın’ın bilgisayarına sızdırıldığı öne sürülen belgede adı geçtiği için de öfkeliydi. Bu gibi durumlarda, “bekleyelim, görelim” denir. Bekleyelim de Ergenekon’un “bir numaralı sanığı” dışarıda, elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Ama “bekleyelim, görelim” denilen gazeteciler, 3 yıldır tutuklu. Bu da beni çok rahatsız ediyor. Hüseyin Gülerce (Zaman): Biliyorum, bugün birileri yine basın özgürlüğünü hatırlayacak. Ergenekon dostları ve dayanışma merkezleri, seslerini yine yükseltecekler. Elde edilen belgelerde, dün evlerinde arama yapılan şahısların da isimleri geçiyor. Yani savcılar ne yapsın? Görmezden gelip, örtbas mı etsin? Hâkimler, delilleri ciddiye almayıp tutuklama vermesin mi? Bu süreç işlemesin mi? zmir Barosu’na muhalif gazetecilerin gözAvukatlardan tepki iktidaraalınmasını, üye avukatlar, altına zmir Adliyesi önünde yaptıkları basın açıklamasıyla protesto etti. zmir Barosu Başkanı Sema Pekdaş, kalabalık bir avukat grubuyla birlikte yaptığı açıklamada, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüklerinin yeni bir darbeyle karşıya karşıya olduğunu söyledi. zmir’de de gazeteciler, gelişmeleri 7 Mart Pazartesi günü saat 12.00’de, Konak Hasan Tahsin Anıtı önünde yapacakları eylemle protesto edecek. (EMRE DÖKER) STK’ler ile siyasiler gözaltıları ve hücre cezasını kınadı ‘Sivil darbe derinleşiyor’ Haber Merkezi Ergenekon davası kapsamında son olarak çoğu gazeteci 11 kişinin gözaltına alınmasına ve Silivri’deki hücre cezalarına siyasiler ve sivil toplum örgütleri tepki gösterdi. Toplumun her kesiminden “Sivil darbe derinleşiyor, bu gidişat kabul edilemez” sesi yükseldi. CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, parlamentoda düzenlediği basın toplantısında, gazetemiz yazarı Mustafa Balbay ve gazeteciyazar Tuncay Özkan’ın henüz inşaatı tamamlanmamış, nemli bir ortamın hâkim olduğu hücrelere yerleştirildiğini, bundan büyük rahatsızlık duyduğunu söyledi. Genç, “Balbay ve Özkan’ı da bu şekilde ölüme mahkum ettiler. İşkence etmelerine de gerek kalmadı. Orada kısa zamanda zatürree olurlar” diye konuştu. Eşitlik Demokrasi Partisi Genel Başkanı Ziya Halis, “Bu gidişat kabul edilemez. Vicdanlar sızlıyor” dedi. Duisburg Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı H. Hasan Açıkkol da açıklamasında, Balbay, Özkan ve Perinçek’e ve diğer yurtseverlere reva görülen “hücrede tutma cezasını” şiddetle kınadı. Türk Tabipleri Birliği’nden (TTB) yapılan açıklamada, “Hiç kimse bu yaşananları ‘Ortada yargı kararı var’ bahanesinin arkasına sığınarak ve ‘Yargı sürecini beklemek gerek’ diyerek meşru kılamaz. Bu ülkenin demokrasi güçleri bu baskılara boyun eğmeyecektir” denildi. SES de açıklamasında üç yıldır sürdürülen Ergenekon davasında “bir arpa boyu yol” alınamadığını kaydetti. DİSK’e bağlı Sosyalİş Sendikası Genel Yönetim Kurulu, SDP ve TKP de son gözaltıları kınadı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle