18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 ŞUBAT 2011 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 gariplik, yolunda gitmeyen Dünyada birbir şeyler var. Hastalıklı bir durum, insanlara olması gerekenmiş, olağanmış gibi yutturuluyor. Üstelik, sınırları kaldıracak diye alkışlanan küresel ekonomi, tüm ülkeleri para girişi, para çıkışı, ihracat, ithalat ve borçlanmayla birbirine bağladığından, yolundan çıkana set çekmek, hastalığı bir yerde durdurmak, yayılmasını önlemek, şimdilik olanaksız görünüyor. 2009’da ABD’de, insanları ev almak, araba almak başta, olanaklarının üstünde harcamaya özendirerek, arsızca, hayâsızca borçlandırarak para kazanan çoğu banka ve banka gibi para işleten özel emeklilik sandığı battı. Banka dediğiniz, at değil. Deve de değil, eşek de. Yani can değil. Elbette arsızlar ve hayâsızlar, onları yöneten borsacılar ve bankacılardı. Peki milyonlarca mütevazı insanın emeklilik birikimini batırıp yaşamını karartan, milyonlarcasına krediyle aldıkları evlerini barklarını haraç mezat sattıran borsa tellalları, bankacılara ne oldu? Yarattıkları çakma hisseler, yaptıkları kumarbazca yatırımlar, ölçüsüz bir kazanmak hırsıyla almadıkları önlemler ve aldıkları riskler, batırdıkları paralar yüzünden ne ceza aldılar? Herhangi bir bedel ödediler mi? Evlerine mi el konuldu, maaşlarına mı? Yoo... Aralarından “yasadışılığı” kanıtlanan biri, Bernard Madoff cezalandırıldı sadece. ABD’deki kriz, ekonomi küresel ya, tüm dünyayı etkiledi. Türkiye, böyle bir bankacılık krizini 1999’da geçirdiği ve sistemi güçlendirdiği için şimdilik sağlam duruyor. Ama 2009 Amerikan krizinin şok RÖVEŞATA MİNE G. KIRIKKANAT Bu Ayaklar Bu Başları Çekmez dalgaları dünyanın geniş genelini sarstı ve pek çok halkın yoksullaşmasından hâlâ sorumlu, çünkü birisinin ödemesi gerek faturayı ve sömürü sürüyor. Ekonominin tümüyle çökmesinden korkan hükümetler, kamu parasıyla bu bankaların boşalan kasalarını doldurdular. Yani hayâsız “trader”ların ve arsız bankacıların oynayıp yitirdiği meblağın devasa boşluğunu, halen bu hükümetler halkın cebinden, işinden, kazancından, sosyal haklarından yaptıkları kesintiler ve onların sırtlarına, çocuklarına, hatta daha doğmamış torunlarına yükledikleri borçlanmayla dolduruyorlar. Fotoğraf: DANIEL COLAGROSSI yöneticilerine bir bedel ödetilmediği gibi, benzeri bir krizin tekrarlanmaması için hiçbir önlem alınmadı. Yani ne dünya, ne Türkiye’de yeni bir çöküş, olmaz değil. Düşünün ki Fransa’da sadece Societe Generale 5 milyar Avro batırdı, bu batışa neden, kudurmuş gibi yapılan çürük operasyonların faturası tek bir “trader”a kesildi. Adam, üç bin Diyeceksiniz ki bankacılık krizinden sözüm ona etkilenmeyen Türkiye’nin durumu da farklı değil, üstelik doğmamış torunlarımızın borçları daha bile yüksek. Doğru. Ama bizler, gelişmiş ülke olmadığımız için alçaktan düşüyoruz. Yüksekten düşenlerin hali daha beter! Üstelik başkasının parasını har vurup harman savuran banka küsur yıl yaşar da çalışırsa, 5 milyar Avro’yu maaşından kesile kesile geri ödeyecek. Societe Generale’in CEO’sundan genel bilmem ne müdürlerine hepsi yerli yerinde, aldılar parayı devletten, oturuyorlar. Şaka gibi, ama gerçek. ABD’de ilk batan bankalardan biri Goldman Sachs’tı değil mi? Medyalar, günlerce bu bankanın devasa zararından söz ettiler. Goldman Sachs, devletin karşıladığı zararına rağmen çalışanlarının yarısını işten çıkardı, küçüldü, ayakta kaldı. Geliri, 2010 yılında yüzde 13 daha geriledi. Geçen hafta Goldman Sachs’ın yönetim kurulu neye karar verdi dersiniz? CEO’su Lloyd Blankfein’ın 600 bin dolar olan yıllık ücretini 2 milyon dolara çıkarmaya ve belli başlı yöneticilerine de zam yapmaya! Zarardan kâr diye buna mı deniyor acaba, bilmiyorum ama... Küresel ekonomi dedikleri rekabet cangılında, verimlilik uğruna milyonlarca insanı işten çıkarıp, istihdam edileni yarı ücrete iki kat çalıştırırken... Arsız bir azınlığı binlerce insanın ömür boyu kazanamayacağı servetlerle donatmak... Ve bu azgın azınlık yüzünden çığrından çıkan ekonomik zararı halkın sırtına borç yüklemek... Bana çok sürebilir bir düzen gibi gelmiyor. Arap ülkelerinde “özgürlük” istemiyle başlayan isyanların temelinde, aslen diplomalı genç işsizlerin başkaldırısı var. Küresel ekonomi gelir uçurumunu açtıkça, başka isyanlara tanık olacağız. Yazdıydı, dersiniz: 21. yüzyılda dünya, halk ayaklanmalarına gebe. “Kredi, ödeyemeyecek birinin ödeyemeyecek başka birini bulup, ödeyeceğine kefil gösterdiği sistemdir.” CHARLES DICKENS Çilingir sofrasını Dostlar buluşmuşuz. kurmuşuz. Uzun zaman olmuş hep birlikte aynı masaya oturmayalı. Çınlatıyor kahkahalarımız Asmalımescit’i. Gençlerimiz birbirinden hoş: Deniz Kurdoğlu, Ece Üner, Elif Yıldız, Devrim Sirmen, Deniz Bayramoğlu. Olgunlarımız da zaten genç: Mine Sirmen, Ali Sirmen, Dinç Üner. Özlemişiz birbirimizi, mutluyuz. Sevgili arkadaşım Dinç Üner de beni epeyce özlemiş, gerçekçiliğinden taviz vermeden iltifat ediyor: “Ne o, pek formunda görünüyorsun, Anna Aslan’a mı gittin?” Anna Aslan, gençleşme yöntemlerinde nuhu nebiden kalma bir Bulgar emekçisi, bugünlerde yeniden moda. Benim yanıt vermeme kalmadan, Ali Sirmen patlatıyor: “İhtiyaç yok. Tayyip herkesi geriyor!” Yıkılıyoruz, ama tıksırana kadar değil. Katılana kadar. PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Yalnızca 123 Gün Kaldı AKP’liler ne zamandır CHP’liler bir şeyler söylesinler de üzerine atlayalım diye sotada bekleşiyorlar. CHP’lilerin ne söyledikleri önemli değil aslında, tek, lastik gibi sağa sola çekilebilsin onlara yetiyor. Örneklerini gördük, görüyoruz. CHP’ye yönelik eleştiriler de son günlerde bu konuya odaklanıyor, insanlar partide “her kafadan ayrı bir ses çıkması” olarak değerlendirdikleri bu durumu yadırgıyorlar. Bu durumun, “yeni” CHP’deki çokseslilik ile açıklanmasını inandırıcı bulmuyorlar. Gerçekten de bu “çokseslilik” ortamında CHP’nin hangi konuda ne düşündüğü anlaşılamıyor. Bu köşede birkaç kez vurguladık; CHP’nin, Türkiye’nin temel sorunlarına ilişkin çözüm önerilerini, iktidara geldiklerinde gerçekleştirecekleri kısaortauzun erimli projelerini içeren, anlaşılabilir bir dille kaleme alınacak bir “eylem programı” hazırlanmalıdır. Genel seçimlere 123 gün kalmıştır. CHP için kendisini topluma anlatabileceği zaman hızla daralmaktadır. Toplum, “yeni” CHP’nin somut olarak hangi konuda ne düşündüğünü hâlâ bilememektedir. Daha önce de dile getirdiğimiz gibi CHP, iktidar partisinin manevra yeteneğinin oldukça üstün olduğu polemik tuzaklarına düşmekten kaçınmalıdır. Alışılageldik polemiklerin seçimlerde CHP’ye getireceği bir artı yoktur; seçmen CHP’den, içinde boğulduğu temel sorunlara ilişkin somut çözüm önerileri duymak istemektedir. Dün bu yazıyı yazarken, bir yandan da Başbakan’ın TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmayı dinliyordum. Daha düne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri’ni “darbeci”, “darbe heveslisi” diye yerden yere vuran AKP’nin lideri şimdi onlarca general ve amirali, yüzlerce subayı özel yetkili mahkemelerde yargılanan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne “aslanlar gibi” sahip çıkıyordu. AKP yönetimi, CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum’un Zonguldak’ta yaptığı bir konuşmadan yola çıkarak siyasal gündemin tepesine oturttuğu yeni bir tartışma ortamı yaratmıştı. Bu ortam Başbakan’ı coşturmuş, “Söylenenler suçtur; bedeli ödetilmelidir!” diyerek Süheyl Batum hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. AKP, önümüzdeki 123 gün içinde yakaladığı her sinekten yağ çıkartarak, hep sürdürdüğü kamplaşma siyasetini daha da derinleştirerek ülkedeki gerilimi arttıracaktır. Bu, toplumdaki gerilimin seçimlerde kendi lehine işlediğini gören AKP’nin genel stratejisidir. CHP bu oyuna düşmemelidir. Bu oyuna düşmemenin tek yolu ise açıklayacağı çözüm projeleriyle gündemi bizzat kendisinin belirlemesidir. Uzun süre muhalefette kalmış bir partinin siyasal refleks zafiyetine uğramış olması doğal görülebilirse de gözden kaçırılmaması gereken iktidara uzanan yolun her şeyden önce bu zafiyetten kurtulmaktan geçtiğidir. Zafiyetten kurtulmanın en belirgin göstergesi ise gündem oluşturmak, siyasette etkin bir rol almaktır. Toplumun CHP’ye bugün her zaman olduğundan daha fazla ihtiyacı vardır. Ne var ki CHP’nin bugünkü görüntüsü onun bu ihtiyacı gerektiğince değerlendiremediğini ortaya koymaktadır. Toplum, “yeni” CHP’den yeni tutum ve davranışlar beklemektedir. Bakalım CHP bu son 123 günü nasıl değerlendirecek? Göreceğiz... [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com [email protected] www.minekirikkanat.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Başbakan’a Kars’ta ‘Kaçak Otel’ Açtırdılar! Başbakan’ın Kars’taki ‘İnsanlık Anıtı’na “Bu ucubeyi yıkın” dediği gün (8 Ocak) açılışını yaptığı otel aslında “kaçak”!!! Adı “Grand Castle” iken Erdoğan’ın isteğiyle “Büyük Kale” denilen otel için belediyenin resmen “yıkım kararı” bile var. Buna rağmen ve hatta belediye başkanının da katıldığı törenle yasadışı otelin kurdelesini kesen Başbakan, her yönüyle bir “imar ucubesi”ne verdiği desteği acaba biliyor muydu? Öykü şöyle: 70’lerin modern mimari üslubuyla kent merkezinde 5 katlı yapılan İş da “Kars buradan ne güzel görünüyor” dedikten sonra eklemiş: “İnsanlık Anıtı bu dokuya hiç uymuyor!..” Sayın bakan, belli ki pek beğendiği “suç”lu otelin, çoğu 2 ve 3 katlı eski taş binalardan oluşan tarih doku içindeki “ucube durumu” hakkında ne düşünüyor acaba? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] İmza Kampanyası… Karslıların bu tartışmaya bakışları da medyada merak konusu oldu. Bir gazetecimiz Kars’a giderek “sokak röportajları”yla halkın görüşünü sormuş; çoğunluğun yanıtı yöresel dille şöyleydi: “Yapılanı yıhmah heyif (günah) değil mi? Heykalla didişmeh yerine bizim dertlerimize bahsalar daha yahşi olar.” Nitekim “sivil” kuruluşlardan “Kafkasya Kültürleri Araştırma Merkezi” ile kentin internet gazetelerinden “PolitiKARS.com” ‘İnsanlık Anıtı’na “sahiplenme” kampanyası başlattılar. İmzaya açılan metin özetle şöyle: “İnsanlık Anıtı’yla ilgili ‘ucube’ benzetmesi ile başlayan linç hareketini vicdanen kabul etmiyorum. Çelişki ve savaş ortamının en fazla kutsandığı 20’nci asrın sonu, 21’nci asrın başındaki genel dünya siyaseti içinde, barış ve birlikte yaşama kültürü üzerine geliştirilebilecek ortak formüllerin bulunması olmazsa olmaz koşul haline gelmiştir. …ortak yaşamın zenginliği esasına dayalı ‘empati’ sanatı üzerine geliştirilen yaşam modeli, insanlığın geleceğinin garantisidir. 2011’lerin hoşgörüden yoksun sürecini incelemek aynı zamanda çıkış yolu bulmak açısından da önemlidir. ‘Niyetin menzile’ rehberlik edeceği kanısı ile yaşanan tüm olumsuzlukları olumluya dönüştürmek çok zor olmasa gerek… Kafkasya’da barış, Türkiye’de demokrasi ve insan hakları temelinde bu adaletsizliği reddediyor, İnsanlık Anıtı için imza vererek yaşatılmasını istiyorum.” Bu tarihsel çağrıya atılan binlerce imza arasında siz de yer almak isterseniz, “insanlikaniti.com”a girmeniz yeterli… [email protected] Sit içinde ‘ayrıcalıklı’ kaçak otel... Bankası Binası, 2007’de satılmıştı. Kars Belediyesi’nce 2009’da onaylanan tadilat projelerine göre de yine “5 katlı” ve “dış cepheleri aynen korunarak” otele dönüşmesi için ruhsat verilmişti… Ne var ki uygulamada hem cepheler tamamen değiştirilip hem de “kaçak 3 kat daha” eklenerek Kars’ın en “ucube” 8 katlı binalarından biri yaratıldı. Belediyenin yıkım kararına dava açan mal sahiplerinin, kaçak katları yıkacaklarına dair noterden “taahhütname” vererek otele işletme ruhsatı aldıkları da söylentiler arasında... Şimdi insan merak ediyor; aynı zamanda kentsel sit alanındaki “5 kat” koşulunu da çiğneyen otelin açılışını yapan Başbakan, kaçak otelin değil de ‘İnsanlık Anıtı’nın yıkımını isterken tarihe geçecek çelişkisinin acaba farkında mıydı? Ya Erzurum Koruma Kurulu’nun ‘İnsanlık Anıtına’ göz diken “milliyetçi” üyelerine ne demeli? Sit dokusunu “delen” ve kurulun onayladığı plandaki 5 kat kuralını dinlemeyen oteli görmeyip de heykelle uğraşmaları acaba ne anlama geliyor? Yerel basındaki haberlere göre, açılışa katılan 9 bakan arasında Dışişleri Bakanı Davutoğlu, kaçak otelin damın ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI BULMACA [email protected] SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SOLDAN SAĞA: 1/ Çobanların 1 giydiği keçeden 2 üstlük. 2/ Buğday tanesinin 3 olgunlaşmış 4 içi... Mardin 5 ilinde ünlü bir ören yeri. 3/ 6 Atasözlerine 7 dayanan didak 8 tik Çin şiiri... Muğla’nın 9 Marmaris ilçesinde, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 doğal güzelliğiyle tanınmış bir koy. 4/ Nâ 1 K E Ş İ Ş O T U S A zım Hikmet’in bir 2 Ö D E M İ Ş P oyunu... Yüce, yük 3 M E L A N İ N A K İ D E sek. 5/ Yüz, el ve kol 4 Ü R E hareketleriyle düşün 5 R K A S Z O R ceyi anlatma sanatı. 6 E S V İ N A İ 6/ Borç ödeme... İn 7 N A N A EME T diyum elementinin 8 P A R A F İ L İ simgesi... “Elif dedim 9 K A R E S İ A F dedim / Kız ben sana ne dedim” (Türkü). 7/ Rusya’da ve İran’da ayrı bir sınıf oluşturan atlı asker... Bir tür jimnastik ayakkabısı. 8/ Yapmacıklı davranış... Suyu biriktirmek için yapılan set. 9/ Bildiri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Geceleri ışık çevresinde dönen küçük kelebek. 2/ Bir şeyin içindeki öz... Kap ağırlığı. 3/ Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı... Kadın savaşçı. 4/ Fazla bön, avanak... Orhan Hançerlioğlu’nun bir romanı. 5/ Duygu ve düşünceleri belirtecek biçimde yüzde beliren kımıldanışlar. 6/ Tavır, davranış... Küçük mağara... Berilyum elementinin simgesi. 7/ Karısına söz geçiren erkek... Genellikle yakmak için kullanılan iri saman. 8/ Bir işte bir kimse ya da şeyin üstüne düşen görev... Bir şiirin belirli sayıda dizelerden oluşan bölümlerinden her biri. 9/ Gemide bulunan yükün cins ve miktarını gösteren liste. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle