25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 ARALIK 2011 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 12. Cumhurbaşkanı Seçimi ve YSK Tütengil’i Anmak... “Türkiye bir geçiş ülkesidir. Bu geçişte pusula Atatürk düşünceleridir.” Bu sözü söyleyen bilim adamı, 33 yıl önce öldürülmüştü... 7 Aralık 1979 günü Levent otobüs durağına giderken!.. Katilleri bulundu mu? Hayır! Ondan önce, ondan sonra yok edilen nice değerlerin katilleri de bulunmadı. Belki de arayan olmadı! Belki değil kimileri sevindi, bu Mustafa Kemalci aydınlar birer birer ortadan kaldırıldı, meydan bizlere kaldı, diye!.. Cavit dostumdu. Sevdiğim, saydığım bir insandı. Bilgisiyle, görgüsüyle, derin kültürüyle, köy gerçeklerimize, toplumumuzdaki bozukluklara eğilen kalemiyle, kafasıyla, direnmesiyle... Köy Enstitüleri’nin en önde gelen savunucusuydu. Cumhuriyet tarihinde etkin olan Ziya Gökalp’leri, Prens Sabahattin’leri, Dr. Rıza Nur’ları tanıtmak, gerçekleriyle anlatmak çabasındaydı. Birçok kitap yazdı. Azgelişmişliği sosyolojik açıdan ayrıntılarıyla sergiledi. Ağrı Dağı’ndaki Horoz, Atatürk’ü Anlamak ve Tamamlamak, Temeldeki Çatlak adlı kitaplarıyla edebiyat alanında da kalıcı yapıtlar verdi. Yıllarca birlikteydik. Aydınlık veren kişiliğiyle... Ama anlamadılar onu ya da çok iyi anladılar. Kendi kafalarına aykırı buldular. Düşman saydılar. Profesörlüğünü zorlukla elde etmesi bile yakınları diye bilinenlerin düşmanlığındandı. Ve bir gün sabah otobüse binip dersine koşarken iki yandan çapraz ateşe tutularak yol ortasında öldürdüler ya da öldürttüler... Elinde küçük çantası ve kitaplarıyla... Unutuldu mu? Evet, biraz öyle!.. Böyle unutulmaz bir bilim insanı unutulur mu? Ama Türk toplumu değer bilmiyor, hatta bilmek de istemiyor! Kendine “bilimci” diyen gerçek cahiller, Tütengil gibi bir anıt aydını çekemez, onu unutturmak ister! Cavit’i 33 yıl sonra özlemle anıyorum. “Pusulamız Atatürk düşünceleridir” diyen insanın unutulamayacak bir değer olduğuna inanıyorum. YSK, anayasal görevini yerine getirmelidir. Ancak bu tabloda tüm siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve yurttaşlar da demokratik ve hukuksal yolların etkin kullanımı bağlamında YSK’ye başvurmaktan geri durmamalıdır. Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU YARGISEN Başkanı 0.6.2012 28.8.2012 tarihleri arasındaki on ikinci cumhurbaşkanı seçim takvimine sayılı günler kala, seçimlerin 2012’de mi yoksa 2014’te mi yapılacağına ilişkin hukuksal belirsizliğe herkes tanık olmakta, AB 2011 ilerleme raporunda bile bu konuya vurgu yapılmaktadır. TBMM’nin 31.5.2007 tarihinde kabul ettiği ve 21.10.2007 tarihinde yapılan halkoylaması sonucu yürürlüğe giren anayasa değişikliklerine göre artık cumhurbaşkanları, halk tarafından ve beş yıl için seçilecek, bir kişi iki kez seçilebilecek, bu seçimlerin usul ve esasları yasayla düzenlenecektir. Halk tarafından seçilme işlemlerinin genel yönetim ve denetimi ise milletvekili seçimlerindeki hükümlere göre yapılacaktır. YSK’ye, bu seçim tutanaklarını kabul etme görevi de verilmiştir. Bu konudaki özel yasa henüz çıkarılmamış olup, anayasanın 67/son maddesinde, seçim yasalarındaki değişikliklerin, yürürlüğe girdikten sonraki bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamayacağı vurgulanmaktadır. de Cumhurbaşkanlığı’na aday olabilecek, seçilirse ikinci ve son kez beş yıl için görevini yürütebilecektir. Böylece on yıla çıkarılan toplam süreden de yararlanabilecektir. Bu durum, üçüncü bir anayasa metni yaratmak anlamına da gelmemektedir. İşçiler... En büyük işçi örgütü Türkİş’in bugün genel kurulu var... Nerede biliyor musunuz?.. Otelde... Geceliği 180 Avro... Bir de “Uyuma işçi kardeş” diyorsun... ? Sendikalar demokrasinin en önemli parçası... Rejimin güvencesi bir bakıma... Örgütlenmiş emek çünkü... Bilek... Kuvvet... Varsa eğer koyun üzerine; bilinci... Ülkenin geleceğinden en az üniversiteler kadar, medya kadar, sermaye kadar sorumludur sendikalar... ? Mesela ülkenin en büyük işçi kuruluşu; Türkİş... Özelleştirmelerle Türkiye’nin yarısını sattılar... İktidar yandaşlarının alayı zengin oldu... Araplardan Yahudilere kadar herkes nasiplendi... Kurumları yabancı şirketlere gitti, işçileri kapının önüne koydular... 250 bin işçi sokakta kaldı... Sesi çıkmadı... Taşeronlaşma, baskı, tehdit ile işçiler yeşil sendikalara kaydırıldı... Ömrünü atölyesine vermiş emekçiler kapının önüne konuldu... Tık yok... Hakkını aramaya kalkan işçileri süs havuzlarında ıslatıp ıslatıp dövdüler... Daha da yamandı iktidara... ? Türkİş’in bugün genel kurulu var... Aslında Bursa kaplıcalarında yapacaklardı, uzak düştü... Geçtiler otele... Ankara dışında, altı yıldızlı... ? Bugünkü yönetim yeniden aday diyorlar... Önceki sene Taksim’de bir kez işçinin önüne çıkmaya kalktılar, gelen terliklerden zor kaçıp AKM’ye saklandılar, herkes eve gidene kadar... Bu nedenle bu kez sağlama aldılar işi... Otele manyetik kartlarla giriliyor ancak... Terlik atanlara kart vermediklerine göre, kaçmaya da gerek yok... ? İşçiler... Bir dilim ekmek için maden ocaklarında, gemi tezgâhlarında, fabrika atölyelerinde teri ile kanı karışan, onurlu, namuslu çalışanlar... Kendi sendikaları ve sendikacıları tarafından aldatılan... Kandırılan... Pazarlanan... Satılan emekçiler... Başka sömürene gerek yok... 3 seçiminin 2012 yılında yapılması anayasal zorunluluktur On ikinci cumhurbaşkanı SK, anayasal görevini yerine getirmelidir Geçmişte YSK, tartışmalı, hukuksal olmayan birçok karara imza atmıştır. Bugün ise Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili görevini yapmaktan uzak durmaktadır. Siyasi iradenin 2012 yılı için isteksiz davranması, hatta seçimlerin 2014’te yapılması eğilimini yansıtması, YSK’yi anayasal görevini yapmaktan alıkoymamalıdır. YSK, 2010’da anayasa hükümlerine aykırı olarak ve bu hükümleri de dolanarak Adalet Bakanlığı bürokratlarının HSYK seçimlerine girebilmesine karar vermekle, bugünkü HSYK’nin yapılanmasında tarihi bir sorumluluk altındadır. Aynı durum siyasal, sosyal ve hukuksal yönleri olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri içinde mi tekrarlanmaktadır? Bu seçim, iktidarın kendisini hazır hissettiği veya uygun bulduğu tarihte mi yapılabilecektir? YSK’ye, cumhurbaşkanı seçiminin ne zaman yapılacağına ilişkin Bilgi Edinme Hakkı Yasası’na dayalı bir başvuru, anılan yasadaki, “çözümü özel çalışma, inceleme ve araştırmayı gerektiren konulara yanıt verilmeyebilir” hükmünden hareketle olumsuz yanıtlanmıştır. Bu satırların yazarının, seçme ve seçilme hakkına sahip bir yurttaş sıfatıyla 2012’de gerçekleştirilmesi anayasal zorunluluk olan bu seçimlerle ilgili işlemlerin yapılması ve hukuksal belirsizliğin giderilmesi için 24.10.2011 tarihinde sunduğu on dört sayfalık dilekçe, YSK başkanvekili tarafından, “YSK’nin görevi anayasa ve yasalarla belirlenmiş olup bu gereklere uygun olarak çalışmalarını mevzuatın öngördüğü biçimde ve zamanında yapmaktadır” içeriğindeki tamamı iki satır bile etmeyen 21.11.2011 tarihli yazıyla yanıtlanmıştır!.. Basında, konuyu Kurul olarak görüşen YSK’nin bu yanıtı verdiği bilgisi yer almışsa da ortada ne bir kurul kararı vardır ne de başkanvekili, kurul kararı yerine geçecek biçimde yazı yazmaya yetkilidir. Seçim takviminden önce de seçimlerle ilgili kararlar alabilen, bunun ihsası rey olmadığını bilen bir YSK’nin, anayasal görevini yerine getirmemesi, anayasayı ihlal niteliğindedir. YSK, anayasal görevini yerine getirmelidir. Ancak bu tabloda tüm siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve yurttaşlar da demokratik ve hukuksal yolların etkin kullanımı bağlamında YSK’ye başvurmaktan geri durmamalıdır. Y SK, milletvekili seçimlerinde kısalan süreyi esas almıştır XXIII. yasama dönemi için 22.7.2007 tarihinde yapılan genel seçimlerde, milletvekilleri beş yıl görev yapmak için seçilmişlerdir. Daha sonra anayasada halkoylamasıyla, Milletvekili Seçim Yasası’nda ise 2009 yılında yapılan değişikliklerle bu süre dört yıla indirilmiştir. TBMM, XXIV. yasama dönemi için herhangi bir seçim kararı almadan, Dışişleri Bakanlığı’nın gümrük kapılarındaki oylarla ilgili 13.12.2010 tarihli yazısından hareketle YSK, XXIII. dönem TBMM’nin yürürlükteki hükümlere göre kısalan süre uyarınca dört yıl görev yapacağına, bu nedenle XXIV. yasama dönemi seçimlerinin de 2011’de yapılacağına değinerek gümrük kapılarıyla ilgili 26.02.2011 tarih ve 120 sayılı kararını almıştır. Beş yıl için seçilmesine rağmen, görev süresi YSK tarafından dört yıl olarak vurgulanan TBMM, bu karardan sonra 22.7.2011’deki genel seçimlerin de erken seçim yoluyla 12.6.2011’de yapılmasına, 03.3.2011 tarihinde karar vermiştir. YSK de 07.3.2011 tarih ve 157 sayılı kararı ile seçim takvimini açıklamıştır. Y DÜZELTME Prof. Dr. Çelik Kurdoğlu’nun dün bu sayfada çıkan ‘İmalatın Dayanılmaz Hafifliği’ başlıklı yazısının 4. paragrafı şöyle olacaktır. Düzeltiriz. “2010 yılında Çin’e gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımı 105 milyar dolar, Çin’in ihracatı 1.6 trilyon dolar mertebesinde olmuştur.” Sayın Abdullah Gül TBMM’ce, 28.8.2007 tarihindeki hükümler uyarınca, yedi yıl için ve bir dönem görev yapmak üzere cumhurbaşkanı seçilmiş ve aynı gün görevine başlamıştır. Halen yürürlükteki hükümlere göre ise Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili tek yetkili organ YSK olup bu konuda yasama ve yürütme organlarına herhangi bir yetki veya görev verilmemiştir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, milletvekili seçimlerindeki hükümlere uyulacağı anayasal kuralı karşısında bu seçim, anayasa ve yasalardaki milletvekili seçimleriyle ilgili hükümler uygulanarak bir özel yasa bile olmadan, yargı denetim ve yönetiminde yapılacaktır. Özel yasa çıkarılmadığı sürece, bu seçimlerin yapılamayacağı asla söylenemez. Tersi bir akıl yürütme, özel yasayı çıkarmamak yoluyla mevcut Cumhurbaşkanı’nın padişah gibi süresiz görev yapmasının kabulü de demektir. Yine bu makamın herhangi bir nedenle boşalması durumunda, özel yasa çıkmadı diye seçim yapılamayacak mıdır?.. Olası bir boşalma durumunda, çıkarılacak özel yasanın zaten anayasal kural uyarınca yürürlüğünden sonraki bir yıl içindeki seçimde uygulanamayacak olması, böyle bir özel yasanın varlığının, bu seçim için zorunlu olmadığını da göstermektedir. Cumhurbaşkanının görev süresi, anayasada açık ve kesin bir süre olarak yer almış olup bu anayasal süre, anayasa dışında herhangi bir yasa, karar veya yorumla uzatılamaz ve kısaltılamaz. Bu sürenin başlangıç veya bitimi de herhangi bir karar koşuluna bağlanamaz. Sayın Gül, halen yürürlükteki anayasada yer alan hükümlere göre, milletvekili seçimlerindeki gibi kısalan süre esas alınarak, beş yıl görev yapacak olup YSK’de, 2012’deki seçim için gerekli kararları almakla yükümlüdür. Anayasa değişikliğinde, farklı bir irade sergilenmemiş, halkoylaması yoluyla ilk cumhurbaşkanı seçiminin ne zaman yapılacağı, Sayın Gül’ün görev süresinin kaç yıl olduğu konusunda herhangi bir geçici madde de yürürlüğe konulmamıştır. Anayasa koyucu süre boyutuna özel önem vermekle, beş yıl görev yapacak olan Sayın Gül, halkoylaması yoluyla yapılacak seçimde Kadına Yönelik Şiddete Karşı Yeni Yasamız Gürgün SAY adına yönelik şiddete karşı yeni yasanın konusu, kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve aile içi şiddetle mücadele etmektir. Mayıs 2011’de bazı Avrupa Konseyi üyeleri İstanbul’da toplandı. Kısa adı “İstanbul Sözleşmesi” olan bir sözleşme taslağı gündeme geldi. 11 Mayıs 2011 tarihinde 47 üyesi bulunan Avrupa Konseyi’nden 13 ülke, sözleşmeye imza koydu. Türkiye’nin yanı sıra Avusturya, Almanya, Yunanistan, İzlanda, Karadağ, Portekiz, Finlandiya, Fransa, İspanya, İsveç, Slovakya ve Lüksemburg, sözleşmeye imza atan ülkeler oldular. Sözleşmeyi ilk imzalayan Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu oldu. Adından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan TV kameraları önünde söz konusu sözleşmeyi imzaladılar ve hazır bulunanlar tarafından alkışlandılar. Sözleşme Meclis’te kısa zamanda onaylandı ve böylece yasalaşmış oldu. Resmi Gazete’de yayımlanarak 29.11.2011 tarihinde de yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin yükümlülükleri şunlardır: 1. Düzenli aralıklarla her türlü şiddet eylemi hakkında istatistiki veri toplamak. 2. Şiddet biçiminin yaygınlığı ve eğilimlerini düzenlemek üzere anketler yapmak. 3. Şiddeti önlemek için yasal önlemler almak. K 4. Cinsel suç faillerinin tekrar suç işlemesini engelleyen tedavi programlarının oluşturulması için önlem almak. 5. Şiddet mağdurlarına yasal ve psikolojik danışmanlık, mali yardım, konut, eğitim, öğretim ve iş bulma desteği sağlamak. Yeni yasa ile ülkemizdeki kadına yönelik şiddetin önlenmesi mümkün mü? Avusturya, Almanya, Yunanistan, İzlanda, Karadağ, Portekiz, Finlandiya, Fransa, İspanya, İsveç, Slovakya ve Lüksemburg’da kadına yönelik şiddet olayları ülkemizden farklıdır. Bu ülkelerde yıllardır “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi” CEDAW yasası uygulanmaktadır. Bu sayede kadınerkek eşitliğine dayanan bir toplum yapısına sahiptirler. Bu ülkelerdeki kadına şiddet olaylarının nedeni erkeklerin üstün cins olması değildir. Sen ben kavgasıdır. Bu kavgada kadınlar erkekler kadar güçlü kuvvetli olmadığından şiddet mağduru olmaktadırlar. Şiddet mağdurları sadece tekme tokatla hırpalanmaktadır. O ülkelerde erkeklerin kadını kurşunladığı, bıçakladığı, hurharca öldürdüğü görülmemiş, duyulmamıştır. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’ni yasalaştırıp uygulayarak kadına yönelik şiddeti büyük ölçüde engelleyebilme şansları olabilir. Ülkemizde durum farklıdır. Türkiye, “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi” baş lıklı sözleşmeyi yasalaştırdığı halde, 1985 yılından beri uygulamayan nadir ülkelerden biridir. Açıkçası toplumumuzda kadınerkek eşitliği yoktur. Ülkemizde kadına yönelik şiddet konusunda sayısız araştırma vardır. Bu araştırmalara göre kadına yönelik şiddet, toplumun erkek egemen yapısından kaynaklanmaktadır. Erkeğin yasalardan ve ataerkil geleneklerden kaynaklanan üstün konumu, kadının erkeğe hizmet etmesi, erkeğin dediğini ve istediğini yapmasını doğal gören bir toplum düzeni yaratmıştır. Bu nedenle yasal ve duygusal haklarını kullanmak isteyen kadına kocası şiddet uygulamakta, öldürmekte, yaralamakta, hırpalamaktadır. İşyerlerinde çalışan kadına erkekler, cinsel ve psikolojik şiddet uygulama yoluna gitmektedir. Kadınerkek eşitliği sağlanmadan alınan önemler, çıkarılan yasalar sorunu çözmüyor, çözemiyor. Aile içi şiddete karşı çıkarılan 4320 sayılı kanun ilk kez 14 Ocak 1998’de kabul edildi. Günümüze gelinceye kadar bu yasa üzerinde reform iddiası ile çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar sonucunda uygulamalarda değişiklikler oldu. Fakat kadına yönelik şiddet azalmadı. Her yıl hızlı bir şekilde, daha hunhar bir şekilde arttığı görüldü. Avrupa Konseyi bağlamında çıkarılan yeni yasa 4320 sayılı yasamız kadar bir şansa sahip sayılabilir. Açıkçası kadınerkek eşitliği olmayan bir ortamda, kadınlara yönelik şiddeti önlemeyi amaçlayan yasaların başarılı olma şansı yok gibidir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle