18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 KASIM 2011 CUMARTESİ 6 HABERLER Sincan Cezaevi’nde kadın tutukluların dövüldüğü iddialarını inceleyen TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, gardiyanların suçlamalardan kurtulmak için ‘darp edildik’ raporu aldığını ortaya çıkardı Mağdurken sanık oldular AYŞE SAYIN Görmez’in Görmediği İnsanların adlarıyla, soyadlarıyla uğraşmak hoş bir şey olmasa da bazen denk düşüyor. Örneğin, soyadı tilki olan bir yurttaşımız aynı zamanda kurnaz bir kimseyse, soyadının kendisine yakıştığı düşünülür. Ya da, yine sözgelimi adı ya da soyadı cesaret kavramıyla ilgili birinin hiç de cesur olmayışı; aslan adı konulmuş bir başkasının aslanlıkla ilgisinin bulunmayışı gibi çelişkili durumlarla karşılaşırız. Kişilik özellikleriyle ad ve soyadların uygunluk ya da uygunsuzluğu ilginç bir konudur. Bence herkesin, ergenlik çağına ulaştıktan sonra, adlarında ve soyadlarında değişiklik yapmaya hakkı olmalıdır; ama bu bir başka konu… Yazının başlığına dönelim… ??? En son hükümet kararnameleriyle kendisine protokolde en ön sıralarda yer verilen Diyanet İşleri Başkanımız, “Görmez” soyadını taşıyor. Bu sık rastlanan bir soyadıdır ve hiç kuşkusuz bütün ad ve soyadları gibi saygındır. Çünkü her birinin, özellikle de soyadlarının eskilere uzanan bir öyküsü, söylencesi, bir nedeni vardır. Doğrusunu söylemek gerekirse Van depremi sonrasındaki Cuma namazında verdiği hutbeye gelinceye kadar, ben sayın başkanın soyadının farkında bile değildim. Ama orada söyledikleri bana birden bu soyadını çağrıştırdı ve yazının başlığını esinledi… ??? “ Hutbe” sözcüğü Arapça “hitab”dan geliyor… Sözlükteki anlamıyla “Cuma namazlarında hatiplerin okudukları Arapça dua ve öğütler”… Dualar Arapça olsa da öğütlerin kendi dilimizde olması kaçınılmaz ve nitekim öyle oluyor… Diyanet İşleri Başkanı sözünü ettiğimiz cuma hutbesinde, medyadan öğrenebildiğimiz kadarıyla, sıradan öğütlerin ötesinde felsefi konulara da değiniyor. Fizik ve metafizik (fizikötesi) kavramlarından söz ediyor… Hiç kimsenin deprem olgusunu sadece fay hatlarıyla açıklamaması gerektiğini ileri sürüyor… Asıl büyük depremin gönüllerde, inançlarda yaşanacak depremler olduğunu, yeryüzü depremlerinin ve bu türden felaketlerin birer sınav olarak kabul edilmesi ve ümitsizliğe düşülmemesi gerektiğini savunuyor. Sayın Görmez’in söylediklerini buraya bütünüyle alma olanağımız yok. “Hutbe”nin özeti bu… Son olarak da yaşanan felaketin “milletimizin topyekun içine girdiği dayanışma ruhunu; gönül dünyamızın, inanç dünyamızın fay hatlarının ne kadar sağlam olduğunu gösterdiğini” dile getirerek Tanrı’ya hamdediyor… ??? Bütün bunlarda ne var, bir din adamı elbette böyle konuşacak, böyle konuşmalı diyebilirsiniz… Bence hiç böyle değil… Düşündüklerimi, iki romandan iki örnekle açıklamaya çalışayım… İkisi de dilimize çevrilmiş bu yapıtlardan ilki Graham Green’in “İşin Özü” adlı romanı olsun… Bu romanın ilk sayfalarından başlayarak, şimdi anımsadığımca, dalgaların yuttuğu bir çocuğun acıları karşısında bir din adamının yaşadığı iç çelişkiler, inanç ve inançsızlık arasındaki gelgitleri anlatılır… İkinci roman Albert Camus’nun “Veba”sıdır… Buradaki din adamı da vaazlarla yetinmez… Vebanın kasıp kavurduğu kentteki insanların felaketlerine ortak olur… Sonunda da, acı içinde kıvranarak can veren bir çocuğun acısını kendi bedeninde de yaşayarak o acıya ortak olmak ve böylece de inancını sınamak ve kanıtlamak için, veba kurbanlarının cesetlerinin yakıldığı ateşe kendini atar… Yazınsal yapıtların dışında, somut yaşamda da, bu gibi örneklerin varlığını biliyoruz… Güney Amerika ülkelerinde din adamlarının devrimlerdeki rolü, bu olgunun çağdaş ve çok üst düzeyde bir örneğidir… ??? Bizim Prof. Dr. Mehmet Görmez’in, sözünü ettiğim bu romanlardan, Batı edebiyatında başkaca örnekleri bulunan benzerlerinden, bütün bunlardan ne ölçüde haberi vardır bilemem… Fakat bakan eşliğinde felaket bölgesi ziyaret edilerek; iki dirhem bir çekirdek, kendinden son derece hoşnut bir eda ve görünümle, yaşanmış acıların üzerine sünger çekercesine, cuma hutbesinde fizik ve fizikötesi konularda din kitaplarının bilinen görüşlerini tekrar edip sabır ve ümit öğütleri vermekle, gerçek anlamda din adamı olunamaz… Olunsa olunsa, sömürü, talan ve uyutma düzeninin bu alandaki temsilcisi olunur… Sayın Görmez’in ve benzerlerinin görmedikleri, göremedikleri budur… ANKARA Ankara Sincan Cezaevi’nde, 20 Eylül’de çıkan olaylarda bir grup kadın tutuklunun gardiyanlarca dövüldüğü iddiasını yerinde inceleyen TBMM İnsan Haklarını İnceleme Alt Komisyonu, gardiyanların suçlamalardan kurtulmak için kendilerinin “darp edildiğine” ilişkin rapor aldıklarını belirledi. CHP’li komisyon üyesi Malik Ecder Özdemir, çoğu öğrenci olan kadın tutukluların, “yer yokluğu” nedeniyle müebbetlik ya da ağır cezalık hükümlülerinin konulduğu “yüksek güvenlikli” bölümde tutulduğuna dikkat çekti. Bir grup kadın tutuklunun gardiyanlarca dövüldüğü iddialarını araştıran komisyon, çarpıcı bir tablo ile karşılaştı. Aralarında Hopa olaylarına katıldığı gerekçesiyle tutuklanan öğrencilerin de bu ? CHP’li komisyon üyesi Özdemir, çoğu öğrenci olan kadın tutukluların, ‘yer yokluğu’ nedeniyle müebbetlik ya da ağır cezalık hükümlülerin konulduğu ‘yüksek güvenlikli’ bölümde tutulduğuna dikkat çekerek “Orada çoğu öğrenci çıkan olaylarda darp edilmiş, tutukluların talepleri, cezaevi yönetimi tarafından keyfi olarak bastırılmış” dedi. Özdemir “Tutuklama furyası böyle sürerse, cezaevlerinde yer kalmayacak” diye konuştu. lunduğu tutuklular, normalde “koğuş” sistemi olan yerde tutulmaları gerekirken, kapasite yetersizliği nedeniyle tek kişilik hücrelerden oluşan “yüksek güvenlikli” cezaevi bölümüne konulduklarından yakındılar. Bir alana açılan odalarda birbirleri ile görüşebildiklerini belirten tutuklular, boş olan bir hücreyi “mutfak” olarak kullanmak istediklerini, cezaevi yönetiminin ise keyfi olarak buna izin vermeyince tartışma çıktığını ve gardiyanların kendilerine şiddet uyguladığını anlattılar. Özdemir, tutukluların mutfak talebinin keyfi olarak cezaevi yönetimi tarafından geri çevrildiğini belirterek “Buna karşı çıkan tutuklular darp edilmiş. Haklı talepleri cezaevi yönetimi tarafından keyfi olarak bastırılmış, çoğu cezaevinde gördüğümüz tutuklu ve hükümlülerin keyfi cezalandırılmaları burada da karşımıza çıktı. Kötü muameleye maruz kalan tutuklulardan 4’ü öğrenci; çelimsizler, gardiyanları darp etmeleri mümkün görünmüyor, ama gardiyanlar, bir dava, soruşturma açılmasın diye gidip ‘Tutuklular bizi darp etti’ diye rapor almışlar” dedi. Görüştükleri tutukluların, olaylardan sonra hastaneye götürülürken de jandarma tarafından kötü muameleye maruz kaldıklarını anlattıklarını belirten Özdemir, “Hastanede doktorların da kendileriyle ilgilenmediklerini söylüyorlar. Orada çok açık olan bir şey var; hem olmamaları gereken koğuşlara konuluyorlar, hem de cezaevinin kötü muamelesiyle karşı karşıyalar” dedi. Özdemir, şunları söyledi: “Aslında diğer cezaevlerindeki incelemelerde de, Sincan’da da gördüğümüz manzara, tutuklu sayısının çok yüksek olması. İster siyasi, ister adli tutuklu ve hükümlülerin kaldığı koğuşlarda gördüğümüz, savcıların delil ‘Tutuklular darp edilmiş’ Cezaevindeki incelemelerle ilgili sorularımızı yanıtlayan CHP’li toplamadan, çalakalem iddianameyle, çok kolay tutuklama kararları vermesi nedeniyle cezaevlerinde bir yığılma var. Bazı öğrenciler broşür dağıttıkları için yakalanıp tutuklanmış ya da polisin kamera kayıtlarına geçmiş, savcılık hemen ‘yasadışı terör örgütüne üyelik’, yardım yataklık suçlamasıyla iddianame hazırlayıp insanları tutukluyorlar. Bu durum hem cezaevlerindeki tutuklu sayılarını arttırıyor, hem de insanların hukuka, adliyeye güveni kalmıyor.” ER OSMAN ASLI’NIN BABASI: Sırt sırta verip Tutuklu sayısı bilinmiyor ÇHD tutuklu bulunan 500’ü aşkın öğrenciden 281’inin isimlerini tespit edebildiklerini belirterek ‘Adalet Bakanlığı gerçek sayıyı açıklasın. 20 öğrenci 1 yıldan fazladır tutuklu’ dedi İstanbul Haber Servisi Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şube Sekreteri Güçlü Sevimli, 20 öğrencinin 1 yılı aşkın süredir cezaevinde tutuklu bulunduğunu, gerçek sayıyı tespit edemediklerini belirterek Adalet Bakanlığı’nın gerçek sayıyı kamuoyuna açıklamasını istedi. ÇHD İstanbul Şubesi, daha önce hazırladığı tutuklu öğrenci raporunu güncelleyerek, İstanbul Barosu’nda düzenlendiği toplantıyla kamuoyuna açıkladı. Türkiye’de tutuklu bulunan 500’ü aşkın öğrenciden 281’inin isimlerini tespit edebildiklerini belirten Sevimli, “Adalet Bakanlığı’nın tutuklu bulunan öğrencilerin gerçek sayısını kamuoyuna açıklamasını istiyoruz” dedi. Sevimli, tutuklu bulunan öğrencilerin Terörle Mücadele Yasası kapsamında gözaltına alındığını ve en küçük bir hak aramanın dahi “terör” kapsamına alınabileceğini belirtti. Uzun tutukluluk sürelerine de değinen Sevimli, “20 öğrenci bir yılı aşkın süredir, haklarında somut deliller bulunmamasına karşın cezaevinde tutuklu bulunuyor. Terörle Mücadele Yasası ile bu sayının giderek artmasından kaygı duyuyoruz” diye konuştu. Tutuklu bulunan Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül’ün kardeşi Serhat Kırmızıgül, ağabeyinin hiçbir somut delil olmadan örgüt üyesi olmaktan tutuklandığını, savcının beraat istemesine karşın mahkeme tarafından bırakılmadığını söyledi. oğlumu öldürdüler ? Firuzköy Karakolu’nda gözaltındayken bot bağcığıyla intihar ettiği iddia edilen er Osman Aslı’nın babası İsmet Aslı, “Yaşananlar zoruma gidiyor. Oğlumun davasında hâkimsavcı sırt sırta verdi, bir canı yedi” dedi. SEVİL ARINAN ANKARA Bali çektiği gerekçesiyle gözaltına alındığı karakolda intihar ettiği iddia edilen er Osman Aslı’nın babası İsmet Aslı, oğlunun şüpheler içinde öldüğünü ileri sürdü. Mahkemenin olaydan sorumlu tutulan polis memuruna 6 bin TL para cezası vermesine tepki gösteren baba Aslı, “Sırt sırta verip oğlumu öldürdüler. Acaba İbrahim Tatlıses gibi ünlü olsaydık, böyle mi olurdu?” dedi. Gözaltına alındığı Firuzköy Karakolu’ndaki görüşme odasında, ayakkabısının bağcığıyla kendini astığı iddia edilen er Osman Aslı’nın ailesi, suçlu gösterilen polis memuruna verilen 6 bin TL’lik cezaya tepki gösterdi. Oğlu Osman Aslı’nın karakola getirilirkenki görüntülerinin ellerinde olmasına karşın mahkeme heyetinin dikkate almadığını kaydeden baba Aslı, oğlunun şüpheler içerisinde öldüğünü söyledi. Yaşananları “Zoruma gidiyor” sözleriyle değerlendiren Aslı, “Evlat acısı çok başka. Hiçbir şeye benzemiyor. Gece yarısı evime gelen 4 sivil polis, elime birkaç parça kâğıdı sıkıştırıp ‘Oğlunuz intihar etti’ dedi. Ben kalp hastası olduğum için bana göstermediler ama alnında ve vücudunda morluklar olduğunu biliyorum” dedi. Osman Aslı’nın Firuzköy Karakolu’na 100 metre uzaklıkta yıkamayağlama servisinin olduğunu, geçen aylarda polis memurlarıyla sorun yaşadığına dikkat çeken baba Aslı, şunları kaydetti: “Oğlum o karakoldaki polislerle sorun yaşadı. Sanırım bundan kaynaklı bir durum söz konusu. Oğlumun davasında hâkimsavcı sırt sırta verdi, bir canı yedi. Ünlü bir insan ya da trilyoner bir işadamı olsaydım, oğlumun ölümü böyle kapanmazdı. İbrahim Tatlıses’i vuran insan müebbet cezasıyla yargılanıyor, bizimki 6 bin TL’yle. Memurunu koruyan bir anlayış söz konusu. Ama ben yılmayacağım, temyize gideceğiz.” Tutuklu gazeteciler için ortak mücadele İstanbul Haber Servisi Tutuklu gazetecilerle dayanışma amacıyla TGC, TGS ve Basın Konseyi’nin de aralarında bulunduğu 94 meslek örgütü tarafından kurulan Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP), “5 Kasım Gazetecilik için ayağa kalk” günü kapsamında bir kez daha tutuklu bulunan meslektaşlarının serbest bırakılmasını istedi. Çeşitli cezaevlerinde tutuklu bulunan gazetecilerin durumuna ilişkin dün TGC Başkanı Orhan Erinç, TGS Başkanı Ercan İpekçi, Ankara Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri ve GÖP dönem sözcüsü Ümit Gürtuna ve gazetemiz yazarı Şükran Soner ile Yazıişleri Müdürümüz Güray Öz’ün de aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci Galatasaray Meydanı’nda öğlen saatlerinde bir araya geldi. Açıklamayı okuyan Gürtuna, başta Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nun basın ve ifade özgürlüğünü engelleyen maddelerinin kaldırılması için siyasilere yasa değişikliği teklifi götürdüklerini anımsatarak somut bir adımın atılmadığını söyledi. Gazeteciler hakkında mesleki gerekçelerle açılmış on binlerce dava olduğunu kaydeden Gürtuna, Ragıp Zarakolu’nun da tutuklanması ile cezaevinde bulunan gazeteci sayısının 64’e çıktığını be lirtti. Gazetecilik mesleğinin ayağa kalkması ve tutuklu bulunan gazetecilerin durumlarına dikkat çekmek amacıyla Avrupa’daki birçok meslek örgütüyle ortak mücadele kararı alındığını belirten Gürtuna, “Ülkemize gelecek olan uluslararası meslek örgütleri ile 22 Kasım’da Oda TV iddianamesinde yargılanan 10 gazeteci arkadaşımızın davasını izleyeceğiz. Heyet daha sonra 23 Kasım’da tutuklu bulunan gazetecilerin yakınları ve kendileriyle bir araya gelecek daha sonra da 24 Kasım’da TBMM, hükümet yetkilileri ve siyasi parti temsilcileriyle görüşmelerde bulunacak” diye konuştu. Birinci Ergenekon davasının 200. duruşmasında hâkim, Perinçek’in sözlerine tepki gösterdi ‘Bizim için sivrisinek vızıltısı’ HATİCE TUNCER Fotoğraflar: ALİ AÇAR emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Sanık Bedirhan Şinal’in Tekirdağ Cezaevi’nden anneannesi ile yaptığı telefon görüşmesinin, Cumhuriyet’e molotofkokteyli atılması dosyasının Ergenekon davasıyla birleştirilmesine dayanak olduğuna dikkat çekti. Şinal ile anneannesi arasındaki görüşmenin sadece bir bölümünün iddianameye alındığını belirten Küçük, “Konuşmanın bütünü değerlendirildiğinde Şinal’ın Savcı Zekeriya Öz ile yaptığı görüşmeden sonra savcıların içeriden çıkmasını istemedikleri kişinin baş harfini Van’ın V’si diye kodladığı anlaşılıyor. Savcı, görüşmeyi kasıtlı bir şekilde çarpıtarak iddianamede yer vermiş. Bu suretle iki dava bağlandı.” Küçük, sözlerini “Bunu yapan savcı da şu an Yargıtay üyesi oldu” dedi. Cumhuriyet Gazetesi’ne molotof kokteyli atmaktan sanık Bedirhan Şinal ise polisin kendisine Cumhuriyet’e atması için bomba verdiği ifadelerinden dönmeyeceğini belirtti.Avukat Mehmet Cengiz ise İsviçre’de Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili yaptığı konuşmalar nedeniyle yargılanan Doğu Perinçek’in AİHM’ye açtığı davaya Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin Perinçek’in safında katıldığına dikkat çekti. Duruşmalarda dini içerikli konuşmalar yapması nedeniyle “İmam Hüseyin” olarak anılan, Birinci Ergenekon davasında Kuvayi Milliye 1919 Derneği kurucusu ve yöneticisi tutuklu sanık Hüseyin Görüm tahliye edildi. 5 Aralık 2011 tarihine ertelenen davada 25 sanığın tutukluluk haline devam kararı verildi. 98 belediye başkanının davası ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Bazıları halen görevde bulunan ve 2009 yılında kapatılan DTP’den belediye başkanıyken yaptıkları ortak açıklama nedeniyle haklarında dava açılan 98 belediye başkanı ve 8 il genel meclis başkanının 20 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmasına başlandı. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmaya, başka suçtan tutuklu bulunan Kızıltepe Belediye Başkanı Ferhan Türk ve Mardin İl Genel Meclis Başkanı Nazım Kok ile tutuksuz yargılanan 17 belediye başkanı ve 1 il genel meclis başkanı katıldı. İddianamenin okunmasından sonra söz alan sanık Türk, Türkçe ve Kürtçe hazırladığı iki sayfalık dilekçeyi mahkemeye sunarak savunmasını Kürtçe yapmak istediğini iletti. Türkçe bildiği için mahkeme istemini kabul etmedi. Birinci Ergenekon davasında tutuklu sanık İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek’in, “Tayyip Erdoğan yargı ile işbirliği halinde olduğunu söylüyor” sözleri heyetteki hâkimlerin uyarılarına neden oldu. Perinçek’e sorular yönelten Başkan Hasan Hüseyin Özese, “Bu siyasi bir dava değil, hukuki bir davadır” açıklamasını yaptı. Üye hâkim Sedat Sami Haşıloğlu ise “Bizim için mahkeme dışı beyanlar sivrisinek vızıltısıdır. Mahkeme bunlara kulaklarını, gözlerini kapatır” dedi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen davanın 200. duruşmasında sanık ve avukatlarının talepleri alındı. Duruşmada söz alan C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle