24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 ŞUBAT 2011 CUMARTESİ KÜLTÜR CUMHURİYET SAYFA [email protected] 15 Nur Özalp’in “Günbatımları” resim sergisi bugün Tem Sanat Galerisi’nde açılıyor SELAM OLSUN ÜLKÜ TAMER Günbatımının ruh halleri GÜLTEKİN EMRE Bilim Adamının Nesnelliği Kendi deyimiyle “toplumcu edebiyatı her şeyin üstünde tutan” bir okurla konuşuyorduk geçenlerde. En sevdiği şairin Nâzım Hikmet, romancının Yaşar Kemal, eleştirmenin de Mehmet Kaplan olduğunu söyledi. “Neden Mehmet Kaplan?” diye sordum. Yanıtı çok kısaydı: “Bilim adamı. Sağcı ama nesnel.” Bir tarihçi, Kristof Kolomb’u anlatırken, “İspanya Kralı, Kolomb’u çok severdi. Onu saray entrikalarının dışında tutmak için denize gönderdi” diyebilir. Bunu ciddiye alırsınız, almazsınız. O sizin bileceğiniz iş. Ama bu bir yorumdur. Bir başkası, “Kolomb, Antalya Altın Portakal Seçiciler Kurulu’nda üyeydi. Erman Şener, Woody Allen’ın New York Üçlemesi’nden söz edince, ‘Yahu, gidip şu Amerika’yı bir göreyim’ dedi. İspanya’ya döner dönmez Yeni Dünya’ya doğru yola çıktı” da diyebilir. Bu, yorum olmaz. Olsa olsa zırva olur. Memet Fuat’la Abdi İpekçi’nin “rahlei tedris”lerinden geçmiş biri olarak, yoruma her zaman saygı duydum. Kafamda soru işaretleri uyandıran yorumları tartıştım. Beni eleştirenleri ciddiye aldım. Prof. Mehmet Kaplan, Düello şiirimden yola çıkarak benim için uzun bir yazı yazmıştı. Cumhuriyet Devri Türk Şiiri kitabında yer alan yazı elbette ilgimi uyandıracaktı. Yalnız sağ kesimin değil, aydınların büyük çoğunluğunun, düşüncelerine katılmasa bile, ciddiye aldığı, “bilim adamı” sıfatına saygı duyduğu bir eleştirmendi Prof. Kaplan. Okumaya başladım. Okudukça, “Ne yapalım, Kaplan da böyle düşünüyor” diyordum. Derken, Yazın Bittiği şiirimin “açıklama”sına geldi sıra. “Gökyüzünü görünce gecenin devi Çıkarıp şapkasından yıldızlar saçar” dizelerim üstüne şunlar yazılmıştı: “Şiirin son mısralarında geçen ‘dev’ ve ‘cüce’ kelimeleri arasındaki kontrastla bu kelimelerin kullanılış tarzı dikkati çekicidir... ‘Gecenin devi gökyüzünü görünce’ şapkasını çıkarır, ‘şapkasından yıldızlar dökülür’. Burada bir fikri gizlemek için sembolik bir ifadeye başvurulmuştur. Öyle sanıyorum ki, burada bahis konusu olan ‘gecenin devi’ kelimesi ile kastolunan DevGenç’tir. Cüceler ise onları küçümseyen insanlardır... Bu nevî şiirleri tahlil ederken, âdeta suçluları ihbar ve teşhir eden bir insanın durumuna düşmek endişesi taşıdığımı itiraf edeyim. Metinleri anlamaya çalışırken bir zorlama yapmadığımı sanıyorum... Bir milliyetçi olarak Türkiye’yi bölmek isteyen anarşist ile komünistleri, bir insan olarak kan dökmeyi yüceltenleri tenkit hakkımdır. Fakat burada benim vazifem, metinleri doğru olarak tahlil etmektir. Tahlil esnasında bu nevî fikirlerle karşılaşır ve onları ortaya koyarsam, acaba ilmî araştırmanın dışına mı çıkmış olurum?” Kitabı kapattım. “Nesnel” Profesörün “yorum”u yorum değildi artık. Kaplan’ın bilim adamlığı, benim için, sona ermişti. Neden mi? DevGenç, 1968’de kurulmuştu çünkü. Şiirim ise, o tarihten sekiz yıl önce, 1960’ta yayımlanan Gök Onları Yanıltmaz kitabımda yer alıyordu. BERLİN Berlinİstanbul arasında yaşayan Nur Özalp’in resim sergisi bugün Tem Sanat Galerisi’nde açılıyor. Sanatçının “Günbatımları” serisinden yapıtların yer aldığı sergi 4 Mart’a kadar sürecek. Özalp’le sergi öncesinde Berlin’de konuştuk. “Günbatımları” serisinden önce de tematik sergiler açmıştınız. Önceki sergilerden ne farkı var bu yeni sergide yer alacak resimlerin? Bir önceki sergi eski ve yeni dönem resimlerin birlikteliği ile olmuştu. Kan ve şiddete göndermeler olan resimler, beyaz, geniş bir zamana yaslanan işler gibi farklılıklar içeriyordu. Bu sergiye paraleller çizerek başladım. Paraleller, renk uyumları, karşıtlıkları. Sonra bu boya alanlarını anlamlandıracak sembollere açtım resmimi. Yelkenli olduğunu düşündüğümüz üçgenler, top şeklinde karalanmış ağaçlar, araba gölgeleri, sandalye olduğunu varsaydığımız çizgiler ve çubuklar, ev çıkışları, derken baktım, 40, 50 resim olmuş. Nostaljik bir yanı da var bu resimlerin. Parçalanan geçmiş ve bugün arasında gidip geliyor izleyici. Daha önce bir İkarus serisi yapmıştım. Mitoloji, insanlığın büyük hikâyeleri çok cazip. İçinde bugünü de taşıyan öyküler. Vahşi ve pırıltılı. Sonuçta tuvali boyamak için birtakım hikâyelerimiz olmalı. İkarus serisinden “Çarpma Anı ve Aynadaki Kanatlar” adlı resmimde de kanatlar ayna olduğunu düşündüğüm beyaz bir dikdörgenin kabartmalı boyayla vahşice boyanmasından oluşmuştu. Ancak resimlerimi nostaljik olandan çok pop’a bağlarım. Güneşin olmadığı ama günbatımını tümüyle duyumsatan, doğanın an be an renklerle değişiminin gözlendiği bu resimlerle neyi amaçladınız? Taze ve akıcı bir boya, renk oyunları, “Zamanın, anın ana eklenerek geçmesi... Bunu baktığım her şeyde görüyorum. Kendi yüzümde ve kenarda kalmış narda... Zaman, anlar, hepimizin derdi değil mi?” günbatımlarının değişen ruh hali. Günbatımları’nda anların saptaması da dikkat çekiyor. An’lar neden bu kadar önemli resimlerinizde? Televizyonda geçen gün uzay istasyonundan Fransız astronot konuşuyordu, çok sayıda günbatımı görüyorlarmış. Ve Bertolucci’nin “Çölde Çay” filminin son cümlesini söyleyen Paul Bowles, “Hayatında kaç kez günbatımı görebilirsin” diyordu... Zamanın, anın ana eklenerek geçmesi, bunu baktığım her şeyde görüyorum. Kendi yüzümde ve evde kenarda kalmış narda, zaman, anlar, hepimizin derdi değil mi? Nur Özalp’in sergisi renk oyunları ve günbatımlarının değişen ruh halini yansıttığı “Günbatımları” serisindeki yapıtlardan oluşuyor. Maria Schneider’den ‘son tango’ Kültür Servisi Marlon Brando ile başrolü paylaştığı “Paris’te Son Tango” filmi ile adını duyuran aktrist Maria Schneider, 58 yaşında, Paris’te hayatını kaybetti. Eski Fransa Cumhurbaşkanı François Maurice Mitterrand, “sinema ikonu” olarak tanımladığı Schneider için “Kadın özgürlüğü kavramını hayata geçirme biçimi ile yeni nesilleri sonsuza kadar fethetmiş bir oyuncuydu. Günümüz güçlü ve tekil kadın imajının daimi temsilcisi olarak kalacaktır” dedi. 17 yaşında sinema kariyerine başlayan Schneider, sevişme sahneleri nedeniyle birçok ülkede yasaklanan Bernardo Bertolucci’nin 1972 yapımı “Paris’te Son Tango” filminde rol aldığında 19 yaşındaydı. Aktör Daniel Gelin ile Paris’te kitapçı dükkânı olan bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Schneider, kariyeri boyunca 20’nin üzerinde filmde rol aldı. Schneider’in kariyerindeki en önemli yapım ise Jack Nicholson’la beraber rol aldığı Michelangelo Antonioni’nin “Yolcu” adlı başyapıtı oldu. Aktris son olarak 2008 yapımı “Cliente” adlı filmde rol almıştı. Schneider, “Paris’te Son Tango” filminde Marlon Brando ile. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle