28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 KASIM 2011 SALI CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 15 Deniz Gezmiş’in öyküsü bu kez de Samsun Sanat Tiyatrosu tarafından sahneye taşınıyor Aşk olsun sana çocuk nlar yakın siyaset tarihimizin bizi çok hüzünlendiren üç delikanlısı: Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan… 6 Mayıs 1972’de anayasayı hiçe saymakla suçlanarak darağacına çıkartıldılar. Kimileri için “üç”e karşılık “üç” kurban verilmişti. Hiç can almamış olan bu üç gencin ölümü, Demokrat Parti’nin 19501960 yılları arasındaki iktidar dönemine imza attıktan sonra askeri darbeyle devrilerek yargılanan ve idam edilen Başbakan, Dışişleri ve Maliye bakanları, Menderes, Zorlu ve Polatkan için “misilleme” olabilir miydi? Duygusallıkla ve/ya da siyasal kaygılarla çarpıtılmış bir hukuk/adalet anlayışını temize çıkartabilir miydi? Deniz’in ve arkadaşlarının o günlere tanıklık etmiş her kuşaktan insanın, kararın son dakikada geri alınacağı umuduyla radyolara kilitlendiği ölümü her yıl 6 Mayıs’ta gençler arasında ve bir oranda da basında anılıyor. Önümüzdeki mayıs ayında olayın üstünden tam 40 yıl geçmiş olacak… Üç delikanlı arasında “1968 kuşağının efsaneleşmiş öğrenci lideri” konumuyla öne çıkan Deniz Gezmiş’tir. Che Guevera rüzgârlarının estiği bir gençlik ortamında, şeriata ve bağnaz ulusçuluğa iktidarlarca sunulan açık kart karşı Bayram Hüznü Bugün bayram. Dostluk, dayanışma, toplumsal barış ve eşitlik anlamlarını kaybettiğinden yalnız benim için değil, çoğumuz için dini bayramlar çoktandır yalnızca tatil olma özelliği kazandı. Kutlamalar âdet yerini bulsun diye yapıldığından gönülden yanıtlayamıyorum. Zaten sevinecek, kutlanacak ne var? Hiç. Yersiz bir telaş, gereksiz, ticarileşmiş bir kurban yarışıdır gidiyor. Toplumca şu ya da bu biçimde kurban adayı olduğumuz bu çağda Allah’a yakınlığın başka bir biçimi bulunmalı değil mi? On gündür semtimizin bütün sınırlı boş alanları kurbanlık çadırlarıyla, ölüm kokusu almış huzursuz hayvanlarla dolu. Ortalık soluk kesecek ölçüde gübre kokuyor. Sokağa çıkmıyor, evin içinde saklanıyorum. Dışarıda cehalet, ilkellik, insanlık dışı manzaralar var. Gözümü karartıp çıksam, adım başı kan gölcükleri, boğazlanmış hayvan kelleleri, deşilmiş bağırsaklar, yüzülmüş derilerle karşılaşacağım. TV’de gördüm, deniz bile kana boyanmış! ??? Şiddet kan göre göre kültürleşti, cana kast cezası hafifledikçe azgınlaştı. Kadınlarını sokaklarda öldürenler, çocuk tecavüzcüleri yasaların boşluklarına uydurulup bağışlanırken bayram yapmayı içimize sindirebilmek için mangal gibi yürek gerek. Ben bir de deprem çadırlarında soğukla boğuşanları, yıkıntılar altında can vermiş altmış dört genç öğretmenin ve şehitlerin ateş düşmüş aile ocakları ile sevdiklerinden ayrı kalmışların bayramını hayal ediyorum. Kim bilir nasıl bir acı, yoksunluk, kahırla geçecek onların bayramı. Ya mahpuslarda haksız yere yatanlarınki? Yağmur kokan bir sabah, orman içinde uzun yürümeyi, bir akşam sofrasında sevdikleriyle olmayı, yatağında uyumayı, sevgilinin tenini, çocuğunun gülüşünü özleyenlerin ve onların ana, baba, eş ve yakınlarının bayramı? Uydurulmuş suçlarla, yalancı tanık ve tahrif edilmiş belgelerle “suçlu” çıkarılanların bayramı olabilir mi? Yurttaşlık haklarını kaybeden, güvenilir ve ahlaklı olma konumu lekelenmiş insanların uzayıp giden davalarla gerekçesiz bir acı çekme ve eziyet girdabına düşürüldüğü yerde bayramın bir anlamı var mı? Hukukun işlevsiz kılındığı, adaletin gözünün oyulduğu, yalnızca bedenlerin değil, fikirlerin de hapsedildiği mekânda bayram sevinçleri kırık, görüş dokunuşları kaçamak ve utangaç, sabırlar aşırı zorlanmış olacak. Çünkü oralarda yaşam geçmişle, gelecekle bağlantısı bulunmayan uzun, alacakaranlık bir şimdiki zaman, cezaevi ise dayatılmış bir düşüncedir. Dört duvar arasında bekleyen, özleyen ve özlenenler için bayram, ancak özgürlükle gelebilir. ??? Çocukluğumun yatılı okullarda yalnız geçmiş bayramlarının hüznünü yaşıyorum yeniden. Bayram sevinci, neşesi hâlâ uzak bana. Ama şimdi o uzaklıktan bakarak dünle bugün arasındaki boşlukta bunları düşünüyorum. Toplumun ikiyüzlü ahlakı ile yaşadıklarımızın acı ve utancıyla yüzleşmeye çalışıyorum belki de. Tek avuntum gürültü, kargaşa, kan ve gübre kokusundan kaçıp iki gün önce bahçemizdeki manolya ağacına sığınan bülbül. Onu göremiyorum ama tatlı tatlı yakınırken kuş sezgisinin insanınkinden daha gelişmiş olup olmadığını soruyorum kendime. Sanırım onun hayat, dünya ve varoluş duygusu bizi aşıyor. Bayramseverlere mutlu günler dilerim. O ? Yaşar Gündem, “Aşk Olsun Çocuk” adlı uyarlamasında, Deniz’i, Yusuf’u ve Hüseyin’i, yaşamdan kopartılışlarının 40. yılında sahneye taşıyor. sında, MarksistLeninist ve antiemperyalist düşünceyle yurtseverliği buluşturup devrim bayrağını çekmiş gözüpek delikanlının serüveni, o dönemin sol eylemden tutuklu gençlerine hukuk bilgisinin olanca gücüyle destek vermiş, bir süre önce yitirdiğimiz, avukat Halit Çelenk’in anılarında sevecenlikle, hüzünle belgelenmiştir. Samsun Sanat Tiyatrosu’nun Genel Sanat Yönetmeni Yaşar Gündem, Çelenk’in de oyun kişisi olarak yer aldığı “Aşk Olsun Çocuk” adlı uyarlamasında, Deniz’i, Yusuf’u ve Hüseyin’i, yaşamdan alelacele kopartılışlarının 40. yılında sahneye getiriyor. Sinemada “Hoşça Kal Yarın” filmiyle ve Metin Balay’ın yazıp A.S.T. yapımı olarak sahnelediği “Deniz Diye Bir Delikanlı” oyunuyla dile gelen Deniz Gezmiş olayı zaman zaman televizyon dizilerinde de yer alıyor. litik ortam, sahnede ve ekranda henüz yeterince incelenmiş, irdelenmiş, çözümlenmiş sayılmaz. Yaşar Gündem’in sahneye uyarlayıp yönettiği “Aşk Olsun Çocuk” da belgelere, anılara, tanıklıklara dayanarak, toplumsal belleğimizi keskinleştirmeyi amaçlıyor. Yaşar Gündem’in derdi, “Bilenlere hatırlatmak, bilmeyenlere anlatmak”. “Belgesel bir yolculuk” olarak tanımlanan sahne olayı, 68 kuşağını genel çizgileriyle içine alacak biçimde tasarlanmış; “yurduna duyarlı, iyi çocukların destanıdır anlatılan” deniyor. “Belki” de bir “haykırış”… ‘Belgesel bir yolculuk’ Ne ki, kısacık yaşamı/yaşamları, kalabalık öğrenci kitlelerine önderlik etmekle, toplu coşku seli yaratmakla, silahların patladığı yoğun bir serüvenler dizisi içindeki duygusal/şiirsel anlarla örülmüş bir gencin/gençlerin içinde var olduğu ve onları yok eden toplumsalpo “Devrim şehitleri”nin öyküsü, birbirini hızla izleyen tablolarda epeyce “özet” geçilse de, Gezmiş, İnan ve Aslan’dan başka, kaldığı yurdun penceresinden aşağıya atılarak öldürülen Vedat Demircioğlu’ndan, sokak ortasında vurulan M. Taylan Özgür’e, Sinan Cemgil’den, Mahir Çayan’a, Ulaş Bardakçı’ya ulaşıyor. Fonda yansıtılan belgeler de İstanbul’da 6. Filo’nun protesto edilmesinden, ODTÜ’de Amerikan Büyükelçisi Kommer’in arabasının yakılışına, Kızıldere olaylarına uzanıyor. Erol Yılmaz’ın çok işlevli “demir parmaklıklar” tasarımının sahneye egemen görselliği içinde devinen oyuncular, Yaşar Gündem, Kenan Güler, Tolga Gerger, Elif Sarı, Emel Çalışkan, Eyüp Gülmez, Barış Dülger, Bekir Kalaycı, Özgür Gündem ve Savaş Altıkul’dan oluşuyor. Nedim Yıldız’ın müziği ve İhsan Bengier’in koreografisi, özenli bir yapım kotarma yolunda ortaya konan emeğin öteki önemli boyutları. Kimi oyuncularda amatörlere özgü eksiklikler/fazlalıklar görülse de yapılan işe katılan içtenlik ve çalışkanlık gölgelenmiyor. “Aşk Olsun Çocuk” ekim ayından bu yana kent kent dolaşıyor. Kasımda Samsun (12, 14), İnegöl (15), İstanbul (18, 19) ve İzmit (21) turnelerinde seyirciyle buluşacak. ‘52. Selanik Uluslararası Film Festivali’ perdelerini açtı Kriz zamanı dayanışma ASLI SELÇUK ‘The Descendants’ ? Festivalin açılışında konuşan Alexander Payne kriz zamanlarında dayanışmanın önemine inandığını, toplumların bu zorlu zamanlarda daha çok sanata gereksinimleri olduğunu söyledi. SELANİK “52. Selanik Uluslararası Film Festivali” perdelerini Yunan kökenli Amerikalı yönetmen Alexander Payne’in “The Descendants” filmiyle açtı. Etkinliğin yönetmeni Dimitri Eipides açılış konuşmasında Yunanistan’da yaşanan ekonomik krize değinerek bazı kişilerin, batmakta olan ülkede neden hâlâ kültürel etkinliklerin, festivallerin yapıldığını sorduklarını; bunun yanıtınınsa bu tür etkinliklerin ülkenin yeniden canlanması olduğunu vurguladı. Eipides dünyayı ancak bu şekilde, sanatla değiştirebileceklerini belirterek bu yılki festivalin yarı bütçesinin de Avrupa yardım fonlarından alındığını belirtti. Festivalin onursal başkanı, kentin Belediye Başkanı Yannis Bou taris karanlık sinema salonlarına girerek medyanın körüklediği kıyamet, felaket günü senaryolarından uzaklaşmalarının gerektiğini, sinema sanatıyla salt yaşama değil dünyaya doğru pencereler açmanın ivedi olduğunu vurguladı. “The Descendants”ın yönetmeni Payne (Sideways/2004) ise festivalin sanat yaşamında büyük bir rolü olduğunu açıkladı. Gerçeklik üstüne kurulu bir dramatik komedi çektiğini belirten Payne, ABD’de kendisi gibi düşük bütçeli, hümanist dram yapan çok az yönetmen olduğuna dikkat çekti. Yönetmen sinemada gerçekliğe, karakterlere, hümanizme, öykünün gücüne inandığını, Berlin’de en iyi film ve oyuncu ödüllerini alan “ A Separation ”ın (Bir Ayrılık/Asghar Ferhadi) gerçek yaşamı yansıtan yetkin bir örnek olduğunu belirtti. Filminin başrolündeki George Clooney’yi büyük bir yıldız, olağanüstü bir oyuncu olarak tanımlayan Payne, “About Schmidt”teki (Schmidt Hakkında/2002) Jack Nicholson’dan sonra birlikte çalıştığı ikinci star olduğunu, yönetmen olarak onlardan çok şey öğrendiğini söyledi. ABD’de yaşamasına karşın kendini bir Yunan olarak duyumsayan Payne kriz zamanlarında dayanışmanın önemine, krizlerin iyi sanat yapıtları yarattığına inandığını, toplumların bu zorlu zamanlarda daha çok güzelliğe, kültüre ve sanata gereksinimleri olduğunu da ekledi. Çağdaş Yunan sineması bölümünde San Sebastian’da en iyi yönetmen, oyuncu ödüllerini alan “Unfair World” (Filippos Tsitos), “The City of Children” (Yorgos Gikapeppas ), “ Man at Sea ” (Constantine Giannaris) dikkat çeken örnekler. Yılmaz Güney Festivali ertelendi ? Kültür Servisi “Yılmaz Güney’in Geleneğinden, Geleceğe Yürüyoruz” başlığıyla 14 19 Kasım tarihlerinde Batman’da düzenlenmesi planlanan 2. Yılmaz Güney Film Festivali ertelendi. Batman Belediyesi’nden yapılan açıklamada “Van’da yaşanan deprem ve Türkiye’deki siyasi atmosferin gerginliğinden dolayı” festivalin 13 18 Aralık 2011 tarihine ertelendiği duyuruldu. 10. YILINA GİREN PERA FEST 14 KASIM’DA BAŞLIYOR ‘Çokkültürlü’ festival Kültür Servisi Bu yıl 10. yılına giren disiplinlerarası festival “Uluslararası PERA FEST” 14 30 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek. “Çokkültürlülük” temasıyla 20 farklı mekânda 46 etkinliğin gerçekleşeceği festival programında konser, panel ve söyleşiler, tiyatro oyunları yer alıyor. 14 Kasım Türk Sineması Günü’nde başlaya “Op.24” cak festivalin açılış gününde TÜRVAK salonunda Cannes Film Festivali’nde yenilenmiş kopyası sunulan Ömer Lütfi Akad’ın başyapıtı “Hudutların Kanunu” gösterilecek; eleştirmen Zahit Atam filmin sinema tarihimizdeki yeri üstüne bir konuşma yapacak. 16 Kasım’da Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde Endülüslü Andres Marin Flamenko topluluğu “Op.24” isimli bir gösteri sunacak. 24 27 Kasım tarihleri arasında İstanbul Modern’deki film gösterileri ise “Sinemamızda Çokkültürlülük” ve “Çokkültürlü Avrupa Sinemaları: İspanya” başlıkları altında toplanıyor. 17 Kasım’da Ülkü Tamer Pera Palas’ta “İstanbul’un Şiiri”, 19 Kasım’da İlhan Eksen, Mefisto Kitabevi’nde “İstanbul’da Bir Nihavent Tango”, 21 Kasım’da Timur Selçuk Pera Müzesi’nde “Ölümünün 30. Yılında Münir Nurettin Selçuk” üstüne söyleşiler gerçekleştirecek. 18 Kasım’da Pera Müzesi’nde, eleştirmen Tunca Arslan’ın “Göç’ün 50. Yılında Sinemamızda Almanya” konulu sunumunun ve 1979 yapımı Korhan Yurtsever’in “Karakafa” filminin gösteriminin ardından, festivalin sanat yönetmeni Vecdi Sayar’ın yöneteceği ve Yurtsever, Alman müzikolog Martin Greve, tiyatrocu Fırat Güllü, Uluslararası PEN Yazarlar Derneği yöneticisi Eugene Schoulgin’in katılacağı “Sanat ve Çokkültürlülük” konulu panel gerçekleşecek. Orhan Kemal Armağanı için son katılım ? Kültür Servisi 2012 Orhan Kemal Roman Armağanı’na son katılım süresi 10 Ocak 2012 olarak belirlendi. Başvurunun yayınevleri tarafından 2011 yılında ilk kez yayımlanmış, Orhan Kemal Roman Armağanı Yönetmeliği’ne uygun romanlar için yapılması gerekiyor. Orhan Kemal Roman Armağanı Seçiciler Kurulu Tahsin Yücel, Osman Şahin, İnci Aral, Özdemir İnce, Turhan Günay, Erol Şadi Erdinç ve A. Kemali Öğütçü’den oluşuyor. Yönetmelik www.orhankemal.org web sitesinden incelenebilir. Ayrıntılı bilgi için: 0212 292 92 45 ‘Hayde Bre’ye en iyi senaryo ödülü ? BRÜKSEL (AA) 38. Brüksel Uluslararası Bağımsız Film Festivali’nde yönetmen Orhan Oğuz’un yönettiği “Hayde Bre”, en iyi senaryo ödülünü kazandı. Makedonya’dan Türkiye’ye göç eden bir ailenin yaşamını konu alan drama türündeki “Hayde Bre”, bu yıl 14. Şanghay Uluslararası Film Festivali’nde en iyi film ödülüne ve 47. Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi sanat yönetmeni ödüllerine değer görülmüştü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle