19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ARALIK 2011 PAZARTESİ 6 SÖYLEŞİ Kılıçdaroğlu’nun özel ekonomi danışmanı Prof. Dr. Tarhan, Başbakan Erdoğan’ın durmayı bilmediğini söyledi: Ne isterse onu yapıyor ÖZLEM YÜZAK 3 Koltuk Boşalıyor 2 Dünkü yazıda, en geç 2014’te 3 koltuğun boşalacağını (Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve AKP Başkanlığı) yazdık ve özetle dedik ki: Gül de artık Erdoğan gibi 1. adam oldu. Erdoğan, Köşk’e çıkar ve yerini Gül’e bırakırsa, sadece Köşk’ü yönetir. Gül, Erdoğan’ın hükümet ve parti üzerinde vesayetini zerre kadar istemez. Erdoğan bu nedenle Gül’ü saf dışı bırakmak isteyecektir. Şike üzerinden erken kopan kıyametin nedeni, boşalan üç koltuğun nasıl doldurulacağı üzerinedir... ??? “Şike” yasası parti içinde/Meclis’te cemaatçilerin etkisini gösterdi. Erdoğan’ın bazı yakın çalışma arkadaşları, Gül’ün yasayı geri göndermesini alkışladı. Ancak Erdoğan’ın kesin talimatı üzerine yasa aynen çıktı. Bu kargaşa neden böyle aniden patlak verdi, sorusu önemli. Bu sorunun yanıtı Erdoğan’ın güç kaybında: Köşk’e çıkacak olması, kendisini şimdiden “topal ördek” konumuna indiriyor. Yani başbakanlıktan ve parti başkanlığından gidecek bir lider! Köşk’e çıkan hiçbir liderin, “malını mülkünü” (yani başbakanlığı ve parti başkanlığını) ne kadar bir veya iki “güvenilir arkadaş”ına emanet etse de politika sahnesinde işler farklıdır. Geçmişte bu sistem hiç yürümedi! Çünkü güvenilir kişilerin üstleneceği görevler kamusaldır, siyasaldır; “gizli kasa”ya veya şirket hisselerinin “emanetçiliğine” benzemez! Gül ile Erdoğan arasında, PutinMedvedev ilişkisinin kurulması zordur. Durum ve ilişkiler farklıdır. Türkiye siyaseti dinamiktir ve çeşitli güçlerin etkisi altındadır. Ayrıca ABD ve AB vardır! İkisi birden, ülke yönetiminde “en iyi pozisyonları” elde edemez ve koruyamaz. Erdoğan’ın “topal ördek” durumunu, hastalığı da pekiştirdi! Spiegel’in “ABD Başkan Yardımcısı Biden, hastalığının önem derecesini bizzat anlamak için Erdoğan’ı evinde ziyaret etti” yorumunu ciddiye alabiliriz. Ortadoğu’da kıyametin koparılmaya çalışıldığı şu aylarda, Türkiye’de liderlik durumu, ABD için birinci derecede önemlidir; durumu ciddiyse, Erdoğan’ın yerine başka bir lider aranacaktır. ??? Erdoğan’ın, eğer hastalığı ciddi değilse, Gül’e yolu açması beklenemez! Gül’e “şerefli” başka görevler aranacaktır. Medyada “Gül’ün başbakanlığa getirilmeyeceği, ona Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği” önerileceği söylentilerini ciddi bulmalıyız (Reha Muhtar’ın yazısı). Gül’ün Türkiye’den uzaklaştırılması, Erdoğan için en iyi çözümdür şüphesiz! Ama belki de imkânsıza yakındır! Erdoğan’ın iki yılı, bu problemi çözmeye çalışmakla geçebilir. 1) Hastalığı süreğense sorun çözülür, Gül’e yol açılır. 2) Değilse, uzun süreli bir mücadeleye sahne olacaktır zirveler! 3) Arınç ve başkaları, başbakanlık ve parti başkanlığı için düşünülebilir. Tabii, Erdoğan’la birlikte ve onun yardımıyla... Çünkü çekirdek kadronun gücü ancak Erdoğan’la birlikte var olabilir. Çünkü halk, Erdoğan’ı tanıyor. Erdoğan şu veya bu şekilde ülke yönetiminden çekilirse, AKP’nin gücü yarı yarıya azalır! Hayranları, Erdoğan Köşk’e çıkarsa, parti ve hükümetteki ikincil ve üçüncül adamlarıyla birlikte “hükümet işlerine karışmasını” hoş karşılayabilir. Bu emanetçilik, kötü ve zayıf da olsa, bir dönem daha sürebilir. ??? Ama siyasi çatışmanın dozu yüksektir ve çözüm hiç de öyle yağdan kıl çeker gibi olmayacak. Çünkü arada üçüncü bir güç var: Cemaat! Cemaat siyasetin göbeğinin de göbeğinde (*). Bu siyasi dini kurum, bir süredir Erdoğan’ın bazı bakanlarını hedef aldı. Erdoğan’ın Mısır’a ve İslam dünyasına “laiklik” önermesine tepki gösterdi! Cemaat, güç topladığı emniyet ve adalet gibi kurumlarda, AKP ile bazen çatışıyor. Cemaatin milletvekilleri de var, bakanları da. Cemaat desteğini öyle anlaşılıyor ki Gül’den yana kaydırıyor. Gül, siyaset sahnesine, yani AKP içine, büyük bir olasılıkla cemaat desteğiyle ayak atmaktadır... İşte Erdoğan’ın, boş koltuklar meselesini yağdan kıl çeker gibi çözmesine engel, bu durumdur. Tehditler ve yeni saflaşmalar dönemindeyiz... Yarın, cemaatin durumu... Prof. Dr. Vefa Tarhan 4 aydan beri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun özel ekonomi danışmanı… ABD’de üç üniversitede finans dalında en iyi profesör seçilen, 2002 yılında da Avrupa Ekonomik Kuruluşu (EEA) tarafından yaptırılan bir araştırmada dünyanın en önemli 107’nci ekonomisti olarak gösterilen Tarhan, şu sıralar neredeyse 10 günde bir Türkiye’ye geliyor. Hem CHP yönetimi ile bir araya gelerek görüşlerini ve saptamalarını aktarıyor hem de iş dünyasının liderleri ile görüşüyor. “AKP iktidarının doğru rakamlarla doğru olmayan izlenim yaratmakta ne kadar usta olduğunu bir bir ve yine onların rakamlarıyla anlatıyorum” diyor. Yargıdan medyaya her seyi sistematik bir şekilde değiştiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için ise “Her istediğini yapar hale geldi ve durmayı bilmiyor. Bence Erdoğan’ın en büyük rakibi kendisi” diyor. Tarhan son derece mütevazı. CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na Gandhi lakabı takmışlardı ya, Vefa Tarhan da ikinci bir Gandhi gibi... Neredeyse hiç yemek yemediğini öğreniyorum. “Sabah ve öğlen hiç yemek yemem, akşamları da çok az yerim” diyor. Buna karşın günde 2.5 saat koşmadan rahat edemezmiş. Kılıçdaroğlu ile çalışmaya başlayalı beri kimi zaman günde sadece 45 saat uyuduğunu söylüyor. Haftada 34 gün akşamları evinden telefonla konuşuyorlarmış ve kendisine sık sık ekonomi raporları gönderiyormuş. İş dünyasının liderleri ile görüştüğünüzü ve onlara hem kendi yorumlarınızı hem de CHP’nin ekonomi politikalarını anlattığınızı söylüyorsunuz. Nasıl karşılıyor iş dünyası? TARHAN CHP’de bizim lisanımızı anlayan fazla kimse yok. O yüzden “Bizim için de iş dünyası olarak, parti için de iyi haber” dediler. “Sizin söyledikleriniz çok güzel eleştiriler de, çözüm önerileri de; ama niye bunu partiden duymuyoruz?” diye de soruyorlar. Neden duymuyoruz bunları CHP’den? Ben sayın Kılıçdaroğlu’na “Siz itfaiyecisiniz” diyorum. Her gün öyle hızlı gündem değişiyor ki, sanırım sıra ekonomiye gelemiyor. Ama kısa süre içinde CHP’nin de ekonomiye odaklanacağına inanıyorum ben. 2012 çok zor bir yıl olacak Türkiye için. O yüzden CHP ona odaklanmalı. Eğer iktidar ya da koalisyon şansı varsa CHP’nin, onun yolu ekonomiden geçiyor. İktidarın gündem yaratmadaki hızına nasıl yetişecek ki? Gerçekten de AKP’nin gündem yaratma kabiliyetini takdir etmek lazım. Bir diğer önemli başarısı da yürüttüğü halkla ilişkiler. Yani doğru rakamları söyleyip yanlış izlenim yaratmak. Yanıltıcı şeyler söylemek. Hepsi koro halinde, “Biz dünyanın en istikrarlı, en güvenilir, en yüksek potansiyele sahip ülkesiyiz...” diyorlar; halk da buna inanıyor. Biri çıkıyor, “Mayıs 2010’a oranla Mayıs 2011’de doğrudan yatırımlar yüzde 149 arttı” diyor. Tamam arttı ama ne olmuş, 100 milyon 250 milyon olmuş. Dünyadaki doğrudan yatırımlar pastası 2007’de 2 trilyon dolardı. Ve bu paranın yüzde 50’si gelişmekte olan ükelere gidiyor. Türkiye’ye tek bir dilim gelmediği gibi, dilimi keserken oluşan kırıntıların bile tümü gelmiyor. 20022010 arasında sadece 2 yıl yüzde 1 alabildi. Biri 2005 yılında yüzde 1, diğeri yüzde 1.3. Rakamlar doğru ama söylem yanıltıcı. ‘Zırhı olmayanlar çekiniyor’ Ama birilerinin çıkıp bunun yanıltıcı olduğunu söylemesi gerekmiyor mu? Zırhları var; benim zırhım yok, milletvekili değilim. Bir bakıma ben iş dünyasını suçlu bulmuyorum; adamların sorumlulukları var, hem hissedarlarına hem çalışanlarına. Gördüler bazılarına ne olduğunu. Çekiniyorlar konuşmaya. Medya da aynı şekilde korkuyor. Ama partilerin bir korkusu olmaması lazım. Peki oluşturduğu bu korku ile AKP nereye kadar gider sizce? Başbakan Tayyip Erdoğan, yargıdan medyaya her şeyi sistematik bir şekilde değiştiriyor. Her istediğini yapar hale geldi ve durmayı bilmiyor. Bence Erdoğan’ın en büyük rakibi kendisi. Diğer yanıltıcı söylemlerden de birkaç örnek verebilir misiniz? AKP’li bir yönetici “6 yılda ihracat 4 misli arttı” diye beyanat veriyor, 27 Eylül 2011’de bunu söylüyor, 2002 ile 2008’i karşılaştırıyor. Niye 200920102011’i karşılaştırmıyorsun? Çünkü rakamlar yüksek değil. 2002’deki ihracat 40 milyar dolar ithalat 47 milyar dolar. Açık 7 milyar dolar. İhracat 2008’de 4 misli arttı ama ithalat çok daha fazla arttı ve 7 milyarlık açık, oldu 53 milyar dolar. Bunlardan bahsettikleri yok... Prof. Dr. Vefa Tarhan 1950 yılında Amasya’nın Merzifon ilçesinde dünyaya geldi. 11 yaşındayken babası vefat edince bir aile dostunun teşviki ile Darüşşafaka Lisesi sınavına girdi. Bu okulu birincilikle bitirdikten sonra burslu olarak Robert Kolej’de eğitim görmeye hak kazandı. Robert Kolej’i de dereceyle tamamlayan Tarhan, üniversite eğitimi için Fullbrigt bursuyla gittiği ABD’de Kaliforniya Üniversitesi’nde doktorasını 1978’de tamamladı. 19901999 yılları arasında Chicago’daki Loyola Üniversitesi’nde Ekonomi Bölümü Başkanlığı’nı yürüten Prof. Vefa Tarhan, 1999’da aynı üniversitenin Finans Kürsüsü Başkanı oldu. Halen Loyola Üniversitesi ile Northwestern Üniversitesi’nde finans dersleri veren Tarhan, 1984’te Loyola Üniversitesi’nde, 1990’da Northwestern Üniversitesi’nde ve 1999’da Washington Üniversitesi’nde ‘Yılın Profesörü’ seçildi. Parafinans alanındaki çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Vefa Tarhan, dünyaca ünlü McKinsey, Bank One, ABN Ambro, SG Bank, Rabobank, Harris Bank, Bank of Montreal ve Motorola gibi uluslararası şirket ve bankalarda eğitimler veriyor. ‘Büyümek için büyünmez’ Bu büyümenin işe yaramadığını mı söylüyorsunuz?.. Evet. Büyümüş olmak için büyümenin bir anlamı yok. Ben kariyerimin başında para politikası konusunda araştırmalar yaptım, ardından da kurumsal finansman. İyi ki de yapmışım, çünkü şirket bazından da bakabiliyorum makro ekonomi bazından da bakabiliyorum ve bazı şeyler aynı. Yani şirketler ve ülkelerin batışlarının arkasındaki mekanizma benzer birbirine. Bir; büyüyemeyen, rakipleri ile rekabet edemeyen şirketler, ikincisi de çok hızlı büyüyen ancak bu büyümelerini finanse edemeyen şirketler batarlar. Microsoft 1986’da halka açıldıktan sonra sermaye piyasalarından neredeyse hiç borçlanmadı, çok kârlı ve iç kaynaklarla finanse edebilen bir şirket olduğu için hızlı büyüyor ama batmıyor. Bir de internet dönemi dot.com şirketlerini düşünün. Büyük kârlar yapılacak, yeni bir ekonomi doğacak diye büyük paralar akıtıldı, hisse senedi fiyatları göklere çıktı. Ama sonra bunların kâr yapamayacağını anladı yatırımcılar ve finansman musluğunu kesti ve hızla battılar. Çin’i ekonomi olarak kurumsal Microsoft’un benzeri olarak düşünürsek, benim korkum dot.com şirketlerinin makro ekonomi karşılığının Türkiye olması. Hızlı büyümesini finanse edemiyor çünkü. Cari açık deyince herkes tek sorun zannediyor. Hayır; bir cari açığın kendisi var, bir de finansmanı. Eğer finansmanını bulamazsan tehlikeli. ‘Cari açık büyük tehdit’ Hazır sıra cari açık ve büyüme tahminlerine gelmişken; Türkiye’nin önündeki tehditleri sıralayacak olursanız, neler söylersiniz? En büyük tehdit cari açık. Dünyada cari açığı en yüksek olan 2. ülkeyiz. Üstelik bunu artık finanse edemiyoruz. Türkiye’nin büyümesi ihracattan gelmiyor. Tüketime dayalı iç talepten kaynaklı bir tüketim ile büyüyorsunuz. Bu yüzden dolaylı vergi tahsilatınız çok oluyor. 2003’te Unakıtan’ın verdiği bir demeç vardı. “Dolaylı vergilerin toplam vergilerin içindeki payının yüzde 70 olduğu bir ülkede vergi adaletinden bahsedilemez, biz bunu değiştireceğiz” dedi. 2011’e geldik, hiçbir şey değişmedi, aynı rakamlar. Bir diğer tehlike krediler. Kredi kartları, tüketici kredileri çığ gibi büyüyor. Özel sektörün aldığı krediler de ciddi sorun. ‘Enflasyon başarısı da tarih oldu’ Faizlere gelirsek, Merkez Bankası’nın politikalarını nasıl buluyorsunuz? Bence Merkez Bankası’nın politikaları Türkiye için yeni bir belirsizlik kaynağı... Peki AKP iktidarının başarı listesine baktığımız zaman ne var? Bence en büyük başarı enflasyon ama o da ne derece AKP’ye mal edilir bilmiyorum. Kemal Derviş’in politikalarını devam ettirdi. Yine Derviş döneminde yapılan reformlardan en önemlisi Merkez Bankası’nın bağımsız olmasıydı. Durmuş Yılmaz bunu başarıyla sürdürdü ama bence Erdem Başçı dönemi ile o da bitti. Zaten enflasyon da aldı başını gidiyor. Demek ki yanlış yaptığı çok şey var... Bir kere doğru malları ihraç etmiyoruz. Türkiye’nin avantajı değer yaratıcı; örneği tasarım, lojistik, medikal, turizm gibi hizmet ve ürünlerde. Biz neyi üretmeliyiz, diye düşünmüyor hükümet. Bir diğer önemli konu, ülkenin nitelikli insan kaynağı ve bağlantılı olarak eğitim. Bizim ne yazık ki “genç ve eğitimli” değil, “genç ve diplomalı” nüfusumuz var. Eğitim denince diploma anlaşılıyor Türkiye’de. DENİZ GEZMİŞ’İN HİÇ YAYIMLANMAMIŞ FOTOĞRAFLARI ORTAYA ÇIKTI UTSAM’IN TERÖR ARAŞTIRMASI: Çelenk’e adanan belgesel ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi’nce (İHM) hazırlanan, 12 Mart ile 12 Eylül darbeleri dönemlerinde avukatların da “hak ve adalet arayışlarını” gözBeyaz gömlek giyen Deniz Gezmiş’in kendini götüren askerlerle tarler önüne seren “Olağanüstışması ve hâkim karşısında da oldukça sakin duruşu dikkat çekiyor. tü Dönemlerde AvukatlıkSu Gözü” adlı belgeselin ilk gösterimi, 5 Mayıs’ta yitirdiğimiz Deniz Gezmiş’lerin avukatı Halit Çelenk’e ithaf edildi. Koordinatörlüğünü Ankara Barosu İHM Başkanı avukat Şenal Haber Merkezi 6 Mayıs kerlere başkaldırıyor. Bir asSarıhan’ın üstlendiği 1972’de idam edilen 1968 kuşa kerin Gezmiş’e vuracakmış giçalışmayı Rüştü Asyalı ğının öğrenci lideri Deniz Gez bi elini kaldırdığı görülüyor anseslendirdi. Belgeselin miş’in mahkemeye giderken çe cak ona rağmen Gezmiş oralı özel gösterimi için kilen fotoğrafları ortaya çıktı. bile olmuyor” dedi. “10 Aralık İnsan HakAnkaralı işadamı ve koleksiyoner ları Günü” seçildi. Kaergi açacağım’ Muhammet Yüksel’in arşivintılımcılara günün anıde yer alan fotoğraflarda, Gezmiş 6 Mayıs 2012’de Gezmiş ve sına sunulan CD’nin kapağında da şu cümmahkemeye götürülürken ve hâ arkadaşlarının idam edilişlerileler yer alıyor: “Şimdi kim karşısındayken görülüyor. nin 40. yılı olduğunu hatırlatan yüzleşme zamanı. Yüksel, arşivindeki fotoğrafların Yüksel, “Gezmiş’in anısına serKendimizle ve başkabugüne kadar hiçbir yerde ya gi açmayı düşünüyorum. Elimlarıyla. Susmanın hiç yımlanmadığını belirterek, “De de Gezmiş’in yayımlanmamış bedeli olmayacak mı? niz Gezmiş, hakkında idam çok sayıda fotoğrafı var. Bu ‘Darbeciler yargılankararı verildiği mahkemeye arada elinde bilgi, belge, fosın’ pankartının altına götürülürken oldukça sakin toğraf olan varsa, onların da not düşüyorum: BoDenizler’in görünüyor. Mahkeme korido sergim bana ulaştırılmasını riyun eğenler ve su avukatı Halit runda kendisini itekleyen as ca ediyorum” dedi. sanlar da...” Çelenk. 90’ların hataları terörü hâlâ besliyor Haber Merkezi Polis Akade göstermekte zorlanıyor. “Bir kişinin ailesinden veya akmisi’ne bağlı Uluslararası Terörizm Merkezi (UTSAM) “Türki rabasından siyasi tutuklu bulunye’de terörü besleyen kaynak ması, o kişinin PKK/KCK’ye kalar”ı araştırdı. 24 ilde 2 bin 63 ki tılımında etkili midir?” sorusuna şiyle yapılan araştırma ortaya çar yüzde 53 “evet” cevabı veriliyor. Bir kişinin akrabaları arasında PKK menpıcı sonuçlar koydu. Dağa çıkışın sebepleri üzerinde du subunun bulunmasının örgüte katılımı etkilediğine inananların ran çalışmaya göre, ailelerin sadece yüzde 17’si ? Örgüte katılımı oranı daha yüksek: Yüzde 58. Yüzde 62’lik kesim çocuklarının örgüte katılımını engelleyebiliyor. önleyebilen ailelerin için dağa çıkışta bir yakıoranı yüzde 17. nının ölmüş olması etkili. Zoraki evliliklerden kaçarak dağa çıkanların buZoraki evlilik de Araştırmaya katılanların üçte ikisinden fazlası, aklunduğuna dikkat çekenlerin oranı yüzde 25. An dağa çıkış nedenleri raba ve arkadaş desteğiyle arasında sık örgüte katılım olduğunu kete katılanlar işsizlik olteyit ediyor. masa örgüte katılımın görülenlerden. Terör örgütü PKK, basazalacağını düşünüyor. Hakkâri’de PKK’ye katılımın yük kıyı arttırdığında halk üzerindeki sek olması, yapılmayan operasyon otoritesini daha da sağlamlaştırıyor. Araştırmaya göre bölgede 1990’larlara bağlanıyor. Nisanmayıs ayları arasında Kürt da kamu görevlilerinin yaptığı hatanüfusun yoğun olduğu 24 ilde, 2 bin ların izleri hâlâ mevcut. Dağa çıkış63 kişiyle yüz yüze görüşülerek ya ta kamu görevlilerinin hatalarının pılan ankete göre, örgüte katılmadı etkili olduğunu düşünenlerin oranı ğı için her dört kişiden birinin kendisi yüzde 60. Faili meçhul cinayetlerin veya ailesi zarar görmüş. Bu yüzden örgüte katılımı etkilediğine inananaileler, bölgede terör örgütüne tepki ların oranı ise yüzde 63. İdama giderken ‘S (*) Cemaati yükselten, doğrudan siyaset yapması ve iktidar odağı haline gelmesidir! İktidarın nimetlerinden menfaat dağıtması, iktidar olanaklarıyla örgütlenmesidir. Cemaati yükselten siyaset, batmasına da neden olacaktır! Not: Dünkü yazıda, ikinci kez kabul edilen şike yasasını Gül’ün referanduma götürebileceğini yanlışlıkla yazdım. Böyle bir yetkisi bulunmuyor. Duayen gazeteci Simavi anıldı ? İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) kurucu başkanı gazeteci Sedat Simavi, ölümünün 58. yılında mezarı başında anıldı. Simavi’nin Kanlıca Mezarlığı’ndaki kabri başındaki anma törenine katılan TGC Başkanı Orhan Erinç, “Simavi, gazetecilik mesleğinin ilkelerini ilk kez gündeme getiren ustalarımızdandır” dedi. Erinç, Simavi’yi 58 yıl sonra anarken, Türk gazeteciliğinin geldiği durumdan rahatsızlık duyduklarını dile getirdi. Sönmez Atasoy’un durumu ciddi ? Haber Merkezi Rol aldığı “Sakarya Fırat” dizisinin Isparta’daki setinde kalp krizi geçirerek Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılan tiyatro sanatçısı Sönmez Atasoy’un (67) durumu ciddiyetini koruyor. Yoğun bakımda tedavisi süren Atasoy’un doktorları “Beyin fonksiyonlarından yanıt alamıyoruz ancak beyin ölümü gerçekleşmiş değil” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle