18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 ŞUBAT 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 21 Ogün Sanlısoy / Ben / Pasaj Müzik Bir kuşağın Pentagram ile tanıdığı, “Trail Blazer” albümü ile hayran olduğu Ogün Sanlısoy, rock müziğimizin tartışmasız en iyi erkek vokallerinden biri. Şimdiye dek üç başarılı albüme imza atan, besteciliğiyle yüksek notlar alan Ogün, dördüncü albümü “Ben” ile yeni sınavın kapısını çalıyor. Albümde metalik brütal vokali, melodik pop vokalleriyle uyum içinde yan yana getiren şarkılar var; örneğin Erkin Koray’ın ünlü şarkısı “Anma Arkadaş”. Bu anlamda albümdeki tek cover’ın anlamsız ve ticari olduğunu söylemek mümkün değil. Volkan Başaran’ın yapımcılığını üstlendiği albümde, diğer 12 şarkının söz ve müziği Ogün’e ait. Postmodern hayatta bencilliğe dönüşen bireyselleşmeye karşı söylenmiş ters manyelli “Ben”, çaresizlik hakkında yazılmış ölüm ve ayrılık temalı “Avunmak Zor”, aynı şekilde bütünden farklı bir yerde duran özel şarkı “Dikenli Menzil” albümün öne çıkan parçaları. Politik vurgulu şarkılar da dikkat çekiyor; “Küçük Mafya” ve “İstanbul Sular Altında” gibi. Hüzün ve öfke temalarının yingyang gibi durduğu şarkılardan oluşan “Ben”in, şimdiden yılın en iyi albümleri arasında olacağını söyleyebiliriz. [email protected] César ödüllerinde En İyi Film seçilen ‘İnsanlar ve Tanrılar’ı 6 ayda 3 milyon 200 bin kişi izledi Şiddetin temeline derin bakış Cezayir’de, Müslüman köylülerle uyumlu bir yaşam süren Fransız keşişlerin kaçırılıp öldürülmelerinin öyküsünü anlatan film, küresel siyasetin yalanlarını sorguluyor. MEHMET BASUTÇU ‘ nsanlar ve Tanrılar’ın yönetmeni Beauvois ödülünü alırken. Marianne Faithfull / Horses and High Heels /Dramatico Marianne Faithfull’un yıllar geçtikçe çatallaşan sesi kimisine göre eski zevki vermiyor. Ben tersini düşünenlerdenim; onun o pürüzlü sesini dinlemeyi seviyorum. 60’ların ikonu, yeni albümünün turnesi kapsamında mayıs ayında yine geliyor İstanbul’a; bu defa Aya İrini’de konser verecek. 13 şarkının yer aldığı albümde, sadece 4 yeni şarkı var; diğerleri cover. Albümü, The Gutter Twins’in muhteşem yorumuyla hafızalara kazınan “The Stations”la açıyor Faithfull. Elektro gitarın öfkeli tonundan arındırıp yaylıları öne çıkarınca, daha melankolik bir ruh sinmiş şarkıya. Bir diğer tanıdık şarkı, Carol King ve Gerry Goffin bestesi “Goin Back”. Allen Toussaint imzalı “Back in Baby’s Arms” albüme groove havası taşırken, Jackie Lomax şarkısı “No Reason” rock esintisi yaratmış. New Orleans’ın Fransız Mahallesi’nde kaydedilen albüme, belirgin şekilde o bölgenin havası sinmiş. Faithfull’a bölgedeki yerel müzisyenler eşlik ederken, albüme Lou Reed, George Porter Jr. MC5’dan Wayne Kramer gibi efsane isimler de katkıda bulunmuş. Özellikle 6070’lerin folk rock müziğini sevenler için dinlemesi zevkli bir albüm. www.zulalkalkandelen.com Büyük ödül ‘ nsanlar ve Tanrılar’ın Kültür Servisi Fransa’nın en saygın sinema ödülleri César’lar önceki akşam sahiplerini buldu. Xavier Beauvois’nın 11 dalda aday olan “İnsanlar ve Tanrılar” filmi En İyi Film seçilirken, aynı filmle Michael Lonsdale En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü, Caroline Champetier de En İyi Görüntü Yönetmeni ödülünü aldı. Beauvois, ödülünü alırken filmini bir “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik mesajı” olarak tanımladı ve Fransa’da yaşayan Müslümanlara “kardeşlik” çağrısında bulundu. Öte yandan Roman Polanski, “The Ghost WriterHayalet Yazar” filmiyle En İyi Yönetmen seçilirken En İyi Uyarlama, En İyi Müzik ve En İyi Kurgu ödüllerini de aldı. “The Social NetworkSosyal Ağ” filmi ise En İyi Yabancı Film ödülüne değer görüldü. Eric Elmosnino, ünlü Fransız şarkıcı Serge Gainsbourg’u oynadığı “Gainsbourg: Destansı Bir Yaşam” filmindeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu seçilirken, Sara Forestier de solcu bir eylemciyi canlandırdığı “Aşkın Adları” filmindeki yorumuyla En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı. “Törende ünlü yönetmen Quentin Tarantino’ya da Onur Ödülü verildi. PARİS Bu yıl kimse César ödülleri gecesinde sürpriz beklemiyor, hatta istemiyordu. İlk defa beklenmedik bir sentez oluşmuş, izleyiciyle eleştirmenler aynı filmde buluşmuşlardı. Ödül töreni öncesinde, Xavier Beauvois’nın 11 dalda aday gösterilen filmi “İnsanlar ve Tanrılar”ın, yarım düzine César heykelciği alıp alamayacağı sorusuna odaklanmıştı herkes! Varsın diğer adaylar arasında Roman Polanski ve Olivier Assayas gibi başarılı yönetmenler olsun; varsın Fransız sinemasının geleneksel soluğunu tazeleyen, aralarında Serge Gainsbourg’un yaşamına ilişkin özgün bir denemenin, hatta güldürü türü başarılı filmlerin bulunduğu zengin bir aday demeti olsun. “İnsanlar ve Tanrılar”ın gönüllerdeki yeri başkaydı. Fransa’da 6 ay içinde 3 milyon 200 bin izleyici toplamış; maliyeti sadece 4 milyon avro olduğu için de en çok kâr getiren filmler arasına girivermişti. Nasıl oluyor da Cannes’da Jüri Büyük Ödülü yerine Altın Palmiye’ye layık olduğu yazılan bu kapalı mekân filmi, birçok ülkede umulandan daha yoğun bir seyirci ilgisiyle karşılaşıyordu? “İnsanlar ve nsanlar ve Tanrılar Tanrılar”ın olağanüstü başarısının reçetesi basitti: İçtenlikli bir yaklaşımla insanoğlunu anlamaya çalışmak; moda akımlardan uzak durarak içeriğin gerektirdiği biçimden ödün vermemek; zeki ve duyarlı bir insan olarak algılanan izleyiciyi salt ‘film tüketicisi’ yerine, katılımcı ve paylaşımcı olarak görmek. İkinci önemli nokta, filmin uygarlıklar ve dinler arası çatışmaya sürüklenmek istenen dünyamızın fırtınalı jeopolitik ortamında biraz durup düşünmenin önemini anımsatmasıydı. Bugün Arap ülkelerini sarsan isyanların temeline inerek gerçek bir trajediyi derinlemesine irdelemesiydi. Cezayir’de, Tibérine manastırında, çevredeki Müslüman köylülerle dayanışma içinde, kendi inançlarıyla da uyumlu bir yaşam süren Fransız keşişlerin, 1996’da kaçırılıp katledilmelerinin öyküsünü anlatan film, küresel siyasetin temel yalanlarını insan gerçeğinden yola çıkarak sorguluyordu. Yerel hükümetin önerilerine boyun eğmeyen rahipler, neden ma nastırı terk etmek yerine ölüm riskini göze almışlardı? Rahiplerin kendilerini ve birbirlerini sorguladıkları karar sürecinin derinlemesine işlendiği bölüm, hâlâ açıklığa kavuşmayan, “Rahipleri radikal İslamcılar mı yoksa Cezayir ordusu mu kaçırıp başlarını kesti” sorusunu bile ikinci plana itecek yoğunlukta bir sinema dilimi. “İnsanlar ve Tanrılar”ın sonuçta üç César’la yetinmek zorunda kalması göreceli bir düşkırıklığı yaratsa da, Polanski’nin kendisini sinema yapmaya yüreklendiren bir yönetmen olduğunu söyleyen Beauvois, paylaşımcı bir yaklaşımla, dört heykelcikle geceden galip çıkan “Ghost Writer”ın başarısını kutluyordu. Varsın Polanski’nin filmi Fransa’da 1 milyon izleyiciyi ancak aşmış olsun; eleştirmenlerin gözüyle de “İnsanlar ve Tanrılar” daha başarılı bulunsun. Önemli olan, insanoğlunu anlamaya ve anlatmaya çabalayan sinemanın, yaşamı daha güzel ve yaşanır kılmaya katkıda bulunan bir kitle sanatı olması. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle