18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 28 MART 2011 PAZARTES 6 HABERLER Yazar ve hukukçu Özlü, CHP’yi darbecilikle suçlayanları tarihi bilmemekle suçladı ‘O yıllar baskı yıllarıydı’ LEYLA TAVŞANOĞLU Başüstüne Paşam! Bizi geçmiş yönetir. Özellikle içinde bulunduğumuz toplumsal/siyasal koşulları anlamak için kıyaslama yapabileceğimiz şey, geçmişten edindiğimiz deneyimlerdir. Bu deneyimler, hele standartlaştırılmış, ölçeklendirilmiş, kriterler haline getirilmiş ise, onları bugünü anlamak için kullanırız. Mesela bugün Türkiye’de yaşadığımız “rejim”i (yönetim biçimini) isimlendirmeye kalksak... Genellikle geçmişten aldığımız deneyimleri kullanırız. Birileri, bu bir faşizm diyecektir. Elimizdeki “cetvel”e bakacağız: “Hayır, uymuyor!” Çünkü faşizm, tarihsel bir kategoridir!.. Ama, despotluklara, askeri diktatörlüklere de benzer sonuçlar doğurduğu için faşizm/faşist denmiştir, denmektedir... Şüphesiz hepsi arasında derece farklılığı, sadece nicelik değil nitelik farklılıkları da vardır! Faşizm, şüphesiz özel bir tarihsel kategoridir! Ama onun yerini, çeşitli düzeylerde despotluklar almıştır. Özünde, bütün despotluklar diktatörlüktür; baskı ve insan hak ve özgürlüklerini çiğnemektir; polis devletçiliği, keyfi hukuk ve yargılamalar, devletin ve sistemin bütün güçlerine ideolojik olarak egemen olmaktır ve bunları siyasal ve ideolojik amacına uygun olarak kullanmaktır. Günümüzde insan hakları ve özgürlükleri açısından gelinen evrensel aşamada, “eskinin faşistleri”ni de faşizmini de bulamazsınız! Bu “kategoriler” biraz kılık değiştirmiş, biraz yumuşamış ve farklılaşmıştır.. Bu konuya nereden girdim? Ertuğrul Özkök, Nuray Mert gibi bu konuda “duyarlı” yazarların, Türkiye’ye bakarak, “faşizm”den bahsedemeyeceğimiz konusundaki ortak yargısı... Şüphesiz “Türkiye’de iktidar faşisttir” demek, epey abartılı bir yargı olur.. Ancak her zaman “süreçlerin” önemsenmesi gerektiğini düşünürüm! Nereye gidiyoruz? Temel soru budur... İktidarın politikaları bizi nereye götürüyor? Ergenekon davası yöntemleriyle geldiğimiz ve gittiğimiz yol açık seçiktir! Kitap imha etme noktasındayız... Suçsuz insanların belirsiz süreler için içeriye tıkıldığı, suç atfedilen insanların da toplam 10 yıl içeride tutulabileceği bir dönemdeyiz.. Medya üzerindeki baskılar, patronlar üzerindeki baskılar, sosyalistler üzerindeki baskılar, düşünceler üzerindeki baskılar... Hatta CHP üzerine kurulan tezgâhlar ve komplolar! Bir yok etme mantığı çalışıyor! Bütün bunlar hiçbir şey anlatmıyor mu veya neler anlatıyor bize? Nuray Mert, Başbakan’ın danışmanı veya epey ölçüde “kafasının içi” diyebileceğimiz kişinin, polis gücüyle ileri demokratik düzene doğru ilerlediğimizi vazettiği yazısına dikkat çekti! Bu bile nereye geldiğimizin ve nereye ilerlediğimizin berrak bir dille açıklanmasıdır! Peki, The Economist’in yaptığı “demokrasi skalası”nda ülkelerin yerini belirlediği araştırma, dikkate alınamayacak türden midir? Orada “otoriter rejimler” arasındaki yerimiz anlamsız mıdır? Bu gidişin başında Başbakan’ın bizzat kendisi vardır! Kitap imhası için ne dedi: Kafanızı buna takmayın, neler ortaya çıkıyor, bunlarla ilgilenin! Başüstüne Paşam! Not: 1) Cumhuriyet Kadınları Derneği, Başkanları Şenal Sarıhan’ı CHP milletvekili adayı olarak Meclis’e göndermek istiyor... Şansı açık olsun. Ziraat Mühendisi Ümmühani Gül Göçük de Adana’dan aday adaylığını koydu, başarılar... Eski TÜBİTAK Marmara Araştırmalar Merkezi Müdürü Ömer Kaymakçalan da İstanbul 1. bölgeden milletvekillği için aday adaylığını koydu. Ona da başarılar dilerim. Not 2) Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Odatv’ye verdiği ödülü, hangi baskılarla, korkularla ve hangi siyasilerin/avukatların tavsiyesi ile askıya aldı, bilmiyoruz. Yönetim bir açıklama yapmalıdır. Üyesi olduğum Cemiyet, “Balyoz CD”lerini savcılığa servis eden bir müsait kişiye de gazetecilik ödülü vermişti. Bu CD’lerde “suç olabilecek” 11 No’lusunun tamamen sahtekâr CD olduğu ortaya çıktı! Bu ödülü de askıya almayı düşünüyor mu? Alevi Çalıştayı raporu açıklanıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet Bakanı Faruk Çelik, 2009’da başlatılan ve 7 kez farklı kesimin katılımıyla gerçekleştirilen “Alevi Çalıştayları Nihai Raporunu” 31 Mart günü Başbakanlık Dolmabahçe ofisinde basın toplantısıyla açıklayacak. Katılımcılara Alevi Çalıştaylarının tutanaklarından oluşan kitapların dağıtılacağı toplantıda, Çelik, Alevi önderleri ve tüm toplum kesimlerinin katılımıyla 7 kez toplanan çalıştaylar sonunda belirlenen sorunlar ve çözüm yollarını içeren “nihai rapor”u açıklayacak. Ünlü yazar ve hukukçu Demir Özlü, Türkiye’de birtakım gazetecilerin televizyon programlarına çıkıp sürekli olarak CHP’yi darbe yandaşı bir siyasi parti olarak takdim etmek istemesine tepkili. 27 Mayıs öncesi üniversite olaylarında öğrenci liderlerinden Televizyonlardaki pek çok tartışma programında her nedense kimi yandaş gazeteciler sürekli CHP’nin askeri darbeleri hep desteklediğini iddia ediyorlar. Siz 27 Mayıs darbesi öncesi öğrenci olaylarının liderlerinden birisi olarak DP hükümetinin protesto edildiği gösterilere aktif olarak katılmış, 27 Mayıs sonrası gelişmeleri de yaşamıştınız. CHP gerçekten darbeleri destekledi mi? DEMİR ÖZLÜ Bakın, bu tür tartışma programlarının pek çoğu sadece laf üretmeye yarıyor. Bunlarda ne bir şeyler öğreniyorsunuz ne de geniş birtakım perspektifler ediniyorsunuz. Ama bunun tek tük istisnaları var. Ara sıra son derece bilgili, akıllı birkaç insan da ekranlarda görünebiliyor. Dediğiniz gibi, CHP’den söz ederlerken hep CHP’nin askeri darbe kışkırtıcısı ya da işbirlikçisi olduğu konusunda ortaya bir sürü iddialar atıyorlar; bu konuda bir sürü demagoji yapıyorlar. Oysa bu gerçek değil. Yakın tarihe baktığımızda şunu görüyoruz: İkinci Dünya Savaşı ve hemen sonrasında CHP demek İnönü demekti. İnönü, San Francisco Konferansı’ndan sonra Türkiye’nin Batı Bloku’na dahil olması gerektiği kararlılığını göstermiştir. Bunu da kabul ettirdi. Bundan sonra çok partili rejimin yolunu açan İnönü’dür. 1950’de DP büyük bir oy çoğunluğunu alınca İnönü iktidarı DP’ye teslim etti. Bu, Türkiye’de bir ilkti. İnönü çevresinden yakından tanıdığım kişiler sayesinde çok yakından biliyorum ki DP iktidarı döneminde bazı subay grupları İnönü’yü durmadan ziyaret etmiş, iktidara el koymak istediklerini bildirmişlerdir. İnönü asla bunlara izin vermedi. İyi de İnönü eski bir asker olarak nasıl bu yolu seçti? Evet, İnönü eski bir askerdi ama sonradan politikacı oldu. 1950’yle 1960 arasında DP’ye karşı yaptığı muhalefet tam bir burjuva demokrat muhalefetti. Bizim pek çok entelektüelimiz her zaman İngiliz demokrasisine imrenmiştir. İnönü de hep çift kamaralı parlamentosu olan bir demokrasiyi savunmuştur. Bugüne bakın. Hep gece yarısı alel acele çıkarılan kanunlarla yönetiliyoruz. Oysa iki kamaralı Meclis olsa o zaman kanunlar daha hukuksal bir birisi olan Özlü, o dönem yaşadıklarını anlatıyor. Dönemin CHP lideri smet nönü’nün ordu içinden gelmiş bir şahsiyet olmasına karşın siyasi kimliğiyle hiçbir zaman askerle işbirliği yapmadığını, aksine ordu içindeki cuntaları önlemeye çalıştığını anlatıyor. CHP’yi darbecilikle suçlayanları da tarih bilmemekle suçluyor. 27 Mayıs öncesi üniversite olaylarında öğrenci liderlerinden olan Demir Özlü, Leyla Tavşanoğlu’nun sorularını yanıtladı. Katliamcı koruculara ödeme DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Mardin Valiliği, Mazıdağı ilçesinin Bilge köyünde 2009 yılında 44 kişinin öldürülmesi olayına karıştığı gerekçesiyle cezaevinde bulunan geçici köy korucusu 5 kişiye 3’te 2 oranında maaş ödendiğini bildirdi. Mardin Valiliği’den yapılan açıklamada, “9 Ocak 2008 tarihli ve 2008/13105 sayılı Geçici Köy Korucuları Yönetmeliği’nin konuyla ilgili maddeleri gereğince, tutuklu 5 korucu hakkında kesinleşen yargı kararı bulunmaması nedeniyle yargılanmaları sonuçlanıncaya kadar görevden uzaklaştırılmışlardır” denildi. Tutukevinde birçok genç deniz subayıyla her zaman iyilikle andığım kabadayı Dündar Kılıç ve Kasımpaşalı külhanbeyi Sultan Demircan da vardı. Her ikisiyle de koğuşta günlerce volta attık. Sultan Demircan benimle volta atmaktan memnundu. Ben de bu konuda ona destek oluyordum. Fakat nasıl anlatsam? Biraz fazla hap kullandığını sandığım, belirli fikirleri olmayan bir kişiydi. Serbest kaldıktan bir zaman sonra onun cezai ehliyeti olmayan, ailesinden bir çocuk tarafından tabancayla vurulup öldüğünü işittim. Cezaevinde volta günleri ‘Gençler hiçbir partiden değildi’ Gelelim 27 Mayıs darbesi öncesi olaylara... ÖZLÜ 28 Nisan 1960’ta öğrenci olayları İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden başladı. Ben de o öğrencilerin içindeydim. Benim arkadaşlarım, örneğin Onat Kutlar, daha fakülteyi bitirmemişti. Ben avukatlık stajı yapıyordum. Üniversite olaylarını haber alınca hemen oraya koştum. Basit bir olaydı. Ama nedense başta Bumin Yamanoğlu olmak üzere DP partizanı polisler üniversiteye girmişler. Polis üniversiteye girdiği için Rektör Prof. Dr. Sıddık Sami Onar buna sert biçimde karşı çıktı. Bunun üzerine Yamanoğlu rektörü başından yaraladı. O olay üzerine öğrenciler ayaklandı. Bu televizyonlarda ahkâm kesenler o öğrenci olaylarının CHP’nin gençlik kolları tarafından örgütlendiğini iddia ediyor. Bu doğru mu? 195060 döneminde CHP’nin etkin ve etkili bir çerçevede çıkacak. İnönü ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin kurulmasına önayak olmuştur. En çok üzerinde durduğu konulardan birisi de yabancı sermaye teşvik kanununa kökten karşı olmamakla birlikte yagençlik teşkilatı yoktu. 28 Nisan öğrenci hareketlerine katılanların içinde CHP üyesi olan ya bir ya da iki kişi vardı. Olay tamamıyla spontane gelişmişti. Öğrenciler CHP’nin ve İnönü’nün yaptığı etkili muhalefete destek vermek için eylemi başlatmışlardı. Şu gerçeğin altını çizmek istiyorum. O gençler hiçbir partiden değillerdi. Biz üniversitenin kütüphane tarafından çıkıp Vezneciler’e doğru ilerlerken bir de baktık ki arkamızdan en az 30 bin kişilik bir kalabalık geliyor. O 30 bin kişi sadece öğrenci değildi. Sade vatandaş da kalabalığı görünce yürüyüşe katılmıştı. Şunu da belirteyim ki İnönü her zaman demokratik rejimin devamını istiyordu. Ama Seçim Kanunu çok kötüydü. Muhalefet güçleniyordu. 1957 seçimlerinde düzgün bir Seçim Kanunu olsaydı DP’nin milletvekili sayısıyla CHP’ninki çok daha birbirine yakın olacak, bu da ülke için bir barış supabı görevi yapacaktı. T CÜ Rektörü kaza geçirdi İstanbul Haber Servisi Bayrampaşa’da önceki gece meydana gelen zincirleme trafik kazasında İstanbul Ticaret Üniversitesi (İTİCÜ) Rektörü Prof. Dr. Sabri Orman ve Anadolu yakasından sorumlu İstanbul İtfaiye Müdür Yardımcısı Abdullah Akıncı’nın da aralarında bulunduğu 6 kişi yaralandı. Kazada yaralananların durumlarının iyi olduğu bildirildi. Polis kazaya neden olup kaçan sürücünün bulunması için çalışma başlattı. bancı sermayenin teşvikinin kontrollü olmasında ısrar etmiştir. Bundan daha doğru bir şey olabilir mi? Bugün bütün gelişmiş, uygar, demokratik dediğimiz ülkeler bunu yapıyor. ‘ smet nönü olmasaydı bastırılamazdı’ nönü’nün ağırlığını koymasıyla bastırılan başka darbe girişimleri de yok mu? ÖZLÜ 22 Şubat 1962’de ordunun bir bölümünün gerçekleştirdiği Ankara’daki itaatsizlik hareketi ve 21 Mayıs 1963’teki Talat Aydemir askeri cuntası smet nönü başbakan olmasaydı bastırılamazdı. Örneğin o yıllarda AP’li bir başbakan başta olsaydı bu cunta hareketleri durdurulamazdı. Öte yandan bugünkü çürümüş mantıkla öne sürülen CHPmilitarizm işbirliği gerçek olsaydı CHP kolaylıkla Aydemir’le işbirliği yapamaz mıydı? Bu iddialar gülünçtür. Öne sürenler en küçük bir yakın tarih bilgisinden uzaklar. Gerçi o dönemde Genelkurmay Başkanı olan Cevdet Sunay’ın da Silahlı Kuvvetler Birliği adı verilen bir cuntası vardı ama nönü olmasaydı ordu içi bir çatışma önlenemezdi. 12 Mart 1971 askeri muhtırasında da başınız derde girdi... Evet. 1971 sonbaharında bir avukat arkadaşımla Samandıra’daki bir askeri tutukevinde 52 gün tutulduk. Nedeni askeri mahkeme savcısının Atatürk’ün Bursa Nutku’nu Lenin, Stalin ve Troçki’yle baş başa vererek yazdıkları gibi saçmanın ötesinde bir tez öne sürmesi üzerine mahkeme salonunu protesto ederek terk etmemizdi. Suç örgütüne operasyon İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir’in Ödemiş ve Aydın’ın Didim ilçelerinde çıkar amaçlı suç örgütüne yönelik gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınarak mahkemeye sevk edilen 15 kişiden 12’si tutuklandı. Söz konusu kişilerin Ödemiş ve civarındaki 9 kişinin öldürülmesi olayıyla ilgilerinin olduğu iddia edilmişti. ‘DP toplumu böldü’ Peki, o sırada insanlarda en büyük kaygı neydi? ÖZLÜ DP’nin 1961’de genel seçimlere gidip gitmeyeceğiydi. Frank Gottenberg isimli bir Amerikan Başkonsolosu vardı. Öğrencileri iyi tanırdı. Bir gün, darbeden üçbeş ay önce onun evinde oturuyorduk. Yanımızdaki birkaç öğrenci birliği temsilcisine, “DP 1961’de seçim yaptırmazsa ne olur?” diye sorunca adını vermek istemediğim bir öğrenci temsilcisi, “O zaman barikatları kurarız” dedi. Muhtemelen başkonsolos da bu sözleri merkeze raporladı. Geri yanını biliyorsunuz. DP toplumu cephelere bölmüştü. Vatan Cephesi, Tahkikat Komisyonu gibi uygulamaları halkta tepkilere neden oluyordu. O sırada muhalif gazeteciler de sürekli tutuklanıyor, cezaevlerine atılıyordu. latmak çok zor. 67 Eylül olaylarını düzenleyenler nasıl demokrat olur? 1959’da İnönü’ye bir tertiple kafasına taş atıldı. Daha sonra Uşak’tan dönen İnönü’yü Topkapı’da linç ettirmek istediler. Bir binbaşı tabancasını çekerek bunu önledi. DP’nin militan polisi Zeki Şahin izin günü olduğu halde olay yerindeydi ama kılını kıpırdatmadı. DP bu olaylara hiç üzülmedi. Hatta Tahkikat Komisyonu üyesi bir DP milletvekili İnönü’nün vatandaşlıktan atılarak Türkiye’den sürgün edilmesi konusunda kanun teklifi vermişti. 28 Nisan’dan sonra öğrenci olayları Ankara’ya sıçramadı mı? Evet. Hemen o gece sıkıyönetim ilan edildi. 29 Nisan’da gece yarısından sonra Davutpaşa Kışlası’na götürüldük. Orada beni göstericilerin temsilcisi seçtiler. Askerlerle ben görüşecektim. Konuştuğum o askerlerin içinde 27 Mayısçı Orhan Erkanlı ve Rıfat Baykal vardı. Baktım, askerler bize karşı çok yumuşak. Sizin grupta kimler vardı? Kimler yoktu ki? Sonradan tiyatro oyuncusu ve yazar olan Ergun Köknar, bugün İngiliz Edebiyatı hocası Akşit Göktürk gibi çok tanınmış isimler vardı. Yunan asıllı Fransız düşünür ve akademisyen Nikos Pulanzas Türkiye’de 28 Nisan öğrenci olaylarından sonra , “Orada Avrupa kültürü ortaya çıktı” diye yazmıştı. Onun faşizm üzerine sistematik bir eseri vardır. AKP’L TANRIVERD ’DEN GENÇLERE Retrospektif I’e 1.2 milyon İstanbul Haber Servisi 15. Beyaz Çağdaş ve Modern Sanat Müzayedesi’nde, Türk çağdaş sanatının en önemli soyut ustalarından Adnan Çoker’in “Retrospektif I” adlı eseri 1 milyon 200 bin liraya satıldı. Beyaz Pazarlama ve Müzayedecilik AŞ tarafından Conrad Otel’de düzenlenen müzayedede, yerli ve yabancı sanatçıların eserlerinden oluşan 292 parça satışa sunuldu. Müzayedede Burhan Doğançay’ın “Kurdeleler” isimli yapıtı da 350 bin liraya alıcı buldu. 200 aydın tutuklandı Ama bugün yandaş basın mensupları nasıl oluyor da Menderes’i demokrasi havarisi gibi takdim edebiliyorlar? Hangi demokrasi? 1951’de Komünist Partisi üyesi oldukları gerekçesiyle 200 aydın tutuklandı. Tarihe bu Komünist Partisi tevkifatı olarak geçti. İnsanlar ne çabuk unuttular bunları? Vedat Türkali askeri öğretmen diye onu gizli askeri mahkemede yargıladılar. Zeki Baştımar dokuz yıla mahkum oldu. Onun üzerine de zaten Türkiye’yi terk etti. Baş tımar Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları’ndan yayımlanan Tolstoy’un Harp ve Sulh isimli romanını Türkçeye çeviren kişidir. O tutuklama furyasında Behice Boran, Mihri Belli, Enver Gökçe, ünlü sosyoloji hocası Prof. Dr. Mübeccel Kıray, Arif Damar, Şükran Kurdakul, aklınıza kim gelirse vardı. Ayrıca Çiçek Palas olayında da komünist oldukları gerekçesiyle pek çok aydın tutuklanmıştı. ‘Oynaşla zaman kaybetmeyin’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, “Her bir genç insanımız Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştadır ve oyunla oynaşla kaybedecek zamanları olmadığını bir an önce görmeye ihtiyaçları vardır” diye konuştu. AKP Genel Merkezi’nde düzenlenen Yerel Yönetimler Sempozyumu’nda konuşan Tanrıverdi, dünyanın geleceğinin genç nüfusların yüreğine, performansına ve beynine emanet olduğuna vurgu yaptı. Türkiye’nin genç nüfusunun pek çok Avrupa ülkesinin nüfusundan bile fazla olduğuna dikkat çeken Tanrıverdi, “Partimizin en önemli hedeflerinden biri de genç kuşakların ülkemizin esenliğine yönelik yola revan kılmaktır. Her bir genç Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştadır ve oyunla oynaşla kaybedecek zamanları olmadığını görmeye ihtiyaçları vardır” dedi. nönü’yü linç ettirmek istediler Yani DP’nin demokratlığını an C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle