25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 ŞUBAT 2011 PAZARTESİ [email protected] 12 Bedavada süre uzatıldı Türk Telekom, son olarak Aralık 2010’da başlayan ‘İki Saat Bedava Kampanyası’nın süresini 28 Şubat 2011’e kadar uzattı. Şirketten yapılan açıklamada, ev telefonlarından 10.0012.00 saatleri arasında tüm şehir içi ve şehirler arası konuşmaların ücretsiz olarak yapılabilen kampanyaya, bugüne kadar başvuran müşteri sayısının 375 bin olduğu belirtildi. EKONOMİ Dokunmatik tarih oluyor Apple, yeni nesil telefonların ve tabletlerin ‘dokunmadan’ kullanılabilmesini sağlayan teknolojinin peşinde. Apple’ın yeni yaptığı bir patent başvurusu ile kullanıcılar ekrana dokunmadan ellerini hafifçe üzerinde gezdirerek de cihazları kullanabilecek. Norveçli Elliptic Lab da iPad’ler için hareket algılayıcı uygulamalar geliştiriyor. Tablet bilgisayarlardaki tüm işlemlerin el hareketleri ve sesle kontrolü öngörülüyor. Turkcell MultiVINN yenilendi Turkcell, her an her yerden internet erişimini yeni Turkcell MultiVINN’a taşıdı. 90 gr’lık ağırlığı ve avuç içine sığan küçük boyutu ile cepte taşınabilen, şarj edilebilir piliyle her yere götürülebilen, bağlantı için USB kablosuna gerek duymayan, aynı anda 5 kişiye internet erişimi sağlayan Turkcell MultiVINN yenilendi. Ürün 199 TL’ye satılıyor. PARAMETAPARAı MUSTAFA SÖNMEZ ‘Sağlığa Kaynak Sınırlı’ Kuyruklu Bir Yalan... AKP iktidarı, bir süredir “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında bir “reform” programı uyguluyor. Rehberi Dünya Bankası olan bu programın özü, neoliberalizmin kurallarını sağlığa taşımaktan başka bir şey değil. Bu amentünün de özü, sağlık hakkını metalaştırmak, ticarileştirmek, sağlığa ayrılmış kamu bütçesiyle, bir kuzudan birkaç post çıkarırcasına yurttaşın sağlık hakkını en ucuz harcamayla geçiştirmek. “Sağlıkta Dönüşüm” adlı safsatanın bir ayağını, sağlıktan özel sermayenin birikim sağlamasının yollarını açmak, insan sağlığını, üstünden daha çok para kazanılır bir meta haline getirmek, bir insan hakkı olan sağlık hakkını paraya tahvil etmek oluşturuyor. Özel hastanecilik hızla teşvik ediliyor. Devlet, hizmet alıcı olarak özel hastane girişimlerini hızla teşvik ediyor. Sağlıkta neoliberal “reform”un ikinci ayağını ise, kamusal bir hizmet olan sağlığa kamusal kaynaklardan en az dilimi ayırmak, harcamanın bir kısmını hastanın, hasta sahibinin cebinden çekip almak, kendi ifadeleriyle, “tahsiste verimlilik” sağlamak oluşturuyor. Bu anlayış, bütçeden sağlığa ve sosyal güvenliğe ayrılmış kaynaklardan, “azami verimliliği sağlamak” hedefi üstüne kurulu. Sağlıkta, tam gün, üniversite hastaneleri üstündeki tasarruflar, aile hekimliği vb. taşeron kullanımı operasyonlarının hepsi, sağlığa ayrılmış bütçelerin en verimli biçimde kullanılması, faturanın bir kısmını hastaya yıkma anlayışına dayanıyor. Bu da “performans değerlendirmesi” adı altında, hekimden, sağlık personelinden aldığı ücretin karşılığında en uzun ve yoğun mesaiyi almak denklemine dayanıyor. Böylece, AKP’nin sağlık yöneticileri, her hasta vakasını en ucuza mal etmeyi ana hedef haline getiriyor. Sağlıkta kalite, özen, isabetli teşhis, doğru tedavi amaçları, üniversitenin araştırma, uzman yetiştirme gibi görevleri, tüm bunlar, bu kilitlenmenin içinde öğütülüyor, yok olup gidiyor. Bu özünde, kapitalizmin vahşileştirilmesi dönemine ait “Taylorizm”in sağlığa taşınmasından başka bir şey değil. Hasta başına ayrılan süreler, oda, yatak, ilaç, gereç vb. girdiler hesaplanıyor, “Verimlilik” güdüsüyle, birim zaman içinde “üretim bandındaki” hastaya ne kadar zaman, ne kadar ilaçmalzeme harcanacağı hesaplanıyor ve bunun birim hasta için en az zaman ve maliyetle yerine getirilmesinin hesapları yapılıyor. Hekimden, birim zaman içinde daha çok “ürüne” (hastaya) bakması, bunu yaparken en az araçgereç, ilaç harcaması ve vakayı en ucuz maliyetle banttan indirmesi isteniyor. Hekimler, böylece performansla tanışmış oluyorlar. Yani, ücretlerini artık kaç hasta baktıklarına, kaç reçete yazdıklarına, kaç operasyon yaptıklarına, kaç sevk yaptıklarına, vb. göre alıyorlar. 19. yüzyılın başlarında fabrikalarda uygulanan “Bilimsel Yönetim”, yani Taylorizm, artık sağlık sektöründe... İnsan sağlığını paraya teslim eden, “paran kadar sağlık” anlayışını besleyen, devletin sağlık hakkı yükümlülüğünü ise “kaynaklar kısıtlı, buna mecburuz” bahanesi arkasına saklayan bu anlayış, topluma büyük yalanlar söylüyor. Konu sağlık olunca, kaynaklar kısıtlı diyenler, gerçek savurganlıkları toplumdan arsızca saklıyorlar. Genel bütçeden sağlığa ayrılan kaynak, 2010’da polis harcamalarının 3 milyar TL altında kaldı ve 16 milyar TL olarak gerçekleşti. Yani bütçenin yüzde 6’sı bile değil. Asli işi, gaz, su sıkmak olarak tariflenmiş polise, nasıl oluyor da sağlık hizmetlerine harcanandan 3 milyar daha fazla kaynak bulunabiliyor? Sosyal Güvenlik Kurumu’na açıklarını kapaması için çoğunu halkın ödediği vergilerden yapılan aktarmalar, 2009’da 29 milyar TL, 2010’da 30 milyar TL’yi geçti. Peki bu kaynaklarla geliri 2010’da 95 milyar TL’nin üstüne ulaşan SGK, sağlığa bu bütçenin ne kadarını harcayabiliyor? Sıkı durun: Sadece üçte birini. Hem de sağlık tedarikinde özel hastanelerin payını hızla arttırıp kamu ve üniversite hastanelerinin payını azaltarak... SGK, açıklarını yıllık 30 milyar TL’ye çıkarıp bütçeden bu açığın finansmanını karşılarken, özel firmalardan, AKP’li belediyelerden tahsil edemediği prim gelirleri ne kadar dersiniz? 30 milyar TL. Yani, primini tahsil etse, bütçeden kaynak çekmeyecek. Bu batık 30 milyar TL’lik kaynak bile kendi başına, sağlığa para yok, var olanı ekonomik kullanmalıyız argümanını öylesine çöpe atmaya yeterli ki. Kaynak mı soruyorsunuz sağlığa: SGK bütçesini doğru dürüst kullanın, primlerini tahsil edin. Kaynak mı soruyorsunuz: Polis harcamalarını azaltıp sağlığa ayırın. Ödemeleri gereken verginin yüzde 82’sini kaçıran patronların üstüne düşün artacak vergi ile sağlığa kaynak çıkar. Sağlığa kaynak mı soruyorsunuz: Kaçak çalıştırılan 4 milyon işçinin patronunu bulup kayıt altına alın bakın SGK primleri nereden nereye çıkar. Sadece patronlara yıllık verilen sigorta prim teşvikiniz bile 3.5 milyar TL. Bu kaynağı sağlık bütçesinde kullansanız, bu abuk subuk reformlara gerek kalır mı?.. [email protected] http://mustafasnmz.blogspot.com TV alırken erkeklerin dediği olur. Ancak tüplüden düz ekrana geçişle kadınlar da söz sahibi oldu TV’de söz kadınların Antek Genel Müdürü Güray: Tüplü televizyonların satışları gün geçtikçe azalırken ince olmaları, az yer kaplamaları, duvara monte edilmeleri gibi özellikler sayesinde düz ekran TV’ler Türkiye’de kadınların gönlünü fethediyor. T ürkiye’de televizyon (TV) alırken genellikle erkeklerin dediği olur. Ancak tüplü TV’den düz ekrana geçişle birlikte kadınlar da söz sahibi olmaya başlıyor. TV izlemeye meraklı büyük bir kitlenin olduğu Türkiye’de artık televizyon da evin iç düzeninin bir parçası haline geldi. Çin’in 1 numaralı düz ekran TV üreticisi Hisense markasını Türkiye’ye getiren Anadolu Grubu’nun Teknoloji şirketi Antek’in genel müdürü Serdar Güray’a göre tüplü televizyonların satışları gün geçtikçe azalırken ince olmaları, az yer kaplamaları, duvara monte edilmeleri gibi özellikler sayesinde düz ekran TV’ler Türkiye’de kadınların gönlünü fethediyor. Samsung distribitörü olarak 5 yıl önce elektronik ve dayanıklı tüketim sektörüne giren ve Samsung’un Türkiye’de pazar lideri olmasında önemli rol oynayan Anadolu Grubu, bu işbirliğinin bitmesi ile bu alandaki büyüme hedefinden şaşmayarak geçen haziran ayında Çinli Hisense markasını Türk tüketicisiyle buluşturdu. 2010’da Hisense markasıyla 10 bin adet düz ekran TV satan Antek, bu yıl da 70 bin adet satış hedefliyor. Yeni markalar gelebilir Antek’in büyüme planı ile ilgili bilgi veren Serdar Güray, “Anadolu Grubu olarak yabancılarla işbirliği yaparken buna her zaman uzun vadeli bakıyoruz. Bizim için Hisense doğru bir seçimdi. Düz ekran TV pazarında dünyanın sayılı markalarından bir tanesi. Biz Antek’i kurarken tek markaya bağlı olmayacağız dedik. Sadece Hisense değil, yanına başka markalar da katacağız dedik. Bazı markalarla görüşüyoruz. Yakında yeni markaları da bünyemize katacağız” dedi. Güray, şu anda Hisense’nin Türkiye’de 250 noktada, Media Markt, Metro ve Carrefour’da tüketiciyle buluştuğunu anlattı. Güray, şu anda LCD ve LED sattıklarını ancak Hisense’nin Çin’de beyaz eşya, klima ve cep telefonu üretiminin de olduğunu, ileriki dönemlerde bunları da Türkiye’ye getirmeyi planladıklarını ifade etti. Tüplü bozulunca düz ekran alınıyor üz ekran ve LED alanında Türkiye’de büyük bir rekabetin yaşandığını aktaran Güray şu bilgileri verdi: “Düz ekran pazarı sürekli büyüyor. Ama hâlâ Türkiye’de tüplü televizyon gerçeği var. Örneğin geçen yıl Türkiye’de 500 bin adet tüplü televizyon satıldı. Ama tüplüden düz ekran LCD’ye de çok hızlı bir geçiş var. Bu 2011’de de sürecek. En son açıklanan 2010 Kasım ayı D satışlarına bakarsak düz ekran satışları 1 milyon 300 bin adedi geçti. Yıl sonunu 1 milyon 500 bin adetle kapattık diye düşünüyorum. Gelecek yıl da Türkiye’de 1 milyon 800 bin civarında düz ekran televizyon satılmasını öngörüyorum. Türkiye’de hem tüplüden düz ekrana geçiş var. Düz ekran içinde de LED’e geçiş söz konusu. Artık tüplü TV’si bozulan kesinlikle düz ekrana geçiyor.” Acil durumlarda koordineli güvenlik T ETRA dijital telsiz teknolojisi, polis, itfaiye, ambulans gibi kamu güvenliği ekiplerinin ayrı ayrı iletişim sistemleri yerine ortak bir haberleşme ağı oluşturarak, acil durumlara müdahaleyi kolaylaştırıyor. Ayrıca, sistem sayesinde örneğin bir polis vurularak yere düştüğünde ve cihaz yatay pozisyona geçtiğinde ya da çok uzun süre hareketsiz kaldığında merkeze sinyal gönderiyor. Kişiler telsiz üzerindeki tuşlarla o andaki durumlarını merkeze bildirebiliyor. şlemcisinden belleğine, pil süresinden ekranına, bir dizüstü Şüpheli bir araç bilgisayar alırken ihtiyaçlarınızın ne olduğunu iyi tespit edin. gördüğünde Intel, doğru seçim yapmak isteyen tüketicilere yardımcı olmak sorgulamasını için bir rehber hazırladı. Rehbere göre kendiniz için uygun dizüstü doğrudan yapabiliyor. bilgisayarı seçerken, öncelikle ‘Bilgisayarımı ne için kullanacağım?” Uluslararası TETRA diye sormak gerekiyor. “Bilgisayarın stilini, pil Derneği Başkanı Phil ömrünü, tepki hızını ve ağırlığını belirlemede Kidner, dünya önemli rol oynadığı için doğru işlemciyi seçmek genelinde birçok önemli. Eğer bilgisayarınızı sık sık yanınızda ülkede kullanılan ve taşıyorsanız pil ömrü dikkat etmeniz gereken acil haberleşme başlıca unsurlardandır. Tavsiye edilen en az 2 çözümü olarak hayat saat ‘standart kurtaran ekiplere yardım kullanım’ sunan TETRA sağlayan bir teknolojisinin Türkiye gibi bilgisayar. doğal afetlerin oldukça yoğun yaşandığı bir ülkede çok önemli olduğuna inandıklarını belirtti. Dizüstü alırken En pahalısı Türkiye ürkiye Ekonomi Politikaları özelliklerine iyi bakın Araştırma Vakfı (TEPAV), OECD Genişbant İstatistikleri’ne göre 2.39 dolarlık en düşük ve 76.11 dolarlık en yüksek Megabit/saniye’lik fiyatlarıyla, Türkiye’nin internetin en pahalı olduğu ülkelerden biri olduğunu açıkladı. TEPAV’ın araştırmasında, özellikle yüksek hızlarda ortalama bağlantı maliyetinin 621 doları bulan Türkiye’nin, en yakın takipçisi Lüksemburg’da ise benzer bir bağlantının ortalama fiyatı sadece 112 dolar civarında olduğu belirtildi. 2008 2010 döneminde Türkiye’deki internet kullanıcılarının interneti kullanım amaçlarında ilk 3 sırayı “eposta göndermek / almak, sohbet odalarına girmek ve internetten gazete / dergi okumak” aldı. İ T Anadolujet, Nahçıvan’a 17 bin yolcu taşıdı SİBEL BAHÇETEPE Polinas, İtalyan Nuroll’u aldı Ekonomi Servisi Yıldız Holding, Anadolu Endüstri Holding ve Agro Process S.A. Holding’in şirketlerinden Polinas, İtalya’nın önde gelen polyester film üreticisi Nuroll’u M&G’den satın almak için anlaşma imzaladı. Polinas, gıda ambalaj filmi (BOPET) üreticisi ve Avrupa’da sektörünün önde gelen isimlerinden biri olan Nuroll SpA’nın BOPET film üretimi konusundaki teknik bilgisiyle, Türkiye’de ve çevre ülkelerde bu alanda büyümeyi hedefliyor. Yıldız Holding Ambalaj, Bilişim ve Gayrimenkul Grupları Grup Başkanı Dr. Cahit Paksoy, Nuroll SpA’nın teknik bilgisinin, BOPET üretimini geliştirmek ve müşteri uygulaması için esnek ambalaj yelpazesini genişletmek isteyen Türkiye’ye destek olacağını vurguladı. Nuroll SpA’yı bünyesinde bulunduran M&G Group’un polyester ambalaj hammaddede (PET reçine) dünyanın en büyük üreticilerinden biri olduğunu anlatan Paksoy, “Nuroll SpA da BOPET ambalaj uygulamalarında M&G Group’un önemli şirketlerinden biriydi. Bu nedenle M&G Group, en iyi çözümün Yıldız Holding Ambalaj Grubu gibi küresel bir esnek ambalaj liderine entegrasyon olduğunu düşündü. 1988’den beri BOPET üretimi yapan Nuroll SpA’nın yıllık kapasitesi 20 bin ton” dedi. Nuroll SpA için M&G Group ile yaklaşık bir yıldır görüşme halinde olduklarını anlatan Paksoy, Yıldız Holding’in bu şirket alımıyla birlikte Türkiye dahil 11 ülkede üretim yapar hale geldiğini aktardı. Savaş gemilerini ‘Hızır’ koruyacak ANKARA (AA) Türk savunma sanayinin öncü kuruluşlarından ASELSAN, gemileri su altından gelebilecek torpido tehdidine karşı korumak için ‘Torpido Karıştırma Aldatma Sistemi’ geliştirdi. ‘Hızır’ adı verilen sistemin, milli savaş gemisi Heybeliada Korveti’ne yerleştirilmesi planlanıyor. Yetkililer, Hızır’ın çalışma sistemiyle ilgili şu bilgileri verdiler: “Sistem, torpido aldatma teknolojisi; su altı akustik karıştırıcı, milli sonar sistemi ve su altı sahte hedeflerden oluşuyor. Torpido tehdidini tespit eden Hızır, kısa sürede bunun takibini, konumlandırılmasını ve analizini yapıyor. Duruma göre en uygun savunma şeklini öneriyor. Örneğin sistem, gemi dışı sahte hedefleri devreye sokabiliyor.” NAHÇIVAN Türk Hava Yolları (THY) Nahçıvan Müdürü Gökhan Hacıibrahimoğlu, Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı’ndan Nahçıvan’a Anadolujet ile 26 Haziran 2010’da ilk uçuşu başlattıklarını belirterek “7 ayda 17 bin yolcu taşıdık. Şu anda Nahçıvan’a haftada iki uçuş yapıyoruz. Her gün bir sefer koymayı ve yılda 50 bin yolcu taşımayı hedefliyoruz” dedi. Azerbaycan’a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nde görevli THY Nahçıvan Müdürü Hacıibrahimoğlu, THY’nin Nahçıvan’a sefer koymasının halk ta rafından memnuniyetle karşılandığını anlattı. Nahçıvan ile Türkiye arasında var olan gönül bağını uçuşlar ile yakınlaştırdıklarını vurgulayan Hacıibrahimoğlu, 30 Mayıs tarihine dek çarşamba ve cumartesi günleri gerçekleştirilen seferlerin bu tarihten sonra haftada 3’e çıkacağını söyledi. Hacıibrahimoğlu “Uçuşlarda doluluk oranın yaz aylarında yüzde 90, kış aylarında yüzde 60. Nahçıvan’dan İstanbul’a ağırlıklı olarak bavul ticareti için gidiyorlar. Türkiye’den Nahçıvan ise ağırlıklı olarak işadamları ve sağlık turizmi için geliyorlar” diye konuştu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle