18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 5 MART 2011 CUMARTES 18 Danışman CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun okuması dileğiyle bir danışmanının parasal öyküsünü anlatmıştık: Danışman, CHP heyetinin gideceği bir ülkedeki hayırsever işadamını arayarak yapılacak harcamaları karşılaması için para istemiş ve o paranın kardeşinin hesabına yatırılmasını önermişti. İşadamı, bunun üzerine CHP yetkililerini aramış, parti heyetinin harcamalarına ilişkin programın zaten hazır olduğunu ve kendisinin yapacağı katkıya gerek duyulmadığını öğrenmişti. Edindiğimiz bilgiye göre, adını vermediğimiz danışman, orada burada “Bu para, CHP heyeti ile yurtdışına gidecek gazeteciler için harcanacaktı” diyormuş. İşadamı, danışmanın kardeşine para yatıracak, danışman kardeşi de gazetecilerin harcamalarını karşılayacak! Gerçekten çok inandırıcı bir gerekçe! Danışmana danışılmaya devam edildiğine göre, bu gerekçe en azından parti yetkililerini de inandırmış olmalı. Kolluk Asıl Hedef Geçmişte Trablus’ta da görev yapmış olan emekli diplomat Daver Darende, BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı yaptırım kararının Libya’daki durumu daha da ağırlaştıracağı kanısında: “Libya’daki son gelişmeler, ABD’nin Libya halkına yardım etmek için hazır olduğunu açıklaması, küresel güçlerin görev başında olduğunu göstermektedir. Bu, bir küresel dönüşüm projesidir. İç savaşı durdurma, demokrasiyi yerleştirme gerekçesi ile ABD, Avrupa Birliği ile birlikte Libya’ya müdahale için fırsat kollamaktadır.” Darende’ye göre hedef belli: Bu kez Libya petrolleri... CHP’li Atilla Kart’a, “Ana muhalefet partisinin genel başkanından milletvekiline herkes dinleniyor. Ama soruşturma açan yok. Niye?” diye sorduk. Devletin içinde bir AKP devleti inşa edildiğinden söz etti: “AKP devleti yapısı içinde görev yapanlar artık devletin memuru, kamunun görevlisi değil; partinin ya da cemaatin, cemaatlerin memuru. Böyle bir yapıda devlet mekanizmalarının, soruşturmaların vs. çalışması mümkün değil. Çünkü, telefon dinlemelerini organize eden, himaye eden, o Örtünün Anlattıkları Necmettin Erbakan’ın cenazesi yaşadığımız süreci anlatan bir laboratuvardı adeta. Bugüne değin, Başbakanlık yapmış devlet adamları son yolculuklarına Türk bayrağına sarılarak çıkarlardı. Erbakan’ın cenazesi “ayetli yeşil örtü” ile kaldırıldı. Çünkü, onun yaşamı boyunca temsil ettiği düşünceye göre, bayrak bir “kavmin” simgesiydi. Ve kavmiyetçilik dönemi kapanmıştı, Müslüman kardeşliğine geçmiştik... Erbakan’ın tabutunu Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan birlikte omuzladı. Çünkü, her üçü de Erbakan’ın yetiştirmeleriydi. Ve onların sayesinde irtica tehlike olmaktan çıkmıştı... Paşalar da oradaydı. Çünkü, onlara göre, “Türkiye’de ılımlı İslamı gerçekleştirmek isteyenler amaçlarına ulaşmışlar, Türkiye, Müslüman ülkeler için ‘bir model’ olarak görülmeye başlanmıştı. Bu eğilimi ve ‘İslami Demokrasi’ bağlamında kazanılmış olan ivmeyi, halen gelmiş olduğu noktadan çevirmenin son derece zor olduğu açıktı.” Ve 1923’te kurulmuş bulunan Cumhuriyet, yerini ılımlı İslam cumhuriyetine bırakmıştı. Partinin yetkili organlarına danışmadan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı çekincesiz kabul edeceklerini açıklayan CHP’lilere: Kabulünüzün, örneğin Diyarbakır Belediyesi’nin “polis gücü kurması” anlamına da gelebileceğinin ayrımında mısınız? Tüketim Toplumları Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 28 Şubat’ta açıkladığı “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması”, ekonomik bunalım yılında (2009) gelir dağılımındaki bozukluğun da yüksek boyutlarda olduğunu göstermiştir. Açıklanan bilgilere göre, nüfusumuzun en zengin yüzde 20’lik bölümü, 2009’da milli gelirimizin yüzde 48’ini, en fakir yüzde 20’lik bölümü de milli gelirimizin yüzde 6’sını paylaşmıştır. Araştırmanın önemli bir çarpıcı sonucu da, yoksulluk sınırı altında yaşayanlarımızın, 2009 yılında artarak, 12 milyonu (nüfusumuzun yüzde 17.1’ini) aşmış olmasıdır. TÜİK’in bilgisayar sitesinde (www.tuik.gov.tr) ve 2 Mart tarihli gazetelerde açıklanmış bulunan araştırma sonuçları, ülkemizdeki bozuk gelir dağılımının önemli birkaç nedeninin giderilmesini gerektirmektedir. Açıklanan bilgiler 2001’deki ekonomik bunalımdan 2006’ya kadar düşük hızda da olsa başlamış bulunan gelir dağılımı iyileşmesi, 2008’den sonra durmuştur. Bu durumun, ülkemizde yıllardır uygulanan ve yüksek devlet ve tüketici harcamalarını özendiren ekonomi politikalarıyla yakın ilgisi vardır. Gelir dağılımındaki bozukluk ölçülerimiz, dünyanın en fakir ve gelir dağılımları en bozuk ülkelerindeki dağılım oranlarına çok yakındır. Uzmanlarımıza göre, ekonomide gelir dağılımı bozukluklarının giderilmesi, sosyal ve siyasal nedenler kadar, ekonomik nedenlerle de zorunludur. Gelir dağılımındaki bozukluklar, ekonomilerdeki genel dengelerin bozulmasına neden olmakta, toplumlar bunalımlara sürüklenmekte ve bunalımlar sonucunda ekonomiler küçülmekte ve dengeler yeniden kurulmaktadır. 2009 yılındaki ‘Büyük Küresel Ekonomi Bunalımı’nın temelinde de bu dengesizliklerin bulunduğu şimdi anlaşılmıştır. Örnek olarak ülkemizde, 20022007 döneminde elde edilen, yaklaşık olarak yüzde 7 oranındaki ortalama yıllık büyüme hızları, 2008’de düşmeye başlamış ve 2009’da yüzde 4.7 oranında küçülmeye dönüşmüştür. Bu tür iniş/çıkışlar büyümeyi yavaşlatmaktadır. Ve işte bu nedenle, geçen yılda olduğu gibi, zaman zaman yıllık yüzde 8’lere yükselebilen yıllık büyüme hızlarımız, uzun dönemli ortalamalarda yüzde 45’i geçememekte ve gelişmiş ülkelere yakınlaşmamızı geciktirmektedir. Ülkemizi, Batı’nın gelişmiş ülkelerinin tüketim modelleri içinde geliştirmeye çalışmak, bir dostumun dediği gibi, bizleri “üretmeden tüketmeye yönlendirmekte”, ekonomimizi sık sık çıkmaza sürüklemekte ve gelir dağılımını bozmaktadır. Ekonomik uygulamalarımız içinde yerleşmiş “tüketim toplumu” alışkanlıklarının değiştirilmesi zorunludur. Resmi açıklamalara göre, ekonomik uygulamalarımızın yarısından çoğu kayıt dışı işlemlerden oluşmaktadır. Bu durum, ekonomide pazar güçlerinin toplum yararına işlemesini zorlaştırmakta, haksız rekabeti arttırmakta, gelir dağılımını bozmaktadır. Vergi sistemimiz, tümden akıl dışına çıkmış, kayıt dışı işlemleri özendirir duruma gelmiştir. Alışverişlerin yarısından fazlasının kayıt dışına çıkmış olması, dolaysız vergi gelirlerini azaltmış ve vergi gelirlerimizin, yüzde 66 oranında, fakiri daha ağır vergilendiren dolaylı vergilerden sağlanması zorunluluğunu yaratmıştır. Toplumumuzda, araştırmalarla çok yüksek olduğu tespit edilmiş olan tüketim eğilimlerinin daha da arttırılabilmesi için, her türlü ölçünün dışına çıkılması, ahlak ve insaf sınırlarını zorlayan büyük reklam kampanyaları ile daha da yüksek tüketim harcamalarına yönlendirilmesi, yanlış olmuştur. Bu yoğun reklam ve promosyon düzeni, insanımızı, gelirinden fazla harcamaya yönlendirmektedir. Yüksek kişi başına geliri olan “tüketim toplumları” için kurgulanmış olan yoğun ve baskılı reklam kampanyalarına dayalı ekonomik kalkınma modelleri, bizim gibi geliri düşük ve tüketim eğilimi yüksek toplumlara uygun düşmüyor. Bize uygun modelleri bulabilmeliyiz. Hücre Gelecekte yaşadığımız dönemi anlatacaklar için: Özgürlüğün anlamı tek kişilik hücreydi. İlerlemek gözaltındaydı, demokrasi tutuklu. Hak, insanlıktan sıyrılmıştı. Baskı, zifiri karanlıkta uçsuz bucaksızdı. Karargâh iklimi yaratan siyasi iktidarın ta kendisi. Usulsüzlüğün, yolsuzluğun, hukuksuzluğun içinde olanların, denetim yapmalarını bekleyemezsiniz.” Bu söylediklerinin işin bürokratik, hiyerarşik boyutu olduğunu dile getiren Atilla Kart, aynı uygulamaların adli yapıya da sıçradığına değindi: “Hiyerarşideki kanunsuz yapılar bir yana, savcılık makamları da resen yapmaları gereken soruşturmaları yapamaz hale geliyor. Çünkü, o soruşturmalar, doğrudan AKP kadrolarına yönelik ise bu mekanizmaların çalıştırılmadığını görüyoruz. İzinsiz dinlemeler, yasadışı dinlemeler 3 bin kişi ile sınırlı değil. 56 yıldır anlatıyoruz. Sayıları 1118 arasında olan, Ankara ve İstanbul’u tarayan yasadışı ortam dinlemesi yapan araçlar var. Bu araçlar kimin sorumluluğunda? Kimin zimmetinde bu araçlar? Bunun cevabını vermiyorlar. Birkaç bürokrat çıkıyor, ‘Böyle araçlar var, ama bizde değil’ diyorlar. Kime ait olduklarını bir türlü öğrenemiyoruz. Ama biliyoruz ki, bulgular gösteriyor ki, bu araçlar, Başbakan’ın fiili kullanımında. Yavuz Donat, Sabah gazetesinde 11 Temmuz 2003’te ‘Erdoğan’ın özel timi’ başlıklı bir haber yazmıştı. Artık Donat’ın ta o günlerde diye getirdiği bu yapı, Başbakanlık, İçişleri ve Adalet Bakanlığı odaklı bir yasadışı karargâha dönüştü. Bu yasadışı karargâhtan darbe girişimi planları vs. servis ediliyor.” Olgun Siyaset SADIK ÇEL K HAYVANLAR SMA L GÜLGEÇ 28 Şubat’ın belki de herkesten çok etkilediği isim kuşkusuz Necmettin Erbakan’dı. Kaderin bir cilvesi mi dersiniz, ilahi tesadüf mü bilinmez ama yine bir 28 Şubat arifesinde hayata veda etti Erbakan. Cenaze törenini seyrettik; müthiş bir kalabalık vardı. Sağcısı, solcusu, merkezi, laiki, dincisi, cemaati ve adeta iadei itibar için gelen askeri... Bir ‘uç’tan öteki ‘uç’a herkes yerini almıştı. Geçmişte siyasi olarak onunla yollarını ayıranlar, eski ve yeni Milli Görüşçüler, savunduğu siyasi görüşe hiçbir zaman ve hiçbir biçimde destek vermeyen, vermeyecek olanlar cenazesinde yan yana saf tuttu. Tutabildi. Beğenelim beğenmeyelim Erbakan’ın yakın Türk siyasetindeki yeri ve rolü yadsınamaz. Milletçe sahip olduğumuz duygusal karakterin bir neticesi olsa gerek, doğru olsun olmasın, bir insanın ölümünden sonra onu aşırı övgülerin nesnesi haline getirme, sadece iyi yanlarını teatral bir havayla ortaya koyma eğilimi gösteririz sık sık. Erbakan için de böyle oldu biraz; geçmişte ona karşı çekilen kılıçlar vefatıyla birlikte bir anda kınına kondu. Ancak insan düşünmeden edemiyor, törende yerlerini alan o bir anlamda heterojen kalabalık bir tür ahde vefa duygusuyla mı yoksa geçmişin intikamı için mi oradaydı?.. Ya da hiçbiri mi?.. Keşke diyor insan, cenazelerde gösterilmesine alıştığımız tüm bu olgunluklar, olgun insanlık ve olgun siyaset anlayışı ölümün ardından değil de insanlar hayattayken gösterilebilse. Ancak biliyoruz ki yaşamda ‘keşke’lere yer yok... Özellikle, sabahın erken saatlerinde evleri arandıktan sonra apar topar gözaltına alınan, uzunca bir dönemden beri 100 kadar tutuklu arasında bulunan ve mesleklerini icra edemeyen iktidar muhalifi gazetecilerin başlarına gelenlerin toplumu tam anlamıyla endişeye sevk ettiği şu günlerde sözünü ettiğimiz türden bir olgunluğa ülkemizin aslında ne kadar ihtiyacı olduğunu görebiliyoruz. En son Silivri Cezaevi’nde aynı koğuşu paylaşan Balbay ve Özkan, “bu tür sanıkların ayrı barındırılması gerekir” hükmüne bağlı olarak bir gece yarısı uygulamasıyla tek kişilik hücrelere, yani “müstakil oda”lara yerleştirildi. Örgüt üyeliğiyle suçlanan, aslında ne ile suçlandıkları tam olarak bilinmese de iki senedir cezaevinde tutulan iki gazeteci ‘müstakil odalar’a taşınmak için ilk akla gelen isimler oldu; terör eylemlerine doğrudan karışmış, şiddet suçlarından yargılanan o kadar insan yerine. Hemen arkasından da yeni bir tutuklama dalgası geldi, elbette yine gazetecilerin başrollerde olduğu... Ümit Boyner’in sormak zorunda kaldığı gibi; “Bakalım bu işin altından ne çıkacak, sorusunun son kullanma tarihi nedir”e bizi taşıyan neden toplumun vicdani eşiğinin artık aşınmış olmasıdır. adının adı olsun Geçen seçimlerde başarıyla yürüttükleri “bıyıklı kampanya”nın ardından Meclis’te eşit temsil ve gerçek demokrasi istemeye devam eden KADER’in (Kadın Adayları Eğitme ve Destekleme Derneği) başlattığı “275 kadın milletvekili” kampanyası, toplumdaki kadın temsilinin arttırılmasına yönelik önemli ve takdir edilesi bir çalışmadır. Kadınerkek nüfus oranının hemen hemen eşit olduğu ülkemizi temsil eden 550 milletvekilli Meclisimizde, yüzde 9.1 oranındaki, 48 kişiden ibaret olan kadın milletvekilleri gurur duyulacak bir oran olmaktan çok uzaktır. Bilhassa kadına yönelik şiddetin bu derece artış gösterdiği günümüzde kadın sorunlarının, yalnızca veya büyük çoğunluğu erkeklerden oluşmuş bir yönetici kadro tarafından doğru bir biçimde ve süreklilik arz eden nitelikteki çözümlere kavuşturulması bir hayli güç. Meclis’te toplumun her kesiminden kadının temsil edilmesi gerekmektedir. Bu anlamda KADER Genel Başkanı Çiğdem Aydın’ın sözleri dikkate değer: “Yıllardır sürdürdüğümüz çalışmalar, eşit temsilin parti başkanlarının (olmayan) ‘iyi niyeti’ ile çözülemeyeceğini ve kadın bakış açısının yansımadığı bir demokrasinin eksik demokrasi olduğunu açıkça göstermiştir. Bu bakımdan konunun Anayasa, Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu içinde düzenlenmesi artık bir zorunluluktur. Bu güç işi başaracağımıza inanıyoruz.” KADER bu kampanya için dört de slogan belirlemiş: “Eşit temsil”, “Gerçek demokrasi”, “Yeni anayasa”, “Engelleri aşmak”. İşe, “nasıl bir ülkede yaşamak istediğini bilen; devletin onları ve haklarını korumaktaki acizliğini gören ve hepsinden önemlisi tüm bunları değiştirmek için umutları olan” kadınların Meclis’e giden yolda önlerindeki engelleri aşmakla başlanmalıdır. Bu yolda Siyasi Partiler Yasası ve seçim sisteminin değiştirilerek barajların kaldırılması ve önseçimin zorunlu hale getirilmesiyle demokrasimizin “demokrasicilik oyunu”ndan kurtarılması gerekmektedir. [email protected] K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] K Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARB SEM H POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Mora çalan kır 1 mızı renk. 2/ Güvercine benzer bir 2 kuş... Ateş. 3/ Şeyh 3 Bedrettin’in Tan 4 rı, evren ve insan hakkındaki görüş 5 lerini içeren ünlü 6 yapıtı. 4/ Hayvan7 lara vurulan damga... Uzun bacaklı 8 ve uzun gagalı gö 9 çebe kuş. 5/ İçyüz... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Çadırlarda yaşayan göçebe ailelerin meydana ge 1 Ç E Ş N İ C İ A tirdiği topluluk. 6/ Elma, 2 O L E Ç E P E L armut, kayısı gibi meyve 3 R A H M E T T A lerin kurutulmuşu... At 4 B L A R K A K las Okyanusu’nda Porte 5 A F A L İ N A A kiz’e ait takımada. 7/ Pa6C A A K İ F E R rola... Sodyum elementiZ İ F T nin simgesi. 8/ Üstünde 7 I R I M 8 A R U S İ Y E kapak gibi tek bir kabuğu P E S O olan küçük bir deniz yu 9 E D A T muşakçası. 9/ Doğalgazın önemli bir bileşeni olan gaz... Kuşların, “taşlık, konsa” gibi adlar da verilen midesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mora çalan koyu kırmızı renk... Eskrimde kullanılan üç silahtan biri. 2/ Kolaylıkla kandırılabilen... Mısır’ın plaka imi. 3/ Bir çoğul eki... Hapishanede volta atılan alan ya da koridor. 4/ Karşılık beklenilmeden yapılan yardım... İki tarla arasındaki sınır. 5/ Anadolu’nun bazı yörelerinde tohuma verilen ad... Vilayet. 6/ Eskiden İstanbul’da Köprü ile Adalar arasında deniz taşımacılığını üstlenen işletme... Hatay ilinde bir ova. 7/ Muğla’nın Fethiye ilçesinde antik bir kent... Olumsuzluk belirten bir önek. 8/ Bir nota... Sıcağa ve soğuğa karşı dayanıklılığı kükürtle artırılmış kauçuk. 9/ Avşa Adası’nda yetişen ve kaliteli bir sofra şarabı elde edilen kırmızı üzüm cinsi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle