18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 14 KÜLTÜR CUMHURİYET 5 ŞUBAT 2011 CUMARTESİ [email protected] Genç kuşak virtüözlerin en gözde çellistlerinden Johannes Moser bu akşam İş Sanat’ta ‘Yeni bir evrim gerekli’ HANDE EAGLE Son dönemin en gözde çellistlerinden Johannes Moser, bu akşam Alexander Liebreich’ın yöneteceği Münih Oda Orkestrası eşliğinde İş Sanat’ta. Münih Oda Orkestrası’ndan Mozart’ın 15 No’lu, Haydn’ın 52 No’lu senfonilerini dinleyeceğiz. Moser ise Haydn’ın Do Majör Çello Konçertosu ile A. Sallinen’in Çello ve Yaylılar İçin “Don Kişot’un Noktürnal Dansları”nı yorumlayacak. Ünlü Gramophone dergisinin günümüzün en seçkin genç kuşak virtüözleri arasında gördüğü Moser’le müzik uğraşı, elektroviyolonselle yaptığı çalışmalar ve müziğin geleceği üstüne konuştuk. Müzisyen bir aileden geliyorsunuz. 8 yaşında viyolonsel çalmaya başladınız. Neden viyolonsel? Çelloya başlamamın asıl nedeni, kemandan kurtulmak istememdi. İlk öğretmenim babamdı, ama beni çelloya yönelten bir orkestra çellisti oldu. Ailemden farklı bir mesleği seçebilirdim, ama müziğe küçük yaşlardan başlayarak tutkuyla bağlandım. Müzisyen olmak, çevremden çok, içimden gelen bir arzuydu. Ayrıca müzik, ilkgençlik çağımın sıkıntılı günlerinde bir sığınak oldu benim için. Sizin düzeyinizde bir müzisyen olmak nasıl bir çalışmayı gerektiriyor? Günde kaç saatinizi viyolonsel çalmaya ayırıyorsunuz? Normal bir çalışma günü içinde 5 saatimi viyolonsel çalmaya, 2 saatimi de epostalara ve araştırmaya ayırıyorum. Bulunduğum yere gelmemde çok çalışmanın, şansın ve tutkunun payı olduğu kanısındayım. Ama dayanıklılığı da yabana atmamalı. Bazen sabah 9’dan akşam 5’e kadar süren bir işin ve düzenli bir hayat yaşamanın ne kadar iyi olabileceğini düşündüğüm oluyor. Ama yaşayabildiğim yaratıcılık ve serüvenin, zor günlere fazlasıyla ağır bastığını söyleyebilirim. ‘Paris’te Geceyarısı’nın setinden Moser, bu akşam, Alexander Liebreich yönetimindeki Münih Oda Orkestrası eşliğinde çalacak. Gelecekte tüm müzik tarzlarının bir arada var olacağını düşünen Moser, klasik müziği çağımızda korumak istiyorsak yeni bir evrimin gerekli olduğunu söylüyor. Az bilinen bir repertuvar uygulamakla tanınıyorsunuz. Bir de elektroviyolonseli kattınız işin içine. Bunun nedeni, klasik müzikte yeni bir ses yaratarak, klasik müziğin önümüzdeki dönemde de coşkuyla dinlenmesine katkıda bulunmak mı? Son yüzyıllarda klasik müzikte çalgılar, besteler ve seste hep bir evrim yaşandı. Bu üçü birbiriyle çok bağlantılı. Bir örnek vereyim: Orkestralar gittikçe genişlerken, piyano bir noktada klavsene tercih edilir oldu. Ama bu enstrümanın repertuvarı sınırlıydı, o yüzden besteciler bu yeni ve heyecan verici enstrüman için besteler yapmaya başladılar. Çok geçmeden, besteler o denli zorlayıcı olmaya başladı ki, bu çalgının daha da geliştirilmesi gerekti; bu da daha heyecan verici bestelerin yapılmasına yol açtı. Ve yıllarca böyle sürüp gitti. Ama sonra klasik müzikle pop müzik birbirinden ayrıldı. Ve öyle görünüyor ki, çalgıların evrimi pop ve rock’ta daha büyük bir yer tuttu. Bana sorarsanız, klasik müziği çağdaş bir sanat biçimi olarak korumak istiyorsak, yeniden bir evrim gerekli; elektroçellomla yapmaya çalıştığım da bu işte. 2002’de Çaykovski Yarışması’nı kazandığınızda 23 yaşındaydınız. Bu başarı size neler hissettirdi? Kariyerinizde nasıl bir değişiklik oldu? Pek çok yönden değişmem gerekti: Her şeyden önce, Moskova’daki başarı benim için büyük bir sürpriz olmuştu ve ödüllü müzisyen olma düşüncesine alışmam gerekiyordu. O güne kadar istediğim şey, bir orkestrada yer almaktı; ödülü kazanınca, bir solist olabileceğimi fark ettim. Ayrıca sanırım, yarışmayı teknik bakımdan gelişmiş olduğum için kazanmıştım, oysa sanatsal kişiliğim aynı ölçüde güçlü değildi. Bu yarışmalar için çok iyi bir durumdur! Çünkü yarışmaları çoğu zaman, en ilginç ve farklı sanatçı değil, en makul kişiliğe sahip sanatçı kazanır. Böylece, 2002’den sonra, yarışmalara “Elveda” dedim ve çok daha özgün bir sanatsal kişilik geliştirmeye yöneldim. Bu yolculuk hâlâ sürüyor, umarım yıllarca da sürer. Ünlü şeflerle çalmaya başladığımda önüm açılıverdi, pek çok ünlü şeften davet aldım. Yarışmayı kazanmam önümde pek çok kapı açtı. Müziğin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Müzik teknolojisi ve müzik aletlerinin gelişmesi, müziğin ve müzik dinleyicisinin geleceğini nasıl etkileyecek? Gelecekte, tüm müzik tarzları bir arada var olacak gibi görünüyor. Bu kuşak, iPod kuşağı. 15 dakika içinde, ilkin Metallica, sonra Mozart, ardından Şostakoviç, sonra yeniden Jamiroquai dinleme şansına sahibim. Bence bu olanakla birlikte dinleme alışkanlıklarımız çok değişti. Ayrıca dikkat süresi de kısaldı. Ortalama bir öğrencinin dikkat süresi yaklaşık 4 dakika, bir müzik klibinin süresi kadar. Umarım, insanlar hâlâ bir Bruckner senfonisi dinlemeye 70 dakika ayırmanın değerinin farkındadırlar; ama bu aynı zamanda büyük çaba istiyor. Mahallenizde kısa bir yürüyüşe çıkmak ile bir dağa tırmanmak arasındaki fark gibi. O kısa yürüyüş unutulup gider, dağa tırmanmak büyük bir emek ve uğraşı gerektirdiği ve sonunda size harikulade manzaralar sunduğu için uzun süre, belki hayat boyu unutulmaz. Bülent Turan sergisi Troy Sanat’ta Kültür Servisi Bülent Turan’ın yapıtlarından oluşan resim sergisi, Troy Sanat’ta açıldı. Pastel Society of America’nın imza yetkili tek Türk üyesi olan sanatçının ABD’deki yarışmalarda dereceye giren yapıtlarından bazılarını da sergide yer alıyor. Klasik fotorealizm tarzında eserler veren, bazı resimlerinde de Rönesans tekniklerini uygulayan Turan’ın 65’in üzerinde yapıtının yer aldığı sergide öğrencilerinden Derya Dündar, Güzin Gürer ve Zehra Alpay’ın da eserleri yer alıyor. Sergi 15 Şubat’a kadar görülebilir. ‘İnsanlık Anıtı’ için ICOMOS devrede ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “ucube” dediği ve ardından, Kars Belediyesi tarafından yıkım kararı verilen “İnsanlık Anıtı”nın heykeltıraşı Mehmet Aksoy, kararın iptali için pazartesi günü Erzurum İdare Mahkemesi’ne başvuracaklarını belirtirtti. Aksoy, konuyu Türkiye’nin de üyesi olduğu Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi’ne (ICOMOS) de taşıyacaklarını ifade etti. “Bütün bunlar tuhaf bir bürokrasi oyunu gibi” diyen Aksoy, “Çelişkili 56 kurul kararı var, alınan kurul kararları da kabul edilmiyor. Belgelerde eksik çıkıyor. Bu işe fesat sokulduğu besbelli bir şey” dedi. Aksoy, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun etki altında bırakıldığını vurguladı. Emre Arolat Architects’e iki ödül daha Kültür Servisi EAAEmre Arolat Architects, “Varyap Alışveriş ve Kültür Merkezi” ve “Zorlu Center” projeleriyle İngiliz mimarlık dergisi Architectural Review ve dünyanın önde gelen emlak fuarı MIPIM işbirliği ile düzenlenen “MIPIM AR Future Project Awards 2011”de iki ödüle birden değer görüldü. Bu yıl 10. kez düzenlenen yarışmada Türkiye’ye ödül getiren tek mimarlık ofisi olan EAA, geçen yıl da Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü almıştı. Mona Lisa erkek mi? Kültür Servisi Leonardo da Vinci’nin “Mona Lisa”sının şimdi de bir erkek olduğu iddia ediliyor. İtalya Kültürel Miras Komitesi Başkanı Silvano Vincenti, Roma’da basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Da Vinci’nin yardımcılığını yapan ve Salai olarak bilinen gencin tablo için modellik yapmış olabileceğini söyledi. Asıl adı Gian Giacomo Caprotti olan gencin Da Vinci’ye 16 yaşından 25 yaşına kadar yardım ettiğini belirten Vincenti, Caprotti’nin sanatçının ilham perisi olmuş ve birçok tablo için modellik yapmış olabileceğini ifade etti. Vincenti, Da Vinci ve Caprotti’nin “muhtemelen aşk yaşadığını” da iddia etti. “Mona Lisa”nın gözlerinde Leonardo’ya işaret eden “1” harfi ve Salai’ye işaret eden “s” harfinin gizlendiğini belirten Vincenti’nin iddiaları, 1804’ten bu yana Mona Lisa’nın sergilendiği Louvre Müzesi yetkililerince reddedildi. Louvre Müzesi’nden yapılan açıklamada, tablonun 2004 ve 2009 yıllarında laboratuvarda incelendiği, bu incelemeler sırasında harf ya da sayılara rastlanmadığı bildirildi. Mona Lisa (solda) ve Leonardo da Vinci’nin Vaftizci Yahya portresinde de model olarak kullandığı yardımcısı Salai. (sağda) Üstün Asutay’ın 50. sanat yılı Kültür Servisi Bakırköy Belediyesi ile Bakırköylü Sanatçılar Derneği’nce düzenlenen tiyatro ve sinema oyuncusu Üstün Asutay’ın 50. sanat yılı kutlaması, önceki akşam Yunus Emre Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Asutay’ın hayatından karelerin yer aldığı barkovizyon gösterisiyle başlayan gecede konuşmaların ardından Hüner Coşkuner ve Muzaffer Uludağ şarkı söyledi. Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen, Asutay’a plaket verdi. Asutay, gecenin sonunda 50. yıl pastasını torunu Ege ile kesti. Cannes, Woody Allen’la açılıyor UĞUR HÜKÜM PARİS Robert de Niro’nun jüri başkanlığı yapacağı 64. Cannes Festivali’nin, Woody Allen’ın geçen yaz Paris’te çektiği “Paris’te Geceyarısı” (Midnight in Paris) ile 11 Mayıs akşamı açılacağı resmen duyuruldu. Festivalin ayrıntılı program ve içeriği ise nisan ayında belli olacak. Açılışın, daha önce Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin politik yaşamına ilişkin “Fetih” (la Conquête) filmiyle yapılacağı ihtimali böylece ortadan kalkarken Sarkozy’nin Cannes Festivali’nin açılış gecesine katılma olasılığı da artmış bulunuyor, çünkü Carla BruniSar kozy, Woody Allen’ın filminde küçük bir rol alıyor. Avrupa aşkları dizisinde Londra (Match Point) ve Barselona’dan (Vicky Cristina Barcelona) sonra Paris’i onurlandıran Woody Allen, geçen yaz boyunca süren çekimlerde Bruni’nin hiç de yetenekli bir oyuncu olmadığı söylentilerini yalanlamak zorunda kalmıştı. Carla BruniSarkozy’nin kısa rolü yanında, Owen Wilson, Rachel McAdams, Marion Cotillard, Kathy Bates, Adrien Brody, Gad Elmaleh ve Léa Seydoux gibi oyuncuların rol aldığı film, festivalle eşzamanlı olarak Fransa’da 400 salonda gösterime girecek. Zeki Demirkubuz’un yeni filminin mekânı Ankara ‘Yeraltı’ndan notlar Demirkubuz, Günaydın ve Önder ‘Yeraltı’ filminin basın toplantısında. ‘Kahire Çöplüğü’ gösterimde Kültür Servisi DEPO’daki belgesel buluşmaları kapsamında yarın saat 19.00’da Tütün Deposu’nda “Kahire Çöplüğü” filmi gösterilecek. Hem çöplerle iç içe yaşayan Kahirelilere, hem de sorunu çözmek ve halka çöplerin nasıl toplanacağını öğretmek için İtalya’dan getirilen çöp imha uzmanlarına odaklanan film, Kahire’deki kent yaşamını çarpıcı şekilde yansıtıyor. Film sonrasında Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim görevlisi Sibel Yardımcı, “Atık Kent Kahire: Piramitler, Çöpler ve Kent Yönetimi” konulu bir söyleşi düzenleyecek. Kültür Servisi “Masumiyet”, “Kader”, “Kıskanmak” filmlerinin yönetmeni Zeki Demirkubuz, Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar” kitabının uyarlaması olan yeni filmi “Yeraltı”nın basın toplantısında, romanın kendisi için önemli bir çıkış noktası olduğunu, çalışmasının zaman içerisinde serbest bir uyarlamaya dönüştüğünü söyledi. Filmdeki baş karakterin memur olmasından dolayı filmi, memur şehri olarak anılan Ankara’da çektiğini dile getiren Demirkubuz, film bittiğinde izleyicilerin “Ankara bu kadar si nematografik miydi” sorusunu soracaklarını belirtti. Filmde, Muharrem adında bir memuru canlandıran başrol oyuncusu Engin Günaydın ise Demirkubuz’un kendisindeki oyunculuk algısını değiştirdiğini söylerken, Muharrem’in hayatını başka bir yöne sürükleyen Cevdet İvedik isimli karakteri canlandıran Sırrı Süreyya Önder de Zeki Demirkubuz’la hayata ve sinemaya dair çokça ortak paydayı taşıdığını belirtti. 10 Ocak’ta Ankara’da çekimlerine başlanan filmin ne zaman biteceği ise henüz belli değil. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle