19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 İstanbul B Edirne Y Kocaeli PB Çanakkale PB İzmir Y Manisa Y Denizli PB Zonguldak PB Sinop B Samsun PB Trabzon PB Giresun PB S Ankara 14 16 16 17 16 15 16 14 13 14 14 14 10 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars S S S B B B B B B B S S S 10 9 9 17 16 15 9 13 8 8 4 4 1 HABERLERİN DEVAMI Oslo K 1 Belgrad B 11 Helsinki K 2 Sofya B 12 Stockholm K 3 Roma Y 13 Londra PB 9 Atina B 18 AmsterdamPB 7 Zürih Y 6 Brüksel PB 4 Moskova B 0 Paris PB 8 Aşkabat B 8 Bonn Y 7 Taşkent K 5 Münih K 4 Baku PB 12 Berlin Y 4 Bişkek B 6 BudapeştePB 7 Tiflis B 13 Madrid Y 10 Kahire B 22 Viyana B 8 Şam PB 16 Ülkemizin batısı çok bulutlu, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, İzmir, Aydın ve Muğla çevreleri yağmur ve sağanak yağışlı, diğer yerlerin parçalı ve az bulutlu geçmesi bekleniyor. İç ve doğu bölgelerde buzlanma ve don olayı ile birlikte yer yer sis görüleceği tahmin ediliyor. 12 ARALIK 2011 PAZARTESİ TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Aralık Tehdit Altındaki Kültür: Aydınlanma… ‘Aydınlanma kültürü’ artık açık bir tehdit altındadır. ‘Aklın ve bilimin yaşamı yönetmesi’ olarak tanımlanabilen bu evrensel kültür dünya ölçeğinde tehdit altına girmiştir. Tehdit kaynaklarından birisi dünyada ‘dogmaların ve önyargıların yükselmesi’dir. Gerek din kaynaklı gerekse din dışı dogmalar Amerika başta olmak üzere bütün dünyada yükselmektedir. Bizim gibi tarihinde dogmaların egemen olduğu toplum kültürlerinde bu yükseliş daha belirgindir. İkinci tehdit kaynağı ise, küresel piyasa ekonomisidir. Bu ekonomik kültür, insan davranışlarını değiştirmekte, ‘alışveriş’i yaşamın odağı yapmaktadır. İnsan davranışları bu iki tehdidin etkisiyle ‘akıl ve bilimin dışına çıkmakta’, şaşırtıcı sonuçlar yaşanmaktadır. Çoğu din dışı kaynaklı inanç temelli davranışlarla insanlar kendi özgür iradelerinden vazgeçmektedir. Düşünmekten vazgeçmiş, toplumsal olaylara ilgisini kaybetmiş, kendi dar yaşam alanına kapanmış insanlar toplumsal ilgiye kapalı bir hayat sürmektedirler. ‘Neden bu toplumda hiçbir tepki olmuyor’ sorusunun yanıtı burada yatmaktadır. 12 Eylül faşizminden başlayarak AKP iktidarıyla devam eden bu otuz yılı aşkın süreç böyle bir toplum yapısı yaratmıştır. Gene aynı süreçte ülkemize egemen kılınan ‘küresel piyasa ekonomisi’ benzer etkilerle insanların bütün ilgisini ‘alışveriş çılgınlığı’na dönüştürmüş, insanlar artık neyi neden aldığını düşünmeden mal alıp para veren robotlara evrilmiştir. Bugün çocuklarımızın ve gençlerimizin ilgi odaklarının neler olduğunu merak ediyorsanız, kafelerde, barlarda neler olduğuna bakmanız gerekiyor. Cep telefonları, iPhone’lar, internet, Facebook, Twitter görüntüleri size aradıklarınızı bulduracaktır. Artık insanlar birbirlerini ekranda görüyor, ekranda buluşuyor, ekranda konuşuyorlar. Siz de kültür toplantılarında neden gençlerin olmadığını merak edip duruyorsunuz. Neden klasik müzik konserleri, kendisi de müzikle uğraşan birkaç gencin dışında ‘yaşlıların merakı’ olarak kaldı, diyorsunuz. Hepsinin yanıtı buradadır. Dogmalar, hurafeler, büyüler, burçlar, fallar, yıldız haritaları, ekranlar, giysi markaları, ünlülerin dedikoduları. Kültürel kaynaklarımız bunlardır, merakımız da bunlaradır. ‘Aklın ve bilimin yaşamı yöneten kültürü’ çok ciddi bir tehdit altındadır. Peki, insan neden aklından ve bilimden vazgeçti? ??? Aslında insan aklından ve bilimden vazgeçmedi. Ama aklına ve bilime güvenen insan korkutuldu, hapislere atıldı, yalnız bırakıldı, toplum dışına itildi, başarısız kılındı. Bunu yapanlar, insanı kolayca yönetmek isteyenlerdir. Gerek ülkelerin politikasında gerekse ekonomisinde ‘aklını ve bilimi kullanan insan’ yönetilemez. Çünkü o insan kendini yönetir. O insana, kendi istediğiniz haksız, ayrımcı, insanlık dışı politikanızı kabul ettiremezsiniz. O insanı, aklından vazgeçmiş bir tüketici olarak mağazalara koşan alışveriş sürülerine katamazsınız. ‘Küreselleşme’ dedikleri gizlenmiş emperyalist kapitalizm kendi kârlarından başka hiçbir şeyi düşünmez. Size de hiçbir şey düşündürtmek istemez. Size de ‘aklını kullanma’ çağrısı yapar. ‘Aklını kullanma’ ki, kredi kartlarını düşünmeden kullan. ‘Aklını kullanma’ ki, ne olup bitiyor diye düşünmeye kalkma. ‘Herkes öyle yapıyor’, içindeki sesi sustur. ‘Aman bana mı kaldı?’ diye vicdanını uyuştur. ‘Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ diyen atalarını dinle. ‘Her koyun kendi bacağından asılır’ diye koyun olduğunu söyle. İşte, bu tabloyu görmemiz gerekiyor. ??? Peki, ne yapacağız? Bu gidiş önlenemez ki diyenlere mi katılacağız? Hayır dostlarım. Bu gidiş önlenebilir. Önlenmelidir de. İnsanlığın binlerce yıllık birikimi feda edilmemelidir. Aklı da bilimi de yaşamın yönetimine egemen kılmalıyız. Bir kültür savaşımıdır bu. Bu savaşım kazanılmazsa hiçbir şey değişmez. İnsanın insanlık savaşımıdır bu. Yeniden insanlık kültürü. Yeniden insan… Profesör Hiroaki Koide’ye göre işin içinde çok çıkar odağı vardır. Bugün Kyoto Üniversitesi Nükleer Reaktörler Araştırma Laboratuvarı profesörlerinden ve Japonya’da atomla ilgili düşüncelerine en çok kulak verilen Koide’nin okuyucularımıza özetle de olsa aktarmayı yararlı gördüğümüz söyleşisi yukarıdaki başlığı taşıyor. İktidarın politikalarını eleştirdiği için neredeyse kırk yıldır bilimsel yalnızlığa itilen, araştrma laboratuvarının bütçesi kısıtlanan Koide’nin nükleerin riskleriyle ilgili uyarıları duymazlıktan gelinmişti. Fukuşima faciasından sonra 2011’de yayımlanan iki kitabı (Nükleer... Yeter Artık ve Nükleer Yalan) yabancı dillere çevrilmemiş olsa da yılın en çok satan altı kitabı arasında yer almıştır. Konuyla ilgili ‘Blog’ları Fukuşima faciası konusunda en çok izlenenler arasındadır. ??? Fukuşima faciasından alınması gereken dersler nelerdir? Reaktörleri insanlar kullanır. Ve bu sıfır hatasız değildir. Eğitimimin ardından hayatımı atoma hasretmeyi düşünüyordum. Muhafazakâr bir öğrenci sayılırdım. Sonra 1970 başlarında Onagawa Santralı’nın inşasına karşı yapılan gösterilere katıldım. O zamanlar gösterilerin nedenini anlayamamıştım. Zamanla araştırmalarım geliştikçe nükleerin tehlikesi konusunda bilinçlendim. Japonya deprem ve tsunami riski kuşağında olan tek ülke değildir. Günümüzdeki bilim düzeyi nükleer enerjinin dünyanın neresinde olursa olsun büyük riskler taşıdığını ortaya koymaktadır. Japon hükümetinin nükleer konusundaki tavrı hakında ne düşünüyorsunuz? Utanç duyuyorum. Facia konusundaki ‘Nükleerin Sorumlusu Yoktur...’ tepkisini birden fazla nedenle suçlamak mümkündür. Riskleri küçümsemek, bilinmesi gerekenlerin üstünü örtmek, halkın facia öncesi bulundukları yeri boşaltmalarını gecikmeden sağlamak, tehlikeli alanı dairesel biçimde genişletme yanlışına düşülerek radyoaktif yayılmanın rüzgâra göre genişlediği gerçeğini gözden kaçırmak... Peki hükümet ne yapmalıydı? Santrallar derhal devreden çıkarılmalıydı. Fukuşima benzeri bir facianın yinelenmesinde Japonların ayağa kalkması olanaksızdır. Elektriksiz kalma tehdidi ise aldatmacadan ibarettir. Bugün üretimi durdurulmuş olan termik santralların yeniden devreye sokulması ülkenin elektrik ihtiyacını karşılayabilecek kapasitededir. Araştırmacılar yıllardır Tokyo’nun politikalarına neden destek vermişlerdir? Nükleer enerji devletin politikasıydı. Akademik çevreler ve medya bu politikayı destekliyordu. Bu hayhuyda kendilerini kaybeden bilim adamları sosyal sorumluluklarını unutmuşlardı. Devlet ve santralların işleticileri herhangi bir kazanın olmayacağına inanmışlar ya da inanma riskini göze almışlardı. Ama Japonların tarihte atomize olan ilk halkı olarak atomun riskini bilmeleri gerekmez miydi? Çok sayıda Japon için atom bombasıyla nükleer enerji arasında fark vardır. Ayrıca politik çıkarlar da söz konusudur. Nükleer enerji elektrik şirketleri için çok kârlıdır. (Ayrıca elektrik Japonya’da dünyanın diğer ülkeleriyle kıyaslanmayacak ölçüde pahalıdır.) Mitsubishi ağır endüstri kuruluşu, Toshiba, Hitachi gibi santral yapımına giren şirketler rantabilite mantığıyla hareket ederler ve devlet onların boyunlarındaki dizgini serbest bırakır. Dahası politika da işin içindedir. Japon Anayasası’na göre savaş yasaklanmıştır. Bununla birlikte gerektiğinde hızlı bir biçimde atom bombasına sahip olmak düşüncesiyle bölünebilir uranyum ya da plutonyum gibi fissil materyele ihiyaç vardır. Bununsa nükleer santrallardan elde edilmesi mümkündür. Bir başka etken de kıyıda köşede kalmış belediyelerin nükleer santralların geri kalmış bölgelere refah getireceği sanısına kapılmalarıdır. Nükleerden enerji bazı sosyal kategorilerin kurban edilmeleri üzerine mi bina edilmektedir? Burada bir ayrımcılıktan söz edilebilir mi? Evet bu konuda bir ayrımcılıktan söz edilebilir. Genellikle santrallarda çoğu sendikalı olan işçiler yerine ‘Nükleer Romanlar’ adı verilen geçici işçiler çalıştırılır. Ayrıca ülkenin geri kalmış bölgelerinde yaşayanlar nükleerin yaratacağı olumsuzluklarla mücadelenin nasıl yapılacağından habersizdirler. Dolayısıyla da savunmasız durumdadırlar.(1) (1) Le Monde, 8. 12. 2011. Söyleşi: Philippe Pons. GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Zaman gazetesi, Erdoğan’a ilk kez açık bir eleştiride bulundu ‘Başbakan’a üzülürüz’ ? A. Turan Alkan tarafından şike üzerinden Erdoğan’a yapılan eleştiride, Başbakan’ın şikeye farklı bir anlam yüklediğine vurgu yapıldı. Haber Merkezi Futbolda şike cezalarında indirim öngören ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından veto edilen yasa değişikliğinin TBMM’de aynen kabul edilmesine yönelik eleştirisini sürdüren Zaman gazetesinden A. Turan Alkan, tasarının aynen yasalaşmasını sağlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a tepki gösterdi. 9 yıllık iktidarı döneminde AKP hükümetini destekleyen Zaman gazetesinde ilk kez Erdoğan’a yönelik “açık bir eleştirinin” yapılması dikkat çekti. Erdoğan’ı yeni anayasa çalışmalarında CHP ve MHP’yi ikna etmek amacıyla böyle bir manevrada bulunması halinde “affedebileceğini” belirten Alkan, “Aksi takdirde, ‘Bir başbakan vardı’ deyip üzüleceğiz” ifadelerini kullandı. “Şike koalisyonu ve yeni anayasa” başlıkı yazısında Alkan, veto edilen yasanın Erdoğan’ın talimatıyla yeniden TBMM’den geçirildiğini anımsattı. Alkan, çıkarılan yasanın “birkaç yüz futbol yöneticisini, daha özel planda üçbeş ismi rahatlatmayı amaçladığını” savundu. Alkan’ın yazısında yer alan bazı ifadeler şöyle: “Başbakan’ın konuya farklı bir mânâ verdiği anlaşılıyor. Başbakan’ın fındık kabuğu kadar cirmi olmayan bir mesele için amme efkârından değil de futbol baronlarından yana tavır koymasına hem çok şaşırdım, üzüldüm ve kırıldım; bana öyle göründü ki şu dört yıllık ustalık döneminde Başbakan, kendi kariyer çizgisini milletin hukukundan daha fazla ciddiye alabilir pekâlâ. Şike kanununda gösterdiği sert kararlılık ve direnç, metânetin değil aslında bükülüşün emâresidir...” Cumhurbaşkanı Gül, eşi Hayrünnisa Gül ile Erdoğan’ın Kısıklı’daki konutuna saat 16.33’te gitti. Cumhurbaşkanı Gül ve eşinin ziyareti yaklaşık 1 saat 35 dakika sürdü. Gül’den Erdoğan’a ziyaret İstanbul Haber Servisi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 14 gün önce sindirim sisteminden ameliyat olan Başbakan Tayyip Erdoğan’a geçmiş olsun ziyaretinde bulundu. Gül’den bir süre önce Erdoğan’ı ziyaret eden Adalet Bakanı Sadullah Ergin, saat 15.15’te girdiği konutta 1 saat kaldı. Erdoğan’ın bu hafta içinde mesaiye başlayacağı ve 15 Aralık Perşembe günü gerçekleştirilecek YAŞ’ın güz toplantısına da başkanlık edeceği öğrenildi. Erdoğan, bir süredir toplanamayan Bakanlar Kurulu’na 16 Aralık Cuma günü başkanlık edecek. Erdoğan, Romanya Devlet Başkanı Traian Basescu ile yarın İstanbul’da görüşecek. Beyoğlu Taksiciler Kooperatifi önderliğinde bir araya gelen bir grup taksici de dün konvoy oluşturarak Erdoğan’a geçmiş olsun dileğinde bulundu. Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. İlber Ortaylı, Erdoğan’a geçmiş olsun dileklerini iletmek amacıyla ziyaretçi defterini imzaladı. Kasım haftası boyunca ortaya konan tepkilerle ilgili kendimle değerlendirmeler yaparken şunun altını çizdim: Bir konu sorun olarak masaya yatırılmışsa, çözüm başlamış demektir. Haksız tutuklamaların ve uzun tutukluluk sürelerinin artık dava konularının da önüne geçtiğini, sağduyu sahibi her kesim kabul ediyor. Öyle ki; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bu hükümet döneminde atanan hâkim dahi, oradan bakınca gerçeği yüksek sesle söylemeye başladı. Gerçek şu: Uzun tutuklulukta AİHM birincisiyiz! ??? Gazetelere günde ortalama iki saat ayırıyorum. 30 Kasım haftasında bu süre biraz daha uzadı. Televizyon haber programlarını da kaçırmamaya çalıştım. Bindönümünü konu alan bütün meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Tek tek isimleri yazmayı düşündüm, sütun yetmeyecek. Yersizliğime versinler. Meslektaşlarım da yer yer vurgulamış, ben de yeri geldikte dile getiriyorum; ben, yargılanmaktan kaçınmıyorum. Ama şu anda devam eden süreç adil bir yargılama değil. Başta da dikkat çektiğim gibi, artık davaların konusu değil, davalardaki haksızlıklar öne çıkmış durumda. Bu haksızlıklar kaldırıldığında zaten geriye ciddi, kendi içinde bütünlüğü olan bir dava konusu da kalmayacak. Ben, öncelikle bir gazeteci olarak bindönümünü dile getiren bütün meslektaşlarıma karşı kendimi ayrıca sorumlu hissediyorum. Ankara’da gazetecilik yapanların ya da gazetecilikte yolu Ankara’dan geçmiş olanların beni daha iyi anlayacağını düşünüyorum. Bir gazeteci, haber çevresi ve arşivi kadar vardır. Gazetecilik deyimlerinden biridir; “Selam verdim almadı, belge değildir diye”. Yayımlanan 26 kitabımdan 7’si sadece ve sadece belgelere dayalı. Gazeteciliğin günlük olağan akışı içinde bir belgeye ulaştığımda aklımdan 4 şey geçerdi: Manşet olur, köşe yazısına malzeme olur, genişletilirse dizi olur, bu tür bilgi belgelerle birlikte kitap olur. Hiçbir maddi çıkara ya da özel hesaba dayalı olmayan bu birikimden suç unsurları üretilmek isteniyor. Ucu açık yargılama evrelerinde bunu kabul etmedim, ömrümün sonuna kadar da etmeyeceğim. Gazetecilik yapma biçimiyle ilgili her türlü eleştiriye elbette açığım. Bu konuda da söyleyecek sözüm var. Ama bu eşit koşullarda ve meslek sürdürümünde yapılabilecek bir şey. O özgürlük günlerinin gelmesini bu nedenle de çok istiyorum. ??? 1000. günün dolduğu 30 Kasım sabahı, demir kapı şangırdadı. İçeri giren görevli seslendi: “Ziyaretçiniz var.” CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan gelmiş. Sarıldık, kucaklaştık. 15 yıl önce ilk Artvin’e konferansa gelişimi, Kafkasör yaylasını konuştuk. Bayraktutan pek çok milletvekilinin adını saydıktan sonra, “Yani gelişimi bütün milletvekillerimizin adına say” dedi. CHP’nin, sembol isimlerle birlikte öne çıkan uzun tutukluluk sorununu, genel bir insan hakları ihlali olarak gündeme taşımasının sonuç vereceğine inanıyorum. Hapiste yapayalnızken bir şekilde kendimi çoğaltarak yalnızlığı aşmaya çalışıyorum. Dışarıda seslerin yükseldiğini, çoğaldığını hissetmekse hücreyi koca bir meydana çeviriyor. 29, 30 Kasım, 1 Aralık’ta Ankara, İzmir, İstanbul’dan duyduğum seslerin etkisi böyle bir şeydi. 4 Aralık İzmir mitingini selamlamadan geçemeyeceğim. Silivri’de izleyebildiğimiz kanallar çok az bir bölümünü canlı verse de havayı solumama yetti. İzmir’in gerek kentteki gerekse Türkiye’deki bütün baskılara, haksızlıklara başkaldırışını gururla izledim. O günden beri düşünüyorum... Ne yapsam da Gündoğdu Meydanı’ndaki on binlerin heyecanına bir nefes katsam... Diktatör vurgusu Öte yandan Erdoğan, Katar’da düzenlenen, Medeniyetler İttifakı Doha Forumu açılış oturumuna görüntülü bir mesaj gönderdi. Erdoğan mesajında “Her türlü muhalif görüş ve harekete tahammülsüzlük gösteren diktatörler oldukça da huzur ve istikrar sağlanamayacaktır” dedi. 17 yıldır aranan PKK’li yakalandı ? AĞRI (Cumhuriyet) Ağrı’da terör örgütü PKK’ye yönelik operasyonda, aralarında 17 yıldır aranan Aladağlar sorumlusu “Serkeş” kod adlı Z.Z’nin de bulunduğu 7 kişi yakalandı. Yakalananların gösterdiği iki sığınakta, çok sayıda silah, patlayıcı, örgütsel doküman ve örgüt mensuplarına ait kırsal alan kıyafetleri ele geçirildi. Bu arada, Z.Z’nin, 7 Ekim 2011’de, gece saatlerinde Tutak İlçe Emniyet Amirliği’ne yönelik gerçekleştirilen silahlı taciz eyleminde de yer aldığı öğrenildi. Sorgulamalar doğrultusunda diğer bir bölücü terör örgütü mensubu olan ‘Fırat’ kod adlı İ.T. de şehir merkezinde yakalandı. Öte yandan Şırnak İdil’deki ev baskınlarında gözaltına alınan 14 kişiden, 5’i 18 yaşın altında toplam 10 kişi tutuklandı. ‘Cumhuriyetle hesaplaşıyorlar’ ADD’nin depremde yaşamını yitiren Vanlılar ve Hakkâri’de şehit olan askerler için ertelediği “Cumhuriyete Saygı Gecesi” etkinliği, önceki gece gerçekleştirildi. ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan, “Dün kimsesizlerin kimsesi olan cumhuriyet, bugün egemenlerin cumhuriyetine dönüştü” dedi. Geceye, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile eşi Semra Sezer, 1999’da yitirdiğimiz gazetemiz yazarı Ahmet Taner Kışlalı’nın eşi Nilüfer Kışlalı, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, YargıSen Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ile çok sayıda ADD üyesi katıldı. ADD Genel Başkanı Çölaşan, iktidarın resmi törenleri iptal ettiğini, yargının bağımsızlığını yitirdiğini de söyledi. Kürtçe şarkı krizi KARS (Cumhuriyet) Kars’ta, Genç Kafkas Spor Derneği tarafından organize edilen Cevdet Bağca ve Ezginin Günlüğü konserinde Kürtçe gerginliği yaşandı. Bağca’nın Kürtçe şarkı söylemesinin ardından, Kars Cumhuriyet Başsavcısı ve Adalet Komisyonu Başkanı ile hâkim ve savcılar konseri terk etti. Bağca konserini kesmeyerek devam etti fakat bu sefer de salondaki öğretmen ve öğrencilerce protesto edildi. ‘AKP çözümü ertelemek istiyor’ ? İstanbul Haber Servisi BDP Milletvekili Sebahat Tuncel, İHD İstanbul Şubesi’nce düzenlenen “Kürt sorunu, barış ve çözüm” konulu panele katıldı. Tuncel, AKP iktidarının Kürt sorununu çözmek istemediğini belirterek “Çözmek istese demokratik siyasetin alanını genişletir. AKP’nin derdi Kürt sorununu çözmek değil, derdi yeni anayasa yapımı sürecinde Kürtleri bu sürecin nasıl dışında bırakırım” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle