18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 28 MART 2011 PAZARTES [email protected] 10 DIŞ BASIN Odise’nin Şafağı’nda ‘ilk 10’ PEPE ESCOBAR avaş barıştır. Şimdi göstericiler kameraların dışında, artık füzelerin diplomasi savaşının filmi çekiliyor. Dürüst çıkarları doğrultusunda hareket ediyoruz” dedi. Belki bu operasyona Odise’nin Sonsuz Şafağı demeliyiz ve hesabı da Suudi Sarayı’na göndermeliyiz. ahlak paketine sarmalanmış Yemen’de savaşı kışkırttı. Ve şimdi Suriye karşı çıkmıştı. Ancak bu, uçuş yasağı Tomahawk’lar, Tornado’lar, Mirage’lar, Libya’da savaş başladı. Libya’da Batı’nın için güçlü bir lobi çalışması yapan Körfez F18’ler şimdi demokrasi diliyle ve Arap Birliği’nin savaşı Obama’nın çifte Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin 6 diktatörünü konuşuyor. Her biri kendi özgün standartlı doktrinine çok uyuyor. Kötü (Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, kapasitesiyle donanmış bu “askeri diktatörleri yakalamak, bizim o. Umman, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri) kaynaklar” Libya halkını “korumaya” çocuklarını ise değiştirmek. (Roosevelt’in engellemedi. ABD ve AB diplomatları Arap gidiyor. Kendinizi koruyun yoksa savaşın Nikaragua diktatörü Somoza için o. Birliği’nin bir şeyler yapmasını, örneğin “tali hasar”larından biri olabilirsiniz. çocuğunun teki ama bizim o. Batı’nın Bir Müslüman ülkeye saldırmadığı Ve şimdi “en iyi 10” listemiz: çocuğumuz dediği bilinir. ç.n.). Bu, izlenimi vermek için bir jet yollamasını, 10 Ulis’in geri dönüşü. “Odise’nin ABD’nin 2011 Arap isyanının en azından yani hesabın büyük bölümünü ödemesini Şafağı Operasyonu” Pentagon’un gölge bir bölümünde neden umutsuzca “tarihin umutsuzca beklediler. ABD, Katar, Ürdün yazarlarını kutlamak gerek. Homeros’un doğru yanında yer almak” için ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) Odise’si yolculuk güncelerinin ilk çabaladığını açıklıyor. Jeostratejik bunu açıkça talep etti. Şimdi, Suudi örneğidir. Böylece Odise/ Ulis yeniden Batılı güçlerin hava saldırıları sürerken Libyalı zorunluluklar ortasında bir yandan Arap Arabistan’a Bahreyn’i işgal etmesi için muhalifler mevzi kazanıyor. (Fotoğraf: REUTERS) ayaklanmasının gidişini kontrol etmek, Akdeniz’de dolanmaya başladı. Troya’yı yardım eden BAE ve Katar’dan Libya’da fetheden kahramanların yerini şimdi bizi diğer yandan da petrole göz kulak olmak. demokrasinin güvenceye alınması Güvenlik Konseyi direktörleri Samantha dehşete düşüren kahramanlar aldı. Bingazi konusunda işbirliği bekliyor. BAE ve Katar 6 İsrail için “koruma sorumluluğu” bir Power ve Gayle Smith gibi) bu “koruma İtaka’dır, Trablus ise bekleme listesindedir. savaş uçaklarıyla Libya’da “demokrasiye” anlam taşımıyor. 2008’in sonlarında hiç sorumluluğu”nu pek beğeniyorlar. Bu yeni kimse izlemezken Gazze’yi bombaladı. Kaddafi, Kiklop (Yunan mitolojisinde tek yardım ediyorlar. Arap Birliği önceleri uluslararası norm sözde soykırımı, savaş gözlü dev) rolünü üstlenmiştir. Peki Circe Çoğunluğu sivil 1300 kişi öldü. BM R2P’yi Libya’ya saldırı konusunda uyardı, sanki suçlarını, etnik temizliği ve insanlığa karşı (Homeros’un destanındaki büyücü cadı) uçuşa yasak bölge bombalarla değil de yani koruma sorumluluğunu harekete işlenmiş suçları önlüyor, durduruyor. kim? Hillary Clinton mı? Homeros’un süpürge sopalarıyla dayatılabilirmiş gibi. geçirmek için zahmet etmedi, ne de Gazze “Koruma sorumluluğu” bulanık bir Ulis’i bir balıkçı teknesinden ABD 6. Daha sonra Arap Birliği’nin şefi Musa, üstünde yüzde 50’si çocuk olan sivilleri kavram. R2P’nin devreye girmesi için Filosu’nun sancak gemisi USS Mount operasyonu önlenemeyen “tali hasarlar” korumak için uçuşa yasak bölge oluşturdu. örneğin, kaç sivil ölmesi gerekiyor? Birkaç Whitney’e terfi etmiştir. Yani diyebiliriz ki nedeniyle eleştirdi. Sonra geri adım attı. Bush da 2003’te Güvenlik Konseyi kararı Ulis şimdi bombalamayla görevli Komutan Arap Birliği kendiliğinden Odise’nin Samuel Locklear’dir. Büyük ödülü Şafağı’na katılmış oldu. Homeros rolünde Genelkurmay Başkanı 3 Bahreyn için de R2P söz konusu değil. Suudiler Halife hanedanının Sünni Amiral Mike Mullen’a verelim. CNN kuzenlerine yardım için Bahreyn’i işgal televizyonuna Odise’nin Şafağı ettiler. İlerici geçinen El Cezire Operasyonu’nun Kaddafi’nin gidişiyle ilgisi televizyonunun acıklı yayınıyla birlikte olmadığını söylemiş. Ama daha sonra NBC düşünüldüğünde Suudilerle Katar arasında kanalına Kaddafi’nin kalabileceğini Washington’ın bilgisi içinde bir anlaşma belirtmiş, yani bu işin nasıl sonuçlanacağı olduğu seziliyor. Yolsuzluklara batmış çok belirsiz demek istemiş. Pek tabii korku içindeki Suudiler Washington’dan Penelope’nin (Odise’nin sadık eşi) kim izin almadan hiçbir şey yapamaz. Körfez olacağı henüz açıklanmadı. Birliği’nin diktatörleri Pentagon’un eklentileri. 2007’den beri silah alımı için 70 entagon’un hâkimiyet milyar dolar harcamışlar. Libya Afrika kurma doktrini Birliği’nin üyesi. Kaddafi Afrika 9 Görünmez AFRICOM (ABD’nin Birliği’nden içerdeki muhalefete karşı Afrika’da sivil ve askeri operasyonlar destek istedi. Tıpkı Bahreyn’in Körfez Birliği’nden yardım istemesi gibi. Aradaki düzenlemek için kurulmuş, 53 Afrika ülkesi fark şuydu. Afrika Birliği uçuş yasağına oy ile ilişkili birimi). AFRICOM’un komutanı vermediği gibi Suudiler gibi komşu bir General Ham, Almanya’daki ofisinden ülkeyi de işgale kallkışmadı. bütün bu Tomahawk’ları yönetiyor. Zaten 2 Benim diktatörüm ne kadar iyiydi. Daha 53 Afrika ülkesi de Africom’a evsahipliği dün İtalyan Başbakanı “bunga bunga” yapmak istemedi. Africom’un temel görevi Berlusconi Kaddafi’nin elini öpmüş, üst düzeyde hareketli birliklerin asla bin mi? (Kaddafi’nin kurbanlarının tahmini çadırını Roma’ya kurmasına izin vermişti. olmadan Irak’ı işgal etmişti. bitmeyen “teröre karşı savaş” için hızla sayısı kadar mı?) Peki gelecek sefer nerede 5 Yemen için de R2P bir anlam taşımıyor. Şimdi onu bir taş gibi fırlatıp attı. Tıpkı sevk edilmesini sağlamak. Yani asıl amaç uygulanacak? Size ben bir liste sunabilirim: Başkan Salih, Arap yarımadasında El Kaide Albay’a silah satan İngilizler gibi. Yeni petrol alanlarına yoğunlaşmak, Çin’in Yemen, Bahreyn, Suudi Arabistan, terörüne karşı savaşta sıkı bir müttefik, bu Napolyon, Fransa Cumhurbaşkanı Afrika’daki ticari girişimlerini baltalamak Özbekistan, İsrail, Sudan, Somali, Kuzey yüzden Yemen’in Kaddafisi “rejim Sarkozy’ye gelince; Kaddafi kendisini yeni ve ucu açık bir görevi dillendirmek. Kısaca Kore, İran, Pakistan ve Çin’de Tibet. BM’ye değişikliği” kategorisine girme ayrıcalığına Arap ulusalcılığının kahramanı olarak AFRICOM Pentagon için Afrika’yı bu güzergâhlarda sivilleri koruma görevi sahip. sunmak isteyen Sarko’ya Tanrı’nın bir militarize etmenin peşinde, bu da “barış ve için çok güvenmeyin. Obama sivil Yemenlileri öldüren keskin armağanı oldu. Aslında Fransa Şafak güvenlik götürmek” biçiminde nişancıları suçlayarak sorumluları hesap operasyonunun başında NATO’nun yumuşatılmış bir söylemle satılıyor. Her şey AE ve Katar’ın ‘demokrasiye’ vermeye çağırıyor. Bu da Yemen hükümeti müdahalesini istememişti, böylece şan Pentagon’un vaktiyle test edilmiş hâkimiyet savaş uçaklı desteği demek. Ama küçük bir sorun var, bu Sarko’nun atak miragelarının olacaktı. kurma doktrini için. adamlar yani sorumlular ABD’den “terörle Kocasını Şuşu diye çağıran Carla Bruni 7 Obama’nın ya da Bush 2.0’ın yeni 8 R2P (responsability to protectkoruma savaş” için silah ve para alıyorlar. çok etkilenmiş olmalı, kim bunga bunga doktrini. Obama hükümeti Bush’un Irak ve sorumluluğu) bilmecesi. Amerika’nın en 4 Pek demokratik Arap Birliği var. Libya ister bang bang varken? Afganistan’daki savaşlarını kalıcı işgale hümanist emperyalistleri ya da liberal üstünde uçuşa yasak bölge iznini oy şahinleri (Dışişleri bakanı Clinton, ABD’nin çevirdi, Pakistan’daki isyancılara karşı bir birliğiyle kabul ediyor. Başta Cezayir ve hava savaşı başlattı, Somali’de ve kiyüzlü Suudi Arabistan... BM’deki elçisi Susan Rice, Ulusal S operasyon Irak savaşından tam 8 yıl sonra özgürlük” adıyla ve hâlâ özgürleştiren operasyonun Libya’ya askeribaşında da Obama, “Bugün biz genişhalkınıbaşladı. 2003’teve“sonsuzTehlike altındaki birbaşlatılançağrılarınainsanlarıveriyoruz. ABD’nin ve dünyanın başında Bush, “Amerikan ve koalisyon güçleri Irak özgürleştirecek dünyayı büyük bir tehlikeden koruyacaktır” demişti... Odise’nin Şafağı operasyonunun bir koalisyonun bir parçasıyız. halkın yanıt Kimse Ülkemize Nükleer Bomba Üzerinde Yaşam Dayatamaz... Çernobil nükleer faciasının üzerinden 25 yıl gibi önemli bir zaman geçmesine karşın, facianın ölümcül tehdidinin sona ermediği, hâlâ sürdüğü kimse için sır değildir. Bu tür facialar, ne denli yıkıcı olsalar da, insan belleği zaman içinde yine de unutmaktan yanadır. Ama bereket bu konuda nükleer, bir başka açıdan, yapısında mevcut olan ‘riskleri’ zaman içinde yineleyerek, kim bilir belki de insanları nükleer tehlike konusunda uyarmaktan geri kalmamaktadır. Nitekim Çernobil’den sonra dünyanın çeşitli ülkelerinde irili ufaklı facialar eksik olmamış, böylece de insanları nükleer tehlike konusunda sürekli uyanık, alarm halinde tutmuştur. Ne var ki Japonya’da yaşanan 9’luk depremin ardından gelen korkunç tsunami felaketiyle Fukuşima Nükleer Santralı’nda patlak veren ölümcül arıza, şimdiden Çernobil’le eşitlenmiş, radyasyon sızıntıları bölgeyi aşarak Tokyo’ya, Kanada’ya, Rusya’ya, dahası Kaliforniya sahillerine ulaşarak küresel bir felaketin kapısını aralamıştır. İçme suyu, sebzeler ve genel olarak yiyecekler radyasyon riski taşır hale gelmişlerdir. Tehlikenin nerelere kadar tırmanacağı ise bilinmemektedir. Japon depremi ve ardından gelen tsunami ve Fukuşima felaketi aslında nükleer santralların ‘sonununun geldiği’ tartışmalarını da gündeme getirmiştir. O kadar ki en kararlı nükleerciler bile nükleere devam konusunu tartışmaya başlamışlardır. Şu anda yadsınmaz gerçek olan deprem, tsunami gibi doğa felaketleri karşısında ne yapılsa, ne tür önlemler alınsa da nükleer santralların güvenliğinin yüzde yüz sağlanamayacağı ortaya konmuştur. Örneğin Greenpeace uzmanlarından Jan Haverkamp’a göre, Avrupa’da şu anda faaliyette olan santralların yarısı sorunludur. Ayrıca Avrupa’da, özellikle de Almanya’da uzun süredir nükleerden vazgeçilmesi yönünde güçlü kamuoyu tepkisi mevcuttur. O kadar ki, Başbakan Angela Merkel yönetiminin 2020’ye kadar 17 santralın kapatılması yönündeki kararını ertelemek istemesi, Alman nükleer karşıtlarının sokağa dökülmesine yol açmıştır. Almanya gibi elektrik gereksinmelerinin dörtte birini nükleerden karşılayan bir ileri teknoloji ülkesinin bile nükleerle başının belada olduğu düşünülürse, bizim gibi bu konuda olanakları sınırlı ülkelerin nükleerden kaynaklanacak sorunlarla başetmesi asla düşünülemez. Örneğin Kuzey Almanya’daki bazı santralların 50 kilometrelik çevresinde çocuk ölümlerinin arttığı, kan kanseri vakalarının ciddi boyutlara ulaştığı, üniversitelerde yapılan bilimsel araştırmalarla ortaya çıkmıştır. Yine sözü edilen araştırmalar, santralların çevresinde yaşayan bölgelerde çocukların giderek küçüldüğünü, üreme yeteneklerinin kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu da göstermektedir. Gerçek şu ki, nükleer santrallarda açık seçik facialar yaşanmasa da radyoaktif sızıntılar santralların 50 kilometrelik çevresinde yine de ölümcül etkilerini sürdürmekte, bölgenin önemli bölümünü tehdit etmektedir. Bizim altın değerindeki turistik yörelerimiz, oralarda kurulması öngörülen santrallarla, bir anda turistlerin pek rağbet etmeyecekleri birer tehlikeli bölge haline gelecekler, dolayısıyla da o bölgeler ve çevresinde turizm sıfırlanacaktır. Üzerinde durulması gereken bir başka gerçek ise nükleerin sanıldığı kadar ucuz olmadığıdır. Üstelik Fukuşima faciasından sonra nükleerin artık modasının geçtiği yüksek sesle dile getirilmektedir. Ayrıca nükleer atıklar sorunu da var. Zengin ülkelerin bile nükleer atıklarla başları beladadır. ABD gibi zengin bir ülke, Nevada eyaletinde Yucca Mountain nükleer atık deposuna 11 milyar dolar harcamasına karşın depo inşaatı yarım kalmıştır. Bizim gibi ilaç fabrikalarının ya da sanayi atıklarının kent varoşlarındaki boş alanlara ya da nehir ve derelere boca edilme alışkanlığında olan ülkelerde nükleer atıkların ölümcül tehlikelerini de hesaba katmak gerekmektedir. Nükleerin bir başka açmazı ise miadı dolan santralların sökümü ile ortaya çıkmaktadır. Söküm çok pahalıdır ve uzun zamana ihtiyaç göstermektedir. Örneğin Fransa’nın Finistere bölgesinde Brennilis santralının sökümü 25 yıldır sürmektedir. Başlangıçta 30 bin Avro tahmin edilen söküm masrafları, şimdiden bunun yirmi katına ulaşmıştır. Daha açık bir deyişle, eski santralı sökmek, yenisini yapmaktan daha pahalıdır. Özetle, nükleer santral aslında ne zaman patlayacağı bilinmeyen bir nükleer bombadır! Vakit varken bu sevdadan vazgeçilmesinde herkes için sayısız yarar var. P B 1 Demokratik Suudi Arabistan. Nükleer, muhafazakâr ideolojiyi çökertti MALTE LEHMİNG erbest pazar, Avro, aile, Tanrı, askerlik yükümlülüğü... Böyle birçok alanda Alman muhafazakârlar yara almıştı zaten. Enerji politikasındaki dönüşleriyle birlikte de son tutundukları dalı da yitirdiler. Sigmund Freud’un bir kavramıdır “narsisist kırılganlık.” Bu kavrama göre, yaşanan belli olaylar veya bilgiler insanın kendisi hakkındaki oluşturduğu resimle realite arasında acı veren bir uçurum etkisi yaratır. Gerek tek tek bireyler gerekse bir kolektif, kendine ait değer duygusuyla ilgili yaralar alabilir. Hatta Freud bu kavramı tüm insanlığa yönelik olarak da kullanıyordu. İnsanlığın şu üç bilgi sonucunda gururları kalıcı biçimde incitilmişti. Birincisi: Dünya evrenin merkezi değildir (Kopernikus). İkincisi: İnsan Tanrı’dan gelmez (Darwin). Üçüncüsü: İnsani düşünce doğal güdülerin de egemenliği altındadır (Freud). Fakat, S Çernobil’den 25 yıl sonra atom teknolojisi zaten geçmişte de hiçbir zaman sahip olmadığı o masumiyeti nihai olarak yitirdi. Gelecekte sadece bu enerji biçiminden ayrılmanın hızı üzerine konuşulacak. Almanya’nın muhafazakâr Başbakanı Merkel’in atom siyasetindeki bu keskin dönüşü, muhafazakâr kişisel resmin olası son yaralanma halidir. Artık aradaki farkı oluşturan ve kimlik sağlayan hiçbir şey bulunmuyor. sadece bu üç yaralanmadan çok daha fazlasını yaklaşık 8 yıldır Almanya’daki muhafazakârlar yaşadı ve bunun acısını çekiyor. yükümlülüğünü zaten bizzat kendileri iptal ettiler. Avro’nun istikrarlı olduğu görüşü de en son Yunanistan krizinden beri parça parça durumdadır. Geleneksel aile resmi (kadın, erkek ve çocuklar) bizzat kabine üyelerince bile temsil edilmez oldu. Hıristiyan geleneğini, muhafazakâr cumhurbaşkanı İslama gönderme yaparak tamamlıyor. Ya burjuva erdemleri? Onlar da eski Savunma Bakanı KarlTheodor zu Guttenberg ile birlikte veda etmiş durumda. Muhafazakârların SPDYeşiller ana akımı karşısındaki son ayrım işareti, bir hafta öncesine kadar, ülkedeki nükleer santralların üretimde tutulma sürelerinin uzatılmasıydı. Ama artık o da yok. Taktikten olsun, inançtan olsun: Çernobil’den iyasaya inanç kurudu Georg W. Bush, Alman muhafazakârlarının içinden Atlantik ötesi sıkı bağlantısını Irak savaşı ile birlikte kovdu. Ekonomik reform keyfini de yine bu muhafazakârlar 2005 genel seçimlerindeki çok kötü sonuçla yitirdiler. Piyasaya olan inanç son finansal ve ekonomik krizlerin sonucu olarak iyice kurudu. Dinsel duruşun altı, kiliselerde yaşanan ve ortaya çıkarılan çocuklara tecavüz olaylarıyla oyuldu. Askerlik P Almancadan çeviren: Osman Çutsay (Der Tagesspiegel, Almanya, 17 Mart 2011) İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (rebelion org., İspanyolca alternatif haber portalı, 22 Mart 2011) C MY B C MY B 25 yıl sonra atom teknolojiisi zaten geçmişte de hiçbir zaman sahip olmadığı o masumiyeti nihai olarak yitirdi. Gelecekte sadece bu enerji biçiminden ayrılmanın hızı üzerine konuşulacak. Muhafazakâr Başbakan Angela Merkel’in atom siyasetindeki bu keskin dönüşü, muhafazakâr kişisel resmin olası son yaralanma halidir. Artık aradaki farkı oluşturan ve kimlik sağlayan hiçbir şey bulunmuyor. Yine de centilmenlik adına burada Başbakan’ın hakkını vermek gerekir: Merkel’in, muhafazakâr ideolojinin çöküşünde suçu pek azdır. Hıristiyan Birlik Partileri bağlayıcı güçlerini yitiriyor. Atom enerjisi siyasetindeki dönüş de, içeriği nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, zaten epey bir yıpranmış durumdaki Alman muhafazakârlığının sonu anlamına gelebilir. Ortaçağın baskıcılığına sahip Suudi Sarayı, krallığın içinde ilerici hareketleri bastırırken Libya’ya demokrasi gelsin diye Arap Birliği’nde oy veriyordu. 2011 Arap ayaklanmasında en ikiyüzlü devlet olma onursuzluğuyla anımsanacak her zaman. Odise’nin Şafağı Operasyonu aslında kişisel bir konu. Yunan mitolojisiyle bir ilgisi yok, Bedevi nefretiyle ilintili. 2002’den beri süregelen Suudi Kralı Abdullah ile Kaddafi arasındaki husumete dayanıyor. Irak savaşının hazırlıkları sırasında Kaddafi Abdullah’ı Müslümanları Washington’a satmakla suçlamıştı. Bu nedenle Odise’nin şafağı değil, Suudi Sarayı’nın Kaddafi’yi saf dışı etme operasyonudur. Tüm ağır işlerin taşeronu Batı dünyası olmuştur, Doğu Libyalı göstericiler de işin ekstra fiyakası. Odise’nin Şafağı Irak savaşından tam 8 yıl sonra başladı. 2003’te “sonsuz özgürlük” adıyla başlatılan ve hâlâ insanları yaşamdan özgürleştiren operasyonun başında Bush, “Amerikan ve koalisyon güçleri Irak’ı silahsızlandıracak, halkını özgürleştirecek ve dünyayı büyük bir tehlikeden koruyacaktır” demişti. Odise’nin Şafağı operasyonun başında Obama, “Bugün biz geniş bir koalisyonun bir parçasıyız. Tehlike altındaki bir halkın çağrılarına yanıt veriyoruz. ABD’nin ve dünyanın çıkarları doğrultusunda hareket ediyoruz” dedi. Belki bu operasyona Odise’nin Sonsuz Şafağı demeliyiz ve hesabı da Suudi Sarayı’na göndermeliyiz. Fukuşima Alman hükümetini de vurdu OSMAN ÇUTSAY FRANKFURT Almanya’da, cumartesi günü çeyrek milyon insanın sokağa çıkarak hükümetin nükleer enerji politikalarını protesto etmesinden bir gün sonra iki eyalette yapılan yerel meclis seçimleri, ‘yeşil’ patlamaya sahne oldu. Ülkenin Baden Württemberg ve RheinlandPfalz eyaletlerinde dün eyalet meclislerini belirlemek üzere sandığa giden seçmenler, Türk asılı Cem Özdemir’in eşbaşkanlığını yaptığı Yeşiller Partisi’ne, tarihsel bir sıçrama bahşetti. Baden Württemberg’de, Yeşiller Partisi, ilk belirlemelere göre SPD’yi de geride bırakmayı başarırken Angela Merkel’in partisi Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) bu eyaletteki kesintisiz 60 yıllık iktidarını yitirdi. Oyların yüzde 24.1’ini alan Yeşiller Partisi’nin, oyların sadece yüzde 23.2’sini toplayabilen SPD ile koalisyona gitmesi bekleniyor. Yeşiller’in, RheinlandPflaz eyaletinde de mutlak çoğunluğu yitiren SPD ile ortak hükümet kurması kesinleşti. Bu eyalette de yüzde 15.3 oy alan Yeşiller rekor kırdı. Federal hükümetin küçük ortağı FDP de RheinlandPfalz’da barajı aşamadı ve tarihsel bir gerileme yaşadı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle