18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 ARALIK 2011 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 Arslan’a Glock marka silah satılması dosyasının ifadeleri tutmayan 4 sanığı tutuklandı Ergenekon’da Glock çelişkisi TÜRKİŞ GENEL KURULU HATİCE TUNCER ‘Gazetecileri serbest bırakın’ MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Türkİş’in 21. Olağan Genel Kurulu’nda, anayasadan kıdem tazminatına, sosyal güvenlikten basın özgürlüğüne kadar birçok alanda önemli kararlar alındı. Bu kararlar özetle şöyle: Anayasanın değiştirilmesi süreci artık tamamlanmalıdır. Ancak çalışmalar yapılırken özellikle örgütlü kesimler olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin bu sürece etkin katılımlarının sağlanmasına, şeffaf ve demokratik bir tartışma sürecinin işletilmesine, işçilerin isteklerine azami ölçüde özen gösterilmelidir. Hukuk devleti olmanın temel koşulu olan hukukun üstünlüğü ilkesi hayata geçirilmelidir. Yargı bağımsızlığı sağlanmalıdır. Yargılama süreci hızlandırılmalı, tututluluk hali ceza olmaktan çıkarılmalıdır. Siyasi Partiler Yasası demokratikleştirilmeli, merkez yoklaması sistemi kaldırılmalı ve milletvekili dokunulmazlığı yasama görevi ile sınırlı tutulmalıdır. Ülkemizde yüzde 50 oranlarında seyreden kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışı istihdam önlenmelidir. Emeğin sömürüsüne yol açan taşeron uygulamaları, iş sözleşmelerinin devri, ödünç iş ilişkisi, esnek çalışma, telafi edici çalışma ve kısmi süreli çalışma konularında ülke gerçeklerini gözetmeyen düzenlemelerden kaçınılmalıdır. Başta hak grevi olmak üzere, grev hakkı üzerindeki tüm yasaklamalar ve kısıtlamalar, Türkiye’nin onaylamış bulunduğu 98 sayılı ILO sözleşmesi doğrultusunda kaldırılmalıdır. İntibak yasası çıkarılmalıdır. İşsizlik Sigortası Fonu ya da bu fonun faiz gelirleri, amacı dışında kullanılmamalıdır. Genel Kurul, cezaevlerinde 60’tan fazla gazeteci, yazar ve bilim insanının fikirlerinden ve mesleki faliyetlerinden dolayı tutuklu ve hükümlü olmasından büyük kaygı duyar. Bu vahim tablonun, siyasi iktidarın politikalarından, kanunlardaki muğlak suç tanımlamalarından ve yargının uygulamalarından kaynaklandığı gerçeği karşısında, cezaevlerindeki tüm fikir suçlularının, gazeteci, yazar ve bilim insanlarının derhal serbest bırakılmasını talep eder. Genel Kurul, TGS ve 94 gazeteci meslek örgütünün katılımıyla oluşturulan Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun ulusal ve uluslararası düzeyde sürdürdüğü “basın özgürlüğü” kampanyasını destekler. 1. Ergenekon davasında Alparslan Arslan’a Danıştay baskınında kullanılan Glock marka silahın temin edilmesi dosyasından tutuksuz yargılanan 4 sanık tutuklandı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, emniyet ve savcılıkta verdikleri ifadeleri duruşmada tamamen değiştiren, Glock marka silahı kimin, kime, ne zaman, nerede, kaç paraya verdiği konusunda çelişkili ifadeler veren Aykut Metin Şükre, Selçuk Özkan, Kenan Özay ve Erkan Ayyıldız’ın tutuklanmasına karar verdi. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese tarafından açıklanan kararda, sanıkların çelişkili ifadelerinin, atılı suçun aleyhine değişme ihtimali, delil karartma gerekçesinin ortaya çıkması gerekçelerine yer verildi. 4 sanığa 15 Aralık’a kadar ek savunma süresi verildi. Özese, gizli tanık 17 ve gizli tanık SAVCI: BU KADAR KOLAY MI? Özay, 14 Mayıs 2006 günü FenerbahçeDenizlispor maçı için Denizli’de olduğunu, 15 Mayıs 2006’’da Özkan ile sabah 10.30’da buluştuklarını ve hemen gidip silahları alıp Özkan’a verdiğini anlattı. Savcı Pekgüzel “Bu kadar kolay mı? Sabah Selçuk sizi arıyor, siz hemen gidip 2 Glock buluyorsunuz. Fiyatını nereden biliyordunuz, hemen para size hazırlandı” diye sordu. Özay “56 ay önce aynı kişiden kendime Glock almıştım” dedi. Olağanüstü Dönemler Son dört, beş yıldır gazeteler, televizyonlar her gün yeni bir operasyonun, yeni bir gözaltı ve tutuklama dalgasının haberini veriyor. Uzun süredir, her akşam haberlerde mahkemeler, cezaevleri, evinden alınıp götürülen insanlar izliyoruz. Yıllardır süren davalarla ilgili yeni tutuklamalar, gözaltılar artık küçük haberlere kaydı. Ergenekon, balyoz, KCK, şike gibi milletvekillerinin, belediye başkanlarının, subayların, akademisyenlerin, gazetecilerin, yazarların, ünlü isimlerin yer aldığı operasyonların yanında çeşitli örgütlerle ve yolsuzluklarla ilgili gözaltı ve tutuklamalar da var. ??? Henüz bu davaların hemen hiçbirinden bir sonuç çıkmıyor. Aksine davalar uzadıkça, tutuklamalar çoğaldıkça tartışmalar da artıyor. Yine her gün gazetelerde, akşamları televizyon kanallarında uzun zamandır yalnızca bu konu tartışılıyor. Siyaset programlarından futbol programlarına kadar her yerde bu konu var gündemde. Ana muhalefet partisi lideri, hâkimlere, savcılara açıkça iktidarın emrinde olduklarını söylüyor. Karşı taraftan gelen cevaplarla tartışma alevleniyor. Polis müdürleri, gazeteciler bu operasyonlarla ilgili kitaplar yazıp bunların kamuoyuna anlatıldığı gibi olmadığını, başka nedenlerle yapıldığını anlatıyorlar. Bunları yazanlar da başka bir operasyonla tutuklanıyor. ??? Bütün bunlarla ilgili iddialar tam olarak netleşmiyor, belirgin bir cevap verilmiyor ama operasyonlar devam ediyor. Her şey gayet normal gibi anlatılsa da bunlar olağanüstü dönemlerde görülen ve yaşanan türden olaylar. Demokratikleşme ve yeni anayasa sürekli gündemde, ama hangi gelişmiş ülkede böyle bir durum var? Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da her gün böyle büyük operasyonlar, tutuklamalar, gözaltılar yapılıyor mu? Böyle uzayıp giden, yüzlerce, binlerce insanın dahil edildiği ve ne olup bittiğini kimsenin tam olarak anlayamadığı davalar var mı başka yerlerde? 6’nın bugünkü duruşmada hazır edilmesini istedi. Davanın dünkü 205. duruşmasında daha önce Şükre’nin de kabul ettiği gibi “Glock marka tabancaları Aykut Metin Şükre’den aldım” diye ifade veren Arslan, dünkü duruşmada “Ben kimseden silah almadım, önceki ifadelerimi kabul etmiyorum” dedi. Daha önce tersi yönde ifade veren Özay, duruşmada “Silahları Ayyıldız’dan almadım. Polis isim vermem için baskı yapınca, benden borç para alıp daha sonra kayıplara karıştığı için Ayyıldız’ın adını verdim” diye konuştu. Özay, “Silahları kimden aldınız” sorusu üzerine “Silahları, Beyazıt’ta bir çayocağında buluştuğum ‘dayı’ denilen bir şahıstan aldım” diye konuştu. Özay, Özkan’dan her bir Glock için 2 bin 700 lira aldığını ve “dayı” lakaplı kişiye bu paraya verdiğini anlattı. Özay, “Tabancaları, bir çayocağında buluşup aldım. Ama şimdi gitsem bulamam” dedi. ‘Ben silah almadım’ Aslan, Özay’ın sorgusu sırasında söz alarak “Ben kimseden silah almadım. Önce verdiğim ifadeleri reddediyorum. Bu olaylarla ilgim yok” diye konuştu. Arslan’ın “Bana silah verdi mi” sorusu üzerine Şükre, “Verdim. Allah şahit ben gerçeği söylüyorum” dedi. Başkan Özese’nin “Danıştay saldırısından kullanılan silahları kimden satın aldın” sorusu üzerine Arslan, “Benim Danıştay cinayetiyle alakam yok” dedi. Savcı Pekgüzel, Özkan’a yönelttiği birçok soruya “Hatırlamıyorum, olabilir, olmayabilir” şeklinde yanıt alınca, “Türkiye’de yeri göğü sarsan bir cinayette kullanılan silahı temin etmişsiniz. Bir avukat Danıştay’ın 5. katına çıkıyor, bir hâkimi şehit ediyor, birkaç hâkimi yaralıyor. Siz çelişkili ifadeler veriyorsunuz” dedi. Kozinoğlu, ölmeden önce hazırladığı yazılı savunmasında suçlamaları reddetti ‘Sanıkları tanımıyorum’ ? Kozinoğlu savunmasında, “Amaç, Odatv davasını çok önemli bağlantıların olduğu önemli bir dava havasına sokmaktır” dedi. İstanbul Haber Servisi Cezaevinde kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren Ergenekon davası sanığı Kaşif Kozinoğlu, ölmeden önce hazırladığı yazılı savunmasında hakkındaki suçlamaları reddetti. Kozinoğlu, “Cezaevinde yatmak devlet görevi ise kabulümdür, ancak komplo sahiplerinin iddiaları ile yargısız infaz edileceksem ve başkasının suçunu üstlenmeye zorlanacaksam bunu kabul etmem mümkün değildir” dedi. Odatv operasyonuyla tutuklanan ve “Devlet güvenliğine ilişkin belgeleri ve yasaklanmış belgeleri temin etmek”, “Silahlı terör örgütüne yardım etmek”le suçlanan Kozinoğlu, ilk duruşmada İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulan dilekçesinde, davanın sanıklarından hiçbirini tanımadığını, meslek hayatı boyunca tek bir basın mensubuyla tanışmadığını söyledi. Hakkındaki tek delilin, Odatv bilgisayarında bulunduğu söylenen bir klasörün adının “kozinoğlu3” olması olduğunu kaydederek “Bu klasöre soyadımı veren kişi ya da kişilerin amacı, beni hedef göstererek itibarsızlaştırmak ve Odatv davasını çok önemli bağlantıların olduğu önemli bir dava havasına sokmaktır. Soruşturmada, benim bu kişilerle irtibatımı gösteren tek bir telefon konuşması, bir email, tek bir teknik takip görüntüsü, imzamı ya da el yazımı taşıyan tek bir mektup ya da başka belge mevcut değildir. Bu harddisk gerektiği şekilde incelenseydi, 20 Aralık 2010 tarihinde ve toplamda yaklaşık 7 saniyede yaratılmış olduğu anlaşılacaktı. Bu kadar yüklü bir klasördeki tüm evrakın, bilgisayarda 7 saniye içerisinde oluşturulabilmesi ancak virüsle mümkündür” dedi. FAİLİ MEÇHUL SORUŞTURMASI ‘BANA DEĞİL EYMÜR’E SORULMALIYDI’ Çiller özel örgütü iddialarına da yanıt veren Kozinoğlu, “İddia edildiği gibi MİT’te kontrterör merkezinde hiç çalışmadım ve bu bölümde eğitim vermedim. Savcılığın, kontrterör merkezi ile ilgili iddiaları bana değil iddianın muhatabı bu departmanın o tarihteki başkanı Mehmet Eymür’e sorması gerekirdi” ifadesini kullandı. Yavuz Ataç: Ben rahatım ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski MİT Dış Operasyonlar Daire Başkan Yardımcısı Yavuz Ataç, faili meçhul cinayetlerin araştırıldığı ikinci Susurluk soruşturmasında “şüpheli” sıfatıyla ifade verdi. 1990’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili eski MİT KontrTerör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ün ifadesini alan özel yetkili Ankara Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel, dün de şüpheli sıfatıyla Eymür’ün MİT’teki yardımcısı Ataç’ı sorguladı. Yaklaşık 6 saat sorgulanan Ataç’ın ifadesi 6 sayfa tuttu. Adliyeden ayrılırken gazetecilere kısa açıklama yapan Ataç, “Ben rahatım. Beni ilgilendiren hiçbir şey yok. Basına yansıyacak bir şey yok. Ben de MİT’te görev yapmış biriyim. Mehmet Eymür’ün yardımcısı olduğum için birtakım sorular sordular. (Olayları) aydınlatmamız lazım, adaleti sağlamamız gerek. Biz de görevimizi yaptık” dedi. Hanefi Avcı, Nurullah Tevfik Ağansoy’u arandığı sırada yurtdışına kaçıranın, Çakıcı’yı koruyan ve yurtdışına giriş çıkış işlerini organize edenin de Ataç olduğunu öne sürmüştü. Yavuz AtaçÇakıcı ilişkisine, Eymür de dikkat çekmişti. Ülkücü mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın 2004 yılındaki davası nedeniyle dezenformasyon faaliyetine maruz kaldığını savunan Kozinoğlu, “MİT Müsteşarlığı görev verir, ben kişilerle irtibata geçerim. Sayın müsteşarın ve diğer MİT mensuplarının Abdullah Öcalan ile görüştüğünü tüm gazeteler yazdı. Biz istihbaratçıyız, bu nasıl suç olabilir? Ancak kesin ve net söyleyebileceğim tek husus ne Alaaddin Çakıcı’yı, ne Abdullah Çatlı’yı ne de iddianamede adı geçen diğer şahısları istihbari maksatla dahi olsa benim kullanmadığımdır. Bu kişiler ben teşkilata girmeden önce bazı MİT mensupları tarafından kullanılmaya başlanmıştır” dedi. İddianamede, Sabancı suikastı ile ilgili Genelkurmay Savcılığı’nda bir soruşturma olduğu ve şüpheliler arasında adının geçtiğinin iddia edildiğini belirten Kozinoğlu, “Bu tamamen yalan. Ne Hüseyin Pepekal isimli kişiyi, ne Abdullah Çatlı’yı ne de Dursun Karataş’ı tanırım. Hü seyin Pepekal isimli şahıs benim birliğimde hiçbir zaman görev yapmamış ve astım olmamıştır. Bu kişileri tanımam bir yana ben Özdemir Sabancı’ya suikast düzenlendiği 1996 tarihinde ve öncesinde Suriye, Bosna Hersek ve Afganistan’da MİT Operasyon Başkanlığı bünyesinde görevliydim” dedi. ‘Benimle ilgisi yok’ İddianamenin ekinde Odatv’nin “cemaatin okulları Rusya ve Özbekistan’da kapatılmıştı” ifadesi yer alan haberiyle, “koz.doc” isimli dokümanın ilişkilendirilmek istendiğini belirten Kozinoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Haberdeki ifadenin benimle ilgisi yok. Özbekistan’a ilk kez 1998 yılında gittiğimde Özbekistan’daki Fethullah okulları zaten kapatılmış ve yenilerinin açılması da yasaklanmıştı. Ben bu okullar ile ilk defa Afganistan’da görev yaparken tanıştım. Ben bu okullara elektrik ve su sağladım. Afganistan’daki hizmetlerimi 2008 yılında 29 Ekim resepsiyonu sırasında Dışişleri Bakanı Ali Babacan devlet kademesine aktarmıştır. Bunun üzerine konu ile ilgili Başbakan’a brifing de verdim. Ben bu okulları kapatmadığım gibi, aksine oradaki tek Türk okulu olduğundan kollayıp ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamışımdır.” ‘Savcılık ifşa etti’ Kozinoğlu, MİT’e ait operasyonel telefonlarının 2009 yılından beri dinlendiğini, MİT’in “operasyonda görevli MİT mensubu ile yapılmış bir konuşmadır” dediği görüşmelerinin de iddianameye konularak, devletin gizli kalması gereken bilgilerini savcılığın ifşa ettiğine dikkat çekti. Kozinoğlu, “Bu iddianamede yer alan hiçbir husus benim tutuklanmamı haklı kılacak nitelikte değildir” diyerek tutuksuz yargılanma ve beraat talep etti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle